TBMM Çevre Komisyonu, daha önce iki kez kadük olduğu için yasalaşmayan o dönemde ‘Tabiatı Bozuk Yasa’ eleştirine neden olan Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun Tasarısı’nı yenilenmiş haliyle Çevre Komisyonu’ndaki görüşmelerine başladı. Hükümet tasarısı, 6 geçici ve 43 esas olmak üzere toplam 49 maddeden oluşuyor. Komisyonda, Munzur Ovasının da korunmasını öngören CHP Tunceli Milletvekili Gürsel Erol’un komisyona sunduğu kanun teklifi tasarı ile birleştirildi.
Komisyonda birinci maddesi kabul edilen ve AKP’nin çok sayıda önerge hazırladığı kanunu tasarısının 15 Kasım Çarşamba günü görüşmelerine devam edilecek.
Katarlıların satın aldıkları arazilerin kullanıma açılması endişesi
‘Koruma’ vurgusundan çok ‘kullanma’ alanlarıyla düzenlemelerin öne çıktığı kanun tasarısında Katar endişesi yaşanıyor. Katarlıların bu yaylalarda satın aldıkları arazilerin kullanıma açılmasının yolunun açılabileceğine dönük yorumlar var. Tasarıda son dakika değişiklikleri olmadığı takdirde Tasarının kanunlaşarak yürürlüğe girmesi halinde “Milli Parklar Kanunu” yürürlükten kaldırılacak.
Sihirli sözcük ‘yeniden değerlendirme’
Tasarıda, ‘yeniden değerlendirme’ kelimesi sihirli sözcük olarak değerlendiriliyor. Bu tabirin korunan alanların daraltılacağı anlamına geldiği belirtiliyor. Tasarı bakana verdiği yetkiyle de gözleri korkuttu. Tasarıya göre, korunan alanlardaki turizm amaçlı izinler, bu alanların turizm merkezi veya kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgelerinde kalan bölümlerinde planlarına uygun olması şartıyla, bakanlık tarafından bildirilen şartlara uyulmak kaydıyla Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca ilgili mevzuatına göre verilebilecek.
Korunan alanların yeniden değerlendirilmesi söz konusu olabilecek. Yeniden değerlendirme kararı ile daha önce belirlenmiş ve ilan edilmiş korunan alanların sınırları değiştirilebilecek, kısmen veya tamamen farklı korunan alan kategorisi kapsamına alınabilecek veya koruma kararı kaldırılabilecek.
MHP İzmir Milletvekili eski bakan Ahmet Kenan Tanrıkulu, tasarı hakkında bilgi veren Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’nun “AB mevzuatına uyumlu bir teklifte bulunuyoruz” sözlerine 2016 AB raporunu hatırlatarak karşı çıktı. Tanrıkulu, “ AB 2016 raporunda “Doğa korumayla ilgili çerçeve mevzuat, ulusal biyoçeşitlilik stratejisi ve eylem planı henüz kabul edilmemiştir.”, “Sulak alanlarda, ormanlarda ve doğal sit alanlarında imara izin veren düzenlemeler hâlâ AB müktesebatına uyumlu değildir ve bu kanun taslağının AB müktesebatına uyumlu hâle getirilmesi gerekmektedir” diyor. “Potansiyel Natura 2000 alanları henüz belirlenmemiştir diyor.” Diye konuştu.
Eroğlu ne dedi?
Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, tsarıyla, tabiatı koruma sisteminin uluslararası sistemle uyumlaştırılacağını, Uluslararası Sözleşmelerden kaynaklanan taahhütlerin de yerine getirileceğini söyledi. AB müzakerelerindeki 2009 Çevre Faslının Kapanış Kriterlerinden biri kapsamında Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu'nun çıkartılmasının taahhüt edildiğine dikkat çeken Eroğlu, "Korunan alanların koruma kullanma dengesi kapsamında sürdürülebilir yönetimi için ihtiyaç duyulan planlara yönelik düzenleme yapılmıştır. Biyolojik çeşitliliğin, türlerin ve habitatların korunması ve alan yönetimi için ihtiyaç duyulan taşınmazların kamulaştırılması, tahsisi ve takasına yönelik düzenleme getirilmiştir" dedi.
