Gündem

Barış Akademisyenleri için söz Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu’nun

Adalet Bakanlığı’ndan “devlete sadakat yükümlülüğü” ve “yapıldığı dönem önemli” savunması

13 Temmuz 2019 14:54
Gökçer Tahincioğlu

“Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı barış bildirisi nedeniyle mesleklerinden ihraç edilen, haklarında disiplin cezaları verilen, terör örgütü propagandası suçundan dava açılarak hapse mahkum edilen, bir bölümü cezaevine konulan ve ikisi halen cezaevinde bulunan akademisyenlerin Anayasa Mahkemesi’ne yaptıkları bireysel başvurularla ilgili kritik bir eşiğe geçildi.

İlgili bölümlerin dosyaları sevk ettiği Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, Adalet Bakanlığı’ndan savunma istedi. Genel Kurul, davanın “ifade özgürlüğü” bağlamında değerlendirileceğini belirterek, bu konuda görüş bildirilmesini talep etti. Dosyalarla ilgili “kabul edilebilirlik” değerlendirmesini yapmakla görevli AYM Komisyonu’nun sanıldığı gibi, “bildirinin ifade özgürlüğü kapsamında olduğu” değerlendirmesinde bulunmadığı, anayasanın birden fazla maddesinin ihlal edildiği iddiasıyla yapılan başvurular için, “ifade özgürlüğüne aykırılık iddiasından kabul edilebilirlik” kararı verdiği anlaşıldı. Genel Kurul da bu doğrultuda ihlal kararı verecek ya da başvuruları reddedecek. Adalet Bakanlığı’ndan gelen savunmada ise açıklamanın yapıldığı dönemdeki “Hendek” olayları anımsatılarak, “Yapıldığı dönem önemli” denildi. Bakanlık, kamu görevlilerinin devlete sadakat yükümlülüğü olduğunu da belirterek, bildiri metninin terör örgütünün metinlerinden farksız olduğu savunuldu.

Komisyon “Kabul edilebilirlik” verdi

AYM bünyesinde başvuruları değerlendirmekle görevli komisyonlar, başvuruları karara bağlayan bölümler bulunuyor. Bölümler, kritik başvurularda dosyayı Genel Kurul’a sevk edebiliyor. AYM’nin tüm üyelerinin katılımıyla toplanan Genel Kurul, bağlayıcı kararı veriyor. Barış Akademisyenleri’nin davaları da bölümler tarafından Genel Kurul’a sevk edildi.

Başvurularla ilgili olarak komisyonun, “bildiri ifade özgürlüğü kapsamında” değerlendirmesi yaptığı yorumları tartışılıyordu. Ancak komisyonlar, kanun gereği dosyanın esasıyla ilgili yorum yapmıyor. Hangi maddelerden başvuru yapıldığına bakarak, başvurunun görüşülüp görüşülemeyeceğini, görüşülecekse hangi maddelerin ihlal iddiasının ele alınacağı konusunda karar veriyor. BAK başvuruları için de komisyonun, çok sayıda anayasa maddesinin ihlal edildiği iddiasıyla yapılan başvuruları değerlendirdiği, “ifade özgürlüğü” ile ilgili ihlal iddiası üzerinden başvurunun değerlendirilebileceği görüşünü oluşturduğu anlaşıldı.

Bakanlıktan savunma

AYM Genel Kurulu da bu doğrultuda Adalet Bakanlığı’ndan savunma istedi. Bakanlıktan gönderilen savunmada, barış bildirisi metni, akademisyenler hakkında açılan davaların iddianameleri, verilen mahkumiyet kararları ve gerekçeli kararlar özetlenerek aktarıldı.

