T24 - Diyanet İşleri Başkanı Bardakoğlu, ateistlerin de bu toplumda özgürce yaşamaları gerektiğini söyledi. Bardakoğlu, “Kiliseler kilise, camiler cami olarak kalsın. İnsanlar özgürce dinlerini ve dinsizliklerini ifade etsin” dedi.
Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, dinde reform tartışmalarından laikliğe, Demokratik Açılım'dan Alevi Açılımı'na, ateistlerden aydınların dine bakışına, Avrupa'daki Müslümanların durumundan Ruhban Okulu'nun açılmasına dair pek çok konuda NTV'den Nermin Yurteri'nin sorularını yanıtladı.
Dinde reform olmayacağını söyleyen Bardakoğlu, "Ancak dindarlığımızı sürekli güncellememiz gerekir" dedi.
Aydınların dine bakışını da eleştiren Bardakoğlu, "Aydınlarımız, dindarlık deyince, hep bir başkasının sakalı, cübbesi veya hayat tarzı üzerinden dini algılar ve mesafe koyarlar" diye konuştu.
Müslümanlık ile laikliği ayrıştırmanın dinle olan ilişkiyi zedelediğini savunan Bardakoğlu, şöyle konuştu: "Türkiye'de dindarlaşma artmıyor. Modern hayat dini hayatımızı ciddi ölçüde sarsıyor."
Diyanet İşleri Başkanı Bardakoğlu, Türkiye'deki din adamı imajında da sorun olduğunu kaydetti. Bardakoğlu, "Dinimizde ruhban sınıfı yoktur. Allah adına, din adına konuşacak yetkili merci yok" dedi.
Herkesin dini özgürlüklerini desteklediklerini söyleyen Ali Bardakoğlu, "Ateist de bu toplumda özgürce yaşasın. Kiliseler kilise, camiler cami olarak kalsın. İnsanlar özgürce dinlerini ve dinsizliklerini ifade etsinler" dedi.
Bardakoğlu, Ruhban Okulu'nun geçmişte bu topraklarda açıldığını söyledi ve okulun yeniden açılabileceği mesajı verdi.
Bardakoğlu, Kürtçe Kur'an basımının gündemde olmadığını kaydetti ve Alevi açılımını da desteklediğini söyledi.
Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, sorulan sorular ve verdiği yanıtlar şöyle:
Değiştirilemez denilen din kuralları ile günümüzün koşullarını anlamak ne kadar mümkündü? İslam modernleşmenin önünde bir engel midir?
Din insan ve toplum hayatını iyileştirmek, dünya ve ahret hayatını insanlar için mutlu kılmak için gelmiştir. Dinde reform olmaz. Biz şekillendirdikçe etkinliğini ve saygınlığını yitirir.
Hatta şekillenmiş din adamı da saygınlığı giderek azalmış kişidir. Din aslında bize yön vermek, hayatımıza ışık olmak rahmet getirmek için vardır. Tabii din bizim günlük hayatımızı en ince ayrıntısına kadar belirlemiyor. Nereye ne zaman ne ile gideceğimize karışmıyor, yapacağımız binalara karışmıyor. Din bize dünyanın hayatın anlamını veriyor. Din bu yaratılışın bu varoluşun nihai anlamını kavramaktır. Geldiğimiz o ezel ebet çizgisini gideceğimiz ahiret hayatını ve Allah huzurunda oluşumuzu ve bu dünyada Allah’a inanarak Allah’ı tanıyarak kendimizle toplumla barışık yaşamamızı sağlar.
Din ile modern hayat çelişmez
Böyle olduğu için din ile modern hayat arasında bir çelişki yoktur, din ile bilim arasında çelişki yoktur. Dinde reform olmaz ama bizim din anlayışımızı dini bilgimizi sürekli taze tutmamız, hem 21. yüzyılda yaşamamız hem de bu modern yüzyılda yaşayan bir birey olarak dinin rahmetinden istifademizi azaltmamamız gerekir.
