Müjgan Halis
http://mujganhalistenhaberler.blogspot.com/
Geçtiğimiz günlerde yaptıkları kongreyle eşbaşkanlığa geçen KCK'nin ilk kadın lideri Bese Hozat (Hülya Oran) ile; Kandil'de barış sürecinin geldiği aşamayı, Suriye sorununu, kadın olmayı ve memleketi Dersim'le ilgili görüşlerini konuştuk. Soluksuz geçen söyleşimizde; iki kadın ve iki Dersimli olarak, samimi bir sohbet gerçekleştirdik.
Süreç kritik aşamada
Barış süreci nasıl gidiyor sizce?
Barış süreci bizce çok iyi gitmiyor. Süreç gerçekten çok kritik bir noktaya geldi. Geldiğimiz noktayı biraz riskli değerlendiriyoruz. Sürecin tıkandığını söylemiyoruz. Kendi cephemizden ilerletiyoruz. Ancak devletin de adım atması gerekiyor, çünkü bu süreç paralel gelişecekti. Bu konuda ortak bir anlayış vardı yapılan görüşmelerde. Biz birçok riski de göze alarak adımlar attık. Bu hareketin ideolojisi de, stratejisi de hep sorunun demokratik barışçıl çözümüne doğru olmuştur. Savaş buna hizmet eden bir araç olarak ele alınmıştır. Uluslararası hegemonik güçler tarafından halkları birbirine kırdırtma politikası var. 20. yüzyıl böyle heba oldu. Milliyetçilik üzerinden katı ulus devletler oluştu bölgede, ardından mezhep ve etnik savaşlar üzerinden korkunç bir boğazlaşma yaşandı. O kadar değer heba edildi. Kazandıracak tek çizgi, bölge açısından da, Türkiye açısından da, Kürtler açısından da diyalogdur, demokratik barışçıl çözümdür. Bu sürecin tersine dönmesi, büyüm bir savaş, büyük bir çatışma demektir. Bölgede Kürtler açısından büyük olanaklar, ittifak güçleri ve fırsatlar ortaya çıkmış durumda. Her savaş kendisiyle birlikte kan kaybına yol açıyor, can kaybına yol açıyor, maddi-manevi değer kaybına yol açıyor. Bu bölge bunu hak etmiyor; ne Kürtler, ne Türkler, ne Farslar, ne Araplar. O yüzden ciddi bir demokrasi mücadelesi verilmeli. Ve bu sadece Kürtlerin mücadelesiyle olmaz, tüm Türkiye halklarının buna katılması lazım. Bu çünkü Türkiye halklarının kaderini belirliyor. Süreç gelişmezse korkunç bir savaşa tanıklık edecek bu coğrafya. Artık bu savaş eski klasik savaş şeklinde de olmayacak, bambaşka ve eşine rastlanmayacak bir savaş olacak.
Öcalan dışarda olsa bir ayda çözülür
Öcalan’la ilgili talepleriniz var sanırım…
Önderliğimizin ciddi sağlık sorunları var, biliyoruz. Suriye'deyken de vardı. İmralı koşullarında bu durum daha da ağırlaşmıştır. Önderliğimiz süreci götürmek adına bunu çok gündeme getirmiyor ama süreci götüren temel aktör, sağlığı bozulursa nasıl götürecek? Bu konuda da hiçbir iyileştirme yok. Bağımsız bir heyet olursa, bize de yakın bazıları içinde yer alırsa bu bir rahatlama yaratacak. Üstelik madem bu süreci önderliğimiz başlattı, o zaman bu hareket, sivil toplum kurumları, medya, aydın kesimler onunla görüşmelidir. Devlet nasıl bir muhatapsa, her yerde bangır bangır konuşuyorsa; o da muhataptır, o da konuşacaktır. Bir muhatap her yerde konuşacak, her yerde tartışacak, bir muhatap da ayda yılda bir heyet gidecek, onun yoluyla bilmem kaç sayfalık bir metin gönderecek? O da çok yansıtılmıyor zaten bize. Öncelikli olarak önderliğimizin sağlık, güvenlik, özgürlük koşulları sağlanmalıdır. Önderliğimiz dışarıda olsa, inanın bu süreç bir ayda çözülür.
Bağımsız Kürdistan hedefimiz yok
Bir yandan çözüm sürecinin ülkeyi bölmeye yönelik bir adım olduğunu iddia edenler de var? Bu yavaş yavaş bağımsız Kürdistan'a doğru gider deniyor...
