MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin genel merkezinde gündeme ilişkin açıklama yaptı. Bahçeli, Suriye sınırında güvenlik bölgenin bir zorunluluk olduğunu dile getirirken bölgenin kontrolünün Türkiye’de olması gerektiğini söyledi. "Cumhurbaşkanı Erdoğan'la evinizde yaptığınız görüşmede masaya neler yatırıldı" sorusuna Bahçeli, "Evde masa yoktu" yanıtını verdi. Yeni parti çalışmalarına ilişkin "Hayırlı uğurlu olsun, 104. parti olur" yorumunda bulundu.
Dışişleri Bakanı’nın açıkladığı “Yeniden Asya Açılımı”nı önemsediğini ifade eden Bahçeli, “Birlikte, coğrafyamızı stratejik güce dönüştürüp bir ayağımızla doğuya diğeriyle batıya tutunmak Türkiye’yi kafeslemek isteyen muhasım odaklara en kalıcı cevap ve mesaj olacaktır. Türkiye eksen siyasetine dümen kırmak yerine erdemli, milli, tarihi müktesebata ve başkent Ankara vizyonuna müzahir, aynı zamanda Anadolu coğrafyasının bin yıllık jeopolitiğine bağlı aktif ve ön alıcı politikalarla kuşatmayı etkisiz hale getirecektir” dedi.
Bahçeli, “Suriye’de masumlara kast edilmektedir. İdlib mayın tarlası gibidir. Nerede ve ne zaman infilak edeceği meçhuldür. Mısır’da sokakta bomba yüklü araçlar patlamaktadır. Sina Yarımadası diken üstündedir. Irak, Libya, Cezayir karmakarışıktır. Yemen’de gündem silahtır, kurşundur, savaştır, akan kan ve gözyaşlarıdır. Suudi Arabistan ile Birleşik Arap Emirliği uydulaşmış, emperyalist projelerin temin ve taşeronluğuna soyunmuşlardır. Kısacası çevremiz zifiri karanlıktır. Ve de Türkiye’ye Irak ve Suriye’nin kuzeyiyle birlikte Fırat’ın doğusundan meydan okunmaktadır” diye konuştu.
Bahçeli açıklamasını şöyle sürdürdü:
“Sınırlarımızı korumak devlet olma haysiyetimizin ihmali olmayan bir icabıdır. Suriye’nin kuzeyinden kaynaklanan ve milli bekamızı tehdit eden terörist faaliyetleri odağında karşılayıp etkisiz hale getirmek ülke güvenliği ve jeopolitik zaruretler açısından büyük bir ihtiyaçtır. Aynısını Pençe 1 ve Pençe 2 operasyonlarıyla Irak’ın kuzeyinde icra ettiğimiz bilinen bir husustur.
Kaldı ki Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekatlarıyla da güney sınırlarımız boyunca inşa edilmek istenen terör koridorunu stratejik noktalarından yardığımız sarih bir hakikattir.
“Güvenli bölge Türkiye ve bölgeyi güvence altına alacaktır”
Vatanımızın güvenliğini, yüksek tehdidin yeşerdiği alanları kurutarak, hain ve haşaratın üreyip yuvalandığı çukurları kapatarak temin etmek yegâne seçenektir.
Sınırlarımızı emniyete alacak şekilde inşa edilecek güvenli bölge planlaması bu nedenle kaçınılmaz bir zarurettir. 30 ile 35 km’lik bir derinlikte kurulacak bir güvenli bölge yalnızca Türkiye’yi değil, bölgeyi de güvenceye kavuşturacaktır.
Bu çerçevede ABD askeri heyetiyle 23 Temmuz’da yapılan ilk tur temasların ikincisi 5 Ağustos’tan itibaren başlamış ve 7 Ağustos’ta tamamlanmıştır.
Suriye’nin kuzeyinde ABD ile koordineli bir şekilde kurulması düşünülen güvenli bölgeye ilişkin yapılan müzakerelerde Müşterek Hareket Merkezi’nin en kısa sürede Türkiye’de kurulması konusunda uzlaşmaya varılmıştır.
Ülkemizin güvenlikle ilgili kaygılarını telafi edecek tedbirlerin alınacak olması, bu konuda mutabık kalınması memnuniyet vericidir.
Temennimiz yeni bir oyalama sürecine tevessül edilmemesidir.
Müşterek Hareket Merkezi’nin kurulmasını müteakiben güvenli bölge Türkiye’nin haklı ve meşru taleplerine göre tesis edilmelidir.
Derinliği ve genişliği Türkiye’nin tezlerine, güvenlik ihtiyaçlarına uygun şekilde gerçekleştirilmelidir.
“Güvenli bölge kurulmasıyla Suriyeli sığınmacılar için yeni bir hayat hazırlanmalıdır”
Güvenli Bölge, terör örgütü PKK/YPG’nin güvenliğini değil Türkiye’nin güvenliğini muhafaza etmelidir. ABD müttefiklik ahlakıyla çelişmemelidir.
