Gündem

Bir yabancı yatırımcının gözünden Türkiye'yi hâlâ cazip kılan 10 neden

Uzun yıllardır Türkiye piyasalarını takip eden Londra merkezli varlık yönetimi şirketi BlueBay Capital'dan Tim Ash, yaşanan olumsuzluklara rağmen Türkiye'nin yatırımcılar için hâlâ cazip fırsatlar sunduğu görüşünde.

03 Şubat 2017 20:18

Tim Ash

Bu yıl Türkiye, yatırımcılar için analizi oldukça zor bir ülke. Temkinli olmak için bir çok neden var. Güvenlik kaygıları, iç siyasi istikrar konusu, kutuplaşma, Nisan ayındaki referandum şartları zorluyor.

Ayrıca ülkenin büyük dış finansman ihtiyacı, borçların çevrilmesiyle ilgili oluşan endişeler, TL'deki değer kaybı ile Merkez Bankası'nın alışılmışın dışında karmaşık ve öngörülemez bir para politikası uygulaması da işleri zorlaştırıyor.

Ancak hâlâ Türkiye'yi cazip bir yatırım haline getiren özellikler de var.

Değer yitiren TL

İlk olarak nereden bakarsanız bakın, Türk Lirası artık ucuz hale gelmiş durumda. Reel efektif döviz kuru 2003 seviyelerinde.

Ülkenin pek çok sorunu olsa da, 2003'ten bu yana çok sayıda olumlu yönde değişim yaşandı. Kamunun borcu üçte iki oranında azaltılmış durumda.

Bankacılık sistemi artık çok daha kuvvetli.

Türkiye ekonomisinin 2003'e kıyasla çok daha dirençli ve dinamik olduğu rahatça söylenebilir.

Kurlardaki bu aşırı hareketler karşısında dahi bankaların ve özel sektörün ayakta kalabiliyor olması da bu dirence işaret ediyor.

'TL cinsi varlıklar zaten portföylerden çıkmıştı'

İkinci pozitif nokta yatırımcı pozisyonları. Pek çok portföy yöneticisi, fonlardaki Türkiye ağırlığını zaten azaltmış durumda.

Fonların büyük kısmı alım fırsatı için kenarda bekliyor. Bir sinyal arayışındalar.

Merkez Bankası'nın politika faizinde artırıma giderek hayatlarını kolaylaştırmalarını ümit ediyorlardı ama Merkez Bankası suları bulandırdı ve karmaşık para politikasına tutunmaya karar verdi.

'Kredi kalitesi yüksek'

Üçüncü nokta kredi kalitesi. Türkiye'deki kredilerin kalitesi hâlâ güçlü. Kredi kullananların bu kredileri geri ödeme istediği sürüyor.

Takibe düşen kredilerin toplama oranı yükselişte olsa da oran olarak hâlâ çok düşük seviyelerde.

Bütçe dengesi de gücünü koruyor.

Bütçe açığının milli gelire oranı %2'nin, kamu borcunun milli gelire oranı ise yüzde 35'in altında.

Pek çok Avrupa Birliği üyesi ülke bu oranlara imrenerek bakardı.

Ayrıca demografi de Türkiye'den yana ve büyümeyi destekleyici güçler yerinde duruyor.

'Referandum fiyatların içinde'

Dördüncü olarak referandum muhtemelen piyasa tarafından fiyatlanmış durumda.

Tam bir seçim kazanma makinesi olan [Recep Tayyip] Erdoğan'ın icracı Başkan olduktan sonra ülkeyi kutuplaştıran politikalardan uzaklaşması beklentisi var.

Referandum sonrasında Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) en iyi yaptığı şeye odaklanması ümit ediliyor: Büyümeye hız kazandırmak ve Türklerin yaşam kalitesini yükseltmek.

Türkiye'de uygulanması muhtemel başkanlık sistemi konusunda çok sayıda haklı kaygı var. Yeni anayasanın yeterli denetim mekanizmalarına sahip olmayacağı eleştirileri var.

Türkler referandumda tüm bu konuları tartacak ve kararlarını verecek.

Türkiye'deki kurumların yaşadığı erozyonlar dikkate alındığında bu eleştiriler son derece yerinde.

Eğer denetim mekanizmaları çalışmazsa ülkenin büyümesi de potansiyelinin altında kalacaktır.

Ancak Türkiye'nin büyüme modeli zaten 2013'te, hatta 2011'de Asya tipi merkeziyetçi bir yapıya evrilmişti.

Güçlü bir siyasi partiye dayanan bu sistem pek çok Asya ülkesinde işe yarıyor ve büyümeyi getiriyor.

Bu modelin en başarılı olduğu ülke Singapur. Ama daha az başarılı Rusya gibi ülkeler de. Türkiye bu yelpaze içerisinde bir yere oturacak.

'Kıbrıs'ta mutlu son hâlâ mümkün'

Beşinci olarak, her ne kadar yılın ilk haftalarındaki kadar olası gözükmese de Kıbrıs'ta bir kalıcı siyasi çözüme ulaşılması ihtimali hâlâ masada.

