Taraf gazetesinde "Türk ordusu siyasi entrika peşinde" başlığıyla yayımlanan (24 Mart 2011) WikiLeaks kriptosu ve öncesinde Taraf'ın yaptığı sunum şöyle:
ABD Büyükelçisi 2008’de yazdı: Ordu, ciddi entrikalar döndüğünü düşündüren bir dizi siyasi skandala karıştı
Üç yıl önceye gidelim. 4 Mart 2008 günü saat 17:oo’da, Ankara’da, 06 LLU 81 plakalı mavisiyah Mercedes marka otomobil Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na geldi. Otomobilde Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt vardı. Paksüt, karargâha girdi ve bir saat 15 dakika süreyle, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı, altı ay sonrasının müstakbel Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ ile başbaşa görüştü.
Günün moda deyimiyle, görüşmenin zamanlaması manidardı. CHP ve DSP’nin, üniversitelerde başörtüsüne serbestlik getirmek amacıyla Anayasa’da değişiklik yapılmasına ilişkin 5735 sayılı kanunun iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurmasının üzerinden sadece yedi gün geçmişti. Ve o an itibariyle, çoğumuz henüz bunu bilmesek de, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın AKP aleyhinde kapatma davası açmasına on gün kalmıştı.
Anayasa Mahkemesi Başkanvekili’nin, kritik başörtüsü ve kapatma davaları sürecinde Kara Kuvvetleri Komutanı’yla görüşmesini ilginç kılan diğer bir unsur, buluşmanın gizli tutulması, kayıt altına alınmaması, tarafların kaydı tutulan resmî programlarında görünmemesiydi. Hatta buluşma öncesinde, karargâh giriş ve çıkışlarında bulunan güvenlik kameralarına karartma uygulanmış, komuta katı da tamamen boşaltılmıştı.
Taraf manşet yaptı, Türkiye öğrendi
Türkiye, bu buluşmadan 13 Haziran 2008 tarihinde,Taraf ’ın manşetiyle haberdar oldu. İlk başta Başbuğ ile görüştüğünü birkaç kez yalanlayan Paksüt, sonradan gerçeği söylemek zorunda kaldı. Gelin şimdi, bu “karartmalı” buluşmanın, Ankara’daki Amerikan Büyükelçiliği tarafından nasıl rapor edildiğine bakalım.
Telgrafın tarihi 25 Haziran 2008; Washington’daki alıcıları arasında, ABD’nin Dışişleri Bakanı, Savunma Bakanı, Genelkurmay Başkanı ve Merkezî İstihbarat Örgütü’nün (CIA) merkezi de var. Dönemin ABD Ankara Büyükelçisi Ross Wilson adına gönderilen ve siyasi memur Janice G. Weiner tarafından kaleme alındığı anlaşılan telgrafın tam metnini sunuyoruz.
Gizli ittifakların delili ortaya çıktı
1) ÖZET: Askeriyenin, yargının ve bürokrasinin unsurları dahil, Türkiye’nin seçilmemiş elitleri arasındaki gizli ittifakların delili bir süre önce ortaya çıktı. Türkler perdenin arkasında ipleri elinde tuttuğu iddia edilen bir “derin devlet” şebekesinin varlığını nicedir bir olgu olarak kabullenmiş de olsalar, bunun somut ipuçları enderdir. Şimdi ise bir Anayasa Mahkemesi Hâkimi ile yakında Genelkurmay Başkanı olacak kişi arasındaki görüşme, derin devletin sadece bir efsane olmadığının işaretini verdi. Bu görüşmenin yarattığı tartışma –ve bazı cenahlardaki tartışmama hali– Türkiye’deki kutuplaşmanın yeni bir delilidir ve en yüksek mahkemenin güvenilirliğini aşındıran bir etki yapabilir.