Dinde reform olmaz
Sizin çalışmalarınız var mı?
Kur'an-ı Kerim ve peygamber efendimizin sünneti, dinin iki ana kaynağıdır. Ve bu kıyamete kadar hep var olacak ve bize ışık tutacaktır. Önemli olan bundan alacağımız ışığı, sürekli günümüz hayatına getirebilmek, dindarlığımızı taze ve diri tutmaktır. Onun için bizim dinde reform olmaz, dinde yenileşme olmaz ama bizim dini bilgilerimizde dini algılamamızda dindarlığımızda sürekli güncelleme gerekir, yenileştirme gerekir.
Ve 21. yüzyılda yaşayan bir Müslüman olarak bu yüzyılda komşularla ilişkim nasıl olmalı, bu toplum hayatını nasıl yaşamalıyım hem iyi bir dindar hem iyi bir komşu hem iyi bir aile bireyi hem iyi bir vatandaş; yani bu dünyanın toplumun gerektirdikleri ile dinin bizden istediklerini barış içinde yaşatmamızdır. Her dönemde peygamberimizin hadislerini anlam gayreti hiç eksik olmamıştır.
Gazali’den başlayalım, dini ilimlerde Diriliş adı altında kitap yazmış. Yazılan her tefsir kitabı, Kur’an ve sünneti yeniden anlama içinde bulunduğumuz dünyanın beklentilerine şartlarına göre iyi Müslüman olma çabasıdır. Tabii, biz başkanlık olarak her dönemde yeni yayınlar yapma gayreti içindeyiz. Bu yılın sonunda peygamberimizin hadislerini nasıl anlamalıyız, Kur’an ve hadislerin ışığında iyi Müslüman nasıl olabiliriz.
Aydınlar dindarlığa mesafe koyuyor
Dindarlık deyince ne anlamalıyız?
Günümüz dünyasının en ciddi talihsizliklerinden birisi, dini güvenlik penceresinden algılamaya başlamasıdır. Batı toplumlarının hatta bizim toplumlarımızın da sorunu bugün budur. Din, güvenlik penceresinden algılamak demek yağan yağmuru sürekli sel olacak diye istememek ve kuraklık duası yapmak demektir.
Halbuki akıllıysak, yağan yağmuru barajlarda toplarız ve bütün coğrafyamız için bereket kaynağı olur. Din, ötekinin gerçeği değil, bizim gerçeğimizdir. Bizim Türkiye'de aydınlarımız, hep dini ötekinin sorunu ötekinin gerçekliği olarak düşünürler ve dinle aralarına mesafe koyarlar. Dindarlık deyince, hep bir başkasının sakalı, cübbesi veya hayat tarzı üzerinden dini algılar ve mesafe koyarlar.
Halbuki bir ayeti hatırlatayım, doğrudan peygamberimize gelen bir ayet ‘Sen de ölümlüsün ama diğerleri dünyada kalacak değil ki.’ Hepimiz din gerçeği ile karşı karşıyayız ve din hepimizin ortak paydasıdır, ortak gerçekliğidir. Böyle olunca da dindarlık deyince biz içinde yaşadığımız çağı fark ederek dinin ana kaynaklarının doğru bilgisini doğru anlamak eve din ile toplumla ve yüce yaratanla barış içinde olmak demektir. Değerler eğitimi önemlidir, doğru bilgi önemlidir, özgürlükler önemlidir. Bu üç ayak üzerinde kendi dindarlığımızı doğru bilgiyle ama zamanında doğru eğitim alarak ve insanlara da özgürlük alanları bırakarak inşa etmek zorundayız.
Dindarlaşma artmıyor
Sizce Türkiye'de toplum dindarlaşıyor mu, laikleşiyor mu?
