Hazal Özvarış/Candan Yıldız- T24
BDP’nin 1 Ekim'de Meclis’e girme kararı öncesinde, BDP Diyarbakır İl Başkanı Mehmet Ali Aydın’a sorduk:
Demokratik özerklik hangi aşamada? Reddedenler kimler? İkna mı edilecekler, gözden mi çıkarılacaklar? 5000 kişinin tutuklanmasına rağmen BDP nasıl işliyor? Kürt coğrafyası için KCK ne demek? KCK ve BDP’nin kınamaları ardından PKK şiddetin yönünü değiştirebilir mi?
İşte Mehmet Ali Aydın’ın www.t24.com.tr’ye verdiği cevaplar:
‘KCK, Cemil Çiçek’in ‘Ermenistan sınırına dayandılar’ sözüyle başladı’
KCK, Kürt coğrafyası için ne demek?
Aslında KCK, bir yöntem değişikliği. Geçmişte Kürt siyasetinin önü parti kapatarak, bireylere siyasi yasak getirerek kesilirdi. Yasaların legal siyaset üzerindeki tahakkümü dünya kamuoyunda sorgulanan bir hal alınca yeni bir yöntem olan KCK doğdu. KCK operasyonları bugünkü Meclis Başbakanımız Cemil Çiçek’in "Ermenistan sınırına dayandılar" sözü ile başladı. Şimdi, KCK adı altında Kürt siyaseti kriminalize ediliyor ve bunun üzerinden tasfiyeler gerçekleşiyor. Kısaca, ülkemizde değişen bir şey yok. 1980 darbesinden sonra Kürt siyaset zeminini sınırlandırmak için kullandıkları yöntemlerde sadece nüans farkı oluyor, amaç ise aynı kalıyor.
KCK operasyonları BDP'ye sıçradı...
KCK, adeta Kürt siyasetçileri tutuklamanın adeta şifresi oldu. Özellikle AKP'nin son 3 yılında akıl hocalığı yapan, ağırlıklı olarak polis akademilerinde bulunan, adına stratejist denilen bireylerin yarattığı, Kürt sorununun çözümünü engellemeye yönelik bir formül. Kürtlerin halk bazında örgütlendikleri bütün oluşumları KCK'ya bağlayarak illegalize etiler. KCK tutuklamalarını buradaki AKP tabanı da hoş görmüyor. Biz böyle algılıyoruz.
Eğer Başkanlarımız KCK’liyse biz de üniformalı gerillalarız, haberimiz yok. KCK’nin BDP dışında olduğu bu bölgede çok iyi biliniyor. Yarın ben de KCK’den tutuklanırsam, iktidar batı kamuoyunu Yozgat’taki, Tekirdağ’daki vatandaşları inandırabilir. Ama buradaki vatandaşlar KCK’li olmadığımızı bilir.
‘KCK operasyonları olmasa bu ölümler yaşanmayabilirdi’
Sizce AKP ve Başbakan Erdoğan akıl hocaları tarafından yanıltılıyor mu?
Kesinlikle. Örneğin, PKK ve diğer örgütlerde bulundukları gerekçesiyle geçmişte cezaevlerinde yatmış siyasi tutuklular çıktıktan sonra bizim partilerimizde çalışıyorlar. Sonuçta onlar da bu toplumun bir parçası ancak bu yeni stratejistlerin algısına göre 5-10 yıl cezaevinde kalan birey o suçlu kimliğini hep taşır. Ama cezaevinden çıkan insanın da siyaset yapma hakkı vardır. İster BDP’de ister başka partide...
KCK operasyonları olmasaydı bu ölümler yaşanmıyor olabilirdi. Daha yeni 5 asker daha hayatını kaybetti. Kürt veya Türk fark etmeden giden her memleketin evladı, yüreğimizden bir parça alarak götürüyor.
5000 insanın KCK'dan tutuklanmasının BDP işleyişine nasıl yansıyor?
BDP, mucize bir hareket. İddia ediyorum, AKP'den 3000 tane kadrolu çekin, AKP kalmaz. CHP, MHP de aynı. BDP'nin tekrar devam edebiliyor olması devletin 80 yıllık politikalarıyla ilgili. Yoksa klasik bir siyasal parti olsak, mümkün değil ayakta kalamazdık.
