Gündem

Barlas isim vermeden cemaati uyardı: Gücünü abartma

Mehmet Barlas: Toplumsal ilişkilerde de, bireysel birlikteliklerde de kendi güçlerini abartarak hesap edenler, sonunda hep zararlı çıkarlar

10 Ağustos 2013 16:45

 

Sabah Gazetesi Başyazarı Mehmet Barlas, bünyesindeki yayınlarda hükümete eleştiriler de yönelten Fethullah Gülen cemaati ile tartışmasını, bu kez isim vermeden yaptığı göndermelerle sürdürdü, Barlas, MİT Müsteşarı Hikmet Fidan'ın Oslo süreci nedeniyle sorgulanmak istemesi üzerine Başbakan Tayyip Erdoğan'ın cemaati kastederek dile getirdiği "devlet içinde devlet" ifadesini de kullanarak, kimsenin gücünü abartmaması gerektiğini vurguladı. Barlas, "Bazen koşullar ve farkklı zamanlar kişleri de, toplulukları da kendilerini olduğundan öteye güç sahibi olduklarına inindırabilir. Hatta bazen kendilerini devlet içinde devlet zannedenler de görülebilir. Demokrasilerde seçim sonuçlarını yok sayanların veya kendi küçük tabanlarını seçmen tabanından daha etkili olarak görenlerin tarihi yanılgıları da, gündeme gelir. Gerçek gücün sahibi öfkeleninceye kadar bu gösteri devam da edebilir. Oysa biraz aklı olan gerçek güçlüye 'Ben olmasan senin halin fenadır' diye asla meydan okumaz" diye yazdı.

Barlas'ın "Gücünü abartanlar ve gerçek güçlüler" başlığıyla yayımlanan (10 Ağustos 2013) yazısının bir bölümü şöyle:

 

Gücünü abartanlar ve gerçek güçlüler

 

Toplumsal ilişkilerde de, bireysel birlikteliklerde de kendi güçlerini abartarak hesap edenler, sonunda hep zararlı çıkarlar.

Bazen şartlar, çevre, zaman kişilerin de, toplulukların da, kendilerini olduğundan daha güçlü hissetmelerine neden olur. Aynı şekilde ustaca davranışlar da, bazı konumları gerçek ötesi güce sahipmiş gibi gösterebilir.

Ama gerçek gerçektir neticede...

Yakın tarihimizden bu duruma bir örneği, Karadağ (Montenegro) Kralı 1'inci Nikola'nın serüveninden verebiliriz.

Minik Karadağ Berlin Konferansı (1878) ile bağımsız bir devlet olarak kabul edilip, Osmanlı'dan bağımsızlığını kazanmıştı. Sonunda Nikola da 1910'da Karadağ Kralı olarak tahta oturdu.

 

Bütün toplar

 

Nikola usta bir adamdı. Karadağ'ı olduğundan daha büyük ve güçlü bir devlet gibi sundu Avrupa'ya... Ve 1912'deki Balkan Savaşı'nda Yunanistan, Bulgaristan ve Sırbistan'la birlikte, Karadağ da, aynı cephede savaşa katıldı.

Kumanova Muharebesi'nde 1'inci Nikola'nın ülkesinin gerçek gücünü anladığı söylenir.

Anlatıldığına göre muharebenin başlangıcında Nikola "Bütün toplar ateş" diye komut vermiş askerlerine. Sonra da yaverine eğilip "İkisi birden" diyerek bütün toplarının iki tane olduğunu hatırlatmış.

Nikola iki yıl sonra 1'inci Dünya Savaşı'nda da bağımsız ve büyük devlet lideri rolü oynamayı denedi. Sonuçta Montenegro Yugoslavya Krallığı'na ilhak edildi. Nikola da 1918'de tahttan indirildi ve sürgünde öldü (1921).

 

Gülerce: 'Cemaat'e yapılan haksızlık hem hükümete, hem ülkeye zarar verir

 
Zaman gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce, dün yayımlanan yazısında (9 Ağustos 2013) "AK Parti’ye hukuk ve demokrasi dışı bir şey olursa bundan bütün ülke ve 'cemaat' zarar görür. Aynı şekilde 'cemaat'e karşı hukuksuzluk ve haksızlık yapılırsa, bundan da hükümet ve bütün ülke zarar görür" dedi. Gülerce'nin Zaman gazetesinde "AK Parti-cemaat meselesi…" başlığıyla çıkan yazısı şöyle:
AK Parti ile “cemaat” arasında bir mesele olduğu, son günlerde bir gündem konusu haline getiriliyor.
 
