Başbakan Tayyip Erdoğan, Gezi Parkı olaylarına katılanların çevre ve ağaç katliamı yaptığını da öne sürerek, "12-13 ağaç söküldü, "Katliam yapıyorlar" diye başlattıkları olayda, yaptıkları çevre katliamını kimsenin unutması mümkün değil. Taksim’de Dolmabahçe’de yaptıkları ağaç katliamı, hepsi ortada. Dozerle nasıl tahrip ettikleri ortadadır. Bunların derdi çevre mevre değil" diye konuştu.
Erdoğan, Ağrı'nın BDP'li yeni belediye başkanı Sırrı Sakık'ın "Kazım Karabekir ismini sokak tabelasından kaldıracağız" açıklamasını sert bir dille eleştirerek, "Doğu'yu düşmandan kurtaran Kazım Karabekir'in ismi milletimizin gönlüne kalbine kazınmıştır. O tabelanın daha büyüğünü daha görkemlisini millet getirir yarın oraya yeniden diker" dedi.
Diyarbakır Lice'de göstericilerle güvenlik güçleri arasındaki çatışmalara da değinen Başbakan Erdoğan, "bakın yine bakıyorsunuz polis araçlarını yakıyorlar, deviriyorlar, adeta bunlar için günlük mesai haline geldi bu. Yolları kesiyorlar, işi gücü yok kanal açıyorlar araçlar geçmesin diye. Bunlar terörist mi desek eşkıya mı desek yol kesen mi desek her şey var burada. Destekledikleri siyasi partinin de bunlardan anlayış itibariyle farkı yok" dedi.
Tayyip Erdoğan, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın Dünya Çevre Günü dolayısıyla Rixos Otel'de düzenlediği "Katı Atık Düzenli Depolama Tesisi Toplu Açılış Töreni'nde konuştu.
Erdoğan'ın konuşmasında satırbaşları şöyle:
Sizleri en kalbi duygularımla selamlıyor, dünya çevre gününün ülkemiz ve dünyaya hayırlar getirmesini temenni ediyorum. Birazdan açılışlarını yapacağımız katı atık düzenleme tesislerinin bu şehirlerde yaşayan vatandaşlarımıza hayırlı olmasını temenni ediyorum. Bu tesisler 5 il 57 ilçe belediyesiyle üç özel idare sınırları içinde yaşayan yaklaşık 2 milyon nüfusa hizmet verecek. Bu tesislerin yapımında emeği geçen çevre bakanlığımız ve belediyelerimiz başta olmak üzere tüm kurumları kutluyorum.
Günümüzde çevre sorunları ve politikaları, ekonomide kalkınmada enerjide belirleyici etkiye sahip. Türkiye olarak biz de çevre sorunları konusunda fevkalade hassasiyet gösteriyoruz. Bizim çevreye bakışımız, batıdaki popüler çevreci akımlardan farklı. Biz çevreyi Allah'ın eseri ve emaneti olarak görüyoruz. Çevreyi korumanın bir lütuf değil yükümlülük olduğuna inanıyoruz.
İnsan şehri inşa ederken aslında taşın toprağın arasında kendisini inşa eder. Evet şehirle birlikte kendisini inşa eden insan, kendi varlığının ayrılmaz parçası olan tabiata asla sırtını dönemez. Onun tahribine asla göz yumamaz. Bizim medeniyetimizde gereksiz yere tek bir dalın kırılmasına, tek bir çiçeğin koparılmasına rıza göstermeme anlayışı vardır. İçtiğimiz suyun, soluduğumuz havanın, bu bakımdan muhasebesini yapan, ölçüyü elden bırakmadan bir zihin dünyasına sahibiz.
Mevzuat ve uygulama olarak çevre standartlarını ülkemizde de büyük ölçüde geçerli hale getirdik. Yapılanlar elbette önemlidir ama yeterli değildir. Türkiye uzun yılların ihmalinin yanlışlarının bedelini ağır bir şekilde ödemek durumunda kalmıştır. Bugün yaşadığımız sıkıntıların temelinde, işte bu çarpıklık vardır. Evliya Çelebi, Anadolu’da hiç güneş görmeden seyahat etme fırsatından bahsetti.
