Başbakan Tayyip Erdoğan, kendisine ve oğlu Bilal Erdoğan'a ait olduğu öne sürülen ses kaydının yayını ardından ilk kez konuşuyor. Başbakan, kayda ilişkin olarak "Dün akşam kendi kurguladıkları bir ses kaydını servis ettiler, bu Türkiye Başbakanı'na alçakça bir saldırıdır" dedi. "Veremeyeceğimiz cevap yok" diyen Erdoğan, gündem değiştirme oyununa gelmeyeceklerini söyledi ve saldırının kendisine değil, Türkiye Başbakanı'na yapıldığını söyledi. "Bu bir istiklal mücadelesidir" diyen Başbakan, "İstedikleri montajı üretsinler, son sözü milet söyleyecek" dedi. Erdoğan, "Bu darbe girişimi hesapsız kalmaz, hesapsız kalmayacak" dedi.
Erdoğan, 17 Aralık sürecinin hesabının alınmasına ilişkin de "27 Mayıs hesapsız kalmış olabilir, 12 Eylül 30 yıl sonra, 28 Şubat 15 yıl sonra yargıya intikal etmiş olabilir. 17 Aralık darbesi inşallah, o kadar uzun sürmeyecek" dedi.
Yeni Şafak ve Star gazetesinin dün manşetten duyurduğu "Paralel yapı 7 bin kişiyi dinlemiş" hakkında konuşan Erdoğan, "Kendi kesimleri hariç değişik kesimlerden insanları dinlemişler" dedi. Dinlemelere gerekçe gösterilen "Selam" adlı terör örgütü hakkında da Erdoğan, "sözde terör örgütü" dedi.
TBMM'deki grup toplantı salonu, daha Başbakan gelmeden hınca hınç dolmuş durumdaydı. Salonun izleyicilere ayrılmış yukarıdaki iki tribünü de doldu. Ve tribündeki AKP'liler, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı, Nurullah Genç'e ait "Uyan artık Yiğidim" şiirinin bir dizesini slogan olarak kullanarak beklediler: "Tasalanma yiğidim, zaman bizden yana, millet bizden yana..."
AKP grubunda izleyiciler ayrıca partinin 30 Mart seçimleri için uyarladığı Dombra marşını hep bir ağızdan söylediler.
Erdoğan, konuşmasına Hocalı Katliamı'nı anarak başladı. Erdoğan, Agos önünde açılan "Yaşasın Ogün Samastlar Kahrolsun Hrant Dinkler" pankartı açan grubu "esefle kınadığını" söyledi. Erdoğan, yıldönümünde 28 Şubat müdahalesini de kınadı.
Başbakan'ın konuşmasından satırbaşları şöyle:
Grup toplantımızın ülkemiz için hayırlara vesile olmasını rabbimden niyaz ediyorum. Grup toplantımıza katılan tüm misafirlerimize hoş geldiniz diyor, coşkunuzdan dolayı teşekkür ediyorum. Yarın yani 26 Şubat’ta Hocalı katliamının üzerinden 22 yıl geçmiş olacak. Ermenistan kuvvetleri Karabağ’da maalesef insanlık dışı katliamlara imza attılar. En trajik olanı Hocalı’da yaşandı. 106’sı kadın 83’ü çocuk 613 kişi şehit edildi. Katliamda hayatını kaybedenler Azerbaycan’ın evlatları olduğu kadar bizim de evlatlarımızdır. Bu büyük acıyı bizler de yüreklerde yaşıyor, Hocalı’da katledilen şehitlerimizi rahmetle anıyoruz. İstanbul’da Hocalı katliamını protesto eden bir grubun ırkçı slogan atmalarını kınıyorum. Irkçılığın panzehiri ırkçılık değildir. Irkçı söylemlerden herkesin sakınması gerektiğini hatırlatmak istiyorum.
27 Şubat’ta eski Başbakanlarımızdan değerli bir siyasetçi ve bilim insanı Necmettin Erbakan üç yıl önce bir 27 Şubat günü hakka yürümüştü. Merhum hocamızı da rahmetle yâd ediyor, dua ediyoruz.
