Hürriyet yazarı Murat Yetkin, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin adını anmadan Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Prof. Dr. Şükrü Karatepe'nin "eyalet sistemi" açıklamasına tepki göstermesinin, "hayır" cephesini güçlendirebileceğini ifade etti.
"AKP hazırda tuttuğu bir anayasa hazırlığı varsa mutabık kalınan maddeleri kabul etmek kaydıyla Meclis'e getirmelidir" çağrısıyla referandum sürecinin yolunu açan Devlet Bahçeli, dün (13 Nisan 2017) Star - NTV ortak yayınında şu açıklamalarda bulundu:
"Şimdi eyelet sistemini getireceğiz diye bir danışman, cumhurbaşkanı danışmanı olarak söylüyor, Cumhurbaşkanı da buna ses çıkartmıyor, kabulleniyor ise, o zaman 2 gün içerisinde eyelet sistemine karşı olan, üniter yapıda düşüncesi olan ülkücülerin (referendum) kararı ne olabilir? Bunları düşünmek lazım"
Murat Yetkin'in "Bahçeli’nin çıkışı her şeyi değiştirebilir" başlığıyla yayımlanan (14 Nisan 2017) yazısı şöyle:
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin dün akşam NTV-Star canlı yayınında Nazlı Çelik’in sorusu üzerine söyledikleri 16 Nisan referandumun seyrini bütünüyle değiştirebilir.
Bahçeli, geçen hafta sonu Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın baş danışmanlarından Şükrü Karatepe’nin “eyalet sistemi” hedefi olarak eleştirilen sözlerine tepki gösterdi. Daha doğrusu Erdoğan’ın bu sözlere tepki göstermemesine…
“Benim danışmanım dese” görevden alırım diyerek de Erdoğan’ı en sinirlendirecek şeylerden birisini yaparak ne yapması gerektiğini söyledi; siyasetin yaygın deyimiyle Karatepe’nin “kellesini istedi”.
Bahçeli bu durum önümüzdeki iki gün içinde düzeltilmezse “Eyalet sistemine karşı, üniter yapıdan yana olan ülkücüler ne yapacaktır?” diye sorarak, desteğini çekebileceği sorusunu da zihinlere yerleştirdi.
MHP lideri partisinin parçalanması, bazı ağır toplarını partiden çıkarması pahasına, sırf bu tür girişimleri önlemek, mesela “Kürt sorununa siyasi çözüm” çerçevesinde PKK ile yeni bir diyalog kapısı acımaması adına “Evet” kampanyasına destek verdiğini açıklamıştı oysa.
Bahçeli “danışmanlar vurgusuyla birden fazla kişiden bahsettiğini de gösterdi. Burada kast edilenin de Anayasa çalışmalarına bizzat katılan Cumhurbaşkanlığı baş danışmanlarından Mehmet Uçum olduğu yorumları yapıldı dün akşam saatlerinde siyasi kulislerde.
Uçum’un “Yeni bir devlet kurulacak” mesajı, hem Erdoğan’ın “rejim değişikliği değil” sözleriyle çelişir bulunmuş, hem de CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu tarafından “Bizim Türkiye Cumhuriyetimiz var, başka devlete ihtiyacımız yok” sözleriyle eleştirilmişti.
Bahçeli’nin dün akşamki çıkışı, eğer Erdoğan veya Başbakan Binali Yıldırım tarafından Bahçeli tarafından kabul edilir bir şekilde toparlanamazsa şimdiye dek “Evet”i önde gösteren bütün anketleri çöpe göndermiş de olabilir; “Hayır” cephesini güçlendirebilir.
Erdoğan’ın 2007’den bu yana adım adım ilerlediği hedef, tam ulaşmak üzereyken, belki kendilerini erken zafer havasına kaptıran danışmanlarının söyledikleri yüzünden suya düşebilir mi?
Danışmanların söyledikleri gibi, bir de söylemedikleri var, sorun olarak sayabileceğimiz.
Danışmanları Cumhurbaşkanını acaba Türkiye ve etrafında olan bitenler hakkında, olup bitecekler hakkında ne kadar doğru bilgilendiriyorlar, bildiklerinin ne kadarını çekinmeden kendisine söyleyebiliyorlar? Bu konuda Ankara siyaset kulisinde bir görüş birliği bulunmadığı artık İstanbul’a kadar gelen bilgilerden anlaşılıyor.
Bunun bir örneği medya kampanyası konusunda yaşanıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Yıldırım, her gün bazen iki, bazı günler üç yerde konuşma yapıyor. Yapabilirler, mücadele sert ve kampanyalar arasındaki bariz eşitsizliğe karşın evet-hayır dengesi hala bariz şekilde bozulmuş görünmüyor.
Bu konuşmaların tamamının hemen hemen bütün televizyonlardan yayınlanıyor.