Komisyondaki konuşmalar şöyle:
Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu (Afyonkarahisar) - Şunu gururla ifade etmek istiyorum: Korunan alanlar 3 misli arttı, hatta 3 mislinden daha fazla. Tam rakamı vermek isti yorum. Daha önce Türkiye'de korunan alan miktarı 9 milyon 369 bin 832 dekar iken, bugünkü tarih itibarıyla 30 milyon 47 bin 789 dekara yükselmiştir. Gerçekten 3 katından fazla bir artış söz konusudur.
Millî park sayımızı 33’ten 42’ye yükselttik. Ayrıca, ta biat parkı 17 adetti, 227 tabiat parkımız var korunan alan olarak. Ayrıca, tabiat anıtı 85’ten 112’ye yükseldi. Bir de tabiatı koruma alanı olarak özellikle 30 tane tabiatı koruma alanımız söz konusu.
Daha önce “yaban hayatı geliştirme sahası” diye bir sah a söz konusu değildi, ilk defa, biz, yaban hayatı geliştirme sahası ilan ettik ve şu anda, Türkiye'de 81 adet yaban hayatı geliştirme sahası bulunmaktadır.
Ramsar alanı, biliyorsunuz sulak alanlarla ilgili ramsar alanı 9 taneydi,şu anda 14 tane Ramsar Sözleşmesi’ne uygun sulak alanımız var, hatta sulak alanlardan büyük ölçüde kuruyanları dahi ihya ettik, yeniden kazandırdık.
Ayrıca, ramsar dışında ulusal önemi haiz sulak alanlar var. Ramsar Sözleşmesi’ne uygun değil ama onu da ilan ettik, 45 tane de bu şe kilde ulusal önemi haiz sulak alanımız söz konusu.
Ayrıca, 8 adet mahallî önemi haiz sulak alanlar var, böylece normalde 554 adet korunan alanımız var Türkiye'de ve bunun da toplam alanı 30 milyon dekarı geçiyor.
Tabiat parklarımızın sayısı çok fazla arttı. Keza, sulak alanlarla ilgili az önce arz etmiştim, alan olarak da çok arttı, 9’dan 14’e yükseldi. Bu, biliyorsunuz, Ramsar Sözleşmesi’ne uygun alanları bu sulak alan olarak ilan ediyoruz ve bunlar sözleşmeye uygun.
Bir de şunu ifade edeyim: Tabiat turizmini de geliştiriyoruz. Aşağı yukarı 81 ille alakalı tabiat turizmi hem master planı hem de eylem planı hazırladık.
Bunlarda, özellikle, tabiatı koruyarak turizmi geliştirmek maksadıyla böyle bir çalışma yaptık yani ağaç kesmeden, tabiatı koruyarak böyle bir çalışma yapıyoruz.
Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir) - 2013’te de, 2011’de de sayın Komisyonumuzun üyesiydim, o zaman da Sayın Bakan bu tasarıyı getirmişti, 2 defa da kadük oldu, konuşmasının içeriğinde zaten kendisi de belirtmişti.
Şimdi, yasaya şöyle derinden baktığımız zaman, içeriğine baktığımız zaman, Avrupa Birliği uyum müzakereleri içerisinde, özellikle 2009 yılındaki çevre faslının kapanış kriterleri tarafından bakıldığında, ülkemiz açısından taahhüt edilen bir yasadır bu. Hepimiz bunu biliyoruz. Geçtiğimiz Avrupa Birliği ilerleme raporlarında da bu konu sürekli eleştirilmiştir Sayın Başkan. En son, benim elimde Avrupa Birliğinin 2016 İlerleme Raporu var. Bakın, orada “Doğa korumayla ilgili çerçeve mevzuat, ulusal biyoçeşitlilik stratejisi ve eylem planı1henüz kabul edilmemiştir.” diyor bu yasa tasarısından bahse derek. “Sulak alanlarda, ormanlarda ve doğal sit alanlarında imara izin veren düzenlemeler hâlâ AB müktesebatına uyumlu değildir ve bu kanun taslağının ABmüktesebatına uyumlu hâle getirilmesi gerekmektedir.” diyor mevcut tasarıya atıf yaparak. “Potansiyel Natura 2000 alanları henüz belirlenmemiştir.” diyor
Bu potansiyel Natura 2000 de AB müktesebatı çerçevesinde belirtilen alanlar. “Bunun belirlenmesi ve yönetilmesine yönelik kurumsal çerçevenin geliştirilmesi ve uygun kaynağın da sağlanması gerekir.” diyor. Özellikle, biraz önce Sayın Milletvekilimizin söylediği Tunceli’den yola çıkarsak, “Hidroelektrik ve madencilik gibi alanlarda gerçekleşen yatırımların, bu Natura 2000 alanı olarak olabilecek ulusal koruma alanları ve doğal değeri yüksek alanlar için doğa koruma yükümlülükleriyle de uyumlu olması gerekmektedir.” deniliyor. Bu ilerleme raporundan yaptığım bir alıntı.