Bu hafta Cuma günü, bir kara günün, demokrasi tarihimizdeki kara bir lekenin yani 28 Şubat müdahalesinin 17’nci yıl dönümüne ulaşıyoruz. 28 Şubat sadece siyaseti seçilmişleri hedef alan darbe girişimi olarak değil, vatandaşımıza memurlara öğrencilere yaptığı zulümle de her zaman hatırlanacak. 28 Şubat müdahalesi 2001 krizinin oluşumuna hazırladığı zeminle Türkiye’nin kazanımlarını heba eden bir girişim olarak hafızalardan silinmeyecek.
Yargıdan daha önce aziz milletimiz bu müdahaleyle ilgili kararını verdi. Sorumluları gördü. Vicdanında onların hepsini mahkûm etti. Meselenin üzücü tarafı şudur, milletimize bu zulmü yapanlar aslında sokağa dahi çıkacak yüzlerinin olmaması gerekir. Ağır bedeller ödetenlerin aynaya baktıklarında yüzlerinin kızarması gerekir. Ancak özellikle bugünlerde işte bu kişilerin, çevrelerin, bırakın yüzlerinin kızarmasını utanmazca yeni bir darbe girişimine omuz verdiklerini görüyoruz.
Aynı medya, aynı manşetlerle bir kez daha demokrasiye karşı saldırıya geçti. Aynı yazarlar aynı edepsizlikle milli iradeyi aşağılamaya başladı. 28 Şubat’ın malum işveren örgütleri pişkinlik içinde son darbe girişimine destek vermeye, bedel ödetecek adımlar atmaya başladı. Bu ülkede defalarca darbe yaşamış, darbenin yanında yer almış, destekler tarihlerine kara bir leke olarak yapışmış partilerde bir kez daha eğilmeye başladı.
1946 yılından bugüne kadar Türkiye’de siyaset merkezli tartışmaların neredeyse tamamı Türkiye’yi kim yönetecek sorusu etrafında şekillenmiştir. Türkiye’de tam 68 yıldır bu tartışılıyor. Kimin yöneteceği tartışılıyor. Esasen Gazi Mustafa Kemal 22 Nisan 1920’de TBMM’nin açılacağını duyurduğu telgrafta, Türkiye’yi kimin yöneteceğini ortaya koymuştu. 23 Nisan 1920’den itibaren TBMM’nin tüm sivil ve askeri makamların üzerinde yegâne karar mercii olduğu söylemişti. 1946 hatta 1950 yılına kadar maalesef bu karar uygulanmadı. CHP seçimlere tek parti olarak girdi, iki kez çok partili seçim denendi. Ancak açık oy gizli tasnifle kazanan yine CHP oldu.
Merhum Adnan Menderes’in 1950’de iktidara nasıl yürüdüğünü unutmayın. Yeter, bu şekilde yola çıkmış, yeter söz milletindir. Evet, 1950’den itibaren milletin hür iradesi sandığa yansımış, demokrasi millet iradesi olarak tecelli etmeye başlamıştı. 27 Mayıs 1960’ta birileri çıktı ne dediler? Türkiye’yi millet yönetemez, biz yöneteceğiz diyerek yönetime el koydular. 12 Eylül’de aynısını yaptılar. 28 Şubat'ta aynısını yaptılar. Milletin iradesinden yetkiyi aldılar.
Şu hususun altını özellikle çiziyorum. Yönetime el koyanlar, iktidarlarını başka çevrelerle paylaştılar. İş dünyasıyla, medyayla, belli STK’larla paylaştılar, elitlerle seçkinlerle çetelerle, CHP ile, statüko partiyle paylaştılar. Bir tek kesimle paylaşmadılar, milletle asla paylaşmadılar. Yargısal kurumlarla millet iradesini dar bir çerçevede tuttular. İşte 14 Ağustos 2001’de AK Parti’ye kurarak biz itirazımızı dile getirdik. Yeter dedik, söz de karar da milletindir dedik.
