Kimyasal silah kullandığı iddiasıyla başta ABD ve İngiltere olmak üzere birçok ülkenin Suriye’ye müdahale hazırlığında olduğu dönemde, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve ABD Başkanı Barack Obama, İngiltere Başbakanı David Cameron ile görüştü. Görüşmelerin sonucunda Cameron, “Henüz bir karar verilmediğini” açıkladı. Hükümet Ekim'e kadar geçerli olan tezkerenin Suriye’ye müdahale için yeterli hukuki zemini sağladığı görüşünde. Muhalefet ise aynı görüşü paylaşmıyor
ABD Başkanı Barack Obama, müttefikleriyle Suriye'ye müdahale seçeneğini tartışıyor.
İngiltere, müdahale sınırlı olmalı görüşünde. Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande ise Suriye'deki kimyasal saldırının karşılıksız kalmaması gerektiğini söyledi.
Beyaz Saray’dan açıklama geldi
Beyaz Saray'dan akşam saatlerinde Suriye'ye olası askeri operasyonla ilgili bir açıklama geldi. ABD Başkanı Obama'nın görüşmelerinin devam ettiği operasyonla ilgili son kararın henüz verilmediği bildirildi.
Beyaz Saray Sözcüsü Jay Carney, yaptığı açıklamada olası askeri harekâtın amacının rejim değişikliği olmadığını belirtti.
Beyaz Saray, Suriye konusunda müttefik ülkelerle istişarelerin sürdüğünü de vurguladı. Bu çerçevede Washington'da yoğun bir diplomasi trafiği yürütülüyor. Obama yönetimi, 1 hafta içerisinde 88 yabancı liderle görüşme gerçekleştirdi. O isimlerden biri de İngiltere Başbakanı Cameron oldu.
Cameron: Henüz karar alınmadı
İngiltere Başbakanı Cameron, Suriye'ye yapılacak olası askeri müdahalenin gelecekteki kimyasal silah saldırılarını önlemek amaçlı olacağını belirterek, “Henüz bir karar alınmadı” dedi.
Kimyasal silahların kullanımına tepkisiz kalınırsa bunun, gelecekte daha fazla rejimin kimyasal silahlar kullanması anlamına geleceğini dile getiren Cameron, Suriye rejiminin kimyasal silah stokuna sahip olduğunun bilindiğini ifade etti.
İngiltere Başbakanı Cameron bugün, bakanlar, üst düzey askeri yetkililer ile istihbarat yetkililerinin katılacağı ve Suriye konusunun ele alınacağı Ulusal Güvenlik Konseyi toplantısına başkanlık edecek.
İngiliz Parlamentosu ise Perşembe günü Suriye'deki kimyasal silah saldırısının ardından verilecek tepkiyi görüşmek üzere acil toplanacak.
Erdoğan İngiltere ve Danimarka ile görüştü
Başbakan Tayyip Erdoğan, İngiltere ve Danimarka başbakanları ile telefonda görüştü.
İngiltere Başbakanı Cameron ile görüşmede, iki lider Şam yönetiminin sivil halka karşı kimyasal silah kullanmaktan çekinmediğinin açıkça ortaya çıktığını vurguladı. Erdoğan ve Cameron, uluslararası toplumun bu insanlık dramına seyirci kalamayacağını belirtti.
Danimarka Başbakanı ile görüşmede de Başbakan Erdoğan, uluslararası toplumun somut adımlar atmasının kaçınılmaz olduğuna dikkat çekti.
İsrail: Taraf değiliz
İsrail ise savaşta kimsenin tarafında olmadıklarını ancak saldırıya maruz kalmaları halinde cevap vereceklerini belirtti.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, “Suriye'deki savaşta taraf olmadıklarını ancak İsrail'i hedef alan her türlü saldırıya güçlü bir cevap vereceklerini” açıkladı.
Fransa: Müdahaleye hazırız
Konuyla ilgili Fransa'dan da bir açıklama geldi. Cumhurbaşkanı Hollande, ülkesinin masum Suriyelilere karşı kullanılan kimyasal silahlar için karşılık vermeye hazır olduğunu söyledi. Hollande ayrıca Fransa'nın Suriye'ye yapılacak müdahaleye destek vereceğini de söyledi.