Bizim bağımsız Kürdistan stratejimiz yoktur. Eskiden vardı, PKK kurulurken temel stratejisi buydu, ulus devletti ve 4 parça Kürdistan'ı birleştirmekti. Fakat PKK 1993'ten 1999'a kadar önderliğimiz bunun fikrini, stratejik altyapısını, siyasetini geliştirdi. Ateşkesler, bu stratejik değişimin arayışlarıydı. Ulus devletlerin artık halklar açısından çözüm olmadığı, ulus devletin de iktidar olduğu, iktidarın da sömürüyü getirdiğini savunuyoruz. Gerçekten de, ulus devlet, yoğunlaşmış iktidardır. Yoğunlaşmış iktidar; kendisiyle beraber her zaman sömürüyü, baskıyı, zulmü getirir. Ulus devleti 2000 yılında programımızdan çıkardık. Şimdi bize ‘bölücü’ diyorlar. Bu iş sadece Türkiye'ye kalsaydı, çoktan çözerdik. Amerika ve Avrupa, Kürt sorununun çözülmesini istemiyor. Çünkü bölge politikalarını Türkiye üzerinden uyguluyorlar. O yüzden de sürekli bölücülük paranoyası üretiyorlar. Bunu bilinçli işliyorlar ve bu halkta rağbet görüyor. Çünkü milliyetçilik ideolojisi toplumu zehirlemiş. Senin medyan sürekli milliyetçilik üzerinden propaganda yaparsa, haberlerin böyle olursa, yazarların böyle yazarsa, sinemaların-dizilerin hatta magazin programların dahi böyle olursa bu bir kültür yaratır. Doğal olarak toplumda zihniyeti değiştirir, algıyı değiştirir, kültürü değiştirir, değer yargılarını değiştirir. Toplumu zehirlediler. Sonra da diyorlar ki; Türkiye toplumu barışa ve demokrasiye hazır değil. Sen zehirlemişsin, o zehri sen çıkaracaksın. Onun için yeni bir dil tutturacaksın, mesela medyanı buna göre dizayn edeceksin.
Tam olarak ne istiyorsunuz?
Biz yıllardır kendi kendimizi yönetmek istediğimizi söylüyoruz. Bu halk kendi kendini yönetmelidir. Bu Türkiye'yi bölmek anlamına gelmiyor. Üniter sınırlar içerisinde kendimizi yönetmenin, demokratik özerkliğin Türkiye'yi bölmekle ne alakası var? Sınırlar içerisinde, merkezi idareyle de hukuku olan bir otonomi istiyoruz. Bu Suriye ve İran için de geçerli. Güney'de zaten bir özerklik oluşmuş, ama güneyin de demokratikleşmesi lazım. Bizim derdimiz gerçekten sınırlarla ilgili değil. Zaten o sınırları da kağıt üzerinde İngilizler çizdi.
Katılımlar artarak sürüyor
Sürece yönelik tartışmalar sürüyor. PKK'ye katılımlar çok tartışılıyor. Birtakım rakamlar ileri sürülüyor. Mesela hem çözüm süreci var, hem niye katılım oluyor deniyor. Buna dair ne diyeceksiniz?
Doğrudur, katılımlar artarak sürüyor. Katılımların devam etmesinin temel nedeni, Türkiye'de henüz çözüm olmaması. Devlet paralel adım atsaydı, örneğin bırakalım karakol yapımını, olanları azaltsaydı, baraj yapımlarını komple iptal etseydi, tutukluları bıraksaydı, önderliğimizle görüşmeleri hem rutin hem de serbest hale getirseydi; tek bir katılım olmayacaktı. Ortadoğu'da çok ciddi bir savaş yaşanıyor ve Kürtlerin de kendini savunma hakkı var. Yani Türklerin, Arapların, Farsların kendini savunma hakkı var ama Kürtlerin hakkı olmayacak. Bunu hangi tarih yazıyor, kim söylüyor? Bu algı aşılamazsa, bu korku aşılamazsa katılımlar sürer. Yeni yasalar çıkaracaklardı, anayasayı değiştireceklerdi. Ne kadar zamandır bir anayasa uzlaşma komisyonu oluşturulmuş. Bu komisyon Türkiye'nin demokratikleşmesine dönük bazı yasaları çıkarmak için oluşturuldu. Bu yasalar, Kürtlerin inkarına yönelik yasalardı. Biz anayasaya illa Kürt girsin de demiyoruz. Türkiye'de yaşayan bütün kültürleri, etnik yapıları, mezhepleri, inançları ülkemizin bir zenginliği olarak görüp tanımlayacak bir anayasa maddesi bekliyoruz.