Biz AK Parti’yi kurarak Türkiye’yi kim yönetecek sorusuna kesin ve net bir cevap verdik. Ve şu münakaşaya kesin bir nokta koyduk. Evet, 1920’de ifade edildiği gibi Türkiye’yi sadece ve sadece millet yönetir dedik. Bu ülkenin sahibi 77 milyon aziz millettir. Siyasetin sahibi millettir. Bütün kurumların sahibi de millettir. Açık ve net olarak ifade ediyorum, Türkiye’yi yönetme iradesini hiç kimseyle, hiçbir grupla, hiçbir çete ve mafyayla biz asla paylaşmadık, paylaşmayız.
Türkiye’yi yönetme iradesini hiçbir sermaye grubuyla, medya patronuyla, örgütle bugüne kadar paylaşmadık. Bundan sonra da paylaşmayız. AK Parti’yle birlikte millet bir kez daha yönetime el koymuştur. Hiç kimse milletten bu iradeyi alamaz. Milletin bu iradesine ortak olamaz. Paydaş olamaz.
'AKP mitingindeki on binlere koyun sürüsü diyenler var'
Bu üzeri artık küllenmiş, tarihin çöplüğünde kalmış tartışmayı canlandırmak isteyenler var. Bunların utanmaz olduklarını, hayasız, yüzsüz olduklarını söylemiştim. Son haftalarda milleti tekrar aşağılamaya başladılar. Sivas’ta Yozgat’ta, Afyonkarahisar’da toplanan on binlerce kalabalığı koyun sürüsü olarak niteleyecek kadar edebini yitirenler var. Birileri çıkmış “Biz haftalardır yolsuzlukları dile getiriyoruz ama meydanlar yine dolu. Bu koyun sürüsü bizi duymuyor” diyor. 68 yıldır aynı zihniyetteler. 68 yıldır açılan her sandıkta tokat yediler, kendilerine gelemediler. Millet artık bunların ciğerini okuyor, ciğerini.
Attıkları her manşetteki maksatlarını millet çok iyi görüyor. Açıklamalarını çok iyi okuyor, takındıkları tavrı, ilkesizliği, omurgasızlığı millet çok iyi hissediyor. Aziz millet bunlarla iktidarlarını asla paylaşmak istemiyor. Siz bu ülkenin seçilmiş Başbakanı'nı astınız, bu millet sizi asla affetmeyecek. Bu aziz millet artık iradesine, reyine, hükümetine sahip çıkıyor.
Ben siyasi hayatımda Sivas’ı böyle görmedim. Böyle bir meydan mitingi yapmadım. Yozgat’ı böyle görmedim. Hamdolsun, aynı şekilde Afyonkarahisar’ı böyle görmedim. Geldik Kütahya’ya yine aynı. Millet artık kabına sığmıyor. 30 Mart’ı heyecanla, hasretle, coşkuyla bekliyor. 30 Mart yeni bir milat olacak. Millet iftiralara itibar etmiyor.
Gençler, millet bunların hakaretlerine itibar etmiyor. Bu millet, bunların darbe girişimini çok net görüyor ve cevabını veriyor. Bugün olduğu gibi millet, hükümete, partisine sımsıkı sahip çıkıyor.
'17 Aralık milleti gasp etme komplosudur'
17 Aralık komplosu tam anlamıyla millet iradesini gasp etme komplosudur. 12 yıldır AK Parti döneminde milletle iktidarı paylaşamayanlar, son bir hamle yaparak, iktidarı çalmak istemişlerdir. İşte biz buna dur dedik. İşte biz bunu engelledik. Bir şeyi açık açık ifade edeceğim. Milletin AK Parti eliyle iktidarda olmasından bir kesim değil birkaç kesim rahatsızdı. İçerde ve dışarıda faiz lobisi rahatsızdı. Çünkü istikrar nedeniyle eskisi gibi kazanamıyorlardı. Terör lobisi, savaş lobisi rahatsızdı. Çünkü sona ermek üzere olan terör nedeniyle rantlarını kaybediyorlardı. CHP, MHP rahatsızdı, bir türlü sandıktan çıkamıyorlardı. Sermaye rahatsızdı, eskisi gibi kazanamıyor, alternatifsiz güç olarak hareket edip istediklerini yapamıyorlardı. Medya rahatsızdı, manşetlerle Türkiye’yi yön veremiyorlardı.
