T24 - Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Galip Ensaroğlu, Tokat'ta gerçekleştirilen pusuda devriye gezen askerlerin özellikle seçildiğini ifade ediyor. Saldırının zamanlamasının da önemli olduğunu ifade eden Ensaroğlu, "Anayasa Mahkemesi’nin kararından bir gün önce, PKK’nin bu eylemi
üstlenmesi bana normal gelmedi. Bu eylem, PKK’nin sıradan eylemlerinden
biri değil. Diğer asker ölümlerine benzemiyor. Bu eylem bir şeyi
hedefliyor" açıklamasında bulunuyor.
Kürt sorunu ve şiddetin ayrı ayrı değerlendirilmesi gerektiğini ifade eden Ensaroğlu, önce Kürt sorununun demokrasi çerçevesinde çözülüp daha sonra PKK'nın dağdan indirilmesi gerektiğini ifade ediyor.
Taraf gazetesi yazarı Neşe Düzel'in Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Galip Ensaroğlu'yla gerçekleştirdiği ve "Bırakın PKK dağlarda kalsın" (14 Aralık 2009) başlıklı söyleşi şöyle:
Galip Ensaroğlu: Bırakın PKK dağlarda kalsın
“Toplumu daha da germek için, operasyon yapmayan askerler hedef seçiliyor ve pusu kuruluyor. Böylece olay, “Dağda, silahlı olarak karşılaştık, birbirimizi vurduk” diye açıklanmıyor.”
“Bırakın PKK biraz daha dağlarda kalsın! Önce Kürt sorununu çözün. Sorunu demokrasiyle çözmeden, PKK’nin siyasallaşmasına izin vermeden, ona dağları yasaklarsanız, şehirleri yakarsınız.”
“AKP demokrasi sınavında! Açılımda samimiyse, derhal Siyasi Partiler Yasası’nı değiştirip Ahmet Türk’ün milletvekilliğini sürdürmeli.”
NEDEN: GALİP ENSARİOĞLU
Türkiye gene karanlık yüzünü gösterdi. 8 Aralık salı günü ülke, toplu asker ölümüyle sarsıldı. PKK Tokat’ta pusu kurdu ve yedi askeri şehit etti. Aradan dört gün geçti, bu kez Anayasa Mahkemesi Türkiye’nin karanlık yüzünün kendisinden beklediğini yerine getirdi ve DTP’yi kapattı. Hukuk ve demokrasiyi değil de ‘piyasaları’ gözeten Anayasa Mahkemesi, kapatma kararını cuma akşamı açıkladı ve Aysel Tuğluk, Ahmet Türk gibi ılımlı Kürt milletvekillerine siyaset yasağı getirdi. Peki, şimdi ne olacak? Kürt açılımı ve barış süreci devam edecek mi? AKP’nin buna gücü yetecek mi? PKK’nın tam barış sürecinin yaşandığı bir dönemde bu eylemi yapmasının nedeni ne? Anayasa Mahkemesi’nin böyle bir dönemde DTP’yi kapatma kararının anlamı ne? Barış süreci biterse Türkiye ne yaşar? Hükümetin ne yapması gerekiyor? Kürtler, hükümetten ne bekliyor? Tekrar tırmandırılmaya çalışılan şiddet Kürtlerin lehine mi? Barış sürecinin kesilmesinden PKK nasıl bir çıkar umuyor? CHP, MHP ve PKK barış sürecini durduracaklar mı? Bütün bu soruları aileden politikacı olan ve on altı yıl boyunca DYP ve ardından Demokrat Parti’nin Diyarbakır il başkanlığını yapmış olan Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Galip Ensarioğlu ile konuştuk.
NEŞE DÜZEL: Türkiye tam Kürt açılımı yaparken Anayasa mahkemesi DTP’yi kapattı. Şimdi ne olacak? DTP’nin kapatılması nasıl bir sonuç yaratacak?
GALİP ENSARİOĞLU: Aslında kapatma kararı hukuken bekleniyordu. Ama zamanlaması hiç doğru olmadı. Barış sürecinin ve açılımın önünü kesen bir karar bu. Böyle bir dönemde DTP’nin kapatılması gerginliği daha da arttıracak. Bu arada AKP de tabii bir demokrasi sınavı verecek.
AKP sizce ne yapmalı?
AKP eğer demokratik açılımda samimiyse, derhal Siyasi Partiler Yasası’nda gerekli değişikliği yapıp, Aysel Tuğluk’la Ahmet Türk’ün milletvekilliklerinin düşmesine engel olmalı. Ahmet Türk gibi ılımlı bir siyasetçinin siyasetten uzaklaştırılması çok yanlış. Bu durumda DTP çizgisi daha şahin bir kanadın eline geçer. Ahmet Türk’ün siyasi hayatı sürmeli ve DTP’den sonraki partiye gene o genel başkan olmalı.
