T24 - Milliyet gazetesi yazarı Can Dündar, bugünkü köşesinde "Türk hukuk sisteminin nasıl işlediği"ni konu edindi. Dündar, 27 Nisan 2009 tarihinde Bostancı'da bir eve yapılan baskın sonrası gözaltına alınan şahısların neden ve hangi suçla cezalandırılmak istendiğini anlattı. Dündar, yazısında "Türkiye, sorgunun nasıl intikama, tutukluluğun nasıl infaza dönüştüğüne bir kez daha tanık olacak" dedi.
Can Dündar'ın Milliyet gazetesinde "Bir tuhaf dava" başlığıyla yayımlanan (23 Şubat 2010) yazısı şöyle:
Gündem “Ergenekon’un komutanlar dalgası”... Ama onu daha çok tartışacağımızı varsayıp hukukun nasıl işlediğine dair çarpıcı bir örnekten söz edeceğim bugün...
* * *
Öykümüz İstanbul’dan...
Sevim, Orhan’ın üniversiteden arkadaşıymış. Yıllarca görüşmemişler. İki yıl önce Orhan, Sevim’in bürosuna gelmiş.
“Venezuela’dan yeni döndüm. Kalacak yer arıyorum” demiş.
Sevim, uzun yol kaptanı Necdet’le evliymiş. Orhan’ı Ataşehir’deki evlerine buyur etmiş. Bir süre ağırlamışlar.
Bir süre sonra Sevim’le Necdet boşanmışlar.
Necdet iyi anlaştığı Orhan’la Bostancı’da bir eve taşınmış. Orhan odasından pek çıkmıyormuş.
O sıralar Necdet, bir şirkette yapım amiri olan Melek ile evlenmeye hazırlanıyormuş. Melek’in reklamcı arkadaşı Metin de zaman zaman eve gelip gidiyormuş.
Orhan’a göre, Melek de Metin de “apolitik”miş.
Orhan, arada evden çıktığında Sevim’in bürosuna gidiyormuş. Orada Sevim’in dansçı yeğeni Ceren’le tanışmış.
Bir gün Ceren’e “Ben yurtdışından yeni geldiğim için banka hesabı açtıramadım. Senin hesabından havale yapabilir miyim?” diye sormuş. Ceren de kabul etmiş ve birkaç kez havale işlemine yardımcı olmuş.
* * *
“Eee? Bize ne” diyeceksiniz.
Söyleyeyim:
Sevim’in yeğeni Ceren, ayrıldığı eşi Necdet, Necdet’in sevgilisi Melek, Melek’in okul arkadaşı Metin... Şu anda hepsi Devrimci Karargâh örgütü üyesi olma iddiasıyla tutuklular...
Çünkü girip çıktıkları Bostancı’daki o ev, 27 Nisan 2009 sabahı canlı yayında polis tarafından basıldı.
Evde bulunan Orhan Yılmazkaya 6 saat süren çatışmada öldürüldü. Operasyonun ne kadar acemice yapıldığı günlerce tartışıldı.
Polis, evde kimin parmak izi varsa yakalayıp hapsetti.
Olay sırasında Ukrayna’da olan ve apar topar Türkiye’ye dönen Necdet ile yeni evlerine karakola bağlı alarm sistemi kurmaya çalışan sevgilisi Melek de örgüt üyesi diye tutuklandı.
* * *
Bir başka tutuklu:
Vatan gazetesi İnternet Editörü Aylin Duruoğlu...
O da Yılmazkaya’nın okul yıllarından arkadaşıymış.
Orhan gazeteye ziyarete geldiğinde birlikte yemek yemişler.
Tutuklulardan Mehmet Yeşiltepe ise bir firmada elektrik mühendisi... Ek iş olarak da “Devrimci Hareket” dergisinde çalışıyor. İnternetten bakıldığında dahi ulaşılacak bir adresi var.
O da örgütün teorisyeni olduğu iddiasıyla gözaltına alınmış. İfadesinde “Bu örgütün adını bir kez gazetede okudum. Uydurma bir örgüt diye düşündüm” demiş.
Yılmazkaya ile de 2 kere çay içtiğini söylemiş.
“Onunla telefon görüşmelerin takibe katıldı” demişler.
“Olamaz. Telefon alıp verecek kadar samimi değildik” demiş. Olmadığı anlaşılmış.
“Yalçın Küçük’le fotoğrafın var” demişler. “Olamaz” demiş. Fotoğraftakinin o değil, Küçük’ün oğlu olduğu anlaşılmış.
Kendisiyle birlikte gözaltına alınan 17 kişiyle birlikte savcılığa çıkarılmış. 17 kişinin hiçbirisini tanımıyormuş.
Bunun üzerine suçlama değiştirilmiş:
“Sen Ergenekon’un teorisyenisin.”
* * *
Bu insanlar 10 aydır tutuklular.
Mehmet Yeşiltepe’nin beyninde yaşamsal risk oluşturan su toplanması var.
Aziz Nesin’lik bu dava bugün ilk duruşmasını yapacak.
Ve Türkiye, sorgunun nasıl intikama, tutukluluğun nasıl infaza dönüştüğüne bir kez daha tanık olacak.