Türkiye’nin hakkı söylemesinden, Filistin demesinden Gazze demesinden Rabia demesinden şehit esma demesinden rahatsız olanlar vardı.
Milletin iktidarda olmasından rahatsız olan bir de vaiz lobisi vardı. Diledikleri gibi örgütlenemeyen, devletin içinde bir ur gibi çoğalmaya gayret eden, şantajları komploları ihanetleri ortaya çıkan, senaryoları ortaya dökülen vaiz lobisi de milletin iktidarından rahatsızdı.
'Her zaman kaybedenler güruhu ittifak yaptı'
İşte, 17 Aralık’ta bütün bu rahatsızlar bir araya geldi. Milletten yüz bulamayanlar lobisi, her zamanlar kaybedenler güruhu 17 Aralık’ta bir kez daha ittifak yaptılar. Şu anda Türkiye’yi biz yöneteceğiz diyorlar. Türkiye’yi millet yönetecek.
Var olduğumuz sürece, nefes alıp verdiğimiz sürece milletin iradesini bunlara teslim etmeyecek, milletin iktidarını asla bunlarla paylaşmayacağız. 23 Nisan 1920’de verilen akdi, oradaki şuuru canımız pahasına yaşatmaya devam edeceğiz.
'Dün kendi kurguladıkları kaydı servis ettiler'
Dün akşam saatlerinde kendi kurguladıkları, dublajını da kendi yaptıkları piyesi servis ettiler. Ben haftalardır bir çağrıda bulunuyorum. Eteğinizde ne varsa dökün diyorum. Elinizde ne varsa çıkarın diyorum. Bunlar gidiyor alçakça hayâsızca montaj yapıp bunu servis ediyorlar. Yahu uydurun da uydurmanın da bir ahlakı edebi var. Bu kadarı da olmaz.
Şimdi bu bir hafta içerisinde onların karşıtlarını biz de bu teknolojiden hareketle biz de izleteceğiz. Aynısını biz de sizlere izleteceğiz. Teknolojinin nereye geldiğini görmeniz bakımından çok önemli.
Bugün de buradan söylüyorum, yapılan Başbakan’a alçakça bir saldırıdır. Recep Tayyip Erdoğan’a değil, AK Parti'nin genel başkanına değil Türkiye Cumhuriyeti Devleti Başbakan’ına yapılmış haince bir saldırıdır.
'Kendi kesimleri hariç
7 bini aşkın değişik kesimden insan dinlemişler'
Biz bunu da kimsenin yanına bırakmayacağız. Dün gazetelerde gördünüz bugün de devam ediyor. 7 bine aşkın sadece kendileri hariç, kendi kesimleri hariç, bütün insanları nasıl dinlediklerini gördünüz. Bunların hepsi şantaj dosyalarıdır. Vakti saati geldiğinde bu şantajlar hemen o insanların karşısına çıkarılsın diye.
'Okyanus ötesinden atılan yem'
Şimdi CHP çok büyük bir ihtimalle, bugün bu montaj üzerinden dedikodu siyaseti yapacak, kendi grup toplantısında izletecek.
Peşinen ifade ediyorum. Ey CHP, siz kendi partinizde kaset siyaseti yapabilirsiniz, siz kasetle genel başkan gönderip olabilirsiniz, ama sizin kaset siyasetiniz AK Parti’ye sökmez ve sökmeyecek.
Türkiye Cumhuriyeti bu ihanete asla teslim olmaz, olmayacak. Dün akşam CHP ve MHP yönetimleri olağanüstü toplantı yapmışlar. Niye? Montaj var ya, oradan bir rant nema elde edebilir miyiz? Sandıktan çıkamıyoruz, darbe de olmuyor. Bari bu okyanus ötesinden atılan yemle durumu idare edebilir miyiz? Aç tavuk rüyasında görür biliyorsunuz. Bunlar şimdi kendilerini darı ambarında görüyorlar. Avuçlarını yalarlar avuçlarını. Bizi buraya millet getirdi, sadece ve sadece millet götürür.