Türkiye tam barış açılımı yaşarken, PKK da, Tokat’ta yedi askeri şehit etti. PKK’nın böyle bir dönemde bu eylemi yapmasının anlamı ne?
Anayasa Mahkemesi’nin kararından bir gün önce, PKK’nin bu eylemi üstlenmesi bana normal gelmedi. Bu eylem, PKK’nin sıradan eylemlerinden biri değil. Diğer asker ölümlerine benzemiyor. Bu eylem bir şeyi hedefliyor.
Neyi hedefliyor?
Türkiye’de bildik bir senaryo hiç değiştirilmeden sürekli tekrarlanıyor. Bu ülkede ne zaman demokrasi yönünde somut bir adım atılsa veya atılacak olsa, bu adımları engellemek için hemen şiddet olayları tırmandırılıyor. Ne zaman AKP veya DTP çizgisinden bir parti kapatılmak istense, toplumu daha da germek için ülkenin batısında ve doğusunda eylemler arttırılıyor. Bingöl’de 33 erin pusuya düşürülmesi, korucuların minibüsünün taranması, Dağlıca ve Aktütün saldırıları ve en son Tokat’taki gibi toplu asker ölümleri yaşanıyor. Üstelik bu askerleri seçerken de operasyonel askerler seçilmiyor.
Hangi askerlere saldırılıyor?
Toplumu daha da germek için, eylemin hedefi olarak, operasyon yapmayan askerler seçiliyor. Böylece olay, “dağda silahlı olarak karşılaştık ve birbirimizi vurduk” diye açıklanmıyor. Eylem, bir pusuyla gerçekleşiyor. Tokat’taki birlik de böyleydi. Onlar da PKK’yi tehdit eden operasyon askerleri değildi. Bunlar, İç Anadolu gibi çatışmadan uzak bir bölgede devriye gezen birliklerdi.
PKK’nın böyle bir dönemde pusu kurarak Tokat’ta askerleri öldürmesi tam olarak ne anlama geliyor?
Bu eylem, Başbakan’ın Tayyip Erdoğan’ın Amerika’ya gittiği gün gerçekleşti. Amerikan Başkanı’yla Washington’da görüşülecek konuların arasında iki ülkenin PKK’yle ortak mücadelesi, Kandil konusu ve Mahmur Kampı meselesi de vardı. PKK bir taktik eylemle hükümete “Beni başkasıyla bitirmeye çalışma. Bitiremezsin. Benimle ilgili konularda muhatabın Amerika değil. Eğer onunla bir olup Kandil ve Mahmur’u kapatırsan, ben de sana şehirleri dar ederim” mesajını verdi. Bu daha büyük bir tehlikedir.
Sizce PKK dağdan indirilmesin mi? Bu durumda ne yapılması gerekiyor?
Hükümet bu tehlikeyi pek göremiyor. Sınırötesi operasyonlara izin veren tezkereler çıkarıyor. Irak Kürdistanı Bölgesel Yönetimi’yle, Suriye’yle ve Amerika’yla ilişkilerini tamamen PKK’ye karşı ortak bir tavır alma ve PKK’yi Kandil’den çıkarma meselesi üzerine inşa ediyor. Kandil’i ve PKK’yi bitireyim ve Kürt sorununu böylece çözeyim mantığını güdüyor. PKK’yi bitireyim ve Kürt sorununu çözeyim mantığı yanlıştır. Bırakın PKK bir süre daha dağlarda kalsın! Kandil’de kalsın! Siz önce Kürt sorununu çözün. Çünkü Kürt sorununu demokrasiyle çözmeden ve PKK’nin siyasallaşmasına izin vermeden, eğer siz Kandil’i ve dağları yasaklarsanız, şehirleri savaş alanına çevirirsiniz. Nitekim olan da bu!
‘Olan’ nedir?
PKK, “Amerika’yla işbirliği yapabilirsiniz, Kandil’i kapatabilirsiniz, PKK’ye Irak’ı yasaklayabilirsiniz ama ben bu kez batıdaki şehirler dahil bu ülkenin içini savaş alanına çeviririm” diyor. Bu çok daha büyük tehlikedir ve bunu AKP görmelidir. Kandil’i ve PKK’yi bitireyim ve Kürt sorununu böylece çözeyim mantığı yanlıştır. İki şeyi birbirinden ayıracaksınız. Kürt sorununu ve şiddeti ayrı değerlendireceksiniz. Ne kadar şiddet olayı yaşanırsa yaşansın demokratik adımlar atılmalıdır. Bu çok zor ve çok riskli ama, barış ancak böyle sağlanabilir.
