Gündem

Barzani: PKK, açılım sürecinden yararlanmalı

Barzani, 'açılım' sürecinin sabote edilme riski olduğunu, PKK'nın bu fırsattan yararlanması gerektiğini söyledi.

03 Kasım 2009 02:00
T24 - Irak Kürdistan'ı Başbakanı Neçirvan Barzani, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun yakın zamanda bölgeye yönelik gerçekleştirdiği ziyaret ve Türkiye'nin değişen politikası ile ilgili olarak, "Her şeyden önce Türkiye ile gerçekleştirilen bu adımlara önemle ve umutla bakıyoruz. Ve bunları Türkiye’de köklü bir değişimin başlangıcı, işareti olarak görüyoruz" diyerek Kürt açılımı ile ilgili olarak "bu olumlu süreci sabote edebilecek" riskler olduğunu söyledi.

Taraf gazetesi yazarı Amberin Zaman'ın Irak Kürdistanı Başbakanı Neçirvan Barzani ile gerçekleştirdiği söyleşi (2 Kasım 2009) şöyle:

Eve dönüşü MİT’le planladık

Irak Kürdistan Bölgesi’nin kilit ismi Neçirvan Barzani, Amberin Zaman’a konuştu: PKK tarihî bir hata yaptı ama dönüş sürecek. Irak Kürdistanı eski başbakanı Barzani, PKK’yı dağdan indirmenin “herkeste umut yaratan büyük bir proje” olduğunu söyledi: Türk ordusu, sorunun askerî yöntemle çözülmeyeceğini anladı. Projeyi, MİT Müsteşarı Emre Taner’le birlikte geliştirdik. Barzani’ye göre, PKK’nın eve dönüşteki tutumu fevkalâde yanlıştı: Tahrik edici üslupları çözüm sürecine zarar verdi ve barışın düşmanlarına bir bahane sundu. PKK daha çok şova önem vermekle tarihî bir hata yaptı ama proje devam edecek.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun geçen cumartesi sona eren tarihî Irak Kürdistanı gezisi sırasında Kürt Federe bölgesinin kilit ismi eski Başbakan Neçirvan Barzani Taraf’a konuştu. Akıcı bir İngilizce’ye sahip olmasına rağmen tercüman aracılığıyla konuşan Barzani geriye dönüşlerle ilgili sürecin devam ettiğini vurguladı ancak süreci sabote etmek isteyen ‘düşmanların’ varlığına da işaret etti. ‘Düşmanlar’ı sorduğumuzda ise ayrıntıya girmekten kaçındı.

Süreci yakından takip eden kaynaklara göre PKK içinde sürece ilişkin sert tartışmalar var. Irak Kürdistanı’nın Rojdaw gazetesine verdiği demeçte geriye dönüşler sırasında sergilenen tutumu eleştiren PKK’nın lider kadrosundan Murat Karayılan daha uzlaşmacı olarak tarif edilirken, PEJAK’ı İran’ın üzerinden çektikten sonra, İran’la ilişkileri düzelttiği iddia edilen Cemil Bayık’ın ise çözüme direndiği söyleniyor. Bu arada, PKK’nın en etkin aktör konumunu sürdüren Abdullah Öcalan’ın geriye dönüşün duracağını söylemesinin de daha çok pazarlık taktiği olarak öne sürüldüğü belirtiliyor. Belli ki geri dönüş serüveni sancılı da olsa devam edecek. Iraklı Kürtlerin de sürecin ayrılmaz bir parçası olduğu Davutoğlu’nun da ziyareti ile birlikte resmen tescillenmiş oldu.

Bir Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı ilk defa Irak Kürdistanı’na ayak bastı. Irak Kürdistanı’nın bayrağı önünde dostluk mesajları verdi. Bu tarihî dönemeçte sizce AK Parti iktidarının payı nedir? Türkiye’de sivil siyasetin güçlenmesinin payı nedir?

Her şeyden önce Türkiye ile gerçekleştirilen bu adımlara önemle ve umutla bakıyoruz. Ve bunları Türkiye’de köklü bir değişimin başlangıcı, işareti olarak görüyoruz. Şüphesiz ki bu politikanın başlaması Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e çok şey borçlu. Ancak daha uzaktan baktığımızda Türkiye’de bunun sadece hükümetin değil devletin de politikası olduğunu görüyoruz. Bunu salt bir siyasi partinin politikası olarak değerlendirmiyoruz. Bizce bu, uzun süredir kronikleşmiş bir sorunun çözülmesi için gerçekçi bir politika. Temenni ederiz ki Türk milletinin de rızasını alacak bir çözüme gidilir. Herkesin, her kesimin bu politikayı desteklemesi gerektiğine inanıyoruz. Özellikle Başbakan Erdoğan çok büyük bir sorumluluk üstlendi, tüm kurumların desteğini alması lazım.