Şimdi, Değerli Başkanım, bu tasarıdaki koruma vurgusu çok zayıf. Aslında tasarının münhasıran adı korumayla ilgili ama daha çok kullanmaya yönelik uygulamaları görüyoruz içerisinde yani kullanıma açık veyahut yeniden değerlemeye açık -Sayın Bakanın ifadesiyle- maddeler, düzenlemeler var içerisinde.
Şimdi, 2016 sonuna göre -Sayın Bakanın sunuşundan aldığım rakamlar- 42 adet millî parkımız var. Bunların içerisinde arkeolojik, kentsel, tarihî, çakışan ve “karma” diye isimlendirilip ayrılan sit alanları var ve bunların da sayısı 16 bini geçmiş gözüküyor.
Şimdi, tasarıyla, doğal sit alanları, millî parklar, tabiat parkları, doğal alanların korunması ve kullanıma açılması Bakanlığın da yetkisinde artık şu andan itibaren.
Öte yandan, hazine arazileri, meralar -ki torba kanun da şu anda Genel Kurulumuzun gündeminde, gene meralarla ilgili bir düzenleme geliyor- ve ormanlar da üstün kamu yararı gerekçesiyle -bunu tırnak içerisinde belirtiyorum, üstün kamu yararını- bakan tarafından gene kullanıma açılabilecek.
Orman ve Su İşleri Bakanlığı bu korunan alanları devredebilecek, sınırlarını değiştirecek, sit derecesini düşürebilecek veyahut koruma kararını da kaldırabilecek. Bu tasarının içerisindeki birçok hükümde bunları da görebiliyoruz.
Oysa, gerekçede atıf yaptığımız yani tasarımızın genel gerekçesinde atıf yapılan AB direktifleri bunu böyle söylemiyor. AB direktiflerinde -biraz önce de söyledim. İki bir yayınlanan Dünya Çevre Performansı 2016 Endeksi’ne baktığımız zaman, işte, bu sebeplerden Türkiye 180 ülke arasında 90’ıncı olmuş.
Yine, farklı bir endekse baktığımız zaman, biyolojik çeşitliliği koruma bakımından da maalesef 177’nci sıraya kadar gelmişiz ki bu tasarının esas konusunu teşkil ediyor arkadaşlar.
Mehmet Tüm (Balıkesir) - Bu tasarıda ise doğayı, habitatı korumak değil, mevcut koruma alanlarının “yatırım”, “kalkınma”, “turizm” adı altında talan anlayışına terk etmek amaçlanmaktadır. Tasarıda amaç korumayı artırmak değil, koruma engelini aşmak olarak belirlenmiştir. Kanun tasarısının gerekçesi gerçek dışıdır, hayal ürünüdür ve göz boyamaktır. Tasarıda yer alan maddeler de bir o kadar tehlikeli ve rant projelerine hukuki kılıf yaratma çabasıyla hazırlanmıştır. Gerekçede, Avrupa Birliği çevre Faslı kriterlerine ve uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan taahhütlerin yerine getirilmesinden bahsediliyor. Ülkemizin koruma alanının en az yüzde 20 civarında olması gerekirken bugün 7,4’ü koruma altına alınmış durumdadır. Bu tasarı da 1 milyon hektarlık bir alanı kapsamaktadır. Bu tasarıyla, mevcut korunan alanların da kullanıma açılması uluslararası kriterlere ne kadar uygun düşmektedir, doğal sit alanlarının imara açılmasına neden olacak bir tasarı Avrupa Birliğinin ilerleme raporlarına ne kadar uygundur; bunları ayrıca tartışmamız gerekiyor.