Aslında bir başka talihsizlik de İslam dinini ve Müslümanlığı laiklikle ilişkili olarak ele almamızdır. Bu dini anlamamızı da laikliği anlamamızı da zorlaştırıyor. Müslümanlığı, laiklik ve denklem içinde hatta bir ikilem olarak ya Müslümanlık ya laiklik biçiminde bir ayrım noktasına insanları getirmek hem dinle olan ilişkimizi zedeliyor hem de laikliği anlamamızı zorlaştırıyor. Ve Türkiye olarak biz önemli bir ülkeyiz, Uzakdoğu’dan yakından gelenlerinde ortaklaşa ifade ettiği bir konu bu; biz Müslümanlık ile İslami doğru anlama ile laikliği modern hayatı demokrasiyi uzlaştırmayı başardık. Biz demokrasi ile dindarlığı Müslümanlığı karşı karşıya getirmedik.
Modern hayatla Müslümanlığı çatıştırmadık. Bu çağda Müslüman olmak için eskilere gitmemiz gerekmez, yeter ki dinin alanını dine, bilimin alanını bilime bırakalım ve hepsini barış içinde yaşatmayı başaralım. Herkes kendi işini doğru yapsın ve din hepimizin işidir, din adamlarının işi değildir. Din adamlarının görevi dinin doğru bilgisini doğru şekilde insanlara aktarmaktır. Sanki bu din adamlarına ve Diyanet’e gelmiş ve Diyanet sürekli bunun tanıtımını yapacak. Din hepimize gelmiştir, Kur’an hepimizin kitabıdır, peygamber hepimizin peygamberi’dir. Hepimizin hayatı geçici, gölge, aldatıcı bir hayattır. Hepimiz hiçbir ayrım olmaksızın en yukarıdakinden en aşağıdakine kadar hepimiz yaşadığı hayatın hesabını vermek üzere Allah’ın huzuruna çıkacağız. Bizim görevimiz din mensupları bilginleri olarak insanlara doğru dini bilgiyi aktarmaktır.
Son dönemde bir hoşgörüsüzlük ortamı olduğunu görüyoruz. Siz bu hoşgörüsüzlüğün nedenini neye bağlıyorsunuz? Kürt sorununun çözümünde din faktörünü nereye oturtuyorsunuz? Siz de din ayrışmayı önler bağları güçlendirir noktasında mısınız?
Ben sadece kendi açımdan buna cevap vereyim, bir defa önceki sorunuza cevap vereyim, Türkiye'de dindarlaşma artmıyor. Belli görünümler artar veya daha göz önünde olsa bile Türkiye'de dindarlaşma artmıyor. Çünkü iş hayatı modern hayat zenginleşme modernleşme veya iş-aş derdinde olmak dini hayatımızı ciddi ölçüde sarsıyor. Hoşgörüsüzlük konusunda din hepimizi birbirimize bağlayan önemli bağlardan birisidir. Tek ve yegane bağ demiyorum, din hayatımızın yegane gerçeğidir demiyorum ama din hepimizin göz önüne alması gereken önemli bir olgudur. Siyasetçinin de devlet adamının da toplumun önünde olan herkesinde bunu düşünmesi gerekir. Bunun için dindar olmak gerekmez.
Bir devlet adamının toplumun önünde olan kişinin toplumdaki din bağının ve dinin o sevgisinin neler kazandıracağını fark etmesi için dindar olması gerekmez, rasyonel düşünmesi yeter. Asırlardır bu din bizi birbirimize kenetledi. Böyle olunca din bağı aslında toplumsal birlik beraberlik açısından hiç göz ardı edemeyeceğimiz mutlaka yararlanmamız gereken üzerine vurgu yapmamız gereken önemli bir ortak paydamızdır. Bana göre her akıllı kimsenin bu gerçekliği görmesi ve bunu elde büyük bir nimet sayarak büyük bir imkan olarak görerek buna göre adım atmasından fayda vardır. Hatta İslam dininin bize verdiği insan sevgisi varlık anlayışı yabancı diğer din mensupları ile de barış içinde yaşamamızı sağladı. Bize İstanbul’da asırlardır diğer din adamları ile barış içinde yaşamamızı sağladı.