Şunun da altını çiziyorum. Bugün de söylüyorum. Biz bu gündeme teslim olmayacağız. Bütün iddialara bütün iftiralara ithamlara tek tek cevap veririz. Vakti zamanı geldiğinde cevabı da vereceğiz. Yaşadığımız süreç oynanan oyunu, yapılmak istenen itibarsızlaştırma operasyonunu zaten deşifre ediyor. Cevabını veremeyeceğimiz hiçbir iddia yok. Ama ne ben, ne de AK Parti teşkilatı bu gündem değiştirme tuzağına düşmeyecek, bunların gündemine teslim olmayacağız. Bunların kirli montajlarıyla, tuzaklarıyla uğraşmaktan millete hizmet üretemeyiz. 30 Mart’a kadar bunları hiç umursamayacağız. Bu saldırı Türkiye Cumhuriyeti’ne ve onun Başbakan’ına yapılan bir saldırıdır. Bugün eğer buna boyun eğersek, bizden sonra gelecek tüm başbakanlara, bakanlara haksızlık yapmış oluruz.
Merhum Menderes’i idam ederek, sonra gelen tüm başbakanlara bunlar korku salmak istediler. Hiçbir ülkeden, ülkede kurulan tezgâhtan, tuzaktan, hiçbir hainden korkumuz yok.
Sandık dışındaki her niyet açık şekilde istiklalimize bir saldırıdır. Değerli arkadaşlar bu bir istiklal mücadelesidir. İstiklalimiz adına canımızı ortaya koymaktan da bir an bile tereddüt etmeyeceğiz. Ellerinden geleni yapsınlar, istedikleri montajı üretsinler. Son kararı millet verecek. 17 Aralık’ta milli iradeye kurum ve değerlerimize açık bir saldırı yapılıyor, 17 Aralık sürecinin ne kadar hukuksuz olduğunu aziz milletimiz gördü. Görmeye devam ediyor. Aslında hesapları şuydu. 17 Aralık, ardından 25 Aralık saldırısıyla hükümeti saf dışı bırakacak ve bir kez daha yönetime el koyacaklardı.
'Kendilerince planları kusursuzdu ama'
Kendilerince planları kusursuzdu, böylece 17 Aralık’ta büyük bir heyecanla, büyük bir umutla harekete geçtiler. Herkes rolünü oynadı ama bir şeyi unuttular. Onların bir hesabı varsa, milletin de bir hesabı var. Onların bir tuzağı varsa, Allah’ın da bir tuzağı var.
'Daha da rezil olacaklar'
Kendilerince kusursuz bir senaryo hazırlamışlardı. Vaiz lobisi emniyet ve yargıyla vuracaklardı. Medya lobisi manşetlerle televizyonlarla vuracaktı. Sosyal medya lobisi robotlarla vuracaklardı. Onlar da artırın tweetleri diyeceklerdi. Faiz lobisi ekonomi kötüye gidiyor yaygarası koparacaktı. Uluslararası lobi kınayarak eleştirerek vuracaklardı.
AK Parti içinde bazı tuzluklara emir verilecek onlar da sırttan vuracak, hançerleyecekti. Kendilerince planları kusursuzdu. Böylece 17 Aralık’ta büyük bir umutla harekete geçtiler. Herkes rolünü oynadı. Ama bir şeyi unuttular. Onların bir hesabı varsa, milletin de bir hesabı var onların bir tuzağı varsa Allah’ın da bir tuzağı var. Hesapları tuzakları senaryoları alt üst oldu. Aradan iki ay geçmiş olmasına rağmen başarısızlığı hazmedemiyor, ayakta duruyormuş gibi yapıyorlar. Bu saldırıda her kim yer alıyorsa, şu anda zaten rezil olmuştur çok daha rezil olacaktır.
Bu darbe girişimi hesapsız kalmaz, kalmayacak. 27 Mayıs hesapsız kalmış olabilir, 12 Eylül ancak 30 yıl sonra yargıya intikal etmiş olabilir, 28 Şubat 15 yıl sonra yargılanmış olabilir, 17 Aralık darbesi inşallah o kadar gecikmeyecek. Önce millet sonra yargı bu darbe girişiminin hesabını soracaktır.