Kürtler için demokratik taleplerini dile getirmek var olmanın bir aracı haline geldi. Biri tutuklandığında 10 kişi sıraya giriyor. Eğitimli, eğitimsiz, serbest çalışan, işsiz, herkes bu kapsamda düşünüyor. 70 yaşında anneler geliyor, “yönetici yoksa yönetici olmaya hazırız. Yeter ki tabelamız inmesin” diyorlar. Onlarca yıl cezaevinde kalmayı göze alarak buraya geliyoruz.
‘Mesafe koyun’ diyorlar ama Oslo’da PKK’yla görüşen BDP değil’
Hayati Yazıcı, "BDP, PKK ile arasına mesafe koysun, koyamıyorsa onları ikna etsin" dedi. "Mesafe koymak"tan "yapamıyorlarsa ikna etsinler"e geçilmesini nasıl yorumluyorsunuz?
Sayın Yazıcı, PKK'yi ikna etmemizi istiyor. Biz PKK'ye şunu söyleyeceğiz: "Biz siyaset yapan, elinde kalem olanlar kümeler halinde tutuklanıyoruz. Bu cezaevi de iyi bir şeydir. Siz de gelin bizimle beraber tutuklanın. Bu iş çözülsün." Böyle bir yaklaşım ciddiyetsiz bir yaklaşımdır.
Bakın, biz asker ölümlerinden de, dağdaki gerilla ölümlerinden de sivil ölümlerinden de son derece acı çekiyoruz. Ama bunu çözmenin yöntemi belli. Sayın Öcalan, "Bana koşulları oluşturun, 1 hafta içinde PKK güçlerini sınırların dışına çekerim” dedi. AKP bunu ciddiye almadı. Bize de gayri ciddi yaklaşıyor.
Sayın Bakan, “PKK'yle aranıza mesafe koyun” diyor ama Oslo'da PKK'nin en üst düzey yetkilileriyle görüşen BDP değil, devletin resmi kurumları. Dönüp adama sorarlar: Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu.
BDP’nin KCK’ya dair öngörüsü nedir?
Böyle devam ederse ülkenin hem insan hem maddi kaynakları boşuna gidecek. Bunun sorumlusu da takdir ederseniz ki biz değil, iktidar partisidir. Bizim o kadar gücümüz olsa bu sorun 1 saatte çözülür.
Başbakan’ın 80 yıldır çözülemeyen bir sorunu çözerek bu ülkenin tarihinde yer etme fırsatını elinin tersiyle tepmesi anlaşılır şey değil. Bugün sayın Çiller, siyasetin neresindedir? Silinip gitmiştir, Sayın Başbakan da ısrarla silinip gitme zeminine oynuyor.
Önümüzdeki süreçte bunun değişeceğini umuyoruz. Aksi halde, bize terörist de KCK'li de deseler, duruşumuz değişmeyecek.
‘Türkiye 7 bölge, neden 20 bölge olmasın?’
Siz tutuklamaların BDP'ye uzanmasını bekliyor muydunuz?
Biz beklemiyorduk. Hukuka ve demokratik zemine inanıyorduk. Binlerce arkadaşımız şu an cezaevinde. Sebep olarak da KCK’nin Kürt coğrafyasında yeni bir iktidar oluşturmaya çalışması gösteriliyor. Ancak bu doğru değil. Örneğin BDP’nin Kürtlerin yoğunluklu yaşadığı coğrafyada ailesel meseleleri çözme, barıştırma girişimi oluyor. Buna hemen “BDP alternatif hukuk oluşturuldu" yaftası yapıştırılıyor. Oysa bölgedeki bir çok vali, emniyet müdürü, askeri üst düzey yönetici de kan davasının önüne geçme, barıştırma gibi girişimlerde bulunmuştur.
Ama demokratik özerklik ilan ettiniz...
Demokratik özerklik bir tür formülasyon.
BDP'nin tüzüğüne de girdi.