Tokat saldırısıyla PKK barış sürecini, demokratikleşme açılımını sabote etti. Barış sürecinin kesilmesinden PKK nasıl bir çıkar umuyor?
İzaha muhtaç bir eylem bu. PKK’nin bunu izah etmesi gerekir. Köşe yazarları, “Bu, ısmarlama bir eylem olabilir. Bu eylem barış sürecini tıkamak için yapıldı” diyorlar. Zaten bir eylemi değerlendirirken, o eylemi kimin yaptığından ziyade, o eylemin kimin işine yaradığına bakarsanız.
Tokat saldırısı kimin işine yarıyor?
Bu eylemin demokratikleşme sürecine zarar verdiği kesin. Bu eylemin, Türkiye’de etnik ayrışmaya, zihinsel bölünmeye yol açtığı kesin. Bu eylemin, MHP’nin de, CHP’nin de, barış sürecini engellemek isteyen demokrasi karşıtı tüm güçlerin de işine geldiği kesin.
PKK’nın barış sürecinin kesilmesinden ve DTP’nin kapatılmasından çıkarı nedir?
PKK veya Abdullah Öcalan için, DTP’nin kapatılması, milletvekillerinin ve DTP’li belediyelerin durumu çok önemli değil. Öcalan ve PKK, kendi pencerelerinden kendi stratejilerini yürütüyorlar.
MHP, CHP gibi Türk partileri de açılımı önlemek istiyordu, şimdi bunlara PKK da katıldı. Bu üçü, barışı durdurabilir mi?
Böyle bir tehlike yok değil. Tokat eyleminden sonra ben biraz irkildim. Her ne kadar silahlı mücadele sürecinde dağda 40 binin üzerinde insan öldüyse de... Türkiye bu çatışmaya doğrudan 400 milyar dolar harcadıysa, dolaylı olarak bu çatışma ülkeye bir trilyon dolara mal olduysa da... Dikkat edin bu ülke bugüne dek hiç etnik ve zihinsel bölünmeye gitmedi. Şimdi Türkiye ilk kez bu bölünmeyi yaşıyor. Bu ülkede ilk kez zihinsel bölünme oluyor.
Savaşın yapamadığını barış mı yapıyor? Türklerle Kürtleri barış süreci mi bölüyor?
Evet. Bu tehlikeli bir süreç. Herkes sorumlu siyaset yapmalı. “Ülkeyi ve rejimi koruyorum” diyenler, Türkiye’yi içine sürükledikleri felaketi iyi görmeliler. Bu zihinsel bölünmeyi MHP ve CHP körükledi. Bu iki parti, zihinsel bölünmeye ciddi bir zemin hazırladılar. Bu zihinsel bölünme gittikçe derinleşiyor. Çünkü açılımı, “ülkeyi bölüyor” suçlamasıyla halka öyle ısrarla şikâyet ettiler ki, şimdi halk sorunu kendisi sokakta çözmeye kalkışıyor. Felaket de zaten bu noktada yaşanıyor. Bu yüzden sokak kavgaları çıkmaya başladı... Bazı şeyleri ifade etmekte zorlanıyorum...
Bir Türk-Kürt çatışmasının çıkacağından mı çekiniyorsunuz?
Bu felaket olur. “Biz bin yıldır et ve tırnağız” lafı çok sık kullanılıyor. “Biz Irak değiliz. Biz birbirimizden çok kız alıp verdik” deniyor ama bunlar durumu kurtarmıyor. Avrupa’nın göbeğinde 20. yüzyılda bir vahşet yaşandı. Bu vahşet 60 yıl önce sadece Hindistan ve Pakistan’da olmadı. On beş yıl önce Yugoslavya’da oldu. Bizdeki inanın çok daha acı olur. Bu yüzden siyasi ve şahsi ikbal hesabı yaparak bu çatışmayı körükleyenler Allah önünde de, tarih önünde de hesap verecekler.
MHP ile PKK’nın aynı çizgide buluşmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
PKK ve DTP, “Ben demokrasi, barış istemiyorum” demiyor. Ama MHP resmen barış istemediğini söylüyor. PKK silahlı bir örgüt ama sürekli çözümden, barıştan, ateşkesten ve operasyonların durdurulmasından bahsediyor. Silahtan vazgeçme iradesini gösteriyor. Yalnız burada iki sorun var. Birincisi, Öcalan’ın durumu ne olacak? İkincisi, PKK’ye onurlu bir çözüm süreci nasıl sunulacak? Kürt sorununu çözeceksek, bunları konuşmaktan korkmamak gerekiyor. PKK onurlu bir çözüm süreci talep ediyor.
