Almanya'nın dış istihbarat teşkilatı Federal Haberalma Servisi'nin (BND) eski başkanı August Hanning DW Türkçe’nin sorularını yanıtladı. NATO müttefiki Türkiye’nin Suriye’ye askeri müdahalesine eleştirel baktıklarını söyleyen Hanning, "Kayıtsız kalışımızın nedeni Batı olarak Suriye konusunda somut bir konsepte sahip olmamamızdan kaynaklanıyor” dedi.
“Türkiye’nin tavrını etkileyebilecek bir müdahalede bulunma pozisyonunda değiliz” diye konuşan Hanning, Almanya’nın kendi topraklarında yansıtılan gerilim kaynaklı şiddet eylemlerine tahammül göstermeyeceğini söyledi. İki ülke arasında istihbarat alanındaki işbirliğinin değişen Türk dış ve güvenlik politikasından etkilendiğini, daha zor bir sürece girdiğini aktaran Hanning, Türkiye’nin Batı’dan uzaklaştığını, Osmanlı geleneklerine daha güçlü atıf ile İslam ülkeleri arasında daha güçlü bir rol üstlenmek istediğini aktardı.
Bununla birlikte Hanning, “NATO üyesi devletler olarak bizlerin, Türkiye ile ilişkilerimizi muhafaza etmek için çaba göstermemiz gerektiğini düşünüyorum” diye konuştu. BND’nin eski başkanı August Hanning’e yönelttiğimiz sorular ve yanıtları şöyle:
DW Türkçe: Suriye'de küresel ve bölgesel güçlerin sertleşen mücadelesine tanık oluyoruz. Bir yanda Rusya ve İran, diğer tarafta Afrin harekatı ile etki alanını genişleten Türkiye ve ABD …
August Hanning: Suriye’de yaşanan güçlük, aktörlerin çıkarlarının çatışıyor olmasından. Bir yanda İran var, hedefi kısmen Rusya ile örtüşüyor ve Esad rejimini sağlamlaştırmayı amaçlıyorlar. Öte yanda Türkiye var. Aslen, başlangıçta çok güçlü bir şekilde Esad rejiminin tasfiyesini hedefliyordu. Çok hasmane bir ilişkiydi. Ama gelinen noktada Türkiye, Suriye’nin bölünme olasılığının, Kürt bölgesinin kuvvetlendiği bir bölünme olasılığının, çıkarına olmadığı sonucuna vardı, Suriye’ye müdahale başlattı. Şimdi sürecin nasıl gelişeceğine bakmak lazım. Ama esas sorun Batı’nın, ABD’nin net bir planının olmayışı. Rusya ve İran’ın ise Esad’ı destekleme yönünde somut bir planları var ve bir plana, hedefe sahip olmaları onlara avantaj sağlıyor. Bizim ise somut, tanımlanmış bir konseptimiz yok. Bu da Suriye konusunda Batı olarak bizim pozisyon almamızı güçleştiriyor. Türkiye’nin Suriye’ye müdahalesine kayıtsız kalışımızın nedeni de Batı olarak Suriye konusunda somut bir konsepte sahip olmamamızdan kaynaklanıyor.
Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde PYD’ye karşı başlattığı Zeytin Dalı Harekatı’nın Almanya’ya yansımalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Almanya, Türkiye’deki iç sorunların kendi topraklarına taşınmasını, burada bir gerilime yol açmasını istemiyor. Türk ya da Kürt politikasına sempati ya da antipati duyulmasından bağımsız olarak, Almanya topraklarında şiddete başvurulmasına, konsoloslukların işgal edilmesine tahammül göstermeyiz, Alman güvenlik makamları şiddete karşı gereken tedbirleri alır. Suriye’deki gelişmelere ilişkin duygusal dalgalanmaları anlamak mümkün ancak Almanya’nın pozisyonu açık: Bu konuya mesafeli duruyoruz. Türkiye gayet tabii ki NATO ortağımız. Öte yandan Türkiye’nin Suriye’ye müdahalesini eleştirel bakıyoruz. Bunu da belirtmek gerekiyor. Ama Türkiye’nin tavrını etkileyebilecek bir müdahalede bulunma pozisyonunda değiliz.