'Sözde terör örgütü şüphesiyle 2287 kişiyi dinlenmişler'
Dün iki gazetede tarihimizin en büyük dinleme skandalı deşifre edildi. Her görüşten her fikirden her partiden 2287 kişiyi dinlemişler. Bu sadece bir dosyaya ait. Binlerce dinleme klasörünün olduğu tahmin ediliyor, bakanlarımızı, danışmanlarımızı, herkesin ailesini, parti genel merkezlerini, gazeteleri, yazarları, yıllarca dinlemişler, üç yıl asgari. Birbiriyle hiçbir alakası olmayan, sözde terör örgütü altına koyup özel hayatları takip etmişler. Bunların çoğu hukuksuz, yeri yok. Böyle bir dinleme. Skandal, hukuksuz olarak başlamış, devam etmiş, hukuk usulü çiğnenmiş. Eğer HSYK son değişimi İstanbul’da yapmamış olsaydı bunlar ortaya çıkmayacaktı. Zaten ben dinleniyordum, bunu zaten söyledim.
'TÜBİTAK’ta yeni bir yapılanmaya gidiliyor'
Sayın Cumhurbaşkanımızla ilgili söyledim. Birileri bunu anlamamakta direndi. Hükümetsiniz çözün. Bu kişiler, devletin içerisinde memur olarak görev yapmaya başlamış kişiler. Biz niye internet yasasını getirdik? Niye MİT’lei ilgili düzenlemeyi getirdik? İşte bunun için getirdik.
İşte en son TÜBİTAK olayı aynen bu durumda. TÜBİTAK’ta yeni bir yapılanmaya bakanımız gidiyor.
'Devletin kriptolu telefonlarını TÜBİTAK'tan dinliyorlar'
Çok enteresan devletin kriptolu telefonlarını bile oradan dinliyorlar, bu kadar bunlar alçak.Yani bir cumhurbaşkanı başbakanla konuşamaz, konuştuğu anda dinleniyor. Nerede? orada, merkezi orada. Bakın değişiklik yapıldığı anda hopladılar. Kendi gazeteleriyle bunu farklı yere çekmeye başladılar. Hepsiyle ilgili yasal süreci işleteceğiz. Bunların izini süreceğiz. Bunlar bu şekilde kalamaz. Kaldığı sürece bu ülkede ailelerin mahremi diye bir şey kalmaz. Devletin mahremi diye bir şey kalmaz. Bu hukuksuz kayıtlarla binlerce kişiye bu şantajı yapabilirlerdi. Yine de yapabilirler. Daha durmuş değiller.
'Bazı gazeteler tarihin en büyük skandalını yazmadı'
Eğer 17 Aralık darbesi gerçekleşseydi belki bu isimleri toplayıp içeri atacaklardı. Şimdi dün, gün boyunca darbe medyasından çıt çıkmadı. Çıktı mı? 17 Aralık darbesinin figüranı olan gazetecilerden gazetelerden çıt çıkmadı. CHP ve MHP ciddi bir iki cümle bile kuramadı. Bu dinlemeleri yapanlara paralel örgüte neden bir çift söz söyleyemiyorlar? Üç maymun oyununu daha ne kadar sürdürecekler. Bakın dün bazı gazetelerin internet sayfalarında, tarihin en büyük dinleme skandalıyla ilgili bir tek satır haber yer almadı. Ama bu paralel yapının el başı bir açıklama yaptı. Bütün o gazeteler manşetten haber geldi. Çıkmış biz yapmadık diyor. Yahu, kapalı kapıların ardındakini duyduk diyen siz değil miydiniz? Birilerini takip eden, orada bir komplo sezen, o kişiyi uyaran siz denil miydiniz? Bunun gibi başka vakaların olduğunu itiraf eden siz değil miydiniz? Bir siyasi parti daha çıkıp sen bu kapalı kapının ardındakileri nasıl duyuyorsun? Sana bu bilgiyi kim nasıl ulaştırıyor diye sordu mu?