Peki böyle bir destek var mı sizce?

Değişim kolay değildir. Değişimin düşmanı çoktur. Sabote etmek isteyenler çıkabilir. Ancak ‘lider’ sıfatını hak edenler değişimin öncüsü olabilir ve değişimi gerçekleştirebilir. Önemli olan sonuçtur. Ayrıca sorunların da geceden sabaha çözülebileceğini tasavvur edemezsiniz. Seksen senedir yok sayılan bir millet için bazı şeylerin yapılması zaman alır. Herkesin gerçekçi olması lazım.

Peki Türk Silahlı Kuvvetleri sürecin neresinde duruyor sizce? Onların onayı olmadan bugünlere gelebilir miydik? Sizce Kürt açılımını destekliyorlar mı?

Askerlerin bunun desteklenmesi gerektiği kanaatine vardıklarına inanıyorum. Tümü olmasa dahi asker içinde önemli bir kesim böyle düşünüyor. Bu kanaate varmalarını da doğal karşılıyorum çünkü hiç kimse bu konuda asker kadar tecrübeye sahip değil. Bu sorunlar askerî yöntemle çözümlenebilir mi çözümlenemez mi? Bizce askerler artık şu soruyla karşı karşıya: “25 yıldır biz askerî tedbirlerle bu sorunu çözmeye çalıştık. Acaba başarılı olabildik mi?” Bence askerler Türkiye’nin hayırlı geleceği için bu sorunun artık çözülmesi gereken bir sorun olduğunu anladı.

TSK ile çok yakın ilişkileriniz oldu. Onları iyi tanıyorsunuz...

Evet, Türkiye ile bizim bir tecrübemiz oldu. Özellikle Türk ordusuyla. Birlikte anladık ki bu sorun sadece askerî yöntemlerle çözülmez. Şu bilinmelidir ki bizim Türkiye’nin içişlerine müdahale etmek şeklinde herhangi bir gayretimiz yok. Bizim rolümüz herkeste umut yaratan bu büyük projeye destek olmak. Tabii ki Türkiye ile bu konuda işbirliği içerisindeyiz ve sürekli bilgi alışverişinde bulunuyoruz. Bu projenin başlaması ile birlikte MİT ile MİT Başkanı Emre Taner’le bu proje üzerinde çok konuştuk, geliştirmeye çalıştık. Ama bu Türkiye’nin içişlerine müdahale etmek anlamına gelmiyor. Biz bu sürece mantıklı politikalarla katkıda bulunmayı bir görev olarak görüyoruz.

Türkiye’de bugün herkesin en çok merak ettiği mesele, ilk grubun dönüşünde yaşananların toplumun bir kesiminde yarattığı infialin ardından PKK endeksli eve dönüşlerin devam edip etmeyeceği. Devam edecek mi?

Her şeyden önce belirtmeliyim ki PKK’nın bu eve dönüşte sergilediği tutum fevkalade yanlıştı. Tahrik edici bir üslup bizce çözüm sürecine zarar verdi. Gerçekçi olmamız lazım, bu  projenin birçok düşmanı da var. Hem Türkiye’de, hem PKK’nın içinde, hem de komşu ülkelerde. Her yerde.

Süreci sabote edebilecek risklerin halen devam ettiğini mi söylüyorsunuz?

Elbette riskler devam ediyor. Dolayısıyla bu riskleri daha da güçlendirecek hareketlerden kaçınmamız gerekir. Düşmanlara bahane sunmamamız lazım. PKK’nın eve dönüş sürecinde sergilediği tutum düşmanlara bir bahane sundu.

Amberin Hanım size şu şekilde izah edeyim. Bir sorunu çözmek istediğinizde iki farklı uslup, yaklaşım söz konusudur. Bazen sırf görüntüye, şova önem verilir ve meselenin aslı unutulmuş olur. PKK’lılar maalesef daha çok görüntüye önem verdiler. Bence tarihî bir yanlış yaptılar. Bu projeye hepimizin destek vermesi gerekiyor.