İstanbul böyleydi. Ve attığımız adımlarla adeta ataklarla biz bu yanlışı düzeltmenin gayreti içinde olduk. Bir yandan geçmişin yanlışlarını düzeltmeye çalışırken, bir yandan da yeni projelerle tarihimize yakışır şeyler inşa etmenin çabası içerisindeyiz. Biz istiyoruz ki bu şehirlerde çocuklar kadınlar yaşlılar ve tüm halk huzur içinde yaşasın. Sadece betondan asfalttan ibaret bir şehir, ruhu olmayan mekanik bir şehirdir. Biz şehirlerimizin ruhu olmasını özgün olmasını arzu ediyoruz. Amacımız şairlere ressamlara ilham verecek şehirler inşa etmektir. Sadece ülkemizde değil, dünyada mimarlara mühendislere çevre plancılara esin kaynağı olacak şehirler kurmayı başardığımız gün medeniyetimizin yeniden yükseldiği gündür.
'İstanbul'da çöp dağları vardı'
Her alanda mevcut sorunları çözmek için çalışıyoruz. Bakınız 1994 yılında, İstanbul’a belediye başkanı olduğumda, sokaklarında çöp dağları yükseliyordu ve İstanbul’u o zamanlarda bilenler tanıyanlar, onun musluklarından su akmadığını bilirler. Hava kirliliğinin ne durumda olduğunu gayet iyi bilirler. O güzel Haliç’in kıyısından geçmek mümkün değildi. İnsanı tehdit eden kokusuyla, suyunun rengiyle, içinde oluşan adacıklarla haliç’in ne olduğunu çok iyi bilirler. O aslında çevre katliamıydı. Şehrin silueti gecekondularla oluşuyordu. Biz kolları sıvadık. Önce belediye başkanı olarak, temizliği ele aldık. O çöp dağlarını ortadan kaldırdık. Ve o günlerde bazı gazeteler maske dağıtıyorlardı. Hava kirliliği insan sağlığını tehdit eder hale gelmişti. Bütün evlere doğalgazı taşımak suretiyle o 4,5 yıllık başkanlık döneminde, 1 milyon 250 bin haneye biz doğalgazı ulaştırmış olduk.
İstanbul susuzdu. Istranca dağlarından 180 kilometreden dağları delerek su sıkıntısını gidermenin gayreti içerisine girdik. Bizden önce CHP belediyesi vardı. Yalova’dan su getirmek suretiyle, tankerlerle susuzluğu gidereceğini iddia ediyordu. Ancak Beşiktaş’ın su ihtiyacını giderebilirsiniz, sonra susuzluğa mahkum edersiniz. Sürekliliği hakim kılan biz olduk. O gün bugün, İstanbul’umuzun su sıkıntısı yok.
Daha sonra Başbakan olarak İstanbul’u en huzurlu cazip şehirlerinden biri haline getirmek için adımlar attık. Refüjleriyle yeşiliyle ağaçlarıyla çiçeklendirmeleriyle örnek bir şehir haline geldi. Ankara da aynı şekilde. Bitti mi, yok. Yapacağımız çok iş var.
Atık su arıtma tesislerinin de sayısını artıyoruz. Belediyelerimizin yüzde 74’ü buna sahip. İnşallah 2023’te bu oranı da yüzde yüze ulaştıracağız. Bugüne kadar bunu kullanmıyorduk. Ama bundan sonra görünen o ki, arıttıktan sonra farklı alanlarda kullanma suyu olarak ondan da istifade etme durumuna geleceğiz. Çünkü içme suyu ile kullanma suyu konusunda, içme suyu konusunda çok zengin bir ülke değiliz. Biz arıtma operasyonu konusunda, içme suyunu o alanda kullanmayalım, biliyoruz ki dünyanın değişik ülkelerinde üç kez beş kez hatta yedi kez arıtmak suretiyle onu kullanma suyu olarak yaşatan ülkeler var.
'Ergene'yi kökten çözüyoruz'
Hazırladığımız Ergene Havzası koruma planı ile, bu sorunu kökten çözüyoruz. Mesele Ergene’de arıtılan atık suların büyük bölümü CHP’li belediyelerin sorumluluğu altındadır. Onların yapmadığı işi de biz yapıyoruz. Benzer bir projeyi gediz için ortaya koyuyoruz. Biz hükümet olarak Ak Parti olarak her alanda Türkiye’yi geliştirmenin büyütmenin çabası içerisindeyiz. Ancak hizmet makamındakilerinin bazılarının, işi gücü bırakıp milletin değerleriyle uğraştığını görüyoruz. Belediyecilik mi yapacaksın yoksa farklı alanlara mı gireceksin?