“Cemaat”ten kasıt; içinde bulunanların “hizmet hareketi” dediği ve Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi’nin tavsiyeleri ile ülke ve dünya geneline yayılan eğitim, sağlık, diyalog ve hayır faaliyetleridir. Hızlı büyüyen ve fedakâr insanların büyük gayretleri ile milyonları etkileyen bir hareketin üzerinde çok konuşulması tabiidir. Ancak hareketin iki büyük derdi de bu arada büyümektedir: Önyargıların ve algıların insafsızlığı…  
Bu “cemaatin” bir sözcüsü yoktur. Mesela “cemaat medyası”nda, ben dâhil hiçbir yazarın ifadeleri “cemaat”i bağlamaz. İlk yanlış, bu kulvardaki gazetelerde çıkan yazılardan hareketle bir “cemaat” genellemesi yapıp, olan biteni üzülerek takip eden milyonlarca insanın rencide edilmesi, töhmet altında bırakılmasıdır. Hemen arkasından Muhterem Hocaefendi’nin isminin ortaya atılması ikinci bir yanlıştır. Dürüstlük, yanlış yaptığı söylenen kişilere, şahıslara eleştiri getirmeyi gerektirir. Öte yandan hizmet insanlarına yönelik üslup eleştirileri de elbet bir iç muhasebeye tabi tutulur. Sevap kazanalım derken, insanları günaha sokmama hassasiyeti, unutulmuş değildir.
En ağır suçlama da “cemaat”in yeni bir vesayet merkezi haline gelmek istediği ve iktidara ortak olmaya çalıştığıdır. Böyle bir algı için akıl almaz provokasyonlar, tertipler var. Öyle bir algı oluşturulmaya çalışılsa da,  hizmet insanlarına “iktidar ortaklığı istiyorsunuz” demek hakaretlerin en büyüğüdür. Muhterem Gülen’in ifadeleri açıktır:
“Fedakârlık destanı yazan insanların hiçbir beklentisi yoktur. Olsaydı, onlar da siyaset sahnesine sıçramak için bir menfez kollar, sıçrarlardı. Milletimize ve insanlığa hizmet yolunda Cenab-ı Hakk’ın ‘Ben sizden razıyım’ demesini ummaktan başka bir mülahazamız olmadı ve –inşallah– olmayacaktır. Bizler Türkiye sevdalılarıyız. Ülkemizi, vatanımızı, milletimizi, devletimizi, dinimizi seviyoruz.”
Hal böyle iken nedir bu AK Parti-cemaat meselesi? Cevabı ilkeleri hatırlamada, nefisleri aşmada aramalıyız.
“Cemaat” daima devletin, ülke bütünlüğünün ve memleket içinde istikrarın yanındadır. Hiçbir hükümete karşı değildir. Hepsi bu ülkenin hükümetleridir. Yaptıkları hizmetlerden dolayı -kim yapmışsa- Allah onlardan razı olsun. Bugünkü hükümetin de ekonomik kalkınma, refah ve demokratikleşme konusundaki çabaları takdir ve teşvik edilmekte, onlara dualarla da destek verilmektedir. Bu destek, bir partiye veya şahsa göre değil, Türkiye’nin bugünü ve yarınları adına yapılan hizmetlerden dolayıdır. Bürokraside vazifeleri kim yaparsa yapsın, kim hangi makamı temsil ederse etsin, o konuda kimse hafife alınamaz ve kınanamaz. Demokrasiyi savunuyorsak inisiyatifin, seçilmiş insanların hükümetinde olduğunu da samimi olarak savunmalıyız. Kiminle isterlerse, onlarla çalışırlar. Burada AK Parti’ye düşen; herkesin hükümeti olma şuuruyla, kimseyi şucu-bucu diye ayırarak hasım gibi davranma yanlışına savrulmamasıdır…
En önemlisi de, AK Parti-cemaat kavgası isteyenlerin, fitne için koşuşturanların, iyi niyetli olmadıklarının bilinmesidir. Fitnenin hedefi, “AK Parti’yi ve Gülen’i bitirmek”tir. AK Parti’ye hukuk ve demokrasi dışı bir şey olursa bundan bütün ülke ve “cemaat” zarar görür. Aynı şekilde “cemaat”e karşı hukuksuzluk ve haksızlık yapılırsa, bundan da hükümet ve bütün ülke zarar görür.
Bayramın güzel atmosferinde herkes konumunu, üslubunu bir daha gözden geçirmelidir. Hayırlı bayramlar dileği ile…