Bize konuşan Türk yetkililer geriye dönüş konusunda inisiyatifin tümüyle Türkiye Cumhuriyeti devletinin elinde olduğunu iddia ediyorlar. Bu sizce durumun gerçekçi bir tarifi sayılabilir mi?
Bence de gerçek o. Devlet olan Türkiye. Hükümet olan Türkiye. Karar verecek olan Türkiye. PKK’nın bu fırsattan faydalanması gerekir.

PKK barışa hazır mı sizce?

Bu çok önemli bir soru. Bence PKK içinde de farklı görüşler var ama büyük bir kısmı barışa hazır.

Barışa hazır olan kanadın başında kim var?

Bu tür detaylara girmenin bir faydası olduğunu düşünmüyorum.

Peki geriye dönüş devam edecek mi?

Bence bu proje devam edecek. Öncelikle Mahmur kampıyla başlamak gerekir. Oradakilerin hepsi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı. Onları dönmeye ikna etmek daha kolay. Ve onların üzerinden her iki tarafın da bu sorunu çözmeye hazır olduğu daha kolay anlaşılır.

Türk yetkilileri bu gezinin ardından sizleri, özellikle Sayın Mesut Barzani’yi PKK sorununu çözme noktasında hem kararlı hem de samimi bulduklarını söylediler. Ancak tablonun ‘toz pembe’ olmadığını da eklediler ve PKK’yı lojistik anlamda yeterince sıkıştırmadığınızdan yakındılar.
Biz PKK’nın davranışlarından sorumlu değiliz. PKK’nın Türkiye’ye zarar vermemesi için elimizden geleni yapıyoruz.

Ne var ki sizin de bildiğiniz gibi dağlarda, ulaşılması zor ve coğrafyası çok çetin bir bölgede yaşıyorlar. Onları oradan çıkartmak ve o bölgeleri denetlemek fevkalade zor.

Biz Türk ordusuyla birlikte onları oradan çıkartmayı uzun yıllar denedik ancak sonuç ortada.

Türkiye ile ilişkileriniz epeyce inişli çıkışlı oldu. Ancak Türkiye, Birinci Körfez Savaşı’ndan sonra İncirlik üssüne Çekiç Güç’ün konuşlanmasına izin vererek sizi yıllarca Saddam Hüseyin’e karşı korumuş oldu. ABD güçlerinin çekiliyor olması sizi kaygılandırmıyor mu? Güvenliğinizin temini için Türkiye’ye yeniden başvurmanız söz konusu olabilir mi?

Biz Başkan Obama’nın son demeçlerinden şu manayı çıkarttık. Irak’ta güvenlik ortamı tam oturmadıkça, ABD Irak’ın güvenliğine katkıda bulunmaya devam edecek. Bence Irak daha uzun bir süre için Amerika’ya ihtiyaç duymaktadır.

Neden? Birçok Iraklı ABD’nin askerî varlığını Irak’taki istikrarsızlığın temel nedeni olarak görüyor.
Irak kendi güvenliğini kendi sağlayamıyor. Esas sorun Bağdat’taki arkadaşlarımızın kendilerine aşırı güvenmesinden kaynaklanıyor. Güvenlik meselesine gerçekçi yaklaşmamız gerekiyor. Ve Türkiye’ye bu bağlamda nasıl bir rol düşüyor? Bence Türkiye Irak’ın sınırdaşı olarak yapıcı bir rol üstlendi. Şüphesiz bu rolünü devam ettirebilir. Ne var ki güvenlik problemi 90’lı yıllardaki gibi tarif edilemez. Bölgedeki dengeler ve güvenlik mimarisi çok değişti.

Yani İncirlik sizin güvenliğiniz açısından önemli değil mi artık?

Bizim için hayır. Kendi iç emniyetimizi sağlayabiliriz. Tabii bölge ülkeleriyle iyi ilişkiler içerisinde olmaya dikkat ederek...

Yıllarca bağımsız bir Kürdistan hayaliyle yaşadınız. Ancak son beş yıldır Irak’ta anayasanın temellendirdiği federal bir yapı içerisinde varlığınızı sürdürüyorsunuz. Irak’ın Cumhurbaşkanı Celal Talabani bir Kürt. Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari de öyle. Geleceğinizi Irak’ın bir parçası olarak sürdürebileceğiniz inancı pekişti mi sizde?

Şu an içinde yaşadığımız bu Irak her şeyin yaşanabileceği bir Irak.

Olumlu anlamda mı demek istediniz?

Biz Irak’ın mevcut koşullarını gayrıtabii görüyoruz.

Nasıl yani?

