Ekonomi

BOYNER: ANAYASA GÜNDEMİN BAŞ MADDESİ OLSUN İSTANBUL (A.A)

22 Mart 2011 14:02
-BOYNER: ANAYASA GÜNDEMİN BAŞ MADDESİ OLSUN İSTANBUL (A.A) - 22.03.2011 - Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner, "Yeni anayasayı, genel seçim sonrası gündemimizin baş maddesi olarak görmek istiyoruz" dedi. Boyner, TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi (YİK) toplantısının açılışında yaptığı konuşmada, TÜSİAD'ın özellikle son 25 yıllık dönemde, koşullar elvermese bile açık ekonomi, hukukun üstünlüğü, sivilleşme, demokratikleşme davasının bayrağını taşıdığını belirterek, son 10 yılda AB üyelik perspektifinin, bu mücadelede önemli bir referans noktası olduğuna işaret etti. AB'nin bugün yaşadığı neredeyse varoluşsal sayılacak krizin, birliğin temel ilkelerinin dünyaya sunduğu modelin ve hayat anlayışının geçersiz olduğu anlamına gelmediğini ifade eden Boyner, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Avrupa'da yaşanan sıkıntılar ve Türkiye-AB ilişkilerinin şu dönemde kaygı verecek derinlikte bir kriz içinde olması, kamuoyunda bu projeye yönelik heyecanı düşürdü. Hükümetin AB ile diyalog yollarını zorlaması, çatışmacı bir söylemi tercih etmemesi gerektiğine inanıyoruz. Her ne kadar AB üyesi bazı ülkelerin olumsuz tutumları kabul edilemez bir durum yaratıyorsa da, onlara rağmen ilerlemeyi sağlayacak yöntemler denememiz gerekiyor. Başka diyarlarda, çok farklı hesapları olan ülkelerin aralarındaki sorunlarını çözmek için harcadığımız gayretin ve enerjinin bir kısmını başta Kıbrıs sorunu olmak üzere AB ile ilişkilerimizi kilitleyen konularda da göstermeliyiz.'' Türkiye'nin ancak demokratik bir sistem içinde müreffeh, güçlü ve itibarlı olacağı inancını dile getiren Boyner, AB sürecinin bu yolda ilerleme açısından bir çerçeve sunduğunu ve Türkiye'nin daha disiplinli hakaret etmesine yardımcı olduğunu belirtti. Boyner, ''AB sürecinin gevşemesinden beri demokratikleşme, ifade özgürlüğü, yargılama süreçleri, basın özgürlüğü gibi konularda bir gerileme yaşıyoruz. Geçmişin pek hatırlamak istemediğimiz, tartışmalı, bulanık ve çatışmacı günlerine dönemeyiz. Buna izin vermemeliyiz. Ortadoğu ülkelerine, halklarına örnek teşkil etme iddiası taşıyan, milyonlarca insanın ilham kaynağı olmakla haklı şekilde övünen bir Türkiye'nin, kazanılmış mevzilerinden geri düşme hakkı olmaması gerekir'' diye konuştu. -''GAZETECİLERİN NEYLE SUÇLANDIKLARINI BİLMEDEN TUTUKLANMALARI...''- Böyle bir durumun ülkede kutuplaşmaları da körükleyeceğine işaret eden Boyner, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Giderek yaygınlaşmakta olan izlenimler doğrultusunda, savunageldiğimiz değerlerin tehdit altında olduğundan endişe etmekteyiz. İletişim özgürlüğünün fütursuzca ayaklar altına alınması, nefret söyleminin yaygınlaşması karşısında sergilenen duyarsızlık, kadınlara yönelik şiddet söz konusu olduğunda gördüğümüz vurdumduymazlık, demokrasimiz açısından hayırlı gelişmeler değildir. Görünürdeki suçları mesleklerini icra etmek olan ve bu uğurda bir hayli risk de üstlenen gazetecilerin neyle suçlandıklarını bilmeden tutuklanmaları, tutuklama işleminin giderek cezanın bir parçası haline gelmesi vicdanları rahatsız etmektedir.'' Ümit Boyner, yargılama süreçlerinde görülen aksaklıkların, yargının hukuk referansından ziyade siyasi saiklerle hareket ettiği izlenimini veren tasarrufların adalete olan inanca daha fazla hasar vermesinin önüne geçilmesi gerektiği görüşünü dile getirdi. -ANAYASA ÇALIŞMALARI- Haziran ayındaki seçimlerin ardından oluşacak meclisin, yeni anayasayı yapacağını umut ettiklerini söyleyen Boyner, ''Bu seçimlere kabul edilemeyecek yükseklikteki seçim barajını değiştirmeden, siyasi partilerimizi daha katılımcı ve