Gündem

Ben mi yanlış gördüm?

24 Şubat 2010 02:00
T24 - "Balyoz Harekât Planı" soruşturması çerçevesinde emekli 1. Ordu Komutanı Orgeneral Engin Saygun ve emekli Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İbrahim Fırtına'nın gözlaltıları sürerken Milliyet gazetesi yazarlarından Aslı Aydıntaşbaş, bu iki isminde görevleri döneminde siyasetle ilgili yorum ve konuşmalardan özellikle kaçındıklarını yazıyor.

Özellikle Saygun'un gündemi ve dünyayı takip eden, elindeki bilgileri paylaşan bir komutan portresi çizdiğini vurgulayan Aydıntaşbaş, Balyoz planında öngörüldüğü gibi "Kendisi gizli bir faşist olabilir mi?" sorusunu sorarak "Yanılmış olabilir miyiz? 2005-2008 yıllarında siyaset konuşmaktan bu kadar çekindiğine tanık olduğum insanlar bir kaç yıl önce darbe planlamış olabilir mi?" diyor.

Milliyet gazetesi yazarlarından Aslı Aydıntaşbaş'ın "Ben mi yanlış gördüm?" (24 Şubat 2010) başlıklı yazısı şöyle:

Ben mi yanlış gördüm?

Ergin Saygun’dan gelen son e-mail 3 Şubat tarihli. Ünlü strateji kurumu Stratfor’dan George Friedman’ın “Körfez’de Savunma Yığınağı” başlıklı analizi. Sıkıcı bir yazı.

E-mail kutumu, bu hafta Balyoz’dan gözaltına alınan komutandan gelmiş başka ne var diye tarıyorum. Dolu. Birkaç hafta önce Amerikalıların Türkiye’ye yerleştirmek istediği “füze kalkanı” ile ilgili olarak sorduğum teknik bir soruya detaylı ve teknik bir cevap vermiş. Hemen ardından konuyla ilgili birkaç makale yollamış. Ara ara önemli gördüğü askeri konulardaki İngilizce makaleleri kalabalık e-mail listesine göndermiş.

Gerçek şu ki pazartesi sabahı apar topar evinde gözaltına alınan eski 1. Ordu Komutanı Ergin Saygun, TSK komuta kademesinde dünyaya en açık isimlerden biriydi. Kimse alınmasın, ama benim gözlemim, ordu içinde okuyan, araştıran, İngilizce yayınları takip eden ve en önemlisi iletişim çağında bilginin “saklanarak” değil “paylaşıldığı” ölçüde değerli olduğunu anlamış olan general sayısının çok olmadığı yönünde. Bu yüzden emekli olup “Ah bir apartman yöneticisi olsam da binaya sıkıyönetim, posta kutularına nizam getirsem” hayaliyle yaşamak yerine dünya meselelerine kafa yoran birilerini bulunca hep önemsedim...

Yalnız ben değil Brüksel NATO karargâhı ve ardından Genelkurmay İkinci Başkanlığı’nda Saygun’u tanıyan gazeteciler onu hoş sohbet, esprili, modern bir general olarak gördü.

Peki tamamen yanılmış olabilir miyiz? Yalnız ben değil, 2007’de Genelkurmay İkinci Başkanı’nı uçağına alarak Oval Ofis’te Amerikalılarla en kritik toplantılara götüren Başbakan Erdoğan da yanılmış olabilir mi?

Saygun, bu çağdaş görüntüsü altında, Balyoz Planı’nda öngörüldüğü gibi camileri bombalama, uçakları düşürme, 1980 Latin Amerika’sına flashback yapıp stadyumlarda insanları toplama hayaliyle yaşayan bir gizli faşist olabilir mi?

Hafızamı zorladım, Ankara’da yaşadığım dönemlerde dört yıldızlı generaller Ergin Saygun, Özden Örnek ve İbrahim Fırtına’yla bolca görüşmem olmuştu.

Saygun’un karargâhtaki makamına her gittiğimde beyaz peynir ve simit servisi yapıldığını, ancak komutanın hep kilo vermeye çalıştığını hatırlıyorum. (Hatta bir ara Büyükanıt diyetisyene başvurmuş, bu süreçte hepsi kilo vermişti.) Darüşşafaka mezunu olduğunu, karısının sağlık sorunlarına üzüldüğünü, kızının, artık dönem değiştiği için, kendi konumundan dolayı iş bulmakta zorlandığından dert yandığını hatırlıyorum.

Gariptir, bugün darbeyle suçlanan Saygun, biz gazetecilerle tüm ısrarlara rağmen siyaset konuşmaktan kaçınır, tüm şeytani çabalarıma rağmen hükümet ya da Meclis’le ilgili konuları, “Bizim yetkimiz dışında” ya da “Elimizden bir şey gelmez” diye geçiştirirdi. Yalnız ben değil 2006-2008 döneminde birçok kişinin tecrübesi de bu.

Bir defasında Saygun’a yerel seçimlerde Diyarbakır’da kimin kazanmasını istediğini sormuştum. Yarış AKP ve DTP arasındaydı. “Bir asker olarak DTP’nin kazanmasını istemem mümkün mü?” demişti. Hiç unutmuyorum çünkü ben de cevap olarak, “Bence Diyarbakır DTP’nin hakkı” demiştim, gülmüştü.

İbrahim Fırtına ise farklıydı. Fırtına deyince, aklıma Hava Kuvvetleri’ndeki makamındaki şaşalı ama rahatsız deri koltuklar ve tekerli arabayla taze portakal, greyfurt, havuç ve kivi servisi yapan genç hostesler geliyor. Bu servis aslında bir Genelkurmay klasiği ama Fırtına’nın makamında servis daha iddialıydı.

Herhalde dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün koyduğu yasaktan olacak, Fırtına da havadan sudan konuşur ama gazetecilerle siyasete girmezdi. En azından 2005 sonrası benim yaşadığım tablo buydu. Siyaset sorunca, ağzını eliyle “fermuar” işaretiyle kapatırdı.

Bütün bunlardan dolayı kafam karışık. 2005-2008 yıllarında siyaset konuşmaktan bu kadar çekindiğine tanık olduğum insanlar bir kaç yıl önce darbe planlamış olabilir mi?