Arap Birliği: Sorumlu Esad, adım atın
Askeri operasyon tartışmaları sürerken, bir açıklama da Arap Birliği'nden geldi.
Arap Birliği, "Suriye'deki kimyasal saldırının tüm sorumluluğunun" Esad rejiminde olduğunda olduğunu belirtirken, BM Güvenlik Konseyi üyesi ülkelere de aralarındaki görüş ayrılıklarını çözerek gerekli adımları atmaları yönünde çağrıda bulundu.
Reuters'ın haberine göre, 22 üyeli örgütün Kahire'deki toplantısının ardından yapılan açıklamada ayrıca, "bu iğrenç saldırının faillerinin" uluslararası mahkemelerde yargılanması istendi.
‘Türkiye muaf kalamaz’
Suudi Arabistan Prensi Bandar’ın 3 hafta önce Moskova’da Vladimir Putin’e ‘Suriye’ye desteği azaltmaları karşılığında silah satın alma’ teklifi yaptığı 4 saatlik görüşmede Türkiye’den de bahsedildiği ortaya çıktı.
Görüşmenin tutanaklarını yayımlayan El Sefir gazetesine göre, birlikte petrol piyasasını kontrol etme, silah satın alma ve Rusya’nın Akdeniz’deki çıkarlarını koruma önerisi karşısında Suriye’ye desteği asla kesilmeyeceğini vurgulayan Putin “Suriye kan gölüne dönerken Türkiye bundan beri kalmaz” dedi. Bandar da “Türkiye’nin bugünkü rolü, Pakistan’ın Afganistan savaşındaki rolüne benziyor” ifadesini kullandı.
Yeni tezkere tartışması
Hükümet Ekim'e kadar geçerli olan tezkerenin Suriye’ye müdahale için yeterli hukuki zemini sağladığı görüşünde. Muhalefet ise aynı görüşü paylaşmıyor.
İktidar partisi Suriye'ye olası bir müdahalede geçen yıl Meclis'ten geçen tezkerenin yeterli olduğunu savunuyor.
AKP sözcüsü Hüseyin Çelik, Ekim ayına kadar geçerli mevcut tezkere konusunda yetki tartışması doğması halinde “Meclisi 24 saat içinde toplayabileceklerini” söyledi. Çelik, müdahale NATO çerçevesinde olursa tezkereye gerek olmayacağını ifade etti.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da “Gücümüz yeterse yeni bir tezkereyi Meclis’ten çıkarırız” diyerek muhalefetten gelen eleştirilere yanıt verdi.
Muhalefet partiler ise Suriye'ye müdahale için yeni bir tezkerenin gerekli olduğu görüşünde. CHP’li Faruk Loğoğlu, “Her halükarda Türkiye’yi savaşa sürüklemek isteten bir iktidarın TBMM’ye gelmesi mutlaka gerekecektir” dedi. MHP’li Türkeş ise, Ekim ayında çıkan tezkerenin Suriye’de düşürülen savaş uçağıyla ilgili olduğunu son gelişmeleri kapsamadığını açıkladı.
NATO'nun tavrının da bu süreçte önemli olduğu belirtiliyor. Ankara, NATO'nun ilerleyen günlerde Suriye ile ilgili olağanüstü toplantı yapma ihtimalini dikkatle izliyor. Şimdilik Ankara'nın NATO'yu olağanüstü toplantıya çağırma gibi bir planlaması yok.
MHP ve BDP tezkere için ne dedi?
MHP: Genel Başkan Yardımcısı Tuğrul Türkeş de Twitter’dan yaptığı açıklamada “Geçen sene konuşulan tezkere, Türk insanının güvenliğini temin için gerekliydi. Şimdi ise durum farklı. Biz Türk insanını düşünüyoruz. Şimdilik bir askeri müdahale Türkiye’ye zarar verir. Türkiye’nin BM heyetinin tetkiklerini beklemesi gerekir. Saldırı için bahane üretilmemelidir” dedi.
