Hürriyet yazarı Sedat Ergin, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) içindeki cunta yapılanması tarafından düzenlenen darbe girişimi sırasında Hava Kuvvetleri'nde görevli yetkililerin Başbakan Binali Yıldırım'ın "Bakın size emrediyorum, derhal bu saldırıları püskürtmek için uçakları kaldırın ve bu kepazeliği kaldırın, emrediyorum” dediğinde, Hava Kuvvetleri'nde görevli bir generalin kendisine “Yazılı emir gönderin” dediğini hatırlatarak "Kızgınlığının sebebi bu andı" dedi.
Sedat Ergin'in "15 Temmuz ve hava savaşları (11): Başbakan Yıldırım Hava Kuvvetleri’ne neden tepkili?" başlığıyla yayımlanan (1 Eylül 2017) yazısı şöyle:
Başbakan Binali Yıldırım, 15 Temmuz’dan tam 7 gün sonra 23 Temmuz 2016’da yaptığı darbeyle ilgili ilk kapsamlı açıklamasında Hava Kuvvetleri’ne duyduğu kızgınlığı saklamadı.
Yıldırım, ATV-A Haber ortak yayınında darbe gecesi Hava Kuvvetleri’ndeki bazı komutanlarla yaptığı konuşmaları anlatırken şöyle konuştu:
“Kardeşim sizin elinizde başka araç yok mu, niye bunları baskılamıyorsunuz. Niye bunların insanlar üzerine saldırılarını engellemiyorsunuz’ dedim. İşte ‘araçlar yüklü değil, yüklenmesi iki saat sürer, Erzurum’dan gelmeleri bir saat sürer’ şeklinde konuşuyorlar. Bu benim canımı çok sıktı. Böyle bir şey olamaz kardeşim...”
Açıklamasından anlaşıldığı kadarıyla Yıldırım’ın en çok kızdığı an, “Bu dedikleriniz ikna edici değil. Bakın size emrediyorum, derhal bu saldırıları püskürtmek için uçakları kaldırın ve bu kepazeliği kaldırın, emrediyorum” dediğinde, bir generalin kendisine “Yazılı emir gönderin” diye talepte bulunmasıdır.
Yıldırım, o anı şöyle anlatıyor:
“Orada tabii benim sigortam attı. ‘Ne yazılı emri kardeşim’ dedim. ‘Bak ben senden bunun hesabını soracağım. Bu telefonda dediğim her şey yazılı emir niteliğindedir. Ya bu emrin gereğini yaparsın, yahut da bunun bedelini ağır şekilde ödersin kardeşim.’ Bu kadar mücadeleden sonra oradan uçakların gelmesini başarabildik...”
Yıldırım ekliyor: “Ama en az iki saat kaybettik...”
*
Başbakan Yıldırım’ın verdiği o emir, Hava Kuvvetleri’nin Eskişehir’deki Birleştirilmiş Hava Harekât Merkezi’nin (BHHM) 15 Temmuz gecesi meydana gelen gelişmelerin kronolojik anlatımına yer verdiği ve ‘harp ceridesi’ olarak da adlandırılan ‘özet kayıt defteri’nde bakın nasıl kayda geçilmiş:
“04.36 sularında Ziya Cemal Kadıoğlu’nun Korgeneralin emriyle Başbakan’dan kayıtlı telefon üzerinden H-188 (uçak düşürme yetkisi) alınmış, bu talimat mesaj ile Erzurum ve İncirlik meydan pilotlarına durumları müsait ise H-188 yetkisiyle kalkmaları talimatı verilmiştir. Havadaki uçaklar ikaz edilecek, düşmanca hareket olursa kendilerini koruyacaklar ve Eskişehir Hava Harekât Merkezi talimatıyla angaje olunacaktır.”
“Angaje olma” terimi “Uçak uyarıyı dinlemezse düşürülebilir” şeklinde tercüme edilebilir.