Hürriyet’e iki kez yalanladıktan sonra
2) Taraf gazetesi 13 haziranda, Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt’ün, ağustosta Genelkurmay Başkanı olması beklenen Kara Kuvvetleri Komutanı General İlker Başbuğ’a “kimseler duymasın” kabilinden bir ziyarette bulunduğu haberini manşet yaptı. 4 marttaki ziyaret, başsavcının iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’ne karşı Anayasa Mahkemesi’nde kapatma davası açma başvurusu yapmasından on gün önce gerçekleşti. Taraf, Paksüt’ün bir saatten fazla süren bu görüşmeye gelmesi öncesinde, generalin ofisinin bulunduğu katın tümüyle boşaltıldığını, güvenlik kameralarının kapatıldığını öne sürdü. Hürriyet gazetesinden Enis Berberoğlu’na göre, Paksüt bu görüşmenin gerçekleştiğini iki kez yalanladı; ancak Taraf ’ın haberi sonrasında Paksüt, generali, ordunun şubat ayı sonundaki sınırötesi operasyonundan dolayı tebrik etmek ve 27 askerin ölümü için başsağlığı dilemek üzere ziyaret ettiğini açıkladı. Paksüt, aynı zamanda, bu haberin, görüşmeden üç ay sonra ortaya çıkmasının da, kendisinin takip altında tutulduğunu gösterdiğini söyledi ve Mahkeme ile Genelkurmay arasında bağlar olduğu yönünde kamuoyunu ikna etmek için bir gayret olduğunu öne sürdü.
Medya ortadan ikiye bölünüverdi
3) General Başbuğ, görüşmenin gerçekleştiğini 14 haziranda doğruladı ama amacının, sınırötesi operasyonu tartışmakla sınırlı olduğunu söyledi. Türk Genelkurmayı bir açıklamayla, görüşmeyi “medeni dostluk çerçevesinde” diye tarif etti. Türk Genelkurmayı, Taraf ’ı sözkonusu görüşmeyi, “bu kurumlar bir suç işlememişken, sanki (Paksüt ve Başbuğ) gizlice bir suç işlemek için buluşmuşlar gibi” sunmakla eleştirdi. Türk Genelkurmayı, ayrıca, gazeteyi, haber kaynağının Genelkurmay’ın içinden olduğunu iddia etmek suretiyle etik olmayan yollara başvurmakla suçladı. Genelkurmay, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ve komutanlarının imajını yıpratmak için bir harekât başlatıldığı ithamında da bulundu ve suç duyurusunda bulunacağını ekledi.
4) Bunu takip eden medya haberleri çarpıcı bir bölünmeyi ortaya çıkardı: Anaakım gazeteler (Paksüt’ün en baştaki yalanlamalarını yakalayan Hürriyet dahil) bu haberin haber değeri taşımadığını ilan ettiler ve konuyu işlemeye derhal son verdiler; daha küçük ve daha marjinal gazeteler ise hiddet içindeydiler. Ultra-milliyetçi Yeniçağ, askeriyeye karşı başlatılan dezenformasyon kampanyasını lanetledi. Yeni Şafak, Star, Bugün ve Akşam gazeteleri –ve tabii ki Taraf– görüşmenin kendisinin, şeffaflık yoksunluğunun ve bunu eleştirenlere karşı yasal girişim tehditlerinin demokrasilere uygun olmadığını savundular.
Paksüt’ün daha çok vak’ası olacaktır
5) Emekli hâkim Mustafa Bumin, bize Paksüt ile Başbuğ arasında işbirliği olduğu iddialarını kabul etmediğini söyledi. Bumin yüksek yargıçlık yaptığı yıllar boyunca –buna Anayasa Mahkemesi Başkanı olduğu beş yıl (2000-2005) da dahil– askeriyeden tek bir talep bile almadığını, buna karşın kısa ziyaretlerin normal olduğunu anlattı. Bununla birlikte, eski bir kariyer diplomatı olarak “farklı bir karaktere sahip” dediği Paksüt’ten daha nice başka “olaylar” bekleyebileceğimizi söyleyerek, bu tartışmalı buluşmayı benimsemediğinin işaretini de verdi.