Başbakan'dan yargıya Fethullah Gülen çağrısı
Buradan ben bu yargıya sesleniyorum. Bu suç itirafını nasıl duymazdan geleceksiniz? Bu röntgenciliğin daha ne kadar görmezden geleceksiniz? CHP’ye de sesleniyorum. Senin genel başkanıyla ilgili bu ahlaki görüntüleri verenler de bunlar. Daha ne kadar bekleyeceksiniz? Sayın Baykal sana da sesleniyorum. Hala sen daha neyi bekleyeceksin? Aynı şeyi MHP’ye de söylüyorum, sizin de o çıkan yayınlar işte onlar da yine aynen bu yapının görüntüleridir. Artık mızrak çuvala sığmıyor. Her şey ortaya açık net çıkmaya başladı. Yargı içinde bunu paralel örgüte, yargının tümünü kastetmiyorum, bir kısım yargı diyorum. Bu paralel örgüte karşı yüreklice mücadele verecek, bu hukuksuzluğun hesabını soracak, örgüt liderlerinden değil milletinden emir alacak hâkim ve savcıların olduğunu biliyorum. Susan herkes bu insanlık dışı suça ortak olur. Dinlendiğini bile bile bu skandala sessiz kalan, bu skandala ortak olur.
Hakimler ve savcılar da dinleniyor
Ben bu ülkede hâkimlerin savcıların dinlendiğini de biliyorum. Çünkü onlara da kumpas yaptılar. Zaman zaman şantajla üzerlerine gittiler. CHP ve MHP susarak, sessiz kalarak korkarak işte bu paralel örgütün vagonu olarak bir uçuruma doğru ilerliyor. Topla tüfekle silahla işgalle alınamayan bu güzel ülkeyi, tehdide ve şantaja teslim etmeyeceğiz. Bu paralel örgütün paralel yapının bütün rezilliklerini tek tek ortaya dökecek, bunları da bunlarla birlikte yürüyenleri de sokağa çıkamayacak kadar mahkûm hale getireceğiz.
40 yıldır kandırdıkları, emeklerini çaldıkları, kendi tabanlarının dahi yüzüne bakamaz hale gelecekler. Müslümanlara yaptıkları ihanetten dolayı inanın aynaya bakamayacak kendi yüzleriyle yüzleşemeyecek duruma düşecekler. Dinlenen tüm vatandaşlarım da müsterih olsun. Biz yeni internet yasası işte bu şantajın önüne geçmek için çıkardık. Ama bunu ne CHP ne MHP ne BDP anladı. Bunların yayınlanmasına, dağılmasına, insanımızı rencide etmesine izin vermeyeceğiz.
MİT konusunda ileri geri konuşuyorlar
Gündemimizde biliyorsunuz şu anda torba yasada kalan bazı maddeler var, MİT yasa tasarısı, dershaneler tasarısı ve demokratikleşme paketi var. 1983’te hazırlanan MİT yasası artık dünya şartlarına uymuyor. Arkadaşlar MİT yasası ABD Avrupa tüm buralardaki yasalar incelenerek, onlardan daha ağır değil, onların tam aksine gerisinde olan bir yasa tasarısıdır. Bazıları ileri geri yazıyor. MİT Başbakan’a bağlı olur mu? İstihbarat dünyada nereye bağlı? İleri geri konuşuyorlar. Dünyada MİT dediğiniz örgüt ya devlet başkanına, ya da Başbakan'a bağlıdır. Tamamen bağımsız değildir. MİT gibi örgütü olmayan devlet devlet değildir ya. Bunlar bu kadar cahil ya, zavallılar.
MİT’i güçlendirmemiz gerekiyor. Geniş ufkumuz çerçevesinde MİT yasasını yeniden ele alıyoruz. Dershaneler konusunda aynı şekilde milletin üzerine gençlerimizin üzerine adeta karabasan gibi çöken sorunu inşallah ortadan kaldırıyoruz. Bununla ilgili adımı istedik ki seçim öncesi atalım. Çünkü bunun içinde de paralel yapının farklı hesapları vardı. Bu hesabın da bir an önce bozulması gerekiyordu.
Demokratikleşme paketinde de atacağımız adımlarla seçim öncesinde ülkemize nefes aldıracak, yolunu aydınlatacak adımlar atıyoruz.