Murat Belge
(Taraf - 5 Mayıs 2013)
Taraf
Ahmet Altan ile Yasemin Çongar ikilisi, Taraf’ı, Taraf yapan ikiliydi. Tabii onlarla birlikte çalışan, birçok meziyet sahibi, çoğu gençlerden oluşmuş bir ekip vardı. Gazetenin somut mekânına pek sık gidip gelmeyen biri olarak benim izlenimim, burada, bu çalışmada, ciddi bir uyum, herkesin doğruluğuna inandığı bir işi yapıyor olmasından ileri gelen bir ortak sevinç ve keyif olduğu yönündeydi.
Hep bildiğimiz gibi, gazetenin çıkışı Türkiye siyasî tarihinin çok özel bir evresine denk geldi. Gazetenin toparlayabildiği maddi imkânlar epey derme çatmaydı ama o özel evrenin yarattığı rüzgâr yelkenlerimizi şişirmeye yetti; gazete, demokratikleşme dinamiğinin önünde, ona yol açarak ilerledi. Çok önemli işler başarıldı.
Derken, ne olduysa oldu, o ikili ayrıldı. Benim Taraf’ta yazmaya başlamam Yasemin’le Ahmet’in beni yazmaya çağırmaları üstüne olmuştu. Evinden yazısını postalayan biri olarak gazetenin içişleri hakkında hiç fikrim yoktu. Ama bana “gel” demiş olanlar gidince, “Herhalde ben de gitmeliyim,” dedim, yazılarımı kestim. Böyle sarsıcı bir olayla gazetenin bildiğim çizgisinin değişeceğinden kuşkulandığımı da söylemeliyim. Markar’la telefonda konuştuk: böyle bir şey olmayacağına inandığını söyledi. Oral Çalışlar’ın editörlüğü devralmaya çağrıldığını öğrendim. Oral kaç yıllık dostum... “Galiba yazıları kesmek acele bir karar olmuş,” diye düşündüm, “Benim ilişkimi kesmemi gerektirecek bir durum görmüyorum.” Derken Başar Arslan’la konuştuk. O da bu konuda teminat verdi. Yeniden yazmaya başladım.
Çok geçmedi, yeni kriz başladı. Bu sefer bir “yaprak dökümü” oldu. Giden gidene. Bu arada, “Barış ya da Demokrasi” diye bana epey saçma görünen bir “ikilem” çıktı AKP iktidarıyla birlikte “Cumhuriyet ya da Demokrasi” ikileminin çıkması gibi.
Önceki olayın deneyimiyle, bu sefer de, “Madem gidiyorlar, ben de gideyim” demedim. Şimdi bu gazetenin genel yayın yönetmenliğine Neşe Düzel getirildi. Neşe benim bayağı eski arkadaşım. Hep dost olmuşuzdur, çünkü öncelikle, aynı demokratik değerleri paylaşırız ve olaylara getirdiğimiz teşhis, yorum genellikle ortaktır. Hani, “barış” ve “demokrasi” gibi iki kavrama ya da değere bakarken, “Acaba hangisini seçsem iyi olur?” demez Neşe.
Yazının başında sözünü ettiğim “tarihî evre”de ciddi mesafe aldık. Ama “demokrasi düzlüğü”ne çıkıncaya kadar Türkiye’nin geçeceği daha çok evre, döneceği daha çok viraj var. Bu dönemeçler ya da badirelerden geçerken, şaşmaz bir biçimde, demokrasiden taraf alma konusunda, Türkiye medyası içinde Taraf’ın benzersiz bir sicili olduğunu görüyorum. Bu sicilin bir arızaya uğramadan devam edeceğine inanıyorum (böyle olmayacağına dair bir sinyal almadım). Onun için de yazmaya devam ediyorum.
Ama, tabii, bunları buruk bir ruh hâliyle söylüyorum. Şu kadar yıldır birlikte çalışarak bu kadar da başarılı sonuçlar almış bir insanlar topluluğunun bunu kesmek durumunda kalması, acı bir olay. Kesmekten öte, birbirleri hakkında suçlamaya varan sözler söylemeleri iyiden iyiye vahim. Bu evrensel bir durum mudur, yoksa bu ülkede “birarada çalışma” kültürünün çok ham olmasına mı bağlıdır, içinden çıkabilmiş değilim.
Birinci fasılda, ayrılmanın daha doğru olduğunu düşündüğümde, kalanlara “Niçin kalıyorsunuz?” dememiştim. Şimdi de gidenlere “Gitmek yanlıştır” demiyorum. Mümkün olan sürece, gidenle de kalanla da dostluğumu sürdürmek istiyorum. “Dost”, “kafa dengi” dediğimiz insanlar kolay bulunmuyor, her köşeden çıkmıyor. Onun için, tutumlu davranmakta yarar var.