Bu ülkenin PKK/YPG’yi kanatlarının altına alarak ulaşacağı hiçbir yer yoktur.
Güvenli bölgenin kurulmasıyla birlikte ülkemizdeki Suriyeli sığınmacılar için yeni bir hayat ve iskânın ortamı süratle hazırlanmalıdır.
“Güvenli bölgenin kontrolü Türkiye’de olmalı”
Türkiye, sığınmacıların en temel insani ihtiyaçlarını karşılamak üzere imar, inşa ve bayındır faaliyetlerini yapacak donanım ve yeterliliktedir. Bu güvenli alanın denetim ve kontrolü de Türkiye tarafından sağlanmalıdır. Böylelikle Türkiye’de kucak açıp misafir ettiğimiz Suriyeli sığınmacılar için yeni ve emniyetli bir hayatın temeli kazılmış, ilk adımı atılmış olacaktır. ABD, Türkiye’yi anlamalı, sevmiyorsa da saygı duymalıdır. Terör örgütleriyle arasına kalın ve kesin mesafeler koymalıdır.
YPG’ye silah ve cephane sevkiyatından mutlaka vazgeçmeli, yanlıştan dönmelidir. Onurlu bir devletin terör örgütlerinden medet umması, teröristlerle ittifak içine girmesi akıl, adalet ve ahlakın tümden inkârıdır.
Güvenli bölge kurulmasıyla ilgili iddia edilen müspet gelişmeler ABD’nin lütfu değildir.
Türkiye’nin haklı olduğu bir konuda hakkını yedirmesi, bunun yanında taviz vermesi asla düşünülemeyecektir. Müzakerelerin uzaması, güvenli bölgenin derinlik mesafesiyle ilgili görüş ve yaklaşım farklılıkları terör örgütü PKK/YPG’ye elbette zaman kazandırmıştır.
30 Temmuz 2019 tarihli Milli Güvenlik Kurulu Kararı’nda vurgulandığı gibi, Suriye sınırı boyunca var olan otorite boşluğunun ülkemizi hedefine alan tehdide dönüştüğü, bölgenin terör örgütlerinden temizlenmesi amacıyla bir barış koridorunun inşası gündeme alınmıştır. Türkiye güvenli bölge talep ve tasavvuruyla huzurun, güvenliğin, istikrarın, barışın, bütünlüğün, kardeşliğin yanında; bölücünün, zalimin, hainin, cani emellerin karşısında olduğunu göstermiştir.
Yanı başımızda terör devleti kurmayı aklından geçirenler unutmasınlar ki, son nefesimize, son neferimize kadar direniriz, alayının aklını alır, heveslerini kursaklarında bırakırız. Şehit oluruz, ama Türkiye’yi böldürmeyiz. Gazi oluruz, ama Türk vatanını çiğnetmeyiz. Teslim olmayız, sessiz kalmayız, göz yummayız. Herkesi uyarıyorum ki, Ya şerefimizle, bekamızla ve milli birliğimizle yaşayacağız; ya da küresel tezgâha gelip terörist provokasyonlar, iç sabotaj, suikast ve işbirlikçi tertiplerle süreç ve zaman içinde eriyip gideceğiz.
Ya istiklalimizi muhafaza edeceğiz ya da izmihlale boyun eğeceğiz. Bütün risk ve güvenlik tehditlerine rağmen Türk milleti var olacaktır.
Türkiye ilelebet yaşayacaktır.
Terör örgütleri nerede bulunuyorsa bulunsunlar oraları tepeden tırnağa arındırıp melanetin kökünü kopararak yok etmek tarihe, ecdada, şühedaya namus borcumuzdur.
Biz borcumuza sadığız.
“CHP’nin dili teslimiyetçidir”
Fırat’ın doğusunda terör örgütü PKK/YPG’nin tutunmasına asla müsaade edilmemesi gerektiğine gönülden inanıyoruz.
CHP’nin Fırat’ın doğusu için barışçı yaklaşımlar ve diyaloglar önermesi müflis ve teslimiyetçi bir dildir.
Söylenmek istenen nedir? Hangi barışçı yaklaşımlar izlenecektir? Nasıl bir diyalog kurulacaktır?
PKK/YPG’yle masa mı kurulsun, CHP bunu mu istiyor?
Fırat’ın doğusunda ihanet var, rezalet var, düşman var, Türk’e kefen biçen alçaklar var.
Bunlarla ilgili ne tür bir diyalog teklif ediliyor? Bu nasıl bir acziyettir, nasıl bir köhneliktir, nasıl bir zafiyettir? HDP’li temelsiz şahıs ise savaş politikalarından vazgeçilsin diye utanmadan çağrı yapıyor. Bu köksüz, Kürtlerle barışmanın yolunu arayın diye fitne yayıyor. Kürt kökenli kardeşlerimizle küslük yoktur ki barış olsun. HDP Türk ve Türkiye düşmanlarının içimizdeki sızıntısıdır. CHP’den bu sızıntıdan beslenen siyasi sızıdır. İP’ten bahsetmeye gerek bile yoktur, çünkü hepsi aynı zillet çuvalının dibinde kaynaşmış, kucaklaşmıştır.