BDP : Grup Başkanvekili İdris Baluken, Suriye tezkeresinin Meclis’e gelmesi halinde buna en güçlü muhalefeti yapacaklarını söyledi. Baluken, “Daha önce Meclis’te çıkmış olan tezkere uluslararası bir hukuk meşruiyetinin sağlanması şartını öngörüyordu. BM kararı olmadan böylesi bir hukuksal zeminin sağlandığını ifade etmek mümkün değildir” dedi.
En erken perşembe başlar
NBC haber kanalına konuşan Amerikalı yetkililer müdahalenin “en erken perşembe başlayacağını” öne sürdü. Washington Post gazetesi ise “istihbarata bağlı olarak” saldırının iki ya da üç gün sürebileceğini öne sürdü.
Suriyeli muhaliflerle Batılı ülkelerin temsilcileri arasındaki görüşmelere katılan kaynaklar ise Reuters’e yaptıkları açıklamada Batılıların Suriyeli muhalifleri birkaç gün içinde Suriye’de bazı hedeflerin vurulacağı konusunda bilgilendirdiğini söyledi.
Rusya Parlamentosu’nun alt kanadı Duma’nın Uluslararası İlişkiler Komitesi Başkanı Aleksey Puşkov ise ABD ve müttefiklerinin Suriye’ye askeri müdahalede bulunacağının kesinleştiğini ve artık işin sadece zamanlamaya kaldığını iddia etti.
İşte müdahale planı
Merkezi Washington’da olan Savaş Çalışmaları Enstitüsü de (ISW) yayınladığı raporla olası Amerikan saldırısına konu olacak Suriye askeri hedeflerini açıkladı. İşte ABD’nin ortaklarıyla birlikte olası saldırı planı:
- İLK HEDEF 6 HAVA ÜSSÜ: Suriye rejimine bağlı 27 hava üssü var. Öncelikli olarak hedefe alınacak Suriye havaalanları ise 6 tane. Bunlar Şam Uluslararası Havaalanı, Tiyas, Bassel al-Assad Uluslararası havaalanı, Al-Qusayr, Mezzerh. Bu ana havaalanları Suriye hava operasyonlarının en önemli fonksiyonlarını destekleyen bölgelerde. 4 havalimanı şu an isyancıların kontrolünde.
- DELİCİ BOMBALAR ATILACAK: Bu havalimanlarındaki pistlerin yanı sıra uçak bakım ve radar merkezleri ile yakıt depoları da hedefler arasında olacak. Pistlerin 1-2,5 tonluk delici bombalarla vurulması amaçlanıyor.
- ATEŞ GEMİLERDEN: 6 pistin vurulması için başta Tomahawk olmak üzere 72 ağır bombayla tahrip edilmesi gerekiyor. Bunların 24’ü Akdeniz’deki 3 Amerikan destroyerinden fırlatılacak 8’er Tomahawk füzesinden oluşacak. Ayrıca 12’şer F-15 ve F-18 uçakları da her uçaktan 2 adet olmak üzere toplam 48 füze fırlatacak.
- 100 SAVAŞ UÇAĞI: Suriye’nin 100’e yakın savaş uçağı olduğu sanılıyor. Uydu görüntülerinde, hava üslerinde uçakların tutulduğu 109 hangar tespit edildi. Bunların her birine en az 1 füzenin fırlatılması ve en az bir uçağın havada olması gerektiği düşünüldüğünde 100 F-15/18 uçağının Esad’ın hava kuvvetlerini yok etmek için yeterli olacağı hesap ediliyor.
- İNCİRLİK’TEN UÇACAKLAR: Hava operasyonuna katılacak uçakların kalkışı için en elverişli üs Türkiye’deki İncirlik Hava Üssü. ISW’ye göre operasyonda ana rolü oynayacak olan Tomahawk füzeleri oldukça güvenli, hedefini vurmakta çok başarılı, hedefe birkaç yüz kilometre öteden atılabilen ve herhangi bir hava uçuş iznine ihtiyacı olmayan savaş araçları. Bu füzelerin tanesi 650 bin dolar. Bir gemi, 150 Tomahawk füzesini gönderme kapasitesine sahip. New York’ta yaşayan Suriye uzmanı Michael Weiss’a göre, Suriye hava taşıtları, askeri araçlar, hava savunma mekanizmaları, donanma, rejim binaları ve hatta Esad’ın sarayı dahi meşru hedef olabilir.