*
Akıncı Üssü iddianamesinin ek klasörlerinde yer alan bu kayıtlar bize Başbakan Yıldırım’ın Korgeneral Kadıoğlu ile konuşmasının sabaha karşı saat 04.30 sularında gerçekleştiğini gösteriyor. Yani, tankların İstanbul’daki köprü girişlerini tutmasıyla birlikte darbenin saat 22.30 sularında öğrenilmesinden tam altı saat sonra...
Başbakan Yıldırım, o sırada İstanbul’dan Ankara’ya gitmektedir. Ancak Ankara’daki çatışmalar nedeniyle durum emniyetli gözükmediği için Bolu’dan Ankara’ya sapmak yerine yerine Samsun yoluna girerek Gerede-Çankırı kuzey hattı üzerinde yol almaktadır. Henüz Ilgaz Tüneli’ne girip kendisini korumaya almış değildir.
*
Başbakan Yıldırım ile Korgeneral Kadıoğlu arasındaki bu diyalog gerçekleştiği sırada Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Abidin Ünalİstanbul’da Moda Deniz Kulübü’nde derdest edildikten sonra götürüldüğü Ankara’daki Akıncı Üssü’nde enterne edilmiş durumdadır. Ondan sonra kuvvette en yetkili ikinci kişi olan Hava Muharip Komutanı Korgeneral Mehmet Şanver de darbeciler tarafından İstanbul’da bir helikopterin içinde alıkonmaktadır. Darbecilerin Moda Deniz Kulübü’nde Şanver’in kızının düğününe yaptıkları baskında çok sayıda havacı general derdest edilmiştir.
Ankara’da Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın harekât merkezi darbeciler tarafından ele geçirilmiştir. Karargâhta kuvvet komutanının vekili durumundaki Tümgeneral Cevat Yazgılı darbecilerle boğuşmakta, koridorda silahlar patlamaktadır.
Bu sırada düğünden ayrılmış olan dört general karayoluyla Eskişehir’e gitmektedir: Hava Savunma Komutanı Korgeneral Nihat Kökmen, Hava Muharip Komutan Yardımcısı Korgeneral Ziya Cemal Kadıoğlu, Hava Muharip Komutanlığı Kurmay Başkanı Tümgeneral Murat Semiz ve Eskişehir Birinci Hava Ana Jet Üssü Komutanı Tuğgeneral Dursun Pak...
Orgeneral Ünal, baskından hemen önce, Ankara’daki Hava Kuvvetleri harekât merkezinin darbecilerin kontrolüne geçtiğini öğrenince, haberleşme sistemi üzerinden bağlantısını kestirmek suretiyle bu merkezi işlevsiz hale getirmiştir. Ünal, ardından düğünde bulunan ve hepsi de Eskişehir’de görevli olan bu dört generali karayoluyla Eskişehir’e gidip bir an önce buradaki harekât merkezinin başına geçmeleri talimatını vermiştir.
Generaller baskını yolda öğrenmiştir. Havadaki krize arabadan ancak cep telefonlarıyla müdahil olabilmektedirler.
*
Tabii hepsinin ötesinde muazzam bir belirsizlik ve kargaşa hâkimdir ortalığa. “Hava Kuvvetleri’nde kim darbeci, kim değil” sorusunun yanıtı o aşamada bilinmemektedir. Hangi üs darbecilerin elindedir? Hangi üs darbe karşıtlarının komutasındadır? Bu gibi sorular gecenin karanlığında havada asılı dururken Akıncı’dan kalkan uçaklar alçak uçuşlarla Ankara ve İstanbul üzerinde terör estirmektedir.
Peki Başbakan Yıldırım ile Hava Kuvvetleri arasında temas bu ortamda nasıl kuruldu ve rejime sadık F-16’lar nasıl havalanabildi? Bu soruların yanıtlarını bayramın ikinci günü verelim.