Gündem

'Bir PKK'lıyı etkisiz hale getirmek 15 trilyona maloluyor'

Hüseyin Çelik,ilginç bir hesaplamada bulundu. Bir PKK’lının devre dışı bırakılmasının maliyetinin 15 trilyon Türk Lirası olduğunu açıkladı.

18 Ağustos 2009 03:00
Milli Eğitim Bakanlığı’ndan ayrıldıktan sonra Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Başdanışmanlığına getirilen AKP Van Milletvekili Hüseyin Çelik, Kürt sorununda tespit ve teşhis aşamasının geride bırakıldığını, tedavi aşamasına geçildiğini söyledi. İlginç bir hesaplamada bulunan Çelik, "Bugüne kadar ölü veya sağ bertaraf edilen PKK’lı sayısı 30 bindir. Bir PKK’lının devre dışı bırakılmasının maliyeti 15 trilyon Türk Lirası’dır" açıklamasında bulundu.

Kürt sorunu, 33 askerin şehit edilmesi, Eşref Bitlis’in uçağının düşmesi gibi hâlâ aydınlatılamamış olayları örnek gösteren Çelik, bugün çözüm için tam bir siyasi irade bulunduğunu belirterek, “Daha önce bu işlere teşebbüs edenlerin hepsinin de eli yanmıştır, cızz demiştir, niçin cız demiştir, o cız dedirtenler bugün hesap veriyor” dedi. Çelik, Van’da 33 köylüyü kurşuna dizdiren General Mustafa Muğlalı adının da, aynı bölgedeki kışladan kaldırılmasını, kaldırılamıyorsa kışlanın taşınmasını önerdi.

‘Demokratik devletli çözüm’

Radikal gazetesinin Hüseyin Çelik’e yönelttiği sorular ve Çelik’in verdiği yanıtlar şöyle:

Seçim döneminde DTP’yi sert eleştirmiştiniz. Şimdi Başbakan DTP ile görüşüyor. DTP’yi bugün nerede görüyorsunuz?

Siyasi atmosferde, siyasi ortamda, propaganda zemininde siyasi partiler, siyasi partilerin sözcüleri birbirlerini inciten şeyler söylemiş olabilirler. Bunun olmaması gerekiyor, ama olabiliyor bu. Şimdi bu oldu diye karşı tarafı hasım görmek, düşman yerine koymanın doğru olmadığını düşünüyorum. En küçüğünden en büyüğüne kadar bütün siyasi partiler bizim siyasi rakibimizdir, ama hiç kimse bizim düşmanımız değildir. Düşmanlık siyaseti memleketi kaosa götürür. Şu anda bir yangın var. Bu yangını söndürecek olan helikopterlerin, yangın söndürme uçaklarının, suyu nereden aldığı çok önemli değil. Mühim olan bu yangına suyla yaklaşılması, benzinle, körükle değil. Dünyadaki medeniyetler çatışmasını bir medeniyetler ittifakına dönüştürmek üzere ortaya konulmuş olan bir projede eşbaşkanlık yapacaksın. ‘Ya siz kendi evinizin içini önce düzeltin’ derler. Bu bizim meselemizdir ve biz bunu çözmek mecburiyetindeyiz. AK Parti’nin 2001’de hazırlanan programından bazı bölümler okuyayım:

‘Kimimizin Güneydoğu, kimimizin Kürt, kimimizin terör sorunu dediğimiz olay maalesef Türkiye’nin bir gerçeğidir’.

Benim dillendirdiğin 5T diye bir formül var. Birincisi, sorunu tespit edeceksiniz. İki, gerçek sebebini teşhis edeceksiniz, doğru teşhis koyarsanız doğru tedavi yaparsınız. Dördüncü T takiptir. Eğer doktor hastasını tedavi eder de takip etmezse hastalık nükseder geri gelir. Beşinci T de bu sorumluluğu size yükleyen millete tekmil verirsiniz. Biz tespitimizi yaparken ‘böyle Türkiye’nin bir gerçeği vardır’ demişiz.

Peki buna ne yapacağız demişiz? Programımızda diyoruz ki; ‘Bürokratik otoriter devlet anlayışına yaslanan çözümler sadece asayiş mantığına dayandığı için uzun vadede sorunları daha da derinleştirmektedir. Demokratik devlet anlayışı çerçevesindeki yaklaşımlar ilk anda endişeyle karşılansa da uzun vadede milletimizin birlik ve bütünlüğünü pekiştiren sonuçlar doğurmaktadır’. Şu anda bir demokratik devlet anlayışını hâkim kılmaya çalışan bir çözüm önerisiyle halkın önüne çıkıyoruz.

Bugün ne demişiz, bölge halkının mutluluğunu, refahını esas alan bir çözüm olmalı, hak ve özgürlüklerin alanı genişletilmeli, kalıcı bir çözüm olması lazım, palyatif pansuman değil. Ve tüm toplumun duyarlılıklarına saygılı bir çözüm olması lazım. Nedir bu? Hakkâriliyi, Vanlıyı memnun eden bir çözüm eğer Yozgatlıyı, Kayseriliyi, Kırıkkaleliyi rahatsız ediyorsa bu gerçek bir çözüm değil.

Şimdi bugün geldiğimiz noktada bunun neresindeyiz?

Teşhisi de koyduk. Şimdi tedavi aşamasındayız. Biliyorsunuz Türkiye, ‘Kürt yoktur Kürtçe diye bir şey yoktur’ noktasından başladı. Bir insanın hava alması, su içmesi, yemek yemesi kadar tabii bir şeydir anadilini kullanması, öğrenmesi ve öğretmesi. Su ekmek kadar tabii, doğal olan bir şeydir. Bu insanlar dilini öğrenmek istiyor.

2003’te Kürtçe kurslara imkân veren kanun değişikliğini, müfredatını, yönetmeliğini çıkardık ve bu kurslar açıldı. Yaşayamadılar. Orada da bazı yeni düzenlemelere ihtiyaç var. Çünkü, Kürtçe kurs başka bir kursla beraber olamaz. O zaman da ben buna karşı çıkmıştım. Burada nükleer sızıntı mı olacak kardeşim? Niçin böyle bir şeye gerek duyuyoruz biz? İngilizce, Fransızca kurs verilen yerde Kürtçe kurs da olsun. Diğer türlü ekonomik olarak yaşama şansı yok.

‘Her şeyde bir olgunlaşma dönemi’

Niye o zaman eksik yaptınız? İktidarda siz vardınız.

Her şeyde bir olgunlaşma dönemi var. O gün buna direnen bir mekanizma vardı. Biz iktidardık doğru, ama neredeyse Türkiye’nin yüzde 47 oy alan partisi kapatılıyordu. Bazı şeyleri yaparken siz siyasi kanat bir taraftadır, devletin bütün bir mekanizmasını göz ardı edemezsiniz. Şimdi bugün yapılması gereken daha çok şey var. Ona karşı da bazı engeller dirençler var. TRT, RTÜK Yasası’nda gerekli değişiklikler yapıldı ve kısmi olarak televizyon yayınları başladı TRT 3’te. Şimdi TRT Şeş faaliyete başladı. 2004’te terör ve terörle mücadele esnasında zarar görenlerin zararlarının tazmini hakkında kanun çıkardık. Bugüne kadar 13 vilayette 1 katrilyon Türk Lirası tazminat ödendi. İktidarımız döneminde 156 bin vatandaş köyüne geri döndü ve o insanlara gerekli maddi destekler sağlandı. Bunlar rehabilitasyon çalışmalarıdır.

Vatandaşın rahatsız olduğu uygulamalar vardı, yol aramaları bir eziyetti, bir çileydi. Faili meçhul cinayetler hayatın normali haline, hayatin tabii seyri haline gelmişti. Batman’ın ortasında kafasına adamın çekiç vuruyorlar, deviriyorlar ve elini kolunu sallayarak gidiyor. Kim bunlara sahip çıkıyordu? İşte onlar yeni yeni çıkıyor. Ergenekon soruşturmasında devlet içerisinde yapılanan bazı çeteler devlet gücünü arkasına alan, kendisine gizli devlet diyen bazı maalesef suç şebekeleri bu gayriinsanı ve gayrihukuki uygulamaların arkasındaydı.

Gözaltına almalar, gözaltı süreleri, demokratik bir hale, hukuk devletinin mantığına uygun bir hale getirildi. Vatandaş silah zoruyla gelen PKK’lıya ekmek veriyordu. Komşusu onu şikâyet edince yardım ve yatakçılıktan içeri giriyordu. Bütün bunlar daha insani bir hale getirildi.

Biz hiçbir zaman hataların üstünü örtmedik, örtbas etmedik. Bu bir süreç. Bu ülkenin herkesin farklılıklarını koruyarak çoğulcu bir anlayışla bir arada yaşayacağı bir ortam hazırlamaya çalışıyoruz. Biz Cumhuriyetimizi gerçek demokrasiyle taçlandırmak istiyoruz.

‘Beş Kürtten biri DTP’yi seçiyor’

İş PKK’nın nasıl bitirileceği noktasına geldi. Sizin bakış açınız nedir?

Eğer Kürt meselesi denildiği zaman herkesin aklına PKK veya DTP gelirse biz çok vahim bir hata yapmış oluruz. Sizce Türkiye’de ne kadar Kürt var? Ben de kesin rakam bilmiyorum ister 15 al, ister 20 al netice şu. DTP 2 milyon 270 bin oy aldı. Türkiye’de her bir buçuk vatandaştan biri seçmendir. Bunu bir buçukla çarparsanız 3 milyon 400 bin kişi eder. DTP, Türkiye’de her beş Kürt’ten birinin oyunu ve desteğini alan bir partidir. PKK’nın kaç silahlı militanı var? Tahmin edilen 4-5 bin civarında. Bunları aile fertleriyle çarpın 50 bin eder, bunu 10’la çırpın 50 bin, 20 ile çarpın 100 bin eder. Türkiye’deki bütün Kürtleri eğer bundan ibaret sayarsanız bu çok yanlış bir şey olur... Bu mesele Doğu ve Güneydoğu meselesi de değildir. Türkiye’deki Kürtlerin üçte ikisi Batı’da yaşıyor.

AK Parti bir federasyon tartışmıyor, bir otonomi tartışmıyor, özerklik tartışmıyor. Bunu da gündeme getirmiyor. Türkiye’nin birlik ve bütünlüğünü üniter devlet yapısını koruyarak Cumhuriyet’in temel ilkelerine asla zarar getirmeden, bunları örselemeden demokrasi içerisinde biz bu işi çözeceğiz diyoruz.

İki şeyi birbirine karıştırmamak lazım. PKK’nın nasıl silah bırakacağı, bu işten vazgeçeceği başka bir konudur, genel olarak Türkiye’deki Kürt vatandaşlarımızı memnun vatandaşlar haline getirmek farklı bir konudur.

Alevi vatandaşlarımızla ilgili bazı adımları dağa çıkan Alevi silahlı gruplar olduğu için mi attık? Hayır. Bugün PKK veya DTP içinde yüzde 2’lik bir bölüm vardır ki, siz onları Çankaya Köşkü’nde de ikamet ettirseniz onları bölücülükten ve ırkçılıktan vazgeçiremezsiniz. Bu yüzde 2’dir. Biz yüzde 98’lik olan kitleyi esas hedef kitlemiz olarak seçeceğiz ve onları bu ülkenin memnun vatandaşları haline getirmeliyiz.

‘Daha önce teşebbüs edenler yandı’


Bu rakamı neye dayandırıyorsunuz?

Ben o bölgenin insanıyım, yazıp çizen bir insanım. Bununla ilgili bir istatistik falan yapıldığından değil. Bir çekirdek ideolojik kitle var bir de onun etrafında sempatizan kitle var. Onu birbirinden ayırmak için bunu söylüyorum.

Bir kere bu meselenin şu anda bu boyutta tartışılıyor olması Türkiye’nin kendi meseleleriyle yüzleşmesi için çok önemli bir adımdır. Bu bizim meselemizdir ve çözülebilir bir meseledir bana göre. 10 yıl önce bu işi çözmeye kalksaydık daha rahattı, 20 yıl önce daha da rahattı. Ama yarın çok daha zor olabilir bu iş. Şimdi bir taraftan şehit fotoğrafı duvara asılıyor. Onun büyüyen oğlu, kızı, kardeşi ‘Ne oldu’ diyor. ‘Öldürdüler’ deniliyor. ‘Kim öldürdü?’ diyor. ‘Kürtler öldürdü’ diyor. Öte tarafından PKK’lı öldürülüyor, onun da resmini asıyorlar. Onun çocuğu, kardeşi büyüyor, ‘Bu kim?’ diyor. ‘Bu senin amcan kardeşin ağabeyin, baban’ deniliyor. ‘Ne oldu?’ diyor, onu da ‘Devlet öldürdü’ deniliyor. Bu karşılıklı olarak bir nefretleşmeyi besliyor. Bu nefretleşmenin ilanihayet devam etmesi bu memleketin birliği bütünlüğüne esas sıkıntıyı oluşturuyor. Biz memleketin birliğini, bütünlüğünü bozmamak için demokratikleşme bu işin panzehiridir diyoruz. Kanser gibi ne kadar erken teşhis edilse ve müdahale edilse bu mesele o kadar çabuk çözülür.

Türkiye’de tarihi bir fırsat var şu anda. Cumhurbaşkanı, Başbakan, askeri ve sivil bürokrasi bunu söylüyor. Bugün Kürt etnisitesine dayalı siyaset yapan, Parlamento’da bir parti var. Bütün bunların önünde bunu artık çözme kararlılığında olan bir siyasi irade var. Daha önce bu işlere teşebbüs edenlerin hepsinin de eli yanmıştır, cız demiştir. O cız dedirtenler bugün hesap veriyor. 33 askerin nasıl şehit edildiğine ilgili sır perdesi yeni yeni aralanıyor. Hâlâ eski jandarma Genel Komutanı rahmetli Eşref Bitlis’in vefatı aydınlanabilmiş değildir. Bir de artık şehit aileleri şehidin annesi bir çocuğumu şehit verdim ikincisini vermek istemiyorum, noktasındadır.

PKK’nın dağdan nasıl indirileceğine ben karar vermem. İçişleri Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı, Cumhurbaşkanlığı, hükümet, siyaset kurumu bu işin yetkilisi olan insanlar çözüm üretmek konumundadır. Bugüne kadar bütün sorunlar halının altına süpürülerek, görmemezlikten gelindiği için Türkiye bu noktaya gelinmiştir. Bundan sonra buna neşter atmamız gerekiyor. Bugün makul bir atmosfer var ve Türkiye 300 milyar dolarını heba eden bir meseleyle uğraşıyor.

‘Bir PKK’lıya 15 milyon lira’


300 milyar dolar mı?

Rivayet muhtelif 1 trilyon dolar diyenler de var 300 milyar dolar diyenler de var. 300 milyar doları taban alın, 450 katrilyon eder. Bugüne kadar ölü veya sağ bertaraf edilen PKK’lı sayısı pasifize edilen PKK’lı sayısı 30 bindir. Bir PKK’lının devre dışı bırakılmasının maliyeti 15 trilyon Türk Lirası’dır. Birisi ‘Bu böyle devam etsin, AK Parti de bunu görmemezlikten gelsin’ diyorsa tamam. Burada herkesin sorumluluğu var.

Ben özellikle MHP’ye seslenmek istiyorum. Osmanlı, çok etnisiteli bir toplumdur; cami havra ve kilise yan yanaydı. Şimdi Osmanlı ile övünen, kendi amblemini o bayraktan almış olan bir siyasi partinin mensupları herkesten çok bu konuda iştahlı olmak zorundadır. DTP’nin, MHP’nin sorumluluğu bence daha büyük. CHP de üzerine düşeni yapmalı. Bazıları diyor ki ‘Ver, ver, ver nereye kadar’. Bazıları diyor ki ‘Gelin bunu referandum yapalım’. Şimdi insan hak ve özgürlükleri referandum olabilir mi? Mesele Yurdagül Hanım nefes alsın mı almasın mı, bunu bir referandum konusu yapalım. Bu doğru bir şey değil. Bir şeyi CHP, MHP istemeyebilir. Türkiye’de yüzde 51 insan çözüm istiyorsa, demokrasilerde esas olan genel iradedir. Ama biz istiyoruz ki en geniş anlamıyla bir uzlaşma olsun. MHP, ‘Biz bu hakları verdirmiyoruz’ diye övünmesin, DTP de ‘Bize verilmiyor, biz koparıyoruz, biz alıyoruz’ diye övünmesin. İkisi de bu sürece zarar verir.

‘Niye Roj TV’ye mahkûm olsunlar’

Öcalan plan açıklayacak...


Bir siyasi parti kendisini Abdullah Öcalan’a endeksler mi? Biz temel insan haklarının, özgürlüklerin yayılmasını istiyoruz. İnsanlar kendi dillerini öğrenmek istiyor. Bunun için kurslar, üniversitelerde bölümler açılmalı. TRT Şeş metin yazacak adam bulamıyor. Kurs açarsanız Türkiye’yi böler mi? Bölmez. Özel TV’lerde, radyolarda, yerel TV ve radyolarda Kürtçe yayın Türkiye’yi böler mi? Niye insanları Roj TV’ye mahkûm edelim. Bırakın vatandaş türküsünü söylesin, halayını çeksin.

Mesela Mustafa Muğlalı olayını biliyorsunuz (1943’te Van’ın Özalp ilçesinde 33 köylüyü kurşuna dizdiren General Mustafa Muğlalı’nın isminin aynı yöredeki bir kışlaya verilmesini kastediyor). Onu oradan kaldırın. Kaldıramıyorsanız kışlayı oradan kaldırın. Tahrike yol açacak adımlar atılmamalı. Biz diyoruz ki, bu sorun hepimizin. Ortak akılla çözüm bulalım. AK Parti bir şeyi dayatmıyor ki. Kamil demokrasi içinde AB’de, medeni ülkelerde ölçüsü neyse Türkiye’de de o olsun. DTP tek muhatap havasına girmemeli. Masanın bir tarafında devlet ve hükümet, diğer tarafında DTP ve PKK var diye bir durum yok. Bu işin muhatabı millettir.