NATO devreye girerse komuta üssü Türkiye
Suriye NATO güçleriyle vurulursa, geçen yıl Kara Komutanlığı haline getirilen İzmir Şirince’deki karargâh ve İncirlik Üssü faal hale getirilecek.
Şirince’de personel sayısı 50’den 350’ye çıkarılacak. Hürriyet’in NATO uzmanlarından elde ettiği bilgiler şöyle:
Patriotlar hazır
Patriot bataryalarının yerleştirilmesinde olduğu gibi Türkiye, Suriye tehdidi nedeniyle NATO iç tüzüğünün, 4’üncü ve 5’inci maddesinin gündeme getirebilir. NATO, önce Suriye’de bir uçuşa yasak bölge kurar. Hava denetimi için, Suriye hava savunma sistemleri geriletilir.
Yeniden tampon bölge
İkinci safhada ise kuzeyde, Türkiye sınırından insani yardım ulaştırılması için güvenli bir alan oluşturulacak. Suriye uçakları ile kara kuvvetlerine yönelik sürekli bombardıman ve muhaliflerle devamlı işbirliği de gerekecek.
‘Cezalandırıcı olmalı!’
Washington’da en çok tartışılan bir başka konu ise, Amerikan ve müttefiklerinin saldırıları esnasında, Suriyeli isyancılar ile ne oranda senkronize çalışacakları.
Bu saldırılar esnasında veya hemen sonra, Suriye rejimi kuvvetlerinin müdafaasız kaldığı dönemde, bu durumdan Suriyeli isyancıların ne kadar yararlanabilecekleri.
Bu hafta Amerikan üst düzey diplomatları ile Rusya diplomatlarının buluşarak, Cenevre toplantıları üzerine yapacakları görüşme de iptal oldu. Bu durum da, Rusya ile ABD arasındaki ilişkilerin, ABD’nin saldırıya hazır hale geçtikten sonra geldiği gergin durumu gösteriyor.
Can kaybı beklenmiyor
Gerek ABD’nin BM Büyükelçisi Samantha Power, gerekse Beyaz Saray Milli Güvenlik Danışmanı Susan Rice, Pazartesi gününden itibaren attıkları tweetlerde, Suriye’de meydana gelen kimyasal saldırıyı doğrudan Esad rejiminin yaptığını ve bundan sorumlu tutulacağını ifade etmeye başladı.
ISW’nin çalışmasına göre sınırlı çaptaki hava saldırıları Suriye rejiminin hava savunma sistemi dışında hareket etme kabiliyetine sahip olduğundan, Amerikan personelinin can kaybı beklenmiyor.
Washington’daki uzmanların ortak görüşü, Obama’nın Esad’ı devirme ve rejim değiştirme amaçlı olarak beklenen saldırıları yapmayacak olması.
‘Vurmazsak yine yapar’
Landis’in Vatan’a verdiği mülakata göre, Obama yönetimi şimdi Esad yönetimini cezalandırmazsa, yeniden kimyasal silah kullanabileceğini düşünüyor ama ABD büyük çaplı bir müdahaleye de karşı, çünkü Suriye içinde güvenebileceği bir dostu olmadığını düşünüyor. Şimdiye kadar Doğu Akdeniz’deki savaş gemilerinden atılacak güdümlü füzeler dışında başka hangi askeri opsiyonların masada olduğu hakkında oldukça az bilgi dolaşıyor.
Avrupa basını ne diyor?
Suriye’ye askerî müdahale tartışmaları bugünkü Alman basınında geniş yer tutuyor.
Nürnberger Nachrichten gazetesinin yorumunda şu satırları okuyoruz:
“Suriye Irak değil. Ancak bir müdahaleye doğru gittiği görülebilen yol, eski hataların tekrarlanacağı endişesini doğuruyor. Kimyasal gazı kimin kullandığı henüz kanıtlanmadı. Çatışmadaki her iki tarafın da kimyasal silah kullanımı için sebepleri olabilir. Esad rejiminin kimyasal silah kullandığına dair deliller henüz sunulmadı. Ortada sadece makullük oranı değişken tezler var. BM denetçileri, değerlendirebilecek durumda olmasalar da kanıt toplamalı. Ama görünen o ki, ABD artık bunu beklemek istemiyor.”