Kürtçe Kur’an basılacak mı?
Şu anda öyle bir projemiz yok. Ama ben ülkemizde birliğin, beraberliğin, kardeşliğin olmasını en çok isteyenlerden biriyim. Artık insanlar bölgeleri kültürleri giyim kuşamları dindarlık dereceleri sebebiyle bir ayrıma bir ötekileştirmeye maruz kalmasın. Bırakalım herkesi olduğu gibi kabul edelim kimseye kendimize göre şekil vermeyelim. Biz dine şekil verdikçe din saygınlığını etkisini yitirir. Bırakalım, din adamı dine göre hareket etsin.
Ruhban okulu açılsın mesajı
Ruhban Okulu ile ilgili tartışmalar son zamanlarda iyice arttı. Azınlıkların ibadetlerine inançlarını yeterinde özgür biçimde yerine getirdiğini düşünüyor musunuz? Ruhban Okulu açılmalı mı sizce?
Bu konuda etik davranmak ve ilkesel olmak zorundayız. Biz bir Müslüman olarak ve Diyanet İşleri Başkanı olarak, herkesin din özgürlüğü destekliyorum. Bu ruhban okulunu açan biziz ecdadımız İstanbul’da açtı. Ben bu konuların özgürlük içinde çözüleceği kanaatindeyim. Ama tabi özgürlükler tek başına yetmez değerler eğitimi doğru bilgi gerekir. Ben ülkemizdeki diğer dini azınlıkların da hep özgürlük içinde olmasından yanayım.
Ateist de özgürce yaşasın
Mesela Tarsus’ta Sempol kilisesi vardı ve Hıristiyanlığın en eski en kadim kiliselerinden birisi. Müzeye dönüştürüldü. Ama biz kilise olarak devam etmesinden yanayız. Bırakalım kiliseler kilise olarak camiler cami olarak kalsın. İnsanlar özgürce dinlerini ve dinsizliklerini ifade edebilsinler. Bir başkasını anlayışla karşılamak demek onu onaylamak anlamına gelmez. Ateist de bu toplumda özgürce yaşasın. Bu Ateizmi onayladığımız anlamına gelmez ama Müslümanlar içinde aynı özgürlükleri talep etmemiz gerekir.
Bugün batı Trakya’da başkanlarda batı dünyasında Avrupa’da Müslümanlarında din özgürlüklerini savunmamız gerekir. Ama bir başkası Müslümanlara özgürlük vermiyor diyerek kendi coğrafyamızda başkasının özgürlüğünü kısamayız.
Avrupa'daki gidişattan kaygılıyım
Geçmişte karikatür krizi vardı, son dönemde minare krizi... Nedir bu kaygıların nedeni?
Bu kaygılarda ben Avrupa’daki Müslümanların birinci derecede sorumlu olduğunu düşünmüyorum. Bizimde Müslümanlığı anlatmada kendi hayat tarzımızda belli eksilerimiz olabilir. Ama Avrupa’daki İslamafobianın asıl kaynağı Avrupa’nın kendi yapısıdır. Avrupa farklı kültürlerle farklı inançlarla bir arada yaşamaya fazla alışkın değil. Avrupa ötekini hep turistik seyahat yapılan bir olgu olarak görüyordu diğer kültürleri ve Müslümanları. Ben bu gidişattan kaygılıyım. Çünkü Avrupa’da İslam’a ve Müslümanlara yönelik ciddi kaygıları üreten merkezler çoğaldı. Ve Müslümanlığı ve İslam’ı sadece güvenlik penceresinden bir din olarak değil bastırılması söndürülmesi gereken bir yangın olarak bir tehlike kaynağı bir risk alanı olarak gören bakışlar arttı. İsviçre'de minareye 'hayır' diyenlerin büyük çoğunluğu aralarında hiçbir Müslüman’ın yaşamadığı bölgeler. Müslümanların bulunduğu bölgelerde 'hayır' diyenlerin sesi daha az. Demek ki sebep medyanın ve belli kuruluşların batıda sürekli Müslümanlar ve İslam hakkında genel bir kaygı beslemesi.