BND ile MİT arasında son dönemde gerginlikler yaşandı. İki ülke arasında güven bunalımının etkileri sürüyor. Sizin başkan olduğunuz dönemde Türkiye ile istihbarat alanındaki işbirliğini, bugün ile kıyasladığınızda ne gözlemliyorsunuz?
Belirli alanlarda ortak çıkarlarımız devam ediyor. Öte yandan Türkiye son yıllarda dış ve güvenlik politikalarında değişime gitti. Osmanlı geleneklerine daha güçlü bir atıf, ilişkilendirme var. Türkiye, İslam ülkeleri arasında daha güçlü rol üstlenmek istiyor. Zihinsel olarak Batı’dan daha fazla uzaklaştı. Avrupa ile ilişkilerinde bunu gözlemleyebiliyorsunuz. Bu gayet tabii ki istihbarat örgütleri arasındaki ilişkileri etkiliyor. Benim başkanlığım dönemine göre, 10 ya da 20 yıl öncesine göre çok daha zor bir ilişki söz konusu… Bununla birlikte halen ortak çıkarlarımız var. Biz Türkiye’de ya da Almanya’da terör eylemleri yaşanmasını istemiyoruz. Ama yinelemem gerekiyor: Türk siyaseti değişti ve evet bunun istihbarat örgütlerinin işbirliğine etkisi var.
Almanya’nın en önemli dış politika önceliği şu anda İran ile nükleer anlaşmanın devamının sağlanması. Geçen hafta Berlin’de ABD ve Avrupalı yetkililer arasında İran ile nükleer anlaşma konusunda görüşmeler gerçekleştirildi. ABD Başkanı Trump, 12 Mayıs’a kadar ilave bazı konularda adım atılmaması halinde anlaşmadan çekileceğini duyurmuştu. AB ülkeleri ise anlaşmanın muhafazasından yana. Transatlantik ilişkilerde İran kaynaklı bir kırılma yaşanabilir mi?
Şu aşamada ABD ve Avrupalılar arasında bir mutabakat arayışı var. Geçen hafta taraflar Berlin’de görüşmeler gerçekleştirdi. Temel sorun şu: Biz Avrupalılar için öncelik İran’ın nükleer silahlara sahip olmasını önlemek. ABD ise sadece İran’ın nükleer silahlara sahip olmasını önlemekle yetinmek istemiyor. İlave beklentileri var. Nükleer anlaşmayı İran’ın politikaları, tavrı ile ilişkilendirmek istiyor. Bu tabiri caizse esasa ilişkin bir çelişki teşkil ediyor. Şu aşamada ABD ile bir yol ayrımına gittiğimizi düşünmüyorum. Farklı bakış açılarımız olsa da ABD ile bir uzlaşı arayışımız var. Bunun ardından da İran ile görüşme yürütmeye çalışacağız.
Türkiye de İran ile nükleer anlaşmanın korunmasından yana gözüküyor. Ayrıca son yıllarda bölgede rakip iki güç Türkiye ile İran arasında daha yakın ilişkiler gözlemliyoruz. NATO müttefiki Türkiye’nin İran ile yakınlaşmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye-İran ilişkileri her zaman değişkenlik göstermiştir, iniş çıkışlar olmuştur. Türkiye nüfusun çoğunluğu Sünni. İran ise tüm Şiilerin koruyucusu olma iddiasında. Bu her zaman taraflar arasında temel ayrışma noktasını oluşturmuştur. İki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerde olumlu gelişmelerin yaşandığı dönemler olmuş olsa da gerileme süreçleri de yaşandı. Bazı konularda uzlaşıyor olsalar da esas itibariyle Türkiye ile İran’ın çıkarları farklı. Bizim, yani NATO üyesi devletler olarak bizlerin, Türkiye ile ilişkilerimizi muhafaza etmek için çaba göstermemiz gerektiğini düşünüyorum.
Değer Akal / Berlin
© Deutsche Welle Türkçe