Çekilme oranları çok telaffuz ediliyor. Sizin rakam telaffuzunuz olabilir mi cevaben?
Çekilme oranı kuşkusuz çok daha fazla. Bir sürü güç geri çekiliyor. Ama rakam üzerinden, barış konuşmak yanlış bir tartışma. Biz süreci yüzdelere vurarak ele almıyoruz. Bu süreç, çok ciddi zihniyet ve politika değişikliği gerektirir. Esas amaç ateşkesti, silahların susmasıydı, müzakere koşullarının oluşmasıydı. Bunlar hayata geçti. Müzakerenin koşullarını, diyalog iklimini biz oluşturduk. Bu rakam meselesi demagojidir. Bilinçli yapılıyor. Biz süreci durdurmadık ama zaman tanıdık.
1 Eylül'de çekilme durabilir
Ne zamana kadar?
1 Eylül'e kadar hükümet somut adım atmazsa, çekilme durur, çekilen de geri döner. Ortaklaşılan yaklaşım, adımların paralel olarak atılması ve sürecin iç içe geçmesiydi. Mantıklı düşünelim, nasıl biri biter, diğeri başlar? Olamaz. Toplumdaki milliyetçilik belli, bunun atmosferini, toplumsal-sosyal-psikolojik altyapısını oluşturmadan birdenbire 3. aşamada nasıl yasal değişiklikler yapacaksın? Buna rağmen süreçte ısrar ediyoruz ama süreci de çok uzatamayız. Çünkü bölge çok şiddetli bir sıcak savaş sürecinden geçiyor. Uzarsa bizim de aleyhimize olur, bunun hesabını yapıyoruz.
Seçim barajının düşmemesi süreci etkiler mi?
Seçim barajı inkar ve imhanın bir parçasıdır. Bu baraj, Kürt partileri için konuldu. Kendiliğinden ortaya çıkmadı. Şimdi BDP büyük oranda oy alıyor ama yüzde 10'a ulaşamıyor, barajı aşamadığı için bütçe de alamıyor. Demokratik adımlar atılırsa, bunun için de seçim barajı da kendiliğinden olur. Yani demokratikleşme paketinde seçim barajı yerinde sayarsa, çok komik olur.
'Eşbaşkanlık 4 yıldır gündemimizdeydi'
KCK'deki eşbaşkanlık modeline geçmenin de, çözüm süreciyle alakalı olduğu söyleniyor. Hatta Dersimli olduğunuz için eşbaşkan olduğunuz iddia edildi. Eşbaşkanlık süreçten öncKe de gündeminizde var mıydı?
Eşbaşkanlığa geçişimizin, süreçle alakası yok ama süreci de güçlendirir, besler. Çünkü örgüt içinde ciddi bir demokratikleşme adımıdır. Eşbaşkanlık sistemini, önderliğimiz 4 yıl önce gündemimize koymuştu. O zaman biz PAJK (kadın partisi) kongresinde tartıştık, hazırlık düzeyimizi yeterli bulmadık. Bu görüş önderliğe gitti. Önderlik çok ısrar etmedi. Zaten hareketle ilişkisi de olukça demokratiktir. Görüş belirtiyor, öneri sunuyor, fakat hareket ne karar alınırsa önderlik onun yanında da oluyor. Bu yıl tekrar önerdi; tartıştık ve ideolojik, örgütsel, siyasi düzeyde hazırlıklı olduğumuz kanaatine vardık ve sistem değişti. İsimler üzerinden yapılansa, tamamen spekülasyon. Benim Dersimli Alevi olmamın özel bir anlamı yok. Dersimlilerin belki de çok azı beni tanır. İsim, kadın hareketinden gitti, o da onayladı. Çünkü biz milliyetçi, cinsiyetçi, dinci bir hareket değiliz. Bu hareket özgürlükçü, demokratik, sosyalist bir harekettir. Öyle kuru bir bilimcilik de yapmıyoruz.
'Suriye'deki çözüm, Türkiye'yi etkiler'
Türkiye'den daha önce mi demokratik çözüm süreciyle ilgili beklentileriniz, Suriye'de daha öne mi gerçekleşecek acaba?