Badische Zeitung’un yorumunda da Irak savaşına gönderme yapılıyor:
“Suriye rejimi kimyasal silah kullanımı konusunda tartışmasız sorumluluk taşıyor mu, pekçok şey Amerikan yönetiminin bu iddiasını kanıtlayabilmesine bağlı olacak. Eğer öyleyse uluslararası toplum bu medeniyet düşmanlığını öylece kabul edemez. Ama şimdiye kadar ortada kanıt yok. BM denetçileri de bu kanıtları ortaya koyamayacak. Ve eleştirel kesim ABD’nin sunacağı her kanıta çekinceyle yaklaşacak. 2003’teki Irak Savaşı öncesinde Saddam’ın sözde kitle imha silahları ile ilgili sözde kanıtlar hâlâ hatıralardan silinmedi.”
Stuttgarter Zeitung ise askerî müdahalenin en ateşli savunucularından İngiltere’nin konumunu irdeliyor:
“Daha önceki krizlerde olduğu gibi Londra yine ABD’ye sıkı sıkıya bağlı. Bunu, sömürge geçmişine dayalı bir öz güvene borçlu olabilir. Dikkat çekici bir şekilde öne çıkması, eski imparatorluğun zedelenmiş özgüvenine iyi gelebilir ama eski parıltının söndüğü gerçeğini değiştirmez. İngiltere malî nedenlerden dolayı nükleer cephaneliğinin bakımı konusunda bile pek hoşlanmadığı Fransızlarla işbirliği yapmak zorunda. Savaş hareketliliği başlarken dış politikada Avrupa ile ilgili sorunlar da diğer büyük zorluklar da birdenbire geri plana düştü. Artık kimse ekonomik krizden, artan işsizlikten, büyüyen borçlardan, anavatandan ayrılmak isteyen inatçı İskoçlardan bahsetmiyor. Tüm gözler Suriye’ye çevrili. Ama tek başına bir askerî saldırı sorunları çözmeyecektir. Ne Suriye’de ne de İngiltere’de.”
İsviçre'nin Tages-Anzeiger gazetesi, Batı'nın Suriye'ye müdahale yolunda ilerlediğini yazıyor:
“Amerikalı, İngiliz ve Fransızların kullandıkları cümleler şüpheye yer bırakmıyor. Artık geri dönülmesi mümkün olmayan bir noktaya gelindi. Gidişat, Batı'nın Suriye'deki rejime askerî müdahalede bulunacağına işaret ediyor. Kurmaylar askerî seçenekler üzerinde çalışırken, liderler de kuşkulu kamuoyunu taktik değişikliğine hazırlama çabası içindeler. Suriye için belirlenmiş kesin bir hedef yok; Şam rejimine karşı olanlar da birlik görüntüsü vermiyor. Ama bütün bunlar ABD'nin önümüzdeki gün veya haftalarda birkaç müttefikle birlikte Suriye'deki hedeflere saldıracağı gerçeğini değiştiremez. Ama müdahale, sembolik bir cezalandırma operasyonundan başka bir şey olmayacak.”
Amsterdam'da yayımlanan De Telegraaf adlı Hollanda gazetesinin yorumunda, Suriye'ye müdahale edilmesinin son derece tehlikeli olabileceğine dikkat çekiliyor:
“Devletler topluluğu, çürük bir rejimin iktidar hırsıyla binlerce sivilin hayatıyla oynamasına seyirci kalamaz. Ancak kuvvet dengesi iktidar sahibinin kulağını çekmekle muhalefet yönüne kaydırılamaz. Bu bölük pörçük olmuş ülkenin muhalefeti idealist demokratlarla, Suriye'yi diktayla yönetilen bir din devletine dönüştürmekten başka bir şeyi düşünmeyen radikal Müslümanların karışımından oluşuyor. İyi ile kötü birbirine çok yakın. Bu manzara karşısında kara harekâtı son derece tehlikeli bir operasyon olur. Geriye, güdümlü füzelerle Suriye'deki hedefleri vurup, Esad ve hempalarına kitle imha silahlarından uzak durmalarını ihtar etmekten başka seçenek kalmıyor.”