Kanun tasarısının gerekçesinde -yine, öncekiler gibi- korunan alanların turizm yatırımlarına, toplumsal fayda ve ülke kalkın masına yönelik kullanımına ilişkin ifadeler yer almaktadır. Bu toplumsal fayda ve ülke kalkınması nedir, bunu anlamak isteriz. Koruma sahalarına maden ve taş ocağı dikmek midir, “turizm yatırımları” denilen HES projeleri midir, barajlar mıdır?
Toplumsal fayda, Kaz Dağlarına 17 tane termik santral dikmek midir? Ulusal kalkınma, atın madeni için Kaz Dağlarındaki bütün doğal hayatı yok etmek midir? Bunların hepsini konuşmak durumundayız, Şimdi, gelelim maddelere:
Değerli Komisyon üyeleri, Sayın Bakan; bu tasarının 14’üncü maddesiyle doğal sit ve millî park alanlarının tümü yeniden değerlendirmeye alınacak. Ülkemizde 1958 yılından beri koruma alanı ilan edilmiş bölgeler var. Bu kararla, Munzur Vadisi, Göreme Vadisi, Gelibolu Tarihî Millî Parkı gibi alanlar bir kararla değiştirilebilecek. Korumu statüsü değiştirilince bu alanlara rahatlıkla HES yapılabilecek, yine, maden işletmeleri kurulabilecek. Değerli arkadaşlar, birbirimizi kandırmayalım, açıkça buradaki amaç, rant projelerinin önünü açmaktır. Bunun nasıl olacağına dair size bir örnek vermek istiyorum: Bu yaz Balıkesir’in Ayvalık ilçesinde Şeytan Sofrası’nda bir yangın çıktı. Nedense Ayvalık Tabiat Parkı parsel parsel yandı, yangının nasıl çıktığı bilinmiyor. Tabiat parkı tam bir otel merkezinin kurulacağı alan kadar yandı. Bu kanun tasarısı geçerse Bakanlık, yangın sonrası tahribatı bahane ederek tabiat parkının korunma statüsünü değiştirip orayı yandaş kişilere ranta açabilir. Bodrum’da hukuka aykırı şekilde bu durumun aynısı yaşandı. Güvercinlik’te şu an yedi yıldızlı oteller faaliyet gösteriyor. Ülkemizde 41 millî park, 16 bin sit alanı var; bu tasarıyla bunlar bir anda sıfırlanabilir.
Erdal Ataş (İstanbul) - Tasarının içeriğine geldiğimiz zaman, birincisi, şu ortaya çıkmış durumda: Mevcut tasarıyla, koruma altında olan 554 tane yerin büyük çoğunluğu şu anda Bakanlığın yetkisine verilerek ulusal çıkar, kamu yararı, strateji, güvenlik ve benzeri nedenlerle rant alanına açılmaktadır, bu, tamamen kanunlaştırılmaktadır. Yani demin sayın vekil de ifade etti, gerçekten koruma altında olan alanlar şu an tamamen ranta açılacak biçimde bir maddeyle düzenlenmiş durumda.
Yine, bu yerlerden belirlenmiş olan yani bu 500 tane yer içerisinde zaten bir kısmı o dediğimiz iki tane şey dışındakiler, tabiat koruma, yaban hayatını koruma yerlerinin dışındakiler zaten yararlılık ve kullanma biçiminde düzenlenmişti, onların tümü zaten ranta açılmış oluyor. Diğerleri yani tabiat koruma, yaban hayatını koruma olarak yani mutlak korunma alanı olarak ifade edilen alanlarsa Bakanlığın yeniden belirleme yetkisine verilmiş durumda. Yani bu Bakanlık isterse bugüne kadar belirlenmiş olan, belki de elli yıldır, yüz yıldır, çok büyük destek verilmemiş olabilir, korunmamış olabilir, gerekli düzenlemeler yapılmamış olabilir ama tüm bunlara rağmen millî park veya korunma alanı olarak bulunan bütün bu alanların tümünü şimdi Bakanlık tekrardan yeni kriterlerle gözden geçirerek ortadan kaldırabilir. Diyebilir ki: “Munzur Millî Parkı belirlenen kriterlere uygun değildir, bu artık iptal edilecektir.” Yani bu h ak tamamen Bakanlığa verilmiş bir pozisyona dönüştürülüyor