Dünya

Banu Güven: Amerikalı meslektaşlara öğütler

10 Kasım 2018 01:50

Trump ile CNN muhabiri Acosta arasında tam olarak ne geçti? "Bizim medya basiretsiz çıktı, uçuruma yuvarlanıverdik" diyen Banu Güven olayın ayrıntılarını ve ABD’li meslektaşlarına öğütlerini DW Türkçe’de yazdı.Dünya hızla koca bir tımarhaneye dönüyor. Ekonomik eşitsizlikten, sosyal adaletsizlikten dert yanan kitleler, çıkış yolunu popülist söylemleriyle göz boyayan despotlarda ve tüccarlarda arıyor. Onlar kendi kurdukları hakikatin kralları, bizim hakikatimizin şarlatanları. ABD Başkanı Donald Trump da onlardan biri.

Trump basın özgürlüğü için büyük tehlike arz ediyor. Öyle ki, zaman zaman kendi halimizin yanında ABD'li meslektaşlarımız için de kederleniyoruz. Biz feleğin çemberinden geçmişiz, onlar arkamızdan geliyor gibi. Trump'ın düşman bellediği kanallardan CNN'in Beyaz Saray muhabiri Jim Acosta'nın başına gelenlere bakın.

Tam olarak ne oldu?

Trump'ın ara seçim kampanyasında en sık kullandığı malzemelerden biri, Ekim başında Honduras'tan yola çıkıp, El Salvador, Nikaragua ve Guatemala üzerinden kalabalıklaşarak Meksika'ya gelen göçmen kafilesiydi. Uyuşturucu kartellerinden ve yoksulluktan kaçan insanları "çete üyeleri, çok kötü insanlar” olmakla suçlayan, hatta aralarında Ortadoğulular olduğunu iddia eden Trump, Twitter'a da "Yasal yollarla olmadığı sürece ABD'ye giremeyeceksiniz. (Aksi) ülkemizin istilası anlamına gelir. Ordumuz (sınırda) sizi bekliyor!" diye yazdı.

CNN'den Jim Acosta ile Trump arasında geçen diyalog tam olarak şöyleydi:

Acosta: Size ara seçim kampanyasındaki bir açıklamanızla ilgili soru sormak istiyorum

Trump: İşte başladı.

Acosta: Kusura bakmayın Sayın Başkan, ama bu kafile bir istila girişimi değildi. Bildiğiniz gibi…

Trump: Bence istila…

Acosta: Bildiğiniz gibi Sayın Başkan, bu kafile Orta Amerika'dan ABD sınırına hareket eden bir grup insandan oluşuyor…

Trump: Bana bunu anlattığın için sağol, minnettarım.

Acosta: Kafileyi neden böyle tanımladınız?

Trump: Çünkü bana göre bu bir istila. Seninle aramızda fikir ayrılığı var.

Acosta: Göçmenleri şeytanlaştırdığınızı düşünmüyor musunuz?

Trump: Hayır. Ben gelmelerine karşı değilim. Ama yasal yollarla gelsinler. İnsana ihtiyacımız var.

Acosta: Kampanyanız…

Trump: Bekle! Neden insanlara ihtiyacımız var, biliyor musun? Çünkü yüzlerce şirket geri dönüyor. İnsana ihtiyacımız var o yüzden.

Acosta: Kampanyanızda bir filmde sınırda duvara tırmanan göçmenler gösteriliyordu…

Trump: Bu gerçek. Aktör değildi onlar. Birkaç gün öncenin olayı…

Acosta: Ama (bu kafile) yüzlerce mil uzakta…

Trump: Biliyor musun? Bırak ülkeyi ben yöneteyim. Sizler de CNN'i yönetin. Bunu becerebilseydiniz reytingleriniz böyle olmazdı.

Acosta: Sayın Başkan, bir soru daha sorabilir miyim?…

Trump: Tamam, yetti artık.

O sırada bir görevli mikrofonu Acosta'nın elinden çekip almaya çalışıyor. Acosta mikrofonu kendine çekiyor. Soru sorarken kullandığı eli, stajyerin koluna temas ediyor. Acosta, "Afedersiniz Hanımefendi” deyip sorusuna devam ediyor.

Acosta: Rusya ile ilgili soruşturmadan endişe duyuyor musunuz? Hakkınızda …

Trump: Rusya soruşturmasıyla ilgili hiçbir şeyden endişe duymuyorum, çünkü bu bir yalan. Artık yeter. Mikrofonu bırak.