PKK için onurlu çözüm nedir?
Bu örgüt 25 yıl silahlı mücadelede bulundu. Dağa bir mücadele için çıktı ve kırk bin kayıp verdi. “Köylerim yakıldı, kırk bin insanım öldü, faili meçhul oldum, işkencelere uğradım. Ben bu süreçte büyük bir bedel ödedim. Eğer şimdi bir barış ve çözüm süreci yaşanacaksa, ben bu sürecin içinde olmak ve bu sürecin karşılığını almak istiyorum. ‘Yenildim, devletin şefkatli kollarına teslim oldum’ diyerek dağdan inmeyeceğim. Ben inandım, mücadele verdim, bedel ödedim, pişman değilim, itirafçı da olmayacağım, onurumla dağdan inmek istiyorum” diyor. PKK, siyasal ve sosyal yaşama katılmak istiyor.
Tokat gibi saldırılar, PKK’ya onurlu çözümü sağlar mı sizce?
Bu son eylemin savunulacak, kabul edilecek bir tarafı yok
Ne zaman barışa yaklaşsak PKK bir eylem yapıyor. Kürtler arasında PKK’nın tutumuyla ilgili hiç bir kuşku yok mu?
PKK’nin içinde Ergenekoncu yok mu? PKK’nin içinde çözüme muhalif olanlar yok mu? PKK, Avrupa’da ilişki ağları olan büyük bir örgüt neticede. 25-30 yıldır yurtdışında üs kurmuş olan ve silahlı mücadele veren böylesine büyük bir örgütün birçok istihbarat birimiyle veya uluslararası istihbarat ağıyla ilişkiye girmesi normaldir. Hangi eylemin nereden geldiğiniz biz bilemiyoruz. Çünkü birçok istihbarat birimi ve uluslararası ilişkiler de bu işin içindedir. Bazı eylemleri yönlendirenler olabilir. İşin içinde Ergenekoncular, uluslararası istihbarat örgütleri olabilir. Bunlar normaldir ve bunları görmek gerekir. Bakın... Biz bu sorunu sağduyuyla çözmediğimiz sürece hem içte hem dışta bu süreci bozmak isteyenler olacak ve Tokat benzeri eylemler yapılacak. Sorunu çözmemek, gerçekten Türkiye’yi felakete götürür.
Barış süreci biterse Güneydoğu’da yaşam bu gelişmeden nasıl etkilenir?
Soruyu artık, “Barış süreci biterse, Türkiye’de yaşam ne olur” diye sormak lazım. Çünkü bunun faturasını herkes öder. Barış sürecinin bitmesi, altından kalkamayacağımız bir faturadır. Çok kötü bir şeyden bahsediyorsunuz. Bu ülkenin bölünmesinden, yıkımdan bahsediyorsunuz. Türklerin ve Kürtlerin barıştan başka şansları yok. Birlikte yaşamak zorundalar. Türkiye’yi bu hale sokan, barış sürecinde Türkiye’yi zihinsel olarak bölen, siyasetçilerdir. “Bu açılım felakettir. Bu açılım bizi bölüyor” diye şikâyet ettiler ve milleti bu işe kattılar. Kürt ve Türk bütün siyasetçiler tekrar tekrar düşünsünler. Barışı baltalama ihanetini insanımıza yapma hakkına hiç kimse sahip değil.
Hükümetin ne yapması gerekiyor?
Hükümet demokratikleşme adımlarında çok çekingen davranıyor. Kürt enstitüsünün adını ısrarla “Türkiye’de yaşayan diller” olarak değiştirmek gerekmiyordu. Artık Amerika’yla ve Irak’la birlikte sadece Kandil’i ve Mahmur’u kapatarak, PKK’ye sadece dağları dar ederek bu sorunu çözemezsiniz. Aksine bu sorunu daha da büyütürsünüz. Çünkü mesele...
Evet... Mesele nedir?
Mesele, Kürt sorununu çözmektir. Kürt sorunu çözüldükten sonra PKK varlığını zaten sürdürmez. Ama devlet ve hükümet PKK üzerine anlamsız ve gereksiz bir biçimde kafa yoruyor. Devlet ve hükümet PKK üzerine bu kadar kafa yoracağına, Kürt sorununun çözümüne kafa yorsaydı, bugün Kürt sorununu bitirecek bir proje geliştirebilirdi. Ama hükümet böyle yapmadı, önce PKK’yi bitireyim dedi.