demokratik kılacak bir siyasi partiler yasası hazırlamadan, seçmeni, kendisini değil parti başkanını temsil eden vekiller seçme sıkıntısından kurtaracak değişiklikler yapılmadan gittiğimizi görmezden gelmek mümkün değildir'' değerlendirmesinde bulundu. Boyner, yine de seçimler sonrasındaki gündem üzerine konuşulması gerektiğini belirtti. TÜSİAD'ın, Türkiye'nin bir demokrasi açığı bulunduğunu, bunun giderilmesi için kapsamlı bir demokratikleşme girişimi bağlamında, birey odaklı, ayrıcalıklara yer vermeyen, kuvvetler ayrılığı ilkesinin geçerli olduğu, çoğulcu ve parlamenter sistemi esas alan yeni bir anayasa yapılması gereğini uzun zamandır dile getirdiğini ifade eden Boyner, yeni anayasanın, her şeyden önce, vatandaşların farklılıklarıyla bir arada yaşama iradesini temsil eden bir toplum sözleşmesi olması gerektiğini vurguladı. Katılımcı ve uzlaşmacı bir süreçle hazırlanacak yeni anayasanın, Türkiye'yi bölen sorunları birer birleştiren haline dönüştürmeye de hizmet etmesi gerektiğini söyleyen Boyner, yeni anayasa yapma heyecanını yitirmemeyi çok önemsediklerini kaydetti. Boyner, ''Yeni anayasayı, genel seçim sonrası gündemimizin baş maddesi olarak görmek istiyoruz'' dedi. -NÜKLEER SANTRAL- Türkiye'de bugün geçmişe göre vatandaşlık bilincinin daha yüksek olduğuna dikkati çeken Boyner, Japonya'daki nükleer felaketin ardından tüm uygar ve açık topluma sahip ülkelerde nükleer enerjinin bir kez daha mercek altına alındığını ve yeni projelerin dondurulduğunu belirtti. Boyner, böyle bir ortamda Türkiye'nin kentli, dünyaya açık vatandaşlarının nükleer enerji konusunda atılacak adımları körü körüne kabullenmesinin söz konusu olamayacağını ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Türkiye'nin enerji açığını kapamak amacıyla nükleer santral kurulacaksa bunun yeri, kullanılacak teknolojinin özellikleri, güvenlik sistemlerinin niteliği gibi konularda verilecek kararları verme hakkı yalnızca teknokratlara ya da siyasetçilere ait olamaz. Bu karar sürecinin şeffaf, kamuoyunun doğru bilgilendirilmesine özen göstererek, dayatmacılıktan uzak bir şekilde yürütülmesi elzemdir. Demokrasi yalnızca oy vermekten ibaret bir sistem değilse, ki değildir, vatandaşların kaygı ve iradelerinin böylesine önemli kararlarda dikkate alınmasından kaçmak söz konusu olmamalıdır.'' -''YENİ DÜNYA YAPILANMASINDA YER ALMAK İÇİN KUTUPLAŞMADAN KAÇINILMALI''- Türkiye'nin önemli bir eşikte bulunduğunu dile getiren Boyner, dünya yeniden şekillenirken Türkiye'nin, imtiyazlı konumda bir ülke olarak yeni yapılanmada ön sıralarda yerini almaya çalışması gerektiğini söyledi. Boyner, bunu gerçekleştirmek için her şeyden önce ülkeyi sürekli germekten, kutuplaşmaları artırmaktan kaçınılması ve herkesin temel özgürlükleri, hakları ve özlemleri için mücadele etmenin öğrenilmesi gerektiğini ifade etti. -YÜCAOĞLU: ANAYASA'NIN BASKICI RUHU DEĞİŞTİRİLEMEDİ TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi (YİK) Başkanı Erkut Yücaoğlu ise kendilerini kaygılandıran esas iki yapısal sorun bulunduğunu ifade ederek, bunlardan birinin kronikleşen dış ticaret açığı, diğerinin ise istihdam yaratmadaki eksiklik olduğunu söyledi. Nüfusun yüzde 48'inin, kadınların yüzde 25'inin işgücüne katıldığını belirten Yücaoğlu, gençlerdeki işsizliğin de yüzde 25'ler civarında olduğunu hatırlattı. Yücaoğlu, ''Bu yapısal sorunların Türkiye'nin büyümesini sınırlandıran bir tarafı var. Bu sorunlar Türkiye'nin hızlı büyümesini önlüyor. Beklenmedik şekilde zaman zaman Türk ekonomisinde ısınmalara, tökezlemelere yol açıyor. Bizim bu sorunların üzerine gitmemiz, odağımızı değiştirmemiz lazım'' değerlendirmesinde bulundu. Bu her iki sorununun da temelde çözümlenmesinin yeni iş alanları