‘Kazım Karabekir'i dert etmişler’
Dün bir bugün iki, Ağrı’da vereceği hizmetlerle gündeme gelemeyenler, Kazım Karabekir’i dert edinmişler onunla uğraşıyorlar. Kazım Karabekir’in ismi her şeyden önce milletimizin gönlüne kalbine kazınmıştır. Yani bir taraftan beldenin veya köyün ismi Türkçe mi olsun Kürtçe mi olsun bununla kavga ederken, öbür taraftan kalkıp da böyle bir ismin sokak tabelasını kaldırmakla milletin gönlündeki izi sileceğini mi zannediyorsun? Bu karşı atakları getirir. O tabelanın daha büyüğünü görkemlisini millet gelir getirir yarın oraya yeniden diker.
Sen tabelalarla uğraşmayı bırak ya, sen hizmetine bak. Daha dur bakalım mazbatanı yeni aldın. Kalkıp da işten buradan başlanır mı? Belediye başkanını asli işi oranın temizliğidir suyudur şehrin bakımıdır imarıdır. Planıyla projelerle uğraşacaksın. Biz analar ağlamasın diye mücadele ederken, anaların yüreğini daha da acıtmak için yarışanların barıştan bahsetmeleri inandırıcı olmaz. Kalkıp da devlet terörü ifadesini kullananların, bizden tebrik beklemeleri de hiçbir zaman hakkı olmayacaktır. Bu memleketn başında Tayyip Erdoğan var. Biz barışı egemen kılacaksak, karşılıklı saygıya dayalı olarak kıyacağız. Bu işi sadece dilinde yaşayanlar bunu halka yaşatamazlar. Biz meselelerimizi silahla kanla şiddetle değil siyasetle diyalogla çözelim diye uğraşırken, yol kesenlerin araç yakanların ve bunlara arka çıkanların söyleyecek sözü kalmamış demektir.
‘Gezi’ciler çevre katliamı yaptı’
Bugün ülkemizde çözüm süreci milletimizin sahiplenmesi ile yürüyor. Bir yandan ağızlarından çözüm sözünü düşürmeyip bir yandan da çözümü sabote edecek her şeyin içinde yer alanlar aslında kendi kendilerini bitiriyorlar. Kandan çatışmadan beslenenler gıdaları kesilince sağa sola çarpmaya başladılar. İşte Diyarbakır’da oturma eylemi yapan, çocukları kaçırılmış annelere şu çirkin iftirayı yapanlara bakın. Onlar MİT tarafından para vermek suretiyle oraya gelen anneler. Böyle bir hakaret olabilir mi? Cevabı onlar bizzat kendileri verdi. Bu çok çirkin bir şey. Bunlarda her numara var. Takiye var yalan var her şey var. Bunlara karşı benim millletim uyanarak gereken desteği bize vermek suretiyle, onların da inanıyorum ki testisi zaten yolda kırılacaktır.
Bozguncular ne kadar uğraşırsa uğraşsın Türkiye’yi yolundan döndüremeyecektir. Hani böyle Gezicilerin havasına girmek suretiyle 12-13 ağaç söküldü, "Katliam yapıyorlar" diye başlattıkları olayda, yaptıkları çevre katliamını kimsenin unutması mümkün değil. Taksim’de Dolmabahçe’de yaptıkları ağaç katliamı, hepsi ortada. Dozerle nasıl tahrip ettikleri ortadadır. Bunların derdi çevre mevre değil. Bunların adında çevre var. Biz provokasyonların amacını gayet iyi biliyoruz. Bunlar tabi beyhude uğraşıyorlar. Sabırla kararlılıkla yolumuza devam edeceğiz.
Elinde molotoflarla, çevre için hazırlanmış bütün o kilit taşlarını sökmek suretiyle cam çerçeve indirenler, polisini vatandaşı yakanlar bunlar çevrecilikten bahsedebilir mi? Yaptıkları bu. İşte daha yeni, bakın yine bakıyorsunuz polis araçlarını yakıyorlar, deviriyorlar, adeta bunlar için günlük mesai haline geldi bu. Yolları kesiyorlar, işi gücü yok kanal açıyorlar araçlar geçmesin diye. Bunlar terörist mi desek eşkıya mı desek yol kesen mi desek her şey var burada. Destekledikleri siyasi partinin de bunlardan anlayış itibariyle farkı yok. İnşallah milletimizin hayır duasıyla, hedeflediğimiz zamanda biz o menzile ulaşacağız.