Bürokratik elit demokratik değil
6) YORUM: Türkler, derin devletin var olduğuna uzun zamandır inanıyorlar. Paksüt-Başbuğ görüşmesi, kurumlar arasındaki karanlık ilişkilerin varlığının tescil edildiği birkaç olaydan biri; Paksüt’ün itirafından önce, defalarca yalanlamış olması da, görüşmenin bu özelliğini pekiştirdi. Son bir yıl içinde, yargı, muhalefetteki Cumhuriyet Halk Partisi ve diğerlerinin de teşvikiyle, seçilmiş hükümeti durdurmak için mahkeme kararları, kamuoyuna yapılan açıklamalar ve görünüşte rutin olan konuşmalarla sıkça devreye girdi. Başsavcı’nın AKP’ye karşı kapatma sürecini başlatmasından on gün önce gerçekleşen bu buluşma da, bu ışık altında değerlendirilmektedir. “Rutin” bir görüşmenin etrafındaki gizlilik ve savunma güdüsü, bürokratik elitin unsurlarının demokratik sınırlara ve kamuoyu karşısında şeffaflığa saygı duymadığını gösteriyor. Anakım medyanın doğal olmayan sessizliği, “muhafızlık demokrasisi”nde rahat edenlerle kendilerini bunun ters tarafında bulanlar arasındaki ayrımı öne çıkarıyor. AKP’yi eleştiren bazı kişiler bile, bu olaydan tiksindiklerini dile getirdiler. Öfke dinmiş olsa da, bu olayın geride bıraktığı kötü tat, gizli bürokratik ittifaklar ve yüksek mahkemenin, seçilmiş hükümetin kenara itilmesindeki rolüne ilişkin şüpheleri besliyor.
Teşhis net: Askerî entrika yapılıyor
Paksüt-Başbuğ buluşmasının Amerikalı diplomatlar nezdinde taşıdığı anlam ve işaret ettiği ittifak, yukarıdaki telgraftan bir gün sonra, bu kez bizzat Büyükelçi Ross Wilson’ın kaleminden de değerlendirildi. Üstelik Wilson, Türk ordusuna ilişkin bu değerlendirmesinin muhataplarını daha da geniş tuttu; telgrafının adres bölümüne, Washington’daki “sivil” kurumların yanı sıra yine Amerikan Genelkurmay Başkanı’nın ve karargâhı, Florida’daki MacDill Hava Üssü’nde bulunan Amerikan Merkezî Kuvvetler Komutanı’nın adlarını da ekledi.
Telgrafın başlığı, bu muhataplara ilginç gelecek türdendi: “Türkiye: Askerî Entrikalar İtham Ediliyor, Eleştiriliyor.” ABD’nin, Türk ordusunun “mesleki” nitelik taşımayan bazı aktiviteleri konusundaki değerlendirmesini yansıtan bu telgrafın tam metnini aşağıda aktarıyoruz.
Muhtıranın orduyu terbiye eden etkisi
ÖZET
1) Nisan 2007’deki e-muhtıranın istenmeyen sonuçlarıyla terbiye edilen Türk askeriyesi, bir yıldan fazla bir süredir siyaset konusunda kamuoyuna açıklama yapmaktan uzak duruyordu. Ama medyada çıkan bir dizi haber, üst rütbeli subayların sahne arkasında önemli bazı kurumları ve kamuoyunu etkileme amaçlı çalışmalarını sürdürdüğünü ortaya koyuyor. Bu haberler Türk Genelkurmayı’nın –ve müstakbel Genelkurmay Başkanı General İlker Başbuğ’un– bir zamanlar müttefiki olan çevrelerin de dahil olduğu bir kesimce, bugüne dek görülmedik ölçüde eleştirilmesine yol açtı.