Türkiye'deki çözümle, Suriye'deki çözüm çok birbirine paraleldir. Türkiye'deki çözüm Suriye'deki çözümü, Suriye'deki çözüm Türkiye'deki çözümü getirecek. Yani birbirini besleyen süreçlerdir. Çünkü Kürt sorunu üzerinden bütün bölge devletlerinin politikası da ortaktı. O yüzden bu konsepti, boşa çıkardığımız noktada Kürt sorununun gelişiminde ortaklıklar olur. Rojava'daki durum da, El Kaide'nin saldırıları da uluslararası güçlerin planlarından bağımsız değil. Yani uluslararası güçler, Türkiye'deki çözüm sürecini sabote etmeye çalışıyor, o yüzden çok aktif bir şekilde El Nusra'ya destek veriyor.
Öyle mi diyorsunuz?
Evet, bugün Rojava'ya saldırı, Türkiye'ye saldırıdır. Şu anda bir çözüm süreci işliyor. Çözüm sürecinin yoğunlaşmasıyla birlikte, çok ciddi El Nusra saldırıları başladı. El Nusra'yı ABD önce terör örgütleri listesine aldı, şimdi silah veriyor. Çünkü Rojava'da Kürtlerin kimlik sahibi olmasını istemiyor. Çünkü bir statü kurarlarsa, bölge açısından da, demokratik gelişim açısından da çok ciddi bir katkısı olur. Demokratik çizginin somutlaşması ve bir model olması; ABD açısından sorundur, çıkarıyla uyuşmuyor.
Kürt AB'si
Erbil’de ulusal bir kongrenin hazırlığı yapılıyor. Bu kongrenin Kürtler açısından nasıl bir önemi var?
Erbil'deki ulusal kongre çok anlamlı bir çalışma. Kürtler arasındaki parçalanma ve çelişki yıllardır yaşanıyor. Kürtleri birbirine düşman ettiler, yıllarca birbiriyle çatıştırdılar. Bu çok ciddi bir kan kaybına yol açtı. Sadece fiziki bir kayıp değil aynı zamanda siyasal, örgütsel, kültürel, sosyal olarak, duygu bağı ve ulusal bilinç anlamında da kayıplar yaşandı. Kongre; Kürtler arasında birlik aynı ulusal, diplomatik, güvenlik, ekonomik ve siyasi olarak bir yönetme anlayışı oluşturmayı öngörüyor. Bir tür Avrupa Birliği modeli gibi. Derdimiz sınırlar değil. Biz sınırlara takılmıyoruz, işin ruhu önemli. Sınırlar; ekonomik birlik, kardeşlik, toplumun dayanışması üzerinden gevşetilebilir.
4 ayrı ülkede yaşarken nasıl olacak?
Avrupa'da bir bütün olarak sınırlar ortadan kalkmış değil; Almanya, Fransa, Danimarka sınırları bellidir. Ama rahatlıkla o ülkeden ülkeye gidip geliyorlar. Biz onun çok daha ilerisinde bir model geliştirebiliriz. Ortadoğu insanlığa, toplumsallaşmaya beşiklik etmiş bir coğrafyadır. Avrupa hep Ortadoğu'dan beslenerek, reform yaptı, rönesans yaptı, aydınlanma yaptı. Avrupa'nın çok ilerisinde bir sistemi Ortadoğu'da neden geliştiremeyelim?
'Ermeniler meclis kurabilir'
Ama yaşanan ülkelerin politik işleyişleriyle de doğrudan ilgili bir şey değil mi bu?
Kesinlikle. Biz şuna inanıyoruz. Kürtler arasında demokratik ulusal birlik sağlanırsa, Kürtler ortak bir demokratik politika sahibi olursa, bunun mekanizmalarını oluşturabilirlerse, bölge ülkelerinin demokratikleşmesi açısından çok motor bir rol oynayacak bu, Kürt sorunun demokratik yollarla çözülmesi, sadece Türkiye'yi değil, bütün bölgeyi demokratikleştirecektir. Örneğin Kürdistan’da yaşayan Ermeniler kendi kendini yönetecek mekanizmalar kurabilirler, mesela bir Ermeni meclisi oluşturabilirler. Bizim sistemimiz meclisleşmeye dayanıyor, meclisler de sadece Kürtlerden oluşmuyor. Kürdistan'da kim yaşıyorsa o meclislerde yer almalı, yönetiminde olmalı, uygulamasında da olmalıdır.
Konferansa diğer Kürt örgütlerinin katılımı nasıl?