Hıristiyanlık Avrupa’da zayıfladı, kiliselerin içi boşaldı, kilise güç kaybetti. Hıristiyanlık, çağdaş Hıristiyan gençliğini tutamaz oldu dedim ya din din olarak kalmalı ne kadar reforme edersek o kadar anlamını ve etkisini yitirir. Biz yapabildiğimiz kadarıyla dine kucak açmalıyız. Avrupa bu sarsıntıları geçirdiği için Hıristiyanlık üzerinde toplanmayı Müslümanlıkla zıtlaşarak sağlamak istiyorlar.
Din adına konuşacak merci yok
Din adına cübbe giyen, çember sakal bırakan herkes, din adına konuşmaya yetkili midir? Türkiye’de din adamı imajında sorun yok mu?
Şimdi tabii hepimizin sosyalleşmeye hoşgörüye ihtiyacı var. Dinimizde ruhban sınıfı yoktur. Allah adına, din adına konuşacak yetkili merci yoktur. Allah. Kur’anı ve dini her bireye ayrı ayrı göndermiştir. Bizim görevimiz dinin doğru bilgisini Kur'an’ın ve peygamber efendimizin sünnetinin doğru bilgisini insanlara en iyi şekli ile aktarmaktır.
Sorun var ama...
Sorun var ama sorunun kaynağı sadece biz değiliz. Din adamı imajı 2 yüz yıldır bu ülkede olumsuz olarak çizildi. Son 3-5 yılda biraz daha düzelme var. Bunda olumsuz örnekler var ama olumsuz örneği olan tek kurum biz değiliz ki... Öğretmenlerimizin, polisimizin, subayımızın memurumuzun, işçimizin, çiftçimizin, işadamımızın ve entelektüelimizin de bir çok olumsuz örnekler sergilediğini görüyoruz. Ama bunlardan hareketle hiçbir gruba karşı bir yargı besleyemeyiz, genel bir itham yapamayız. Sizin dediğiniz haldeki insanlara bakarak ve dini onlarda görerek dine mesafe koyarsak bize yazık olur.
En büyük günah
Terörle mücadele kapsamında Kandil ve Mahmur’a vereceğiniz bir mesaj var mı?
Din bize Allah’ı tanımayı, peygamberi sevmeyi ve bütün kainata bir emanet bir sorumluluk bilinciyle bakmayı gerektiriyor. Bu bakımdan her yerdeki insan için lazım. Ben inanıyorum ki, Müslümanlık onu anladıkça Allah sevgisini yüreğimize nakşettikçe ben toplumda birlik beraberliğin artacağını ve birbirimize kalkan ellerin yere ineceğiniz düşünüyorum. Doğru ve Güneydoğu’da Kur’an kurslarımız bu itibarla çok önemli bir fonksiyon icra ediyor. Doğru din eğitiminin aramızda nefreti buzları eriteceğine ve birbirimize sevgi saygı ile bakmaya yol açacağını düşünüyorum. Dinimizde en büyük günah masum insana el kaldırmak ve cinayettir, kul hakkı ihlalidir.
Alevi açılımını destekliyorum
Alevi açılımı hakkında ne düşünüyorsunuz, görüşlerinizde değişme var mı?
Açılım kelimesi bir defa bir ötekileştirme anlamı içeriyor ama biz hep bir aradayız. Hazreti Ali’de, bizim din ulumuzdur Ehli Beyt’te bizim sevgilimizdir. Böyle olunca öteki diye bir kavramı silmek zorundayız. Açılım dediğimiz, adım atmayı sonuna kadar destekliyoruz ve bunu her yerde yapmalıyız.