Yargı AKP’yi kıstırdı, doğrudan darbe yok
Bu arada, kararlı laikçiler de, bu yapılanların, devleti iktidardaki AKP’nin elinde İslamcı bir yıkımdan korumak adına elzem olduğunu söyleyerek, askeriyenin entrikalarını övüyorlar. Türklerin çoğu ordunun, kendisine sıcak bakan sivil toplum örgütleri, akademisyenler ve gazeteciler aracılığıyla sahne arkasından nüfuz kullanmayı sürdüreceğini tahmin ediyor. AKP’nin yasama girişimleri ve partinin kendisi, yargı tarafından bir kutuya kıstırılmış halde tutulduğu sürece, daha doğrudan bir askerî müdahale pek olası değil.
Komplocu ilişkileri açığa vuran son olay
Gizli Genelkurmay-yargı görüşmesi
2) AKP’nin Temmuz 2007’deki müthiş seçim zaferinden bu yana ön plana çıkmama yönündeki bütün gayretlerine rağmen, Türk Genelkurmayı’nın adı, sahne arkasında hatırı sayılır entrikalar döndüğünü düşündüren bir dizi siyasi skandala karıştı. Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt ile Kara Kuvvetleri Komutanı (müstakbel Genelkurmay Başkanı) İlker Başbuğ’un mart başında, AKP’ye kapatma davası açılmasından sadece on gün önce, kamuoyunun gözünden uzak şekilde buluştuklarının itiraf edilmesi, askeriye ile diğer devlet kurumları arasındaki gizli kapaklı ve potansiyel olarak komplocu ilişkileri açığa çıkaran en son olaydı.
Nokta’nın haberine inanan çok kişi var
Darbe hazırlığı iddiaları
3) Başbuğ-Paksüt patırtısı, askeriyenin gizli tertipler içinde olduğuna ilişkin son dört yıldır ortaya çıkan bilgilerin devamı niteliğinde; bunlara, eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek’in günlükleri olduğu iddiasıyla, Nisan 2007’de Nokta dergisinde yapılan yayın da dahil. “Örnek günlükleri,” General Hilmi Özkök’ün Genelkurmay Başkanı olduğu 2004 yılında Genelkurmay’ın en üst kademelerinde yapılan hükümet karşıtı bir darbe tertibini tarif ediyor. Örnek ve Özkök bu günlüklerin meşruiyetini inkâr ettiler ve Nokta, kısa bir süre sonra sahibi tarafından, muhtemelen derginin ortaya çıkardıklarına öfkelenen cenahların baskısı nedeniyle kapatıldı. Yine de, çok sayıda yorumcu Nokta’nın haberinin bir darbe hazırlığını yansıttığına inanıyor.
Sivil toplum andıcı uygulanmış olabilir
4) Bağımsız liberal gazete Taraf geçenlerde Türk Genelkurmayı’nın Mart 2006 tarihli gizli andıcı olduğunu iddia ettiği bir belge yayımladı; bu belgede, orduya sıcak bakan gazeteciler, akademisyenler ve sivil toplum örgütleri (emekli askerî personel de bunlara dahil) sıralanıyor ve kamuoyunu iktidar partisi aleyhine ve silahlı kuvvetler lehine etkilemek için, bu grupların nasıl kullanılabileceği konusunda yol gösteriliyor. Andıç ayrıca, Türk Genelkurmayı’nın, ABD ve AB tarafından, ayrıca Soros Vakfı ve Yahudi kuruluşları aracılığıyla, finanse edildiğine ve laik rejimi değiştirerek Türkiye’yi bölmek için Batılı güçler tarafından istismar edildiğine inandığı sivil toplum kuruluşlarının da listesini veriyor. Andıç aynı zamanda Almanların fonladığı kurumların hedefinin Türkiye’deki etnik ve dinsel tartışmaları kışkırtmak olduğunu iddia ediyor. Birçok yorumcu Başbuğ-Paksüt görüşmesinin ve Türk Genelkurmayı’nın kamuoyunu hükümet aleyhine etkilemeye dönük çalışmalarının, böyle bir Genelkurmay belgesinin sadece varlığını değil, uygulandığını da kanıtladığını savunuyor.