Hepsi katılıyor. Çok yoğun görüşmeler oldu. Bölgenin içinden geçtiği bir süreç var. Kürtler giderek bölgede giderek temel aktör konumuna geliyor. Herkes bölge politikasını geliştirirken, Kürtleri hesaba katmak zorunda kalıyor. Her dört parçada kimse Kürtleri hesaba katmadan tek bir politika yapamaz. 20. yüzyıl Kürt inkarı ve imhası üzerinden gelişti, 21. yüzyıl böyle gelişmiyor. Artık Kürtleri ne tasfiye edebilirler ne de imha edebilirler. Bölgenin kaderini de Kürtler belirleyecek. Bölgeyi demokratikleştirecek, şiddet sarmalından kurtulacak tek güç de mevcut durumda Kürtlerdir.
PKK kadın partisidir
Biraz kadınları konuşalım istiyorum. Çözüm sürecinde Kürt kadın hareketinin rolü neydi, ne oldu?
Çözüm sürecini hareket olarak geliştirdik, fakat kadın hareketi bu hareketin belkemiğidir. PKK kadın özgürlük mücadelesi üzerinde, kendisini çoğaltan bir harekettir. Ve bunun motor gücü kadındır, kadın özgürlüğüdür. Önderliğimiz “PKK bir kadın partisidir, gittikçe ben PKK'yi kadınlara vereceğim” diyordu. Bunun pratik şeyleri de var. Örneğin bir HPG var, bir de kadın savunma gücü YJA Star. YJA Star özerktir, ayrı bir yönetimi, ayrı bir örgütlenmesi vardır. PKK içindeki stratejik değişiklik süreçlerinden rahat çıkmasında; kadın hareketinin radikalliği önemli bir etkendi.
Örgütte kadın erkek eşitliği nasıl yaşanıyor?
Bizim içimizde çok şiddetli bir cins mücadelesi vardır. Her iki cinsin eşitliğine dayalı bir ideolojik savaş, mücadelemizin de ana eksenini belirliyor. Yani biz örgüt olarak, şuna inanıyoruz: Bir toplumun kadını özgür değilse, o toplum özgür değildir. Özgür toplum diyeceksen, o zaman o iki cins özgür olacak, o iki cins eşit olacak, birbirinin iradesini tanıyacak, birbirine saygı duyacak, birbirini doğru sevecek. Örgütte geliştirdiğimiz model de böyle bir modeldir.
'Radikal feministiz'
Ama bir yandan da bölgede namus cinayetleri ve şiddet sürüyor. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?
5 bin yıllık kültür kolay aşılamıyor. Bu kültürde kadın çok değersizleşmiş, erkek çok fetişize edilmiş. Ailedeki devlet erkek olmuş. Devlet kendisini öyle üretmiş. 40 yıldır verdiğimiz mücadele, önemli bir gelişmeler ortaya çıkardı ama tümden o cinsiyetçi kültürü ortadan kaldırdık anlamına gelmiyor. Kadın sorunu, bütün sorunların ana kaynağıdır. Önce kadın köleleştirildi, ondan sonra bütün toplum köleleştirildi. Kadın sorunu, kendisiyle birlikte sınıf sorununu ortaya çıkardı, etnik sorunları, mezhep sorunlarını, ekoloji sorunlarını ortaya çıkardı.
Kendinize feminist diyor musunuz?
Biz feminizm tanımını dar buluyoruz. Feminizm; kadın özgürlükçülüğü, kadın haklarını savunma temelinde ele alınıyorsa, kendimizi çok radikal feminist olarak tanımlıyoruz. Ama biz sorunu dar cins bakışıyla sorunu ele almıyoruz. Kadın ayrı bir gezegende yaşamayacak. Sen özgürleştikçe erkeğin özgürleşmesi için de ciddi bir mücadele edeceksin. Egemenlik, özgürlük demek değildir. Egemen erkeğin köleleri vardır. Kölesi olan, özgür olamaz. Kölesi olmadan bir hiçtir çünkü. O yüzden feminist hareketleri de çok aşan bir programa sahibiz.
Dersim, şu anda Tunceli'dir
Dersim katliamının sizi çok etkilediğini, hatta harekete katılmanıza da etkisi olduğunu biliyoruz. Yakın zamanda Dersim adının geri verilmesi gündemde. Siz ne düşünüyorsunuz?