Elbette girdi. Demokratik Özerklik projesinin sadece Kürt sorununu değil tüm Türkiye sorunlarının çözebilecek bir proje olduğuna inanıyoruz. Biz diyoruz ki: Türkiye 7 bölge, bu neden 20 olmasın? 20 bölgede yerel dinamikler, oralarda yaşayan kimlikler, inanç grupları kendi sorunlarını ortaya çıkararak yerelde çözsün. Ancak, iktidar veya diğer partiler buna bir alternatif yaratmak yerine projemizi karalama, bölücü terörmüş gibi sunma çabasındalar.
Proje bu coğrafyada yaşayan herkesin onayıyla mı yola çıktı?
Herkesin yüzde 100 tamam demesini beklemek gerçekçi değil. Bugün herhangi bir yönetsel erkinin toplumun hepsi tarafından kabul edildiğini söylemek mümkün mü?
"Türklerle konuşulmadan ilan edildiği" için eleştirilen demokratik özerklik projesi buradaki insanlarla da mı konuşulmadı?
Bakın, bu tür önermeler toplumun tek tek bütün dinamikleriyle görüşülerek olmaz. Ama rahatlıkla söyleyebiliriz çok büyük bir destek olduğunu söyleyebiliriz. Elbette bu projeye karşı olanlar da var. Ama bu projenin önerilmesine engel değil.
Reddedenlerin profili nedir? Kürt orta sınıfı da bu gruba dahil mi?
Gayri safi milli hasılanın asıl kaymak tabakasını alan kesim, gelir adaletini içinde barındıran siyasetlere refleks ve direnç gösterirler. Ben de iktisatçıyım meslek olarak, bütün ekonomistler bunu dile getiriyorlar. 74 milyon nüfusa sahip ülkemizin gelir kaynaklarının önemli bir kısmını bu nüfusun yüzde 3 ila 5'i arasında bir azınlık kesimin pay aldığını, bunların aldığı payı toplumun yüzde 70'inin aldığından daha fazla olduğunu tüm ekonomik kaynaklar da görürsünüz. Bu adaletli bir sistem olabilir mi?
‘KCK’lilerin ‘bu kararı alacaksınız’ demesine izin vermeyiz’
Reddedenleri bu aşamada ikna etmeye mi çalışıyorsunuz, yoksa gözden çıkarıyor musunuz?
Tek bir bireyi dahi gözden çıkarmak söz konusu değildir. Bu proje yaşama geçtiğinde projenin demokratik yanı, halk ayağının güçlülüğü onları cezbedecektir. Demokratik özerklik, herkesin hakkını korumaya yönelik bir projedir. Toplumun genel çıkarlarını önemsemekle birlikte, projenin özü her bireyi korumak ve toplumun tüm kesimlerine eşit ve demokratik davranmaktır.
DTK çalıştayından 2 özerklik taslağı nasıl çıktı?
Bu doğru değil, DTK çalıştayında bir taslak vardı. Projelerde taslak, projenin kendisi değildir. Sonuç olarak hazırlanan metin açıklandı. Ancak amaç üzüm yemek değil de bağcıyı dövmek olunca taslağı metin haline getirmek de mümkün. Hatta karalamaları bile metin olarak sunmak mümkün.
Sonuç bildirgesi tek olsa da iki taslak, iki farklı irade göstermiyor mu?
Biz platformlarımızda tartışarak bu metinleri oluşturuyoruz. Bir takım KCK’liler gelip tehditle “bu kararı alacaksınız” demiyor, diyemezler de... İzin vermeyiz.
‘Özerklik Siirt’teki Arap, Trabzon’daki Laz için de çözüm’
Özerklik hangi aşamada?
Demokratik özerklik toplumsal bir örgütlenme olduğundan, yereldeki sorunlar da dahil olmak üzere toplumun güncel sorunlarına çözüm bulma zeminini oluşturma eğilimine sahip. Halk, özerkliğin en azından uygulanabilirliği olan bir kısmını kendi içlerinde yaşama geçirme amacı güttü. Ama Kürtler bir ülkede idari bir yapılaşmanın tek taraflı olmayacağını, anayasa üzerinden merkezi hükümetle ilişkilenme boyutu olduğunu da çok iyi biliyor.
Yani ilan edilen özerkliği şimdilik siyasaldan çok toplumsal yapılanma olarak mı görüyorsunuz?