Kürtler, hükümetten ne bekliyor?
Anayasayı değiştirmek artık Türkiye’de çok zor. AKP anayasayı değiştirebilecek güçteyken, bunu yapmadı ve anayasayı değiştirme kabiliyetini kaybetti. Vatandaşlık tanımını ve anadilde eğitim konusunu ise anayasayı değiştirmeden çözemezsiniz. AKP şimdi en azından iyi niyet gösterebilir ve okullarda seçmeli Kürtçe derslerle işe başlayabilir. Ana dilde eğitim hakkını sonra tanır. Hükümet, bütün bu demokratik açılımları yaptıktan sonra PKK’ye koşulsuz bir genel af getirmelidir. Kısacası Türkiye önce Kürt sorununu çözmek zorunda. Önce demokratikleşmeyi yapacaksınız ve Kürt sorunu bitireceksiniz. Sonra PKK’ye geleceksiniz.
Türkleri infiale sürükleyen Tokat türü saldırılar olurken, bir hükümet demokratikleşme adımlarını atabilir mi?
Çok zor. Hükümetin işi kolay değil. Ama maharet özgürlükleri sınırsız olarak tanıdığınız bir ortamda güvenliği sağlayabilmektir. Kürtleri infiale sürükleyecek eylemleri de başkaları yapabilir. Doğrusu ben, Kürtleri infiale sürükleyecek bir eylem bekliyorum. Bu ülkede bu da olacak.
Kürtleri nasıl bir olay infiale sürükler?
Yarın batıda bir ilçede, bir ilde linçler olabilir. Siyasi örgütler ve partiler adına siyasi cinayetler olabilir. Öcalan’ın koşulları biraz daha kötüleştirilerek de infial yaratılabilir. Bu yüzden herkese çok büyük görev düşüyor.
Abdullah Öcalan ne istiyor?
Öcalan’ın kaygısı, Kürt sorununa ve PKK’ye bir çözüm bulunup, kendisinin gözardı edilmesidir, hesaba katılmamasıdır. Birinin Öcalan’ı ikna etmesi gerekir. Ve bu zor değildir. Ben Öcalan’ın bütün ifadelerini ve avukat görüşmelerini okurum. Öcalan’ın Kürt sorununun çözümündeki talepleri ortalama bir Kürtten fazla değildir. Öcalan’ın kabul edilemez talepleri yok.
Öcalan’ın kendisiyle ilgili serbest bırakılma ve siyasete katılma talebi Türkler tarafından kabul edilebilir mi?
Kürt sorunu çözülecekse, Türkiye’ye barış ve huzur gelecekse, artık insanlar ölmeyecekse, Türkiye’de zenginlik ve mutluluk hâkim olacaksa, varsın Öcalan hapisten çıksın. Hemen yarın çıkamaz ama barış, huzur ve kardeşlik sağlandıktan beş yıl sonra Öcalan’ı serbest bırakabilirsiniz.
Barış için umudunuzu sürdürüyor musunuz?
Tabii ki... Aksi felakettir. Bu süreç henüz bitmedi. Biz her şeye rağmen barış için ısrar edeceğiz. Belli bir kesim, PKK’nin siyasallaşmasını, PKK’nin silahlanmasından daha tehlikeliymiş gibi sürekli olarak dile getiriyor. Bırakın PKK siyasallaşsın! PKK’yi dağdan indirmenin yolu, PKK’nin siyasallaşmasına izin vermektir.
Bu nasıl olacak?
Bu, önce, demokratik adımların atılmasıyla olur. Siyasetten korkmayalım. PKK’nin dağda silahla dolaşmasını değil de, onun silahı bırakıp siyaset yapmasını felaket gibi gösteren bir anlayış var. Biz bu çelişkiyi hiç konuşmuyoruz. Siyaset yapma işini taklitlerine değil, işin aslına sağlamak lazım. Bunun yolu da Kürt sorununu çözmekten geçiyor. Kürt sorunu çözüldükten sonra PKK’ya genel af getirilmeli ve dağdan inmeli. Onun sosyal ve siyasal yaşama entegrasyonu sağlanmalı. Böylece siyasette silahların gölgesi kalkar, partiler birbiriyle serbestçe yarışır ve halkı ikna edemeyen siyasetten tasfiye olur. Ama bugün, bu silahlar varken, bölgede başka siyasi örgütlerin güçlenmesi mümkün değildir.