Dersim adının verilmesi, süreçten bağımsız değildir. Süreç konusunda olumlu adımlar atılırsa, Dersim'e de Dersim adını verir, gelişmezse vermez. Ben Dersim'de doğdum, bir yaşa kadar Dersim'de büyüdüm. Bize şu söyleniyordu, biz Kırmancız ve Aleviyiz. Biz kendimize Zaza demiyorduk, Zazalık sonradan üretildi. Sanki Zazalar ayrı bir milletmiş gibi, Zaza dedikleri de Kürt’tür. Bu; Dersim’i Kürtlükten kopartmanın konseptidir. Şimdi de Alevilik üzerinden bir şey yaratmaya çalışıyorlar. Halbuki Dersim kültürü, saf bir Kürt kültürüdür. Doğası kutsal, suyu kutsal, ağacı kutsal, toprağı kutsal, güneşi kutsal, ayı kutsal, her şeyiyle barışık. Bu kadar güzel bir kültür olabilir mi?
Bir de inanç asimilasyonu üzerinden de ciddi bir politika yapılıyor. Aleviler tarih boyunca iktidar sistemiyle barışık olmamıştır. Devlet sistemi, iktidar sistemi Alevilerin bitişidir. Alevi felsefesi zaten iktidarı, devleti, sömürüyü reddeden bir felsefedir. Sen git devlete eklemlen, devletin içine gir, o zaman devlet kendi Alevi’sini yaratmış olur.
Sizce niye Dersim, CHP'ye oy veriyor?
Dersim özüne dönmeli, uyanmalı, biraz silkinmeli, bu mevcut durumundan biraz utanmalı, rahatsız olmalı, kendisine tepki duymalı. Dersim onuruna düşkündür, Dersim özgürlüğüne düşkündür, insanlığına düşkündür. Buna yıllarca direndi, çok büyük bedel ödedi, katliama uğradı. Öz budur, buna dönmeli. Maalesef kırmızı katliamdan sonra, beyaz katliam silindir gibi geçti Dersim'i, kendi düşmanına sevdalı aşık haline getirdi. Bambaşka bir gerçek ortaya çıktı ki, bu Tunceli gerçeğidir. Belki ağır olacak ama, mevcut Dersim'e Dersim diyemiyorum, orası Tunceli'dir. İnsan düşündükçe öfkeden çıldırıyor. Dersim'de halen her yerden kemik çıkıyor. Biz Dersim'de gerillalık yaptık. Mağaraları kullanıyorduk, kemik doluydu. O mağaralara girdiğimde uyuyamıyordum. Durum buyken o kemiklerle iç içe yaşıyor ama oyunu o kemikleri yaratan partiye veriyor. Bu bir yozlaşmadır. Kemal Kılıçdaroğlu'nun CHP'nin başına gelmesi, büyük bir hakarettir Dersim'e. Sistem diyor ki, bu parti seni katletti, senden birini de bu partinin başına getiriyorum. Kılıçdaroğlu, has devlet adamıdır, o katliamcı partinin has kadrolarından biridir. Şimdi de o Aygün'ü çıkartmışlar, derin devlet adamıdır. Dersim'i böyle kuşatmaya alıyorlar.
Demokrasi mücadelesi şart
Son sözleriniz neler?
Özellikle ifade etmek istediğim şu: Süreç kritik bir aşamaya gelmiş. Bu sürecin tersine dönmesi, büyü bir savaş, büyük bir çatışma demektir. Bölgede Kürtler açısından büyük olanaklar, ittifak güçleri ve fırsatlar ortaya çıkmış durumda. Tekrardan bir savaş, Kürtler açısından farklı araçlarla bu mücadelenin bir biçimde sonuca götürmesi anlamına da gelecek. Fakat şu bir gerçektir; bu da bir savaştır. Her savaş kendisiyle birlikte kan kaybına yol açıyor, can kaybına yol açıyor, maddi-manevi değer kaybına yol açıyor. Bu bölge bunu hak etmiyor; ne Kürtler, ne Türkler, ne Farslar, ne Araplar. O yüzden herkes devletin somut adım atması için ciddi bir demokrasi mücadelesi vermeli. Ve bu sadece Kürtlerin mücadelesiyle olmaz, tüm Türkiye halklarının buna katılması lazım. Bu çünkü Türkiye halklarının kaderini belirliyor. Olmazsa, bu süreç gelişmezse korkunç bir savaşa tanıklık edecek bu coğrafya. Artık bu savaş eski klasik savaş şeklinde de olmayacak, bambaşka ve eşine rastlanmayacak bir savaş olacak. Bu sürecin yaşanmaması için herkesin çok ciddi mücadele etmesi lazım.