Şu ana kadar Irak bir ülke olarak toparlanmış değil. Bizim için önem arzeden mesele Irak’taki kaosun buraya sıçramaması. Ve bizim Irak ile birlikte kalmamız mevcut anayasadaki [federal yapıyı tanıyan] hükümlere saygı duyulmasına bağlı. Biz Irak’tan nasıl bir fayda gördük ki? Beş bin köyümüz yakıldı yıkıldı, yüz seksen ila iki yüz bin arasında insanımız kayıp. Hep silah ve ölümle karşılaştık. O yüzden Irak’ın birliği sırf içi boş sloganlarla temin edilemez. Biz Bağdat’taki arkadaşlarımıza söyledik. Ya anayasayı uygularsınız ya da kendi yolumuzu kendimiz çizeriz.

Aranızdaki esas problem Kerkük’ün statüsü değil mi?

Kerkük bir bahane. Başbakan Maliki’nin sözlerine bir dikkat edin. Ara ara ‘Anayasayı değiştireceğiz’ diyor. Bu anayasa Irak seçmeninin yüzde sekseninin oyu ile geçti. Mühim olan buradaki zihniyet ve yaklaşım. Irak’ın demokratik, federe, çoğulcu temel ve prensipler üzerinden mi yürümesi isteniyor? Eğer öyleyse beraber yaşayabiliriz.

Ama Kerkük yine de çok önemli bir sorun. Birçok Batılı uzman Kerkük’ün bir Kürt-Arap çatışmasını tetikleyebileceğine inanıyor.

Kerkük bir bahane. O kadar önemli bir mesele değil. Seçimden kaçmak için öne sürülen bir bahane. Kerkük niye ayrı tutuluyor? Eğer nüfus yapısıyla ilgili bir sorun ise o zaman nüfus yapısına müdahale edilen diğer bölgeler için aynı sorular neden gündeme getirilmiyor? Biz Kerkük sorununu çözmeye yönelik her türlü gayreti gösterdik.

Kürtler [16 ocakta yapılması öngorülen] seçimlere katılacak mı?

Biz seçimlere katılma konusunda henüz net bir karar vermiş değiliz. Kerkük’ün ‘özel’ bir muameleye tabi tutulmasını asla kabul etmeyiz.

Son olarak şunu sormak istiyorum. Yıllarca dağlarda mücadele verdikten sonra siz Kürtler artık şehirli oldunuz. Doğadan kopup artık şehirlerde, her ne kadar da modern olsa beton duvarlar içerisinde yaşıyorsunuz. Ruhunuzdan, masumiyetinizden bir şeyler yitirdiğinizi düşünmüyor musunuz?

Dağda sürdürdüğümüz mücadele bugünleri görebilmek içindi. Halkımızın huzura kavuşması için. Bu bizim için en önemli hedefti. Ama bu, eski mücadelemizi unuttuk anlamına da gelmiyor. Şimdi o eski günleri, hatıraları tazelemek için birkaç günlüğüne adamlarımla birlikte dağlara çıkıyorum. Bazen beş gün beş gecemi dağlarda geçiriyorum. Saatlerce yürüyorum. Halkla sohbet ediyorum. Ve o eski mücadele günlerimizden kalan anıları halkımla birlikte canlandırıyorum. Koşullar değişti ama ruhumuz asla değişmedi.

Neçirvan Barzani kimdir?

Bölgesel Kürt Yönetimi’nin başbakanlık koltuğunu Kürt Yurtseverler Birliği’nden Berham Salih’e devreden Neçirvan Barzani, Irak’taki Kürt hareketinin en önemli ve etkin liderinden biri. Zeki, cesur, çalışkan ve son derece pragmatik olarak tanınıyor. İlk ismi ‘avcı’ anlamına gelen, 1966 doğumlu Barzani hayatının önemli bir bölümünü dedesi Molla Mustafa Barzani ile İran’da sürgünde yaşadı. Genç yaşta babası İdris’in siyasi faaliyetlerine eşlik ederek Kürdistan Demokrat Partisi’nde (KDP) hızla yükseldi. İran’da siyaset bilimi okuyan ve ABD’de eğitimini tamamlayan Barzani, KDP lideri ve aynı zamanda amcası olan Mesut Barzani’nin kızı Nebile ile evli. İleride KDP’nin başına gelmesine kesin gözüyle bakılan Barzani’nin karşısındaki tek rakibin yine Mesut Barzani’nin İstihbarat’tan sorumlu oğlu Mesrur’un olduğu söyleniyor.