Acosta "Hakkınızda iddianame hazırlanmasından endişe ediyor musunuz" deyip mikrofonu verirken, Trump kürsüden uzaklaşıyor. Sonra geri dönüyor: "Biliyor musun? CNN seni çalıştırdığı için utanmalı. Sen çok kaba ve felaket bir insansın. CNN için çalışmamalısın."

Acosta'nın ardından söz alan NBC muhabiri Peter Alexander, meslektaşını "Jim özenli bir muhabirdir" diye savununca, Trump'tan "Senin de hayranın değilim" cevabını alıyor.

Sonuç: Acosta'nın 5 yıllık Beyaz Saray muhabirliği son buldu. Trump'ın basın sözcüsü Acosta'nın elinden mikrofonu almak isteyen görevlinin kolunu ittiğine işaret eden bir video yayınladı. Ne var ki, videonun ilgili kısmının bu izlenimi yaratmak için yavaşlatıldığı iddia edildi.

Beyaz Saray'ın ilk tahrifatı değil

Seçilmesinde Rusya'nın rolü olduğu iddiası Trump'ın uykusunu kaçırıyor. Temmuz'da Helsinki'deki ortak basın toplantısında Putin'in ağzından doğrulanmış da olsa, lafı edilmiyor. Bir muhabirin "Donald Trump'ın seçimi kazanmasını istediniz mi? Bu konuda yardımcı olması için kimseyi görevlendirdiniz mi?" sorusuna, Putin, "Evet, bunu yaptım. Çünkü Trump Rusya ile ABD ilişkilerini düzeltmekten söz ediyordu" diye cevap vermişti. Beyaz Saray'ın becerikli basın bürosu, görüntülerden ve zabıttan sorunun ilk bölümünü atıverdi! Buyrun size hakikat!

Ne yapmamalı?

Bizim deneyimlerimize bakarak "Ne yapmamalı" sorusuna cevap bulmak daha kolay. Kısaca hatırlatayım.

Yıl 2004. "Hızlandırılmış" tren kazasında 41 kişi hayatını kaybediyor. Bir muhabir dönemin başbakanı Erdoğan'a soruyor: "Ulaştırma Bakanı istifa edecek mi?" Erdoğan'ın cevabı: "Sen hangi gazetedensin?" Muhabir "Radikal" cevabını verince devam ediyor Başbakan: "Çok radikalsin. Sorduğun sorunun cinsi önemli. Acı paylaşmıyorsun, paylaşıyorsan böyle soru sorulmaz." Hızını alamıyor: "Birileri geliyor, ideolojik yaklaşım gösteriyor. Sizler de ideolojik yaklaşım gösteriyorsunuz. Bu konulara ideolojik yaklaşmayın. Zaten 36 tane vatan evladı kardeşimiz gitmiş. Halkımızı tahrik etmeyin!" Aynı soruyu bir daha soran çıkmıyor.

"Başka muhabir göndersinler!"

Aradan 4 yıl geçiyor. Başbakanlık 2008'de 6 muhabirin akreditasyonunu yalan haber, başbakanı yeterince sık izlememe gibi gerekçelerle yenilemiyor. Sağolsun bir meslektaşımız konuyu bir basın toplantısında gündeme getiriyor: "Yıllardır sizi takip eden muhabirlerin başbakanlık akreditasyonları iptal edildi. Bu konudaki görüşünüz nedir?" Erdoğan, "Arkadaşlar, muhabirler yalan yanlış haber yapıyorsa akreditasyonları iptal edilebilir. O medya organı veya grubu bir başkasını göndersin. Yalan yanlış haber yapanlarla biz yola devam etmeyiz. Bizim ölçümüz o. Yalan yanlış haber yapmayacak" diye cevap veriyor. Medya kuruluşlarından bazıları harfiyen başbakanın dediğini yapıyor. Biatta bir eşik bir daha dönülmemek üzere geçilmiş oluyor.

Trump'ın gözdağından sonra ABD medyası aynı eşikte. O eşiğin ardında da dibi olmayan bir uçurum var. Bizim medya basiretsiz çıktı, uçuruma yuvarlanıverdik. Yamaçta bulduğumuz üç beş dala kayaya binbir güçlükle tutunurken, meslektaşlarımıza sesleniyoruz: "Arkadaşlar, ne yapın edin, o eşiğin geçilmesine izin vermeyin! Buralar çok sarp!"

Banu Güven

© Deutsche Welle Türkçe