Savunmada, bildirinin kamuoyuna açıklandığı dönemde “hendek olaylarının” yaşandığı iddia edildi ve örgütün bazı yerlerde hakimiyet kurmaya çalıştığı belirtildi. Savunmada, hendek operasyonlarının 11 şehirde yürütülen askeri operasyonlar olduğu belirtilerek, operasyonların gerçekleştirildiği bölgelerin bazılarında sokağa çıkma yasakları uygulandığı anımsatıldı. Savunmada, operasyon süreci aktarılarak, “Dolayısıyla başvurucunun imza attığı metin, imza atıldığı zamanda ülkenin içinde bulunan koşullar gözetilmek suretiyle değerlendirilmelidir” denildi.

Savunmada, ifade özgürlüğünün ihlal edilip edilmediği değerlendirilirken, anayasada yer alan, “haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanma, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının” belirlenmesi gerektiği kaydedildi. Müdahalenin kanunilik şartını karşıladığı savunulurken, akademisyenlerin cezalandırılması için, “terör örgütü ve terörizmle mücadele kapsamında kamu düzeninin korunmasına yönelik önlemlerin bir parçası olduğu ve meşru bir amaç taşıdığı değerlendirilmektedir” denildi.
“Terörle mücadeledeki zorluklar…”

Savunmada şöyle denildi:

“Derece mahkemeleri söz konusu dengelemeyi yaparken ve ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılayıp karşılamadığını değerlendirirken belirli bir takdir yetkisine sahiptir. Söz konusu takdir yetkisinin Anayasa’ya uygun kullanılıp kullanılmadığı değerlendirilirken, eldeki başvurunun koşulları ile beraber özellikle terörle mücadeleye bağlı zorluklar da göz önünde bulundurulmalıdır. Terör örgütleri, görüşlerinin toplum içinde yayılmasını ve fikirlerinin kökleşmesini hedefleyerek bu amacın gerçekleşmesine yönelik her türlü vasıtaya başvurabilmektedirler. Terörün veya terör örgütlerinin propagandasının da söz konusu vasıtalardan biri olduğunda kuşku yoktur. Bununla birlikte akılda tutulması gereken ilk şey Türk hukukunda terör ile bağlantılı her tür düşünce açıklamasının değil yalnızca terör örgütlerinin cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösterecek, övecek ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik edecek şekilde propagandanın yapılmasının suç olarak kabul edilmiş olduğudur.”

Savunmada, “Özellikle terörle mücadelenin zorlukları ile birlikte terör bağlamında yapılan açıklamaların karmaşıklığı ve muğlaklığı söz konusu olduğunda düşünce açıklamalarının şiddete teşvik mahiyetinde olup olmadığı yönündeki değerlendirmenin ancak açıklamanın yapıldığı bağlama, açıklamada bulunan kişinin kimliğine, açıklamanın zamanına ve muhtemel etkilerine, açıklamadaki diğer ifadelerin tamamına bir bütün olarak bakılarak yapılması gerektiği gözden uzak tutulmamalıdır” denilerek, metnin PKK’nın metinlerinden bir farkı olmadığına yönelik iddianameye atıf yapıldı.

İmzasını geri çekti

Bildirideki imzasını geri çeken bir akademisyenin başvurusuyla ilgili yapılan savunmada da devlet görevlilerinin devlete sadakat yükümlülüğü bulunduğu da ifade edilerek, şöyle devam edildi:

“Eğer bir suç işlendiğini düşünüyorsa ve bu konuda bir bilgiye sahipse bunu ilgili mercilerle paylaşmayıp, olayın yetkili mercilerce çözülmesine fırsat tanımayıp, bu iddialarını bir bildiri şeklinde açıklayıp daha sonra yargılama aşamasında imzasını çektiğini açıklamasının işlendiğini iddia ettiği suçların aydınlatılmasına katkı sağlamadığını, tam tersine bu tavırlarıyla başvurucunun çelişkili hareket ettiğini, bu nedenle bildiriyi imzalama amacının açıkladığı amaçlarla örtüşüp örtüşmediği hususunda kafa karışıklığına yol açtığını belirtmek isteriz.”