Bu elbette ki siyasal da bir projedir. Tam anlamıyla gerçekleşebilmesi için anayasal zeminin oluşması lazım. Tartışılacaktır bu. Kürt siyaseti üretkenlik ortaya koyuyor. Diyarbakır'daki Kürt için olduğu kadar Siirt'teki Arap, Kars'taki Terekeme, Trabzon'daki Laz, Trakya'daki Roman için de bütün gruplar için çözüm potansiyeli barındırıyor. Bu proje yüzde 100 uygulanacaktır gibi baskıcı bir yönelime sahip değiliz. Daha güçlü iddiası olan varsa beri gelsin.
Siz de tutuklandınız. Gerekçesi neydi?
Ben de geçen yıl cezaevindeydim. KCK'den değil, basın açıklamasından alındım. Açıklamadan sonra savcı beni ifade için davet etti ve kendi ayaklarımla gittiğim adliye binasında tutuklanma talebi ile sevk edildim ve tutuklandım. Genel Merkezimin talimatıyla iki eş başkanımın imzasını taşıyan bir basın açıklaması olmasına rağmen mahkeme "siz bu basın açıklamasını PKK'nin talimatı doğrultusunda yapıyorsunuz" diyerek yargıladı.
3 ay 10 gün cezaevinde kaldım. Ağır işlemesiyle bilinen yargı, 2 ay içinde 8 yıl 4 ay hapis cezasına karar verdi. Ve tahliye edildim. Şu an dosya Yargıtay'da.
PKK üyesi silahı ile birlikte çatışma alanında yakalanınca 6 yıl 3 ay örgüt üyeliğinden ceza alıyor. Bir siyasetçi basın açıklaması yaptığı için örgüt üyesi olmamasına rağmen 6 yıl 3 ay, ekstradan örgüt propagandasından ve basın açıklaması yapılan yere yürüyerek gitmiş ise toplantı ve gösteri yürüyüşü yasasından ceza alıyor. Düşünün, 3 maddeden 12 yıl garantili hapis cezası.
‘Asker ve babası ölünce hüngür hüngür ağladım’
Sivil ölümleri bir taraftan BDP diğer taraftan KCK da tarafından kınıyor ve TAK uyarılıyor. Kınamalar, PKK şiddetinin yönünü değiştirebilir mi?
Ben PKK temsilcisi değilim ama kişisel kanaatimi söyleyebilirim. Sivil ölümleri tasvip etmemiz söz konusu olamaz. Sivil insanın yaşamına kast eden kim olursa olsun asla taviz bekleyemez.
Sivili açıklar mısınız? Polis üzerindeki kıyafeti çıkardığında sivil midir, değil midir?
Sivil derken çatışmada taraf olmayanları kast ediyoruz. Bu, çatışmada taraf olanlar yaşamlarını yitirsin, olarak algılanmasın. Asker de polis de gerilla da ölmesin. Bu konuda biz netiz. Bir asker çatışmada hayatını kaybetmişti. Babası televizyonda haberi izleyince kalp krizi geçirip hayatını kaybetmişti. Ve ben çocuklar gibi oturup hüngür hüngür ağladım.
Ancak, Türkiye'de bir çifte standartlık var. Siirt'te, Ankara'daki olayı da tasvip etmiyoruz fakat Silvan'dan önceki 40 günde 42 tane Kürt gencinin cenazesi geldi. Onlar da Kürt çocukları. Dağda ölen gençlerden 100 tane de gitse kimsede yaprak kıpırdamıyor.
Bismil'de 17 yaşındaki İbrahim Halil Oruç'u 300'ün üzerindeki sivilin canlı tanıklığıyla hedef gözeterek vuran, yere düştükten sonra da gidip yüzüne tekme indiren ve o tekme sonucu dişleri dökülen ve yaşamını yitiren İbrahim Halil Oruç'u kimse hatırlamak istemiyor. Bağlar Polis Karakolu'nun yanında 8 yaşında Enes adında bir çocuk polis kurşunuyla öldürüldü. Katili hala yargı önüne çıkmadı. AKP dönemimde bu tür ölümlerin sayısı 140'ın üzerindedir. Ceylan Önkol, Uğur Kaymaz evinin önünde terlikle 12 yaşında 13 kurşunla öldürüldü. Ölen Kürt olunca kıymeti harbiyesi yok olarak algılanıyor.