En son 18 Mart Çanakkale Şehitler Gününde Başbakanın konuşması Cumhurbaşkanın konuşmasıyla aynı saate denk gelmesi nedeniyle yayınlanamamıştı. O tarihten sonra başbakanlık ekibi, Yıldırım’ın konuşmalarının Erdoğan’la çakışmayacak saatlere alınmasına özen gösterdi.
Hem böylelikle art arda ikisinin de konuşmaları yayınlanacağı için “hayırcılara” da yer kalmayacaktı.
Dün bu peşi sıra konuşma düzenlemesi zirve yaptı. Saat 14 ila 18 arası, sırasıyla Yıldırım’ın Kütahya, Erdoğan’ın Ordu, yine Erdoğan’ın Giresun ve nihayet Yıldırım’ın Bilecik konuşmaları hemen hemen bütün kanallardan canlı olarak yayınlandı. RTÜK’te tam kaydı vardır ama bendeki kayıtlara göre Cumhurbaşkanı ve Başbakan bu dört saatin 2 saat 10 dakika kadar bir süresi Türkiye’deki belli başlı bütün televizyonların ekranında “Evet” oyu istediler vatandaşlardan.
Zaten ekranlarda “Hayır” oyu isteyebilenler sadece CHP’liler kaldı denebilir. HDP’liler, Saadetçiler, MHP’den çıkarılanlara pek yer verilmiyor, verilemiyor, her ne ise ekranlar da değiller.
CHP lideri Kılıçdaroğlu, o da hükümet yanlısı kanallarda olmamak, bir kısmı TRT’den verilmek kaydıyla bazı haber kanallarında Balıkesir ve İzmir konuşmalarıyla toplam 40 dakika kadar yer buldu dün.
Bunları niye söylüyorum?
Bunları acaba Cumhurbaşkanının danışmanlarından hiç biri kendisine bir doz aşımı nedeniyle geri tepme ihtimalinden, algı körlüğünden söz edip etmediğini merak ettiğimden söylüyorum. Bir şey sürekli gözünüzün önünde tutulursa, bir süre sonra algılamaz hale gelebilirsiniz.
Ama danışmanların Cumhurbaşkanına söylemekten belki çekindiği, belki söylemek isteyip de son anda vaz geçtiği başka konuların varlığı da konuşuluyor siyaset kulisinde.
Bunların başında idam cezasının geri getirilmesi var.
Cumhurbaşkanı belki de milliyetçi oylara, sadece 15 Temmuz 2016 kanlı darbe girişimi ve Fethullahçı gizli örgütlenme için değil Abdullah Öcalan imasıyla da idam cezası vaadiyle yaklaşıyor.
Sadece idam cezası değil, hiçbir cezanın geçmişe yönelik uygulanamayacağı yolundaki binlerce yıllık hukuku da diyelim ki çiğnendi. Bunun Türkiye’nin Avrupa Birliği’yle hatta bütün uygar dünyayla siyasi ilişkilere ağır hasar vereceğini –Mevlüt Çavuşoğlu, Ömer Çelik, Mehmet Şimşek, Berat Albayrak gibi sürekli dışarıyla ilişkide olan bakanları da katarak söylüyorum- Cumhurbaşkanına söyleyecek bir danışman yok mu?
Söylüyorlar da Cumhurbaşkanı dikkate mi almıyor, yoksa söylemeye mi çekiniyorlar?
Yoksa hepsi idam cezasının sadece MHP tabanı için bir referandum oltası olduğunu, idamın geri getirilmeyeceğini düşünüyor ve sesini çıkarmıyor mu?
Çünkü AB ile siyasi ilişkilerin hasar görmesi, Türkiye’nin ekonomisini de derinden etkileyecektir.
Bir de şu var.
Almanya ve Hollanda ile yaşanan kavga sonrası ABD’den AB’ye bütün batılı liderler (özellikle de Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier’in Erdoğan’a açık çağrısından bu yana) Erdoğan kendilerine ister Haçlı, ister ırkçı, ister Nazi, ne derse desin cevap vermiyor, polemiğe girmiyorlar.
Cumhurbaşkanın Batıyı hasım ilan eden, kendisiyle mücadeleye çekmek isteyen söyleminin devam etmesi durumunda, 16 Nisan’dan sonra şu anda tahmin etmesi zor karşılıklar gelebilir.
Acaba dışarıyla irtibatlı bakanlar, danışmanlar Cumhurbaşkanına bu konuda olanlar, olabilecekler konusunda yeterince bilgi veriyorlar mı?
Yoksa bir tür “Gözlerimi kaparım, vazifemi yaparım?” anlayışı mı var.
Cumhurbaşkanına bunları söyleyecek, en azından, hadi kınayarak, “Bakın yine neler yazmış” filan diyerek de olsa bu ve benzeri eleştirel yazıları okumasını sağlayacak danışmanları, dostları kalmadı mı etrafında?
Memleket hepimizin çünkü… İyisiyle de kötüsüyle de, “Evet”iyle de, “Hayır”ıyla da…