Başbakan Erdoğan, Adana’da yaptığı konuşmada “Dört tane kırmızı çizgimiz var. Tek devlet, tek millet, tek bayrak ve tek din” dedi. “Tek dil” dememeye özen gösterdiğini vurgulayan Erdoğan’ın bu kez, daha önce kullanmaktan kaçındığı “tek din” vurgusu dikkat çekti.
Resmi bayramlara yeni düzen getirilmesiyle ilgili konuşan Erdoğan, "Bütün milletin malı olan 29 Ekim ve 30 Ağustos gibi törenlerin bütün yükü Silahlı Kuvvetlerimize yıkılmıştı. Tarihimizin bu önemli dönüm noktaları sadece askeri yönleriyle öne çıkartılmış, zorunlu resmi törenlere mahkum edilmiş, onun gerisindeki milli ruh ve heyecan geri plana itilmişti. Biz ulusal ve resmi bayramlarımızla mahalli kurtuluş günleri gibi bütün tarihi günlerin üzerindeki koyu resmi perdeyi ve askeri görüntüyü kaldırıyoruz.
Milli ruha ve heyecana uygun şekilde, her vatandaşın kendi içinde bulacağı bir düzenlemeyi bugün hayata geçirmiş bulunuyoruz. Müsamere tarzı gösteriler yerine çocukları ve kamu personelini yıpratmayacak daha sade kutlama getirdik. Bilimsel toplantı, konferans, sergi, yarışma, tiyatro ve konserler gibi etkinliklere yer verilecek. 29 Ekim ve 30 Ağustos'ta tebrikleri Cumhurbaşkanı kabul edecek.
Son düzenlemelerle milli bayramlar, mahalli kurtuluş günleri ile Atatürk günleri kutlamalarının şekli değişti. Bundan böyle devlet töreni sadece 29 Ekim için yapılacak. Resmi geçit törenleri ise sadece 29 Ekim ve 30 Ağustos'ta yapılacak. Asker diğer bayramlardaki kutlamalara katılmayacak."
'Teröristin önünde canlı kalkan olmuyorlar'
Askerin önüne, polisin önüne dikiliyorlar, canlı kalkan oluyorlar. Sizin bu kadar cesaretiniz, vicdanınız, bu kadar arzunuz var da niçin terörün, teröristin önünde bunlar canlı kalkan olmuyorlar. O kalleş intihar bombacılarının önünde neden canlı kalkan olmuyorsunuz. Bingöl'de şehit Hatice Belgin kardeşimiz, yanındaki çocukları için, sokaktaki vatandaşlar için canlı bombanın üzerine kapaklanarak daha büyük faciayı önleyebiliyor. Eğer Hatice Belgin'in yüzde biri, binde biri kadar yüreğin, cesaretin, annelik şefkatiniz varsa güvenlik güçlerinin önünde değil, gidip o kanlı terörün, teröristin, o kalleş intihar bombacılarının önünde canlı kalkan olun.
Doğu'da, Güneydoğu'da yüzlerce anne gözünü dağ yoluna dikmiş sabahtan akşama, akşamdan sabaha çocuğunun yolunu gözlüyor. Ama bu beyefendiler, hanımefendiler, bu savaş baronları 'terör örgütü değil' diyerek, 'asla teslim olmasınlar' diyerek bu annelerin acısını, hasretini ayaklar altına alarak Kürtlerin acısıyla adeta dalga geçiyorlar.
'Allah aşkına ne ürettiniz?'
Ben buradan, Adana'dan diğer partilere, diğer partilerin yönetimlerine soruyorum, siz değerli kardeşlerim de şöyle başlarını iki elinin arasına alsın, hep beraber soralım bu soruyu, ey CHP, ey MHP, ey BDP, sizin belediyeleriniz var, sizin büyükşehir belediyeleriniz var, AK Partili belediyeler devletten ne ödenek alıyorsa aynı oranda o belediyeler de alıyor, peki Allah aşkına ne yaptınız, ne ürettiniz?
'İktidarı bir rant olarak görüyorlar!'
29 Mart 2009'dan bugüne kadar 3 sene içinde belediyecilik görevini üstlendiğiniz illerde o illere, o vatandaşlarımıza hangi eseri, hangi hizmeti, hangi büyük yatırımı götürdünüz? Belediyecilik bir anlamda iktidar provasıdır. Yerel yönetimlerde başarılı olamayanların merkezi yönetimde başarılı olması mümkün değil. Belediyedeki hizmetiniz, hizmet anlayışınız aslında iktidar vizyonunun bir göstergesidir. Peki bunların belediyelerinde ne var? Bunların belediyelerinde işte Antalya'da olduğu gibi, işte Ankara Yenimahalle'de olduğu gibi bizzat kendilerinin itiraf ettiği yolsuzluk var. İşte Diyarbakır'da belediye başkan yardımcılıklarını kim yapıyor diye bir sorarsanız size gerçek cevaplar gelir. Bunların belediyelerinde rant kavgası var. Bunların belediyelerinde kendilerinin de 'yamyamlık' diye ifade ettiği kadrolaşma var. Onlar söylüyor ben söylemiyorum. Bizzat belediye başkanları söylüyor, ben söylemiyorum. Bunlar belediyeciliği nasıl bir rant aracı olarak görüyorlarsa işte aynı şekilde Türkiye'yi yönetmeyi de iktidarı da bir rant aracı olarak görüyorlar.