İngiliz gazetelerinden Daily Telegraph Başkan Barack Obama'nın "tereddütlü savaşçı" olduğunu öne sürdüğü yorumunda şu değerlendirmeyi yapıyor:
“Bir süper gücün en değerli varlığı güvenirliğidir. Eğer dünya lideri bir devlet, tehditte bulunur, garanti verir ya da kırmızı çizgi çekerse, o zaman iradesini kullanmaya da hazır olmalıdır. Aksi takdirde paha biçilmez varlığı, belki de bir daha yerine gelmemek üzere değerini kaybeder. Barack Obama savaşçılıkta son derece tereddütlü davranıyor. Obama Suriye'ye müdahale etmemeye karar verdi. Yoksa, asileri silahlandırması için ısrar eden bütün güvenlik danışmanlarının tavsiyelerini elinin tersiyle itmezdi.”
İtalyan gazetesi Corriere della Sera yorumunda askerî müdahalenin risklerine dikkat çekiyor:
“Muhtemel müdahale ve sonrasının riskleri endişe kaynağı oluyor. Beyaz Saray Suriye'deki acımasız baskıya, geleceği kestirilemez olduğu için şimdiye kadar sustu. Orada kendine güvenilir muhatap bulamıyor. Aynı zamanda Suriye'nin bölünüp bugünün müttefikleri olan asilerin yarının düşmanları olma tehlikesi de söz konusu. Öncelikle de El Kaide'nin kara bayrağını sallayan ve hedefleri Batı'nın değerleriyle hiç uyuşmayan radikallerin.”
Times gazetesi "Batı füze saldırısına hazır" manşeti altında Suriye'ye müdahale tezkeresinin görüşülmesi için İngiltere'de tatilde olan parlamentonun oturuma çağrıldığını yazıyor.
Gazete, Suriye'ye müdahale edilmesini destekleyen Cameron'ın, kimyasal silahların kabul edilemez kullanılışına İngiltere'nin seyirci kalmayacağını söylediğini aktarıyor.
Times'da basılan haber, Amerika'nın kimyasal silah kullanan tarafın Esad hükümeti olduğuna dair kanıt göndereceğini, ama bunun oturumdan önce İngiltere'ye ulaşmama ihtimali olduğunu yazıyor.
Gazetenin haberine göre İşçi Partisi lideri Ed Miliband, plana şartlı destek verirken, partinin üst düzey isimlerinden Diane Abbott plana karşı çıkıyor.
Times için bir makale kaleme alan Daniel Finkelstein, "Suriye'de olan Suriye'de kalmayacak" başlığı altında "Müdahale etmenin bedeli yüksek. Bir şey yapmamanınki de." diyor.
Finkelstein'a göre "Esad'ın Obama'nın kırmızı çizgisini sonuçsuz geçmesine izin verilmesi durumunda Amerika başka kötülüklere yeşil ışık yakmış oluyor."
Finkelstein, bazı siyasetçilerin tezkereye destek vermeyişlerini "sonuçların ne olacağını bilinmemesine" bağladıklarını söylüyor ve "haklılar" diyor.
Ama yazara göre siyasetçiler zaten aldıkları kararların nasıl sonuçlanacağını bilmediklerinden harekete geçme riskiyle bir şey yapmama riskini tarttıklarını anlatıyor.
Telegraph gazetesine makale yazan İngiltere Dışişleri Bakanı William Hague, "Suriye'de kimyasal silah kullanılması, göz yumulamayacak bir ahlaki ayıptır." diyor.
Hague makalesinde geçmişte kimyasal silahların kullanıldığı durumları hatırlatıp bunların neden yasaklandığını da anlatıp "kimyasal silah yasağının delinmesine izin vermemeliyiz." diyor.
Bakana göre "Suriye'de kimyasal silah kullanılması uluslararası insani kanunların ihlali." İngiltere'de parlamentonun askeri müdahale tezkeresini görüşeceğini hatırlatan Hague, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin de "bu gelişmeleri kınaması gerektiğini" yazıyor.
Konsey'de bu konu hakkında görüş birliği olmadığını hatırlatan Hague ayrıca, "diplomatik felcin bu suçları işleyenlere kalkan oluşturmasına izin veremeyiz." diyor.
Guardian gazetesi, İngiliz ordusunun eski kuvvet komutanlarından bazılarının Suriye'ye saldırılması fikrine karşı çıktıklarını açıkladıklarını yazıyor.
Guardian'da yayınlanan haber, eski İngiliz Genelkurmay Başkanı Lord Dannatt'ın ve eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Lord West'in saldırıların beklenmedik sonuçları olabileceğinden endişelendiklerini okuyucularıyla paylaşıyor.
Guardian, Lord Dannatt'ın ayrıca kimyasal silah kullanılmasının ahlaki boyutları göz önünde bulundurulsa da "bunun, uluslararası topluma başka bir ülkenin iç işlerine karışma davetiyesi oluşturmayacağını" söylediğini aktarıyor.
Gazetenin haberine göre geçmişte İngiltere'nin Suriye büyükelçisi olan Andrew Green, Rusya ve Çin'in Esad'a baskı uygulamasını isterken, eski savunma bakanı Lord King de sorunun çözümünün "askeri seçeneklerde aranmaması gerektiğini" söyledi.
Independent gazetesi, David Cameron'ın Suriye politikasını Tony Blair'in Irak politikasına benzetiyor.
İngiltere'nin Birleşmiş Milletler'in yetki vermesini beklemeyeceğine dair bir işaret bulunmadığını hatırlatan Independent, Tony Blair'in de BM'den önerge geçiremediğini yazıyor.
Blair'in aksine Cameron'ın Orta Doğu'daki savaşlara çakılmak istemediğini söylüyor Independent. Gazete, her iki durumda da liderlerin kendi partisinin tümüyle arkalarında olmadığını yazıyor.
Independent için bir makale kaleme alan Robert Fisk, Barack Obama'nın Suriye hükümetine saldırması durumunda Amerika Birleşik Devletleri'nin tarihinde ilk defa El Kaide'yle aynı saflarda savaşacağını yazıyor.
"11 Eylül'de binlerce kişiyi öldürenler, 11 Eylül'de binlerce masum insanı ölen ülkenin yanında savaşacaklar" diyen Fisk, bunun ne Beyaz Saray, ne de Savunma Bakanlığı Pentagon tarafından açıklıkla dile getirileceğini belirtiyor.
El Kaide'nin ve El Nusra Cephesi'nin Beşar Esad'ı devirmek için savaştığını hatırlatan Fisk, "belki Amerikalılar El Kaide'den istihbarat yardımı almalı diyor."
Yazar, David Cameron'ın "Amerikalılar ne yaparsa yapsın alkış tutacağını" ve böylece Londra'daki bombalamaları gerçekleştirenlerle müttefik olacağını yazıyor.
Financial Times gazetesi, Suriye'deki savaştan dolayı Ürdün'e gidecek Türk mallarının artık Suriye değil, İsrail üzerinden taşındığını yazıyor.
Bu rotanın öneminin artmasını İsrail ve Türkiye arasında 'filizlenen ekonomik bağlara' bağlayan gazete, yine de ikili ilişkilerde garez kaldığını yazıyor.
Geçen sene Kasım ayından beri açık olan rotadan 2 bin Türk tırının geçtiğini aktarıyor Financial Times. Gazetenin haberine göre İsrail'in Hayfa limanına feribotla gelen kamyonlar buradan Ürdün'e geçiyor.
Gazete, İsrailli yetkililerin geçmişte bu rotayı Türk kamyonlarının kullanması hakkında sessiz kaldığını ama son zamanlarda bunun "Orta Doğu'ya mal ulaştırmak için güvenli bir rota" olarak reklamını bile yaptığını okuyucularıyla paylaşıyor.
Financial Times'ın konuştuğu bir İsrailli yetkili şunları diyor: "Keşifler ihtiyaçtan doğar. Türkiye hükümeti İsrail'e bayılmıyor ama ticarete gelince İsrail bundan yararlanıyor. Ürdünlüler de istediklerini alıyor - herkes kazançlı çıkıyor."