CHP-HDP Fırat’ın doğusundaki terör inlerinde fikren ve gıyaben buluşmuşlar, Türkiye’nin terörle mücadelesini engellemek, havayı zehirlemek amacıyla devreye girmişlerdir.
“HDP’nin Kaz Dağları’na gitmesi tiyatrodur”
Bunlar yalanın, riyanın, bölücülüğün, istismarın çıbanbaşlarıdır.
PKK ormanları yakarken çıtını çıkarmayan, hatta sinsi sinsi gülümseyen bölücü HDP’nin, Kaz Dağları’nda su ve vicdan nöbetine girmesi ise tiyatrodur, masaldır, aldatmadır. Farklı ve maksatlı bir hazırlığın varlığına işarettir. Biz ormanlarımızın yok edilmesini asla doğru bulmayız. Ancak PKK/HDP’nin taraf olduğu bir yerde de bit yeniği olduğuna inanırız. Orman yakan namertlerin ağaç kesiliyor diye çığlık atması skandal ötesi bir çarpıklık, mide bulandırıcı bir çelişkidir. CHP, HDP’yle gelecek hayalleri kurmaktadır. İP ise bu hayalin vagonudur. Bunlar ne diyorsa desinler, ne yaparsa yapsınlar, Fırat’ın doğusunda hilal yükselmeli, hainler tek tek cezalandırılmalıdır.
Şırnak Cizre, İdil, Silopi; Hakkari Yüksekova; Diyarbakır Silvan, Sur, Bağlar; Mardin Derik, Dargeçit, Nusaybin; Muş Varto’da PKK’nın cadde ve sokaklara hendekler kazması, barikatlar kurması, patlayıcılar yerleştirmesi, bazı yerlerde özyönetim ilan etmesi namuslu hiçbir insanın kabul edemeyeceği işgal teşebbüsleriydi. Hendek terörü süresince 532 kahraman güvenlik görevlimiz şehit olmuş, 228 sivil vatandaşımız hayatını kaybetmiş, terör eylemlerinden 1 milyon 300 bin kişi etkilenmiştir. Az evvel saydığım il ve ilçelerde 2 bin 307 hendek ve barikat kaldırılmıştır. Bunu görmeyen hıyanet taraftarları ise beka mücadelesini sabote etmeye kalkışmışlardır.
11 Ocak 2016 tarihinde, bin 128 sözde akademisyenin imzasıyla 2015 ve 2016 yıllarında ülkemizin doğu ve güneydoğusunda terörle mücadele kapsamında yürütülen operasyonlar “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisiyle aşağılanmıştı. Takip eden süre içinde nihai imzacı sayısı 2 bin 200’ü aşmıştı. Yurt içinden ve yurt dışından sözde akademisyen ve entelektüellerin imza attığı PKK bildirisinde sokağa çıkma yasakları eleştirilmiş, devlet katliamcı olarak gösterilmişti.
“Terör örgütüne destek veren sözde akademisyenlere verilen cezanın neresinde hak ihlali vardır?”
Anayasa Mahkemesi de, İstanbul 32.Ağır Ceza Mahkemesi’nin 4 Nisan 2018’de verdiği kararda hak ihlali olduğunu 26 Temmuz 2019 tarihinde açıklamıştır. Anayasal düzeni yıkmak için kan döken, eylem yapan bir terör örgütüne destek olan sözde akademisyenlerle ilgili verilen cezaların neresinde hak ihlali vardır? Bunlar haklı değil, haysiyetsizdir. Bu nasıl bir haktır? Bu halde hak nedir, nasıl tarif edilecektir? Hainlerle ilgili hak ihlali kararı verenler maşeri vicdanda vebal altındadır.
Milletin, vatanın, devletin hakkı ne olacaktır? Şehitlerin, gazilerin hakkını kim nasıl teslim edecektir? İhanetin hakkı olmaz, affı olmaz, ihmali olamaz.
Anayasa Mahkemesi hak ihlali kararıyla hakkın doğasına zarar vermiştir.
Terörün, terör destekçiliğinin, devlete katliamcı iftirasının tanımı hezimettir, zillettir, rezalettir, hıyanettir. Geldiğimiz bu aşamada Anayasa Mahkemesi’nin bu hak ihlali kararına ilk derece mahkemesinin riayet etmemesi adaletin ruhuyla çelişmeyecektir. Hakkı inkâr eden, hakikate dirsek çeviren, halka zulmeden bir alçalmanın hakkı da yoktur, hukuku da yoktur. Var diyenlerin bu milletin arasında yeri olmayacaktır.
İyi Partililere dönüş çağrısı
Milliyetçi Hareket Partisi’nden bir vesile ve sebeple koparak İP’e katılan kardeşlerimi birliğe, beraberliğe, kucaklaşmaya davet etmiştim.
Fiziken değilse bile aklen ve fikren aