15 Temmuz darbe girişiminin üçüncü yıl dönümünde Meclis’te özel oturum gerçekleştirildi. Erdoğan'ında izleyici olarak katıldığı oturumda AKP'liler ile CHP'liler arasında gerginlik yaşandı. CHP Grup Başkan Vekili Engin Özkoç'un konuşmasını AKP'liler Meclis sıralarına vurarak protesto etti. CNN Türk HDP ve İyi Parti'nin Meclis konuşmasını canlı olarak yayımlamadı.
TBMM Başkanı Mustafa Şentop açılış konuşmasında, "Türkiye’ye yönelik en kirli tertiplerden birisi olarak tarihe geçen ve milletimizin kararlılığı, sayın Cumhurbaşkanımızın dirayetli liderliğiyle mağlup edilen 15 Temmuz hain işgal ve darbe girişimin üçüncü yıl dönümünü idrak etmek üzere bir araya gelmiş bulunuyoruz. Canlarına feda eden şehitlerimiz için Allah’tan rahmet ve yaralanan gazilerimize sıhhat ve hayırlı ömür diliyorum" dedi.
Milletin o geceki fedakârlıkları asla unutmayacağını söyleyen Şentop, 15 Temmuz, milletimiz ve devletimize yönelik en büyük suikastı ihva eden geleneğin kanlı halkasıdır. Planlayıcılarını, uygulayıcılarını ve gayesini çok iyi bildiğimiz 15 Temmuz darbe girişimi ait olduğu geleneğin diğer örnekleri gibi doğrudan doğruya milletimizi hedef almıştır. 15 Temmuz darbe girişiminin yıl dönümünde istiklal azmine ve milli iradeye dayanan bu yüce ve gazi Meclis’te toplanmamız büyük önem taşımaktadır. Zira hepimizin şuur ile farkında olması gereken husus darbelerin ve darbe girişimlerinin sadece iktidarı değil, ülkemizi, milletimizi ve demokrasimizi hedef aldığıdır. Bu yüzden darbecilere ve darbeciliğe yönelik mücadelede en ufak tavizin büyük bedellere yol açacağını zihinlerimizden çıkarmamalıyız. Darbeci anlayışın bu ülkede yaptıklar ve hususen 15 Temmuz gecesi yaşananlar göz önüne alındığında darbecilerin ve darbelere ilişkin tavrın ne olması gerektiği kendiliğinden ortaya çıkacaktır. 15 Temmuz gecesi millete kasteden güruhun ve siyasi macerasının ibretle üzerinde durulması gereken birçok yönü vardır. FETÖ olarak adlandırdığımız bu güruhun sonraki akıbetinin verdiği en önemli derslerden birisi yabancı güçlere ve onların desteğine dayanarak Türkiye’de iktidar arayışının neticesiz kalmaya mahkûm olduğudur. Geçmişte de bu yola sapanlar bu yöntemle hükmünü yürütmek ve başarı elde etmek isteyenler olmuştur. Muhtemeldir ki bundan sonra böyleleri olacaktır. Bu yol çıkmaz sokaktır, milletimiz sırtını Türkiye dışındaki odaklara dayayanları er geç tasfiye edecek ve mağlup edecektir. dedi.
Şentop konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Türkiye, 15 Temmuz gecesi gerçek yüzünü, işbirlikçi karakterini şüpheye yer olmayacak şekilde göstermiş olan FETÖ’ye karşı başarılı bir mücadele yürütmüştür. Yeni nesil bir terör örgütü olan ve her kılığa girebildiğini, her olayı tarif edebildiğini birçok defa göstermiş olan bu örgütün hangi uluslararası araçlara hizmet ettiği açıktır. Bu terör örgütünü sadece Türkiye için tehdit saymak da kafi değildir. Terörün küreselleştiği bir zamanda FETÖ’nün her ülke için, özellikle de Türkiye ile bağları olanlara yönelik bir tehdit olduğunu da unutmamak gerekir. Türkiye’nin yaşadığı ve 15 Temmuz gecesi zirveye çıkan tecrübeyi bu örgütün kendine hayat alanı bulmaya çalıştığı her dost ülke ile paylaşıyoruz ve paylaşmaya da devam edeceğiz. 15 Temmuz gecesi iradesine sahip çıkan vatandaşlarımıza, sivillere, görevi başındaki emniyet güçlerine ateş açabilecek kadar cani olduğunu gösteren bu terör örgütüne karşı darbe gecesi oluşan mutabakatı devam etmemiz hayati bir önem taşımaktadır. Terör örgütü FETÖ, her kılığa girebilen, her kisve ile görülebilen bir istihbarat ve cinayet çetesidir. Bu örgütün girmeyi en çok sevdiği kılık ise masum, mazlum ve sade vatandaş görüntüsüdür. Bu terör örgütüne karşı hukuk içinde kalarak fakat diğer taraftan da bu örgütün her kisveye girebilen yapısını unutmadan mücadele etmeli ve bu mücadeleyi yürütmeyi el birliğiyle sürdürmeliyiz. Milli mücadelenin 100. Yılını idrak ettiğimiz bu yıl 15 Temmuz darbe girişimini anıyor olmamız anlamları olan bir tevafuktur. Şunu peşinen bilmeliyiz ki; vatanımızı işgal, milletimizi esir etmek isteyen düşman 15 Temmuz darbe girişiminin atasıdır. Her ikisinin de atası aynıdır. Bu sebeple 15 Temmuz darbesi muhteris ve sapkın bir çetenin iktidar arayışı olarak değil sadece malum güçlerin Türkiye’yi zapt etme teşebbüsü, bunu da işbirlikçileri ile yapma çabası olarak saymak gerekir.
Amasya’da Gazi Mustafa Kemal, hükümet konağının balkonundan halka seslenir ve bugüne de ışık tutan şu konuşmayı yapar:
‘Amasyalılar, düşmanların Samsun’dan yapacağı herhangi bir huruç hareketine karşı ayaklarımıza çarıklarımızı çekecek, dağlara çekilecek, vatanı en son kayasına kadar müdafaa edeceğiz. Allah milletimize mağlubiyeti gösterirse bütün evlerimizi, mallarımızı ateşe vererek vatanı bir harebezara çevirerek boş bir çöl halinde düşmana bırakacağız. Amasyalılar buna hep beraber yemin edelim. Zafere kazanacağız, vatan kurtulacaktır’
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bu sözüne Amasyalıların cevabı ‘Bütün Amasyalılar emirlerinizi bekliyor Paşam’ olur. Andığımız ruh, imrendiğimiz cesaret, örnek aldığımız kararlılık ve gençliğimizin kuşanması gereken şuur kahraman Amasya halkının verdiği bu cevapla aynı imandan beslenen 15 Temmuz direnişinde aranmalı ve bulunmalıdır. Bugüne kadar gelen yalnızca işgale karşı direniş ruhu değildir, aynı zamanda bu direnişin ancak milletle ve onun iradesine dayanarak yapılabileceği fikri milli mücadeleden bugüne miras kalan ve milletimizde karşılığı olan bir hususiyettir. İzmir’e doğru suyun çatlağa akışı gibi koşturan yüzyıl önceki süvarilerimizle 15 Temmuz gecesi selaların gölgesinde tankı durdurmaya çalışan şehit aynı millet ruhunun farklı zamanlarda ortaya çıkmış mücessem halidir. Dostlarımız müsterih, düşmanlarımız haberdar olsunlar ki işgale karşı bu milletin vereceği karşılık yüzyıl öncesinden ve 15 Temmuz gecesinden farklı olmayacaktır. Yüzyıl önce memleketin bir kısmı işgal altındayken milletimizi harekete, ordularımızı taaruza geçiren ‘İlk hedefiniz Akdeniz, ileri!’ emri hâlâ diridir, etkilidir. Yüzyıl önce manda ve himaye peşinde koşanlara rağmen tam bağımsızlık iradesinde olanlar nasıl kazandıysa bugün de aynısı olacaktır. Türkiye büyük bir devlettir. Kendisine dostane uzatılan her eli sıkmaya hazırdır. Aksine tavırların bu Meclis’in kapısında karşılığı yoktur. Darbeye karşı duran her bir milletvekili arkadaşıma, bütün siyasetçilere şükranlarımı sunuyorum. O gece darbeci çeteye karşı cesaretle ve dirayetle hareket eden, darbecilerin kastettiği ve milleti bombalayan uçak ve helikopterler için ‘Vur emri’ veren dönemin başbakanı Binali Yıldırım’a saygıyla selamlıyorum. Yine büyük bir taktirle ifade etmek gerekir ki dönemin TBMM Başkanı sayın İsmail Kahraman başta olmak üzere hem burada hem de illerinde darbeye karşı duran milletvekili arkadaşlarımız gazi Meclis’in şanına layık olduklarını göstermişlerdir. Cesur liderliği ile milletimizi ve ülkemizi karanlıktan çıkaran sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a şükranlarımızı sunuyorum. O gece Türkiye’yi, iradesini ve istikbalini korumak için yaralanan gazilerimizi minnetle anıyorum. Hain darbe girişimine karşı canlarını feda edenleri rahmet anıyorum"
Şentop'un konuşmasının ardından siyasi partilere de söz verildi.
AKP'li Muş: Darbe girişiminin arkasında dış güçler bulunmaktadır
AKP Grup Başkan Vekili Mehmet Muş, "İnancımıza göre vatan sadece üzerinde yaşanan bir toprak parçası değildir. 1915'te düşman askerleri çelik iradeye çarpıp geri dönmek zorunda kalmıştır. 15 Temmuz 2016'da Türk milleti darbeci hainlere fırsat vermemiştir. Bu aziz millet şehit ve gaziler vermiştir ama vatanını vermemiştir. Bu darbecilerin planı Meclis'in iradesini gasp etmekti. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ni, Meclis'i bombalayarak aziz milletimizin teslim olacağını düşündüler. Oysa Sayın Cumhurbaşkanımızın o sözleri hâlâ kulaklardadır. Darbenin engellenmesinde milletimize öncelik etmiştir sözleri. Bu milleti tanımayan, özündeki cevheri bilmeyen darbeciler yanıldılar. Darbeyi çıplak eliyle durdurdu vatandaşlarımız. Şehidimiz Ömer Halis Demir gibi vatan evlatları gözünü kırpmadan şehadete gitmiştir. Darbecileri asker olarak nitelemiyoruz. O gece TBMM şanına yakışır bir duruş sergilemiştir. Milletvekilleri hangi partiden olursa olsun milli iradeye sahip çıkmıştır. Milletin emaneti hiçbir güce teslim edilmemiştir. Darbe girişiminde sonra büyük bir mücadele yürütülmüştür. Bağımsız yargı gereken cezaları vermiştir. 15 Temmuz, milletin iradesini sahip çıkması için önemli bir dönüm noktası olmuştur. Aziz milletimiz darbeler dönemini bir daha açılmamak üzere kapatmıştır. İktidarları sadece ve sadece sandıkta belirlenecektir. Darbeler, darbe girişimi ve muhtıralarda dış güçler bulunmaktadır. Dış güçler darbecileri maşa olarak kullanmıştır. Bu darbeciyi Türkiye'ye teslim edin. Hiçbir gerekçe darbecileri aklayamaz. Tüm darbeler ve darbe girişimleri lanetlenmeli. Bu vatan hepimizin. Bir zincirin birbirini tamamlayan halkaları gibiyiz. Millet olma bilinci budur. Bu milletin binlerce yıldır güçlü devleti vardır. Söz konusu olan milletin menfaatleri ise ortak bir duruş sergilemeliyiz. Bu ülkenin tüm meselelerinde ortak aklı ortaya koyabiliriz. Dünya zor bir süreçten geçiyor. Bir yanda ticaret savaşları ve bölgesel sorunlarla karşı karşıyayız. FETÖ, PKK, DHKP-C gibi örgütleri ile mücadele içerisindeyiz. Bu duygularla 15 Temmuz'da şehit olanlara Allah'tan rahmet diliyorum" diye konuştu.
Özkoç: Erdoğan bu dönemde FETÖ'ye kimin daha çok yardımcı olduğunu söylemiştir
CHP Grup Başkan Vekili Engin Özkoç yaptığı konuşmada, "15 Temmuz FETÖ'nün darbe girişimidir. Cumhuriyet tarihimizin en kanlı darbe girişimidir. Burada yaşamını yitiren şehitlere Allah'tan rahmet diliyorum, gazilerimize minnetlerimizi iletiyorum. Sayın Başkan, Değerli Milletvekili arkadaşlarım 15 Temmuz Darbe girişiminin öncesi ve sonrası vardır. Öncesinde dershaneler, yurtlar, Türkçe Olimpiyatları, Milli Eğitim’de orduda, yargıda örgütlenmeler, iş dünyasında örgütlenme ve siyaseti araç olarak kullanmak… Bu dönemde kim FETÖ’ye daha çok yardımcı olmuştur. Bunun cevabını Sayın Cumhurbaşkanı vermektedir. 8 Haziran 2018’de Cumhurbaşkanı, FETÖ’nün bizim zamanımızda büyüdü iddiasını, ‘ben reddetmem’ demektedir. “17 üniversite istediler verdik, okul için yer istediler verdik, Türkçe olimpiyatları dediler, tamam dedik, ne istediniz de vermedik?” demiştir" ifadesini kullandı. Özkoç'un bu sözlerinin ardından AKP'li vekiller Meclis sıralarına vurarak Özkoç'un konuşmasına müdahale etti.
Özkoç, "Oysa ki asıl olay bu değildir. Asıl olay Balyoz ve Ergenekon davalarıdır. Askeri casusluktur, amirallere suikast, Poyrazköy, Kozmikoda ve daha niceleridir. FETÖ uzun yıllardan beri örgütleniyor. Fakat Türkiye’yi tek başına idare eden bir kişi sayesinde hiç bu kadar güçlü bir duruma kavuşmamıştı. Bir kişin denetimsiz iktidarı sayesinde FETÖ darbe girişiminin alt yapısını hazırlayan savcı Zekeriya Öz’ün önü açılıyordu. Zekeriye Öz “arkanda ben varım” diyen dönemin başbakanı sayesinde darbenin bütün hazırlıklarını elini kolunu sallayarak yapıyordu. Bu ülkenin Genelkurmay Başkanı gizli tanık ile hapse girdi. Darbeci generaller ve subaylar tek tek önemli yerlere atanıyordu. Vatanseverler yargılanırken ölüyorlar hainler görev başına getiriliyorlardı. Basın mensuplarının, akademisyenlerin, dünyaca ünlü tıp adamlarının, vatanseverlerin sesleri hücrelerde yankılanıyordu. Adil Öksüz denilen sözde imam istihbarata ve emniyet güçlerine rağmen Türkiye’de cirit atıyor ve darbe planlıyordu. 15 Temmuz, FETÖ’cü generallerin emriyle ülkede köprüler kesiliyor, basın yayın organları ele geçirilmeye çalışılıyor, Gazi Meclis darbeciler tarafından bombalanıyordu. Ankara’da CHP milletvekilleri ve diğer siyasi parti milletvekili arkadaşlarımız TBMM’ye gelerek ‘öleceksek bu çatı altında ölelim’ dediler. Meclis, demokrasimize sahip çıktı. Çünkü bu meclis, bu vatan hepimizindi. Halk sokaklara çıktı, tankların önüne geçti 251 insanımız şehit düştü binlercesi yaralandı. Darbe engellendi. El birliğiyle meşru direnme hakkımızı kullanarak darbenin önüne geçtik" dedi.
Özkoç konuşmasında şu ifadeleri kullandı:
"Darbeyi ne MİT ne bir istihbarat birimimiz haber verdi. Adil Öksüz yakalandı, çırılçıplak soyulup kelepçelendi sonra kelepçeleri sökülüp tekrar giydirildi, eline pasaportu verildi ve bırakıldı. Zekeriya Öz elini kolunu sallayarak yurt dışına çıktı. Kendisinden hala haber alınamıyor. Tüm bu organizasyonların arkasında dimdik duran kişi “Hata ettik, yanıldık, affedin” dedi ve hâlâ cumhurbaşkanı. FETÖ yayın organı Zaman gazetesinin sahiplerinden Fettah Tamince, dışarıda servetine servet katıyor. Bank Asya’yı açanlar suçlu değil, para yatıranlar suçlu. İsyan, 15 temmuz gecesi tankların önüne kendini atan vatandaşlarımızdan geliyor. 15 temmuz gazisi Sabri Önal o geceden sağ çıkmayı başardı. İkinci tankın paletlerine kol ve bacakları denk geldi. Cumhurbaşkanı bu kişiyi kürsüye çıkartıp alnından öptü. Neydi ülkemiz için canını ortaya koyan gazimizi isyan ettiren? FETÖ’cülerle çocukluktan beri defalarca Pensilvanya’da beri görüşen, FETÖ’nün çağrısıyla üniversite kuran, AKP- FETÖ kavgasından sonra bile Zaman gazetesinden hisse satın alan, Fettah Tamince’nin yargıdan tertemiz çıkmasıydı. FETÖ’nün okullarıyla, sendikasıyla bir şekilde yolu kesişmiş olan insanlar, çocukları kardeşleri sorgusuz sualsiz hapse atılıyorlardı. Darbe girişiminin kilit ismi 141 kez ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkum edilen Mehmet Dişli'nin ağabeyi Şaban Dişli büyükelçi yapıldı. Darbe girişimiyle ilgili 289 dava açıldı, binlerce hapis cezası alan kişi var. On binlerce insan işten çıkartıldı. Bu kişilerin içinde öğretmen var, asker var, polis var, işsiz var, esnaf var fakat bir tek siyasi yok. Peki ne yapacağız? Değerli Başkan, saygıdeğer milletvekilleri, çözüm güçlü parlamentodur. 15 Temmuz gecesi Gazi Meclis’te ölümü göze tüm siyasi partiler, el birliğiyle güçlü parlamenter sistemi yeniden tesis etmeliyiz. 15 Temmuz darbe girişiminin ve ardından gelen 20 Temmuz sivil darbesinin ülkemizde yarattığı enkazı kaldırmalıyız. Yeni darbelerin oluşmasına engel olmalıyız. Demokrasiyi iyi işleyen bir parlamenter sistem haline getirmeliyiz. Güçler ayrılığının temelinde güçlü meclis, bağımsız yargı ve denetlenebilir bir yürütme olmalıdır. Bağımsız yargıda denetlenebilir yürütme olmadan başaramayız. 15 Temmuz kendi halkına kurşun sıkan FETÖ’yü de ona yol verenleri da asla unutturmayacaktır.
Eğer kurucu bir lider arıyorsak o kurucu liderin adı Mustafa Kemal Atatürk’tür. Eğer bir rejim arıyorsak onun adı laik ve demokratik Türkiye parlamenter sistemidir. Eğer uğruna ölecek vatan arıyorsak onun adı Türkiye Cumhuriyeti'dir."
Bostancı: Sizin konuşmanız Marmaris'e paralel düşüyor
AKP'li Naci Bostancı sataşma olduğunu gerekçe göstererek söz istedi. Bostancı konuşmasında, "Biraz önce konuşmayı yapan Özkoç da takip etmiştir, bir numaralı hedef sayın Cumhurbaşkanıdır. Marmaris'i, oradaki suikast timini hatırlayın. Sizin konuşmanız Marmaris'e paralel düşüyor. Biz burada Türkiye'nin demokrasisine kastetmiş terör örgütüne karşı, bulundukları partileri farklı olsak bile, temelde hususiyetimiz ortak. Türkiye'nin geçmişinde ne olduğunu biliyoruz. Sayın Özkoç, Ergenekon ve Balyoz'dan bahsetti. Onları FETÖ'cüler yargıladı. 17-25 Aralık'ta sizin pozisyonunuz neydi? Onu düşünmek lazım. Aslında söylenecek çok söz var. Burada Meclis 15 Temmuz'un hatırasına sahip çıksın. Burada sahip çıkılacak olan o andır. Ama ne yazık ki farklı bir akılla terör örgütüne yağ sürecek bir tavır sergilenmiştir." diye konuştu.
Bostancı'nın ardından yeniden söz alan Özkoç, "Burası TBMM. Beni ve milleti konuşturmamak sizin alışkanlığınız. Bu darbe girişimine alet olan, darbe girişimine zemin hazırlayanları, Zekeriya Öz için 'Ben senin arkandayım' diyenleri soruşturmak TBMM'nin görevidir. Hiç kimseye peşinen söyleyeceğimiz bir şey yoktur. Yargının bağımsız olduğu bir ülke istiyoruz. Bunun için sonuna kadar mücadele edeceğiz" dedi.
CHP'den sonra söz HDP grubuna verildi. HDP'nin konuşması CNN Türk'te canlı yayımlanmadı.
Oluç: 15 Temmuz darbe girişimi de göz göre göre gelmiştir
HDP İstanbul Milletvekili ve Grup Başkanvekili Saruhan Oluç konuşmasında, "Üç yıl önce 15 Temmuz’da bir darbe girişimi yaşandı. Biliyoruz ki Türkiye’nin son 60 yıllık tarihi aynı zamanda bir askeri ve siyasi sivil darbeler muhtıralar tarihidir. 27 Mayıs 1960, 22 Şubat 62, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 28 Şubat 1997, 27 Nisan 2007 ve 15 Temmuz 2016. Hukukun üstünlüğünün olduğu evrensel demokratik değerlerin, hak ve özgürlüklerin, demokratik kurumların işlediği hiçbir ülkede görülemeyecek bir darbeler silsilesidir bu. Tüm darbelerde yaşamlarını yitirmiş tüm yurttaşlarımıza bir kez daha Allah’tan rahmet diliyor, ailelerine ve tüm halklarımıza baş sağlığı dileklerimizi bir kez daha iletiyoruz. Darbe demek demokrasi düşmanlığı demektir. Darbe demek insan hak ve özgürlüklerinin yok sayılması, hukuksuzluk demektir. Hukukun üstünlüğü yerine üstünlerin hukukunun geçmesi demektir. Diğerlerinde olduğu gibi 15 Temmuz darbe girişimi de göz göre göre gelmiştir. Önceki Meclis tutanaklarına ve açıklamalara bakıldığında partimiz darbe ihtimaline defalarda dikkati çekmiş, yaşanmakta olan süreç konusunda iktidarı defalarca uyarmış ve her tür darbeye karşı net duruşumuzu defalarca vurgulamıştır" ifadesini kullandı.
Oluç, "Unutulmamalıdır ki, bu Meclis 15 Temmuz darbe girişiminin bastırılmasından bir gün sonra 16 Temmuz’da bir sıraya gelmiş halkın şahitliğinde tüm parti başkanlarının ve meclis Başkanı’nın imzasının bulunduğu darbe karşıtı bir ortak bildiri dünyaya duyurulmuştur. Partimizin de aralarında olduğu tüm partilerin ortak imzası ile darbecilere karşı birlikte direnme zemini yaratılmıştı. O gün Meclis kürsüsünde konuşma yapan ve ortak bildiriyi partimiz adına imzalayan Grup Başkanvekilimiz İdris Baluken, bugün cezaevindedir. O gün Eş genel Başkanlarımız Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve diğer vekillerimizin de cezaevinde olduğu gibi. Sayın milletvekilleri evrensel ve tarihsel kuraldır; darbeciler iktidarı ele geçirirlerse demokrasiyi ve hukuku ortadan kaldırır, özgürlükleri askıya alırlar. Buna karşılık başarısız olurlarsa darbeyi püskürtenlerin önüne yürünecek iki yol çıkar. Ya demokrasi ve hukuktaki boşlukları, eksiklikleri aykırılıkları ortadan kaldırmak, daha güçlü bir demokrasi sayesinde halkın tolumun darbeci zihniyetler karşısında sivil ve güçlü direnişini kalıcılaştırmak; ya da durumu fırsat olarak görüp kendi iktidar alanını güçlendirmek. Ve yine evrensel ve tarihsel bir gerçekliktir ki darbelerin panzehiri demokratik siyasetin ev toplumsal adaletin güçlendirilmesidir. Darbelerin olmaması için evrensel hak ve özgürlükler, hukukun üstünlüğü, demokratik cumhuriyetin değerleri ve hakları, kurumları işletilmeli ve genişletilmelidir" dedi.
Oluç, konuşmasında şunları söyledi:
"Türkiye özgüründe ise Kürt sorununda demokratik ve barışçı bir çözümün gerçekleştirilmesi, yeni darbe ortamlarının doğmaması için elzem olandır. Çünkü demokrasinin gelişmesi ile Kürt sorununun demokratik çözümü birbirinden ayrılmaz ikilidir. Ne yazık ki 15Temmuz darbe girişimine karşı TBMM’nin gösterdiği toplumsal refleks ve kararlı duruş iktidar tarafından demokratik siyaseti güçlendirme ve darbeci FETÖ’cü zihniyet karşısında demokrasi hukuk toplumsal adalet ve özgürlükler zeminini geliştirmek yönünde değerlendirilmemiştir. İktidar kendi durumunu hukuksuz, baskı ve adaletsizlikle sağlamlaştırma yolunu seçmiş, yaşananları mutlak iktidarın tesisi için Allah’ın lütfu olarak görmüştür. Yani Meclis’in kendisine yakışır şekilde ortaya koyduğu darbe girişimine karşı ortak mücadele iradesi sadece 4 gün sonra iktidar partisi tarafından reddi mirasa uğramıştır. 20 Temmuz 2016’da yetkileri onlarca yıl hissedilecek OHAL ilanı da 4 Kasım 2016’da eş genel başkanlarımızın da aralarında bulunduğu 15 milletvekilimizin aynı anda siyasi bir operasyonla gözaltına alınarak tutuklanması da demokratik siyaseti tasfiye girişimi olarak bu sürecin devamında yaşanmıştır. İktidar ülkeyi 2 yıl OHAL ve KHK ile yönetmiş, toplumsal muhalefete karşı baskı ve hukuksuzlukları artırmıştır. OHAL şartları altında hukuksuzluklar yapılmıştır. On binlerce insan hüküm olmaksızın işlerinden, barış isteyenler üniversitelerden KHK’ler ile ihraç edilmiştir. Birçok gazete, televizyon ve radyo kanalı, sivil toplum örgütleri, dernekler katılmış ve gazeteciler tutuklanmıştır. Basın özgürlüğüne haberleşme ve iletişim haklarına yönelik baskılar artırılmış, sosyal medya ve dijital baskı alanında büyük baskılar ve yasaklar yaratılmıştır. Seçilmiş 94 belediyeye kayyumlar atanarak Kürt halkının iradesi gasp edilmiş, belediye başkanlarımız tutuklanmıştır. Grev hakkı engellenerek, işçilerin emekçilerin hak arayışına son verilmiş, toplantı ve gösteriler yasaklanmıştır. Yargıya talimatlar verilmiş, yargı bağımlı ve taraflı hale getirilmiştir. Asker ve sivil bürokraside devletin her kurum ve kademesinde darbeciler bulunurken darbe girişiminin siyasi ayağı ne hikmetse meçhulde bırakılmıştır. Bu durum Meclis’te araştırma önergeleri iktidar ortakları tarafından defalarca reddedilmiştir. Halbuki bu konu kesinlikle araştırılmaya muhtaç bir konudur. Şunu açık bir şekilde kabul etmemiz gerekir ki demokratik kamuoyu ve toplum 15 Temmuz darbe girişimi karşısında fiilen ve politik olarak sağlam durmuş ve her türlü fedakârlığı yapmıştır. Ama ne yazık ki iktidarın tutumu nedeniyle bu ülkede darbeciler yenilmiş olsa da demokrasiden uzaklaşılmaya devam edilmiştir.
Halk kısır tartışmalar içinde olan siyaset kuruluna son bir içinde üç kez mesaj vermiştir. 24 Haziran 2018, 31 Mart ve 23 Haziran 2019 seçimlerinde ezilen haksızlığa uğrayan adaletsizliği hisseden ve mağdur olanların itirazları güçlü bir değişim mesajında kendini göstermiştir. Bu mesaj gelecek için adil eşitlikçi ve özgürlükçü bir yaşam umudunu büyütmüştür. Türkiye halklarının demokrasiye ve adalete olan özleminin özgürlük talebinin gerçekleştirmek için siyaset kurumuna verdiği bu mesajı iyi okumak gerekir. Unutmayalım ki halkın her değişim talebi siyasi partilere bir fırsat sunar. Halkın adalet, eşitlik ve demokratikleşme taleplerine cevap olmanın şimdi zamanıdır. Siyaset kurumunun demokratik cumhuriyetin inşası için üzerine düşeni yapması kaçınılmazdır ve acil gündemimizdir.
Türkiye’nin yaşadığı toplumsal, siyasal ve ekonomik sorunların çözümü demokrasi eşitlik ve adaletin tesis edilmesinden geçer. Darbe girişiminin 3. yılında bir kez daha bu gerçekleri hatırlatarak demokrasi ve adalet mücadelesini büyütme irademizi vurguluyoruz. Hiçbir etnik kimliği, ,inancı ve görüşü ötekileştirmeden ölüm siyasetini değil yaşatma siyasetini hâkim kılmak; halklarımız ve gelecek kuşaklara olan borcumuzdur. Bu kapsamda siyaseti özgür tartıştırarak uzlaşıyı demokratik yöntemlerle sağlayarak ve evrensel hukuku esas alarak demokratik bir Anayasa’yı oluşturmamız gerekiyor. Yani bir toplumsal sözleşmeyi bu ülkede yaşayan her bir yurttaşın kendini ait hissedeceği bir içerikle inşa etmeliyiz. Demokratik sıfatı hangi sistem olursa olsun vazgeçilmez olandır. Geçmişteki Anayasa tartışmalarında da defalarca vurguladık. Bir kez daha söylüyoruz ister başkanlık, ister yarı başkanlık istese parlamenter sistem olsun, hepsinin olmazsa olmazı güçlü bir yerel demokrasi, demokratik değerler, ilkeler, kurumlar üzerinde inşa ediliyor olmasıdır. Müzakereci ve katılımcı bir demokrasi anlayışını esas almasıdır. Demokratik Anayasa tartışmalarını rejimin adının ne olduğu gibi kısır çekişmelere payanda etmeksizin bütün siyasi partiler, akademisyenler, hukuk kurumları ve sivil toplum kuruluşlarının tartışarak hazırlamaya başlaması siyaset kurumuna saygınlığı artıracaktır. Bugün var olan sistemle ilgili iktidar tarafının revizyon, tadilat, emar çekmek kireçlenme ve tıkanma olan verim alınamayan noktalarının temizlenmesi, değişiklikler yapılması sözlerinin konuşulması iyi bir fırsat olmalıdır. Yeni bir Anayasa bu toprakların demokrasi tecrübesiyle gerçekleştirilmeli, mutlak iktidarın sınırlandırılması anlayışı önemli bir başlık olmalıdır. Çünkü açıktır ki mutlak iktidar ve mutlak hakimiyet mutlak demokratiksizlik ve mutlak adaletsizlik demektir. Cumhuriyetin demokratikleşmesi yeni Anayasa’nın temel konusu olmalıdır. Kuvvetler ayrılığını, denge denetleme mekanizmalarını yeniden işlevli kılan ve üstünlerin hukuku yerine hukukun üstünlüğünü bağımsız ve tarafsız yargıyı tesis eden demokratik hak ve özgürlükleri kurum ve işleyişleri layıkıyla kullanılabilir hale getiren ve cumhurbaşkanını tarafsız kılan bir Anayasal düzenleme acil ihtiyaçtır.
15 Temmuz darbe girişiminin yıl dönümü vesilesiyle bir kez daha vurgulayalım ki bu ülkeyi apoletli ya da sivil darbelerin tarh olmaktan çıkarmanın yolu demokratik Anayasa tartışmalarını vakit gecikmeksizin devreye koymaktır. Demokratik Anayasa’yı müzakere ederken Kürt sorunu başta olmak üzere bütün tarihsel ve toplumsal sorunların toplumsal uzlaşma ve barışla demokratik çözümü hedef alınmalıdır. Tarihsel önyargıları, demokrasi korkusu ve iktidar hırsı bagajlardan atılmalıdır. Demokratik Anayasa’ya giden yolun dikeni olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu sebeple dikenleri de temizlememiz gerekiyor. Bu yol temizliği için ceza yasalarının evrensel ve demokratik hukuk normlarına uygun hale getirilmesi, adil yargılanma ortamının oluşması ve infaz yasalarında demokratikleşmeye yani topluca köklü bir yargı reformuna acilen ihtiyaç vardır. Demokratik Anayasa’ya giden yolu temizlemek içinde bulunduğumuz ekonomik ve toplumsal sorunların çözümüne de yardımcı olacaktır"
Akçay: 'Komplo, kontrollü darbe' diyenler kontrollü siyasetçilerdir
MHP Grup Başkan Vekili Erkan Akçay, "15 Temmuz Türk milletinin iradesine sahip çıktığı gündür. Meclis, milli birlik ile işgali önlemiştir. Darbecilerin bombalarına göğsüne siper eden şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyoruz. FETÖ, devlet kurumlarını felç etme girişiminde bulunmuştur. Devlet, Türk milletinin siyasi teşkilatlanmasıdır. Anımız, adımız birdir. Biz Türk milletiyiz, hep birlikte Türkiye'yiz. Bu nedenle hainlere karşı birlik olmak zorundayız. FETÖ'cü hainler demokrasiyi hedef alırken bazı siyasiler 'Tiyatro' diyerek FETÖ'cülerin propagandasını yapmıştır. 'Komplo, kontrollü darbe' diyenler kontrollü siyasetçilerdir. İhanetin, cinayetin, darbe teşebbüsünün özgürlüğü olmaz. OHAL, millete pusu kuranlara karşı alınmış anayasal bir tedbirdir. FETÖ ile topyekûn mücalede edilmiştir ve edilmeye devam edilmelidir. FETÖ Truva atıdır. FETÖ'cüler ekonomik operasyonlara da girişmişlerdir. Sınırlı sayıda kişiyle FETÖ ile mücadele imkânsızdır. Mücadelenin fikri temelleri, hukuki sınırları belirlenmelidir. Biriken sosyal maliyetler, devlete karşı ön yargılar giderilmelidir. FETÖ'nün bütün bağlantıları tespit edilip, ortaya çıkarılmalıdır. FETÖ ile mücadele devam etmeli ve Pensilvanya'daki teröriste başı Türkiye'de yargılanmalıdır. MHP, meseleye siyaset dışından bakmaktadır." diye konuştu.
HDP gibi İyi Parti'nin de konuşması CNN Türk'te yer bulmadı.
Ağıralioğlu: Burası kurallara uyanların ülkesi olmalıdır
İyi Partili Yavuz Ağıralioğlu yaptığı konuşmada, "Devlet bir organizasyon olarak en büyük cemaattir. Güçlü olmazsa her cemaat devlet olmaya çalışır. Devletimizin düşünmek, cevabını hazırlamak ve ciddiyeti sağlaması gerekir. Bu şer organizasyonun finalinde size denk gelmesini 'Biz kandırıldık' diyerek savunamazsınız. Milletin bu alçak kalkışmaya karşı milletin yüklediği mesuliyet şudur; bir ruhları üniformalı bir milletiz. Sadece FETÖ'cülerle değil FETÖ'cülükle de mücadele edilmelidir. Bununla alakalı pusu kuran, mesulları cezalandırılmalıdır. FETÖ'cülük kahrolmalıdır. FETÖ'cülük nedir? Yalancılık, talancılık, kendi hakkı olmayan yerleri ele geçirmek için iftira atmaktır. Bizim omzumuza yüklenen sorumluluğu unutursak adaleti bozmuş oluruz. Bizim nasıl olsa rakiplerimize müdahale ediyorlar keyfiliği bizi bu hale getirmiştir. Burası kurallara uyanların ülkesi olmalıdır. Dine de suikast edilmiştir. 30 yıl boyunca terfi ettireceği adamların terfisini planlayan bir örgütün siyaset ayağı bilinmiyor. Darbe yaptıktan sonra diğer detayları düşünülecek demelerine itibar edemeyiz. Adalet sadece kendi yakınlarınızı muhafaza etme gücü haline gelmemelidir." dedi.
Baş: Bunlara yol açan herkes hesap vermelidir
TİP Başkanı Erkan Baş, grupları olmadığı için kendisine 3 dakikalık süre verilmesine tepki gösterdi. Baş, "Darbe girişiminde yaşamını yitiren tüm yurttaşlarımızı saygıyla anıyoruz. Söz hakkımızın 3 dakika ile sınırlandırılmasını halkımızın taktirine sunuyoruz. Sanıyorum herkes biliyor, Fethullahçıların temeli 1950'de Komünizmle Mücadele Derneği'ne dayanır. Bu memleketi işçiler, emekçiler yönetmesin diye ABD ve işbirlikçilerine teslim edenler FETÖ'nün yayılmasında sorumludur. Trump'la el sıkışarak Fethullah ile mücadele edilmez. Birincisi 12 Eylül askeri faşist cuntasında gelişmiştir, iktidarınızda tepeden tırnağa hâkim haline gelip iktidara ortak olmuştur. Bunlara yol açan herkes hesap vermelidir" ifadesini kullandı.
İslam: Hukuk devleti işlemiyor
Saadet Partili Cihangir İslam konuşmasında, "Sokakların direnişinden, sokağın 15 Temmuz'undan geliyorum. Bütün darbeleri ve darbe girişimlerini Saadet Partisi adına lanetliyorum. Dersimizi bir daha hiç unutmayacak şekilde almamız gerekiyor. Aziz milletimiz, ülkemizi bütün kritik zamanlarda olduğu gibi uçurumun kenarından çekip aldı. OHAL uygulamaları ve KHK'lılarla ilgili yaşanan hukuksuzluklar var. Siyasiler, gazeteciler, akademisyenler hâlâ cezaevindeler. 140 bin KHK'lının altısı kayıp, 70 kişi yaşamına sonlandırdı. 800'den fazla bebek annelerle beraber işlemedikleri suçların infazına katlanıyor. Hukuk devleti işlemiyor. Askeri okul öğrencilerinin durumu içler acısı. Üzerine silah bile zimmetlenmemiş askeri öğrenci ağırlaştırılmış müebbet alıyor. 15 Temmuz darbe girişiminin gerçek suçlularının cezalandırılmasını istiyoruz. Hukuk devletini el birliği ilke yeniden inşa edilmeli" dedi.
Destici: Darbeden sonra sistem değişikliği zaruri hale gelmiştir
BBP Genel Başkanı Mustafa Destici, "Hiç tereddüt etmeden canlarını veren şehitlerimizi anıyor, gazilerimize şükranlarımı sunuyorum. Devletin sahibi millettir. Devletin üç erkinden yasama, yürütme ve yargı millet adına karar alır. Millet iradesi her zaman başımızın üzerinde taşıyacağımız bir prensip olarak var olacaktır. Türk milletinin yaşadığı zorlukları, acıları hatırladığımızda devlet otoritesinin zayıfladığı dönemlerde oldu bunlar. Başta Sayın Cumhurbaşkanımızın dirayeti olmak üzere, TBMM ve hükümetimizin ortak tavrı, milletinizin cesareti ile darbe girişimi engellendi. Darbeden sonra bir sistem değişikliği zaruri hale gelmiştir. Sistemin adının çok da önemi yoktur. Önemli olan sistem değil adalet önemlidir. Refah sağlandığında sistem tartışmaları da son bulacaktır. Ülkemizin içinden geçtiği şartlar bellidir" diye konuştu.