Kıbrıs sorununun aşılması, Türkiye ve AB arasındaki pek çok tıkanıklığı açacaktır. Ayrıca Türkiye enerji alanında çok sayıda fırsat da yakalayabilir.

Ancak, Yunanistan'a kaçan askerlerin iade edilmemesi işleri karıştırabilir.

AB'yle ilişkiler özelindeyse her ne kadar ilişkilerde gerilimler yaşansa da göçmen anlaşması hâlâ yürürlükte.

Almanya ve İngiltere Başbakanları Angela Merkel ile Theresa May'in Türkiye ziyaretleri de Avrupa'nın Türkiye'yle köprüleri korumak istediğini gösteriyor.

AB Türkiye ekonomisi için kilit çıpa olmaya devam edecek ve önümüzdeki süreçte belki de tek denetim mekanizması olacak.

Erdoğan'ın da yabancı yatırımcılara Türkiye hikâyesini satarken, AB üyelik süreci açısını kullanmaya devam etmesi gerekiyor.

Trump etkisi

Altıncı olarak, Donald Trump Erdoğan için olumlu bir ABD Başkanı oldu. Obama döneminin son aylarında Türkiye - ABD ilişkileri son derece gerilmişti.

Zaten bozuk olan ilişkilerin daha da kötüleşmesi zor. Hem Trump hem de Erdoğan kendilerini güçlü liderler olarak görüyorlar.

Trump da İran'la yaşayabileceği çekişmelerde Türkiye'yi yanında görmek isteyecektir.

'Cari açık azalacak'

Yedinci konu cari açık. Milli gelirin yüzde 4 ila 5'ine ulaşan cari açık Türkiye ekonomisinin yumuşak karnı olmaya devam ediyor.

Bunun üstüne bir de ABD Merkez Bankası Fed'in faiz artırım sürecine gireceği beklentileri var.

Ancak bu yıl Türkiye ekonomisinin sıkılaşan para politikasının da etkisiyle yavaşlayacağı ve ithalat talebinin azalacağı düşünülüyor.

TL'deki değer kaybının da ihracata destek olması beklenebilir. Bu da cari açığın bir miktar kapanmasını sağlayacaktır.

Ancak kaybedilen turizm gelirini ve giderek artan enerji maliyetlerini ikame edecek bir gelişme yok.

'OHAL yatırımcıyı rahatsız ediyor'

Sekizinci olarak güvenlik endişeleri bu yıl da gündemi meşgul ediyor.

2016'daki darbe girişimi, tasfiyeler, IŞİD ve Kürt sorunu ile Türkiye kesinlikle zorlu bir noktada.

Darbe girişiminin ardından ilan edilen olağanüstü hâl başlangıçta yatırımcılar tarafından anlayışla karşılanmıştı.

Ancak OHAL süresinin uzaması ve temel hak ve özgürlüklerin çiğnenmesi yatırımcıyı da endişelendiriyor.

Beklentiler ve umutlar Erdoğan'ın başkanlık sistemini elde ettikten sonra barış sürecine geri dönülmesi yönünde.

Türkiye'nin giriştiği son diplomatik çabalar da Suriye ve Irak'tan gelen tehditleri azaltıcı yöndeydi.

Ancak IŞİD tehdidi hâlâ ciddi bir sorun ve Türkiye'nin elde edebileceği en büyük başarı belki de Suriye ve Irak'taki çatışmalara daha fazla sürüklenmemek olur.

'Türkiye hikâyesi değişebilir'

Dokuzuncu konu ise Türkiye hikâyesinin kısa sürede olumluya dönme olasılığı.

Şu anda para politikası net değil. Merkez Bankası'na yatırımcı güveni düşük seviyelerde.

Piyasayla boğuşmaya başlamak genellikle karar alıcılar için iyi sonuçlanmaz. Bunun yerine yapılabilecek şey, piyasanın da desteklediği rasyonel politika geliştirme yoluna geri dönülmesidir.

'Not baskısı ortadan kalktı'

Onuncu konuysa Türkiye'nin kredi notu. Son yatırım yapılabilir ülke notunun da yitirilmesi üzücüydü.

Ancak piyasaya çok büyük bir etkisi olmadı çünkü zaten fiyatlara yansımıştı.

Not indirimi endişelerinin ortadan kalkmasıyla birlikte Türkiye yoluna devam edebilecek.

Ancak yine de siyasilerin kredi derecelendirme kuruluşlarını hedef alan açıklamalar yapması duruma hiç yardım etmiyor, tam tersine ülkeye zarar veriyor.

Bunun yerine kredi derecelendirme kuruluşlarının not indirimlerine gitmesine neden olan endişelere kulak verilmeli ve politikalar da buna göre şekillendirilmeli.

Sonuç olarak, her ne kadar kısa vadedeki sert dalgalanmalar ve siyasi gürültü bu inancı sınasa da, uzun vadede Türkiye konusunda daha iyimserim.

Mali disiplin, güçlü bankacılık sistemi, büyümeyi destekleyen demografik yapı, girişimcilik kültürü hâlâ AKP hükümetinin içinde var.

AB çıpası da her ne kadar sarsılsa da hâlâ yerinde duruyor.