yaratmaktan, ürün ve hizmet çeşitlerini artırmaktan geçtiğini anlatan Yücaoğlu, şöyle devam etti: ''Tabii bu dengeyi sosyal bilinçlenmeyle, kadınlara istihdamda fırsat ve katılım eşitliği sağlamakla, gençlerimizin eğitim düzeyinin yükseltilmesiyle ve AR-GE faaliyetlerinin artırılmasıyla tamamlamamız lazım. Bu aslında bizim işimiz. Özel sektörün işi. Mevcut üretim yapılarında katma değeri artırmak da ilk önce bizim görevimiz. Bu konuda detaylı sektör çalışmaları yapılmasının, özellikle sektör dernekleri ile birlikte ciddi projeler üretmemiz gerektiğini düşünüyorum. Burada özel sektör ve hükümetlerin çalışmasına bir de düzenleyici ve denetleyici kurulların katılması gerekiyor. Bu çerçeveyi ben yeni bir mikroekonomik reformlar dizisi olarak isimlendiriyorum.'' Mikroekonomik reformlarda en çok kullanılacak araçlardan birinin de vergi politikası olduğunun altını çizen Yücaoğlu, bu çalışmalar içerisinde vergi politikalarında ciddi değişikler olması gerektiğini anlattı. İş aleminin Türkiye'nin KOBİ'lerini geliştirmek üzere özel dikkat harcaması gerektiğini vurgulayan Yücaoğlu, ''İş yaptırırken rekabet koşulları bozulmadan tercihlerimizi Türk firmalar lehinde kullanmamız lazım. Yoksa KOBİ'lerin güçlenmesini, istihdam ve marka yaratmasını nasıl sağlayabileceğiz?'' dedi. -''SİYASET KENDİ YAPISIYLA İLGİLİ REFORMLARI YAPAMADI''- Erkut Yücaoğlu, siyasette de ekonomiye benzer bir değişim yaşandığını söyledi. 10 yıl öncesine bakıldığında demokratikleşme için elzem sayılan 25 tane siyasi reform bulunduğunu anımsatan Yücaoğlu, bu reformların çok büyük bir kısmının yasal düzenleme ile hayata geçirildiğinin söylendiğini dile getirerek, ''Ama aslında bu reformlar yasal olarak gündeme geldi fakat uygulamadaki sorunlar bütün hızıyla devam ediyor'' dedi. Siyasetin kendi yapısıyla ilgili reformların yapılamadığını söyleyen Yücaoğlu, şunları kaydetti: ''Yani seçim sistemi, temsili adaleti sağlayacak şekilde değiştirilemedi. Yüksek baraj seçmenin iradesini parlamentoya yansımasını engelliyor. İller arasındaki sandalye dağılımı da temsili adaleti zedeliyor. Bir de çok büyük olarak tarif edilen seçim bölgelerinden dolayı seçmen ile seçilen arasındaki bağ... En güzel örnek İstanbul. Oyunuzu verdikten sonra siz, sizi kimin temsil ederek parlamentoya gittiğini bilmiyorsunuz. Böyle demokrasi olmaz. Böyle temel konularda adımlar atmamız lazım.'' Diğer bir konunun da Siyasi Partiler Yasası olduğunu söyleyen Yücaoğlu, parti içi demokrasinin güçlenmesi ve dokunulmazlıkların kaldırılması konusunu anımsattı. Yücaoğlu, ''Maalesef bu konularda parlamentomuzun itibarını çok ciddi şekilde artıracak olan bu uygulamalara siyasilerimiz bir türlü yanaşmadılar'' dedi. İfade özgürlüğü, adil yargılama, kuvvetler ayrılığıyla ilgili birçok temel demokratik kavramın uygulanmasında da bugün ciddi yetersizliklerle karşı karşıya olunduğunu belirten Yücaoğlu, bunları Türkiye'nin bir an evvel ele alması gerektiğini vurguladı. Anayasa'da birçok değişiklik yapıldığını anımsatan Yücaoğlu, ''Fakat Anayasa'nın baskıcı ruhu değiştirilemedi'' dedi. Artı ve eksileriyle geçirilen bir dönemden sonra 3 ay içinde tekrar seçimlere gidileceğini belirten Yücaoğlu, sorunların aşılabilmesinin seçim sonrasında demokratik bir zeminin oluşmasıyla yakından ilgili olduğunu söyledi. Yücaoğlu, ''Böyle bir zeminin oluşması Türkiye'nin AB sürecindeki konumunu da güçlendirecektir. Türkiye'nin bugün yaşadığı bazı dış politika tercihlerindeki tereddütü ortadan kaldıracaktır'' dedi. Erkut Yücaoğlu, seçimlere giderken bütün siyasi partilerden beklentilerin, karşılıklı sert polemiklerle tırmanan propagandalar yerine gündemdeki konular hakkında açık ve net şekilde bilgilendirme ortamının sağlanması olduğunu belirtti.