T24- Taraf gazetesi yazarı Demiray Oral, Balyoz planında yer alan kimi çelişkili bilgilerin içinde büyük sıkıntı yarattığını yazdı. Demiray yazısında, “Ya Balyoz dosyası bir şekilde şişirilip asıl plana eklemeler yapıldıysa ve bu nedenle tek bir masum bile sanık haline gelip bugün cezaevine girdiyse?” diye sordu.
Demiray Oral’ın bugün yayınlanan (14 Şubat 2011) “Balyoz ve içimdeki o sıkıntı” başlıklı yazısı şöyle
Fazla alıngan değilimdir, çok şükür paranoyak da...
Ama birkaç gündür karşılaştığım insanlar gözümün içine bakıyorlar adeta.
Manasız bakışmalarımız giderek uzuyor.
Bunun üzerine kimileri küçük zarflar atmaya başlıyor, tepkimi anlamak maksadıyla,
Herhalde Balyoz’da 163 askere tutuklama kararı çıktığı için ruhumda havai fişeklerin patladığını sanıyorlar.
Ve yeterince dikkatli bakarlarsa, kutlamayı izleyebileceklerini düşünüyorlar.
Oysa vaziyet hiç de öyle değil.
Evet, bir yandan memlekette ilk kez bir darbe teşebbüsü davasının ciddiyetle yürütülmesinden dolayı gayet memnunum.
Çünkü bu süreci başından beri takip ettim ve naçizane kanaatim o ki, ordunun içinde AKP hükümetini devirmek için kurulmuş bir cuntanın varlığından şüpheye mahal yok.
Balyoz planı semineri de yapılacak o darbenin ciddi bir tatbikatı...
Sıkıyönetim ilanı için yaratılacak kaostan, kurulacak milli mutabakat hükümetinde yer alacakların isimlerine kadar tüm ayrıntılar planlanmış.
Buraya kadar herşey, “Ali bak bu darbe” kıvamında net.
Fakat itiraf ediyorum, bir yandan da içimde ciddi bir sıkıntı mevcut.
O sıkıntının kaynağı, Balyoz planında yer alan kimi çelişkili bilgilerin yadsınamayacak varlığı.
Ve vicdanım bana şu soruyu soruyor: Ya Balyoz dosyası bir şekilde şişirilip asıl plana eklemeler yapıldıysa ve bu nedenle tek bir masum bile sanık haline gelip bugün cezaevine girdiyse?
Bu soruya, taraf olmanın şehvetine yenik düşüp vicdanı nasır tutmamış hiç kimse, “ne yapalım onlar da darbecilik oynarken düşünselerdi” kıvamında bir karşılık veremez...
İçimdeki sıkıntıyla ilgili naçizane bu itirafı, fikirlerimin örtüştüğü bir meslektaşıma Güzin Abi muamelesi yaparak anlattım.
Dinledikten sonra şöyle dedi: “Bence bunu kesinlikle yazma. Taraf yazarı olduğun için birileri bunu kullanır ve davanın kuşkulu olduğu yönündeki çabalara hizmet etmiş olursun istemeden.”
Genelde nasihat dinlemem, Güzin Abi’nin dedikleri de ters etki yaptı ve ruh halimi kesinlikle yazmaya karar verdim.
Çünkü bu tarz hesap kitap yapmaktansa hiç yazmamak evladır diye düşünüyorum.
Her neyse, isterseniz kapıyı çıkarken çekip beni sıkıntımla baş başa bırakabilirsiniz.
Ama meselenin hallolmasını istiyorsak eğer, bu konuda ilk görev yargıya düşüyor.
Balyoz kovuşturmasını kılı kırk yaran bir titizlikle yürütüp, olabilecek mağduriyetleri en aza indirmeleri lazım.
Elbette medyanın da davayı kuşkulu hale getirme çabalarına hizmet etme ya da Balyoz dosyasındaki her satırı kayıtsız şartsız doğru kabul etme tavırlarını terk etmesi gerekiyor.
Yani memleketin değişimi için en mühim davada top, aslında değişime en çok ihtiyacı olan iki kurumda. Yargıda ve medyada...
Bu ne yaman havuz problemi anne!
TSK: Siz kimsiniz, biz kimiz?
Kimse “abartıyorsun” filan demesin.
Abartan ben değilim, onlar.
Şöyle düşünün...
Bir grup polis yargılanıyor, içlerinden bazıları da üst düzey Emniyet yetkilisi... Mahkeme tutuklanmalarına karar veriyor.
Sanık üst düzey Emniyet yetkilileri, “bizi buradaki polisler tutuklayamaz, Emniyet Genel Müdürü gelsin” diyerek direnebilir mi?
Bir grup avukat sanık olsa... Tutuklama kararı verilse ve avukatlar “Barolar Birliği Başkanı gelmeden bizi tutuklayamazsınız” dese...
Doktorlar, Profesör nezaretinde... Taksiciler, Şoförler Odası Başkanı gelince... Çöpçüler Belediye Başkanı eşliğinde tutuklanabileceklerini söylese...
Gazeteciler mi dediniz? Ne bileyim, onlar da Genel Yayın Yönetmeni’ni istesin... Meraklısı Basın Konseyi Başkanı’nı da tercih edebilir, ben karışmam. Mevzuu dağıtmayalım lütfen...
Okumuşsunuzdur, Balyoz davasında tutuklama kararı çıkınca sanık yakınları “burada korgeneral rütbesinde subay var, size teslim etmeyiz. Buraya orgeneral teslim almaya gelecek” dediler.
İşte herşey bir yana, Balyoz davasının memleket için anlamı bu söylemde yatıyor: Ordunun normalleşmesi.
Askerlerin ve yakınlarının “onu size teslim etmeyiz” mantığı TSK’nın sivillere nasıl baktığının şahane bir misalidir.
“Siz kimsiniz, biz kimiz” diyesi geliyor adamın.
İşin daha tuhaf yanı, birçok sivile de duruşmadaki bu “teslim olmayız” mantığının tuhaf gelmemesi.
Başka meslektekiler yapsa herkesin tepki göstereceği bir davranış asker yapınca normal görünüyor.
Onun için ordu da normalleşmeli, sivillerin orduya bakışı da.
Zaten tüm bu Balyoz, Ergenekon curcunasında aslında olan bitenin manası da bu...