5) Emekli subayların isimleri, “Ergenekon” diye adlandırılan ve bu yıl içinde ortaya çıkarılan komplo faaliyetine de karıştı. Hükümetin soruşturması hâlâ devam ediyor ve iddianamelerin yakında açıklanması bekleniyor. Basındaki haberler, Ergenekon komplosunu, çeşitli yasal ve yasadışı grupların yanı sıra, akademisyenleri ve STK’ları da saflarına katıp denetleyerek hükümet karşıtı faaliyetlerde kulanma amaçlı, iyi organize edilmiş ve yüksek derecede gizlilik taşıyan bir girişim olarak tarif ediyor. Gazeteler ayrıca, Türk Milli Polisi’nin Ergenekon soruşturması kapsamında bugüne kadar elde ettiği delillerin, Örnek’in günlüklerinde anlatılan darbe tertibini de teyid ettiğini savundular.
367 kararına da komutan karıştı mı
6) Nisan 2008’de, Taraf ve diğer gazeteler, eski Donanma Komutanı Yener Karahanoğlu’nun Nisan 2007’de, Anayasa Mahkemesi, cumhurbaşkanlığı seçimi için meclis yeter sayısı hakkında karar vermeye hazırlanırken, Mahkeme’ye müdahale ettiğini haberleştirdi. Mahkeme, bu olayda AKP aleyhine karar vermiş ve Abdullah Gül’ün o aşamada cumhurbaşkanı seçilmesini imkânsız kılarak erken seçimlere giden yolu açmıştı. Mart 2008’de AKP’ye karşı kapatma davası açılmasından sonra da bu tür uygunsuz müdahalelerle ilgili iddialar ortaya atıldı; medya kuruluşları, AKP’yi laiklik karşıtı faaliyet yürütmekle suçlamakta kullanılabilecek “delilleri” Türk Genelkurmayı’nın gizlice Anayasa Mahkemesi’ne verdiğini iddia ettiler.
Genelkurmay'ın inandırıcı olmayan yalanlamaları... ve tehditleri
7) Türk Genelkurmayı bu iddiaları gecikmiş ve muğlak ifadeli açıklamalarla çürütmeye çalışmakla kendine hiç iyilik etmedi. Askeriye, Başbuğ-Paksüt görüşmesini kabul etmek zorunda kaldı ama ikna edici olmayan bir şekilde, bunun, şubatta Kuzey Irak‘taki PKK teröristlerine karşı gerçekleştirilen sınırötesi kara harekâtını konuşma amaçlı dostane bir buluşma olduğunu söyledi. Mart 2006 tarihli sivil toplumu etkileme andıcı konusundaki iddiaya ilişkin olarak ise, Türk Genelkurmayı sadece, bu belgenin karargâh tarafından hiçbir zaman onaylanmadığını söyleyerek, belgenin yine de hazırlanmış ve dağıtıma sokulmuş olabileceği konusunu spekülasyona açık bıraktı. Türk Genelkurmayı bu faaliyetleri haberleştiren gazetecileri kovuşturmakla tehdit ettiği için de eleştiri topladı.
Askeriye ile laik muhalefet arasındaki gerilimler
8) Bu faaliyetler ortaya çıktıkça, askeriye, eski müttefiklerine –Kemalist CHP ve aşırı-sağ MHP– ille de güvenemeyeceğini gördü. İki parti de, 2008 şubatının son günlerinde Kuzey Irak’taki PKK teröristlerine karşı düzenlenen sınırötesi kara harekâtını, Savunma Bakanı Gates’in Ankara ziyareti ardından, ABD taleplerine boyun eğerek bitirmiş göründükleri için üst rütbeli subayları eleştirdi. Türk Genelkurmayı, keskin ifadeler içeren bir karşı açıklama yaparak, muhalefetin eleştirisinin ihanet anlamına geldiğini ileri sürdü. Ardından gelen AKP’yi kapatma davası, askeriyenin ve muhalefetin Erdoğan hükümetini tökezletme yönündeki ortak çıkarlarında yeniden odaklanmalarını sağladı ama (ordu ile muhalefet partileri arasında) hatırı sayılır bir rahatsızlık da devam ediyor. MHP Genel Başkanı Bahçeli, 10 haziranda partisinin meclis grubuna hitaben “Türkiye’nin sorunlarının çözümü için bakmamız gereken tek yer Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir” dedi. Bahçeli ayrıca, Genelkurmay Başkanı Büyükanıt’ın AKP aleyhindeki kapatma davasını “malûmun ilâmı” olarak yorumlamasındaki askerî inadı da açıkça eleştirdi. Bu arada, sivil toplum grupları askeriyenin siyasi manevralarını protesto etmek için sokaklara döküldüler: 21 haziranda İstanbul’da binlerce eylemci, askeriyenin siyasete müdahalesine karşı barışçı bir gösteri yaptı.
Ordu lehinde tiz ses çıkaran basın
9) Askeriyenin siyasi imtiyazları lehindeki sesler ise tiz de olsa kuvvetli çıkmaya devam ediyor; Kemalist gazete Cumhuriyet ile aşırı-sağcı Yeniçağ, ordunun Atatürk’ün kurduğu laik devleti korumak için önlem alma hakkını eleştirmeye cesaret eden herkesi keskin bir dille suçluyorlar.
Akademisyenler de karargâha çekiliyor
YORUM
10) Ordunun tertipleri ve diğer resmî kurumlarla bir nüfuz alışverişinde olduğu konusunda birbirini izleyen iddialar ile Genelkurmay’ın beceriksizce yaptığı karşı açıklamalar ve yargı yoluyla misillemede bulunma tehditleri, 21’inci yüzyıl Türkiye’sinin askerî vesayete ihtiyacı kalmadığına inanan anaakım kanaat önderleri ve bütün siyasi meşrepleri temsil eden sıradan Türkler tarafından giderek daha çok eleştiriliyor. Yasal reformlar sonucunda önemli hükümet ve yargı organlarında eskisi gibi temsil edilmeyen, siyasi muhalefetin beceriksizliği karşısında hayalkırıklığı duyan ve (bir yorumcunun deyişiyle) vesayetinin kamuoyunda şüphecilikle karşılanmasına içerleyen ordu, muhtemelen, kendisine sıcak bakan medya, akademik şahsiyetler ve bazılarının “sivilliği” kuşkulu olan STK’lar aracılığıyla görüşlerini ortaya koyma gayretini yoğunlaştıracaktır. (Önde gelen bir Ankaralı akademisyen ve büyükelçilik kaynağı, kendisinin ve seçilmiş meslektaşlarının, Türk Genelkurmayı’nın siyasi konulardaki görüşlerine ilişkin söylev dinlemek üzere, düzenli olarak Genelkurmay karargâhına davet edildiklerini anlatıyor.)
AKP tehdit altında, ordu da eleştiriliyor
11) Siyasete daha doğrudan bir askerî müdahale ise, yargı, hükümetin yasama girişimlerini engellemeyi sürdürdükçe ve AKP kapatılma tehdidi altında kaldıkça, pek olası değil. Şimdi kendi üzerine de gölge düşmüş olan General Başbuğ, halkın geniş kesiminin saygısına mazhar olmayı sürdüren ama siyasi rolü de kamuoyunda artan ölçüde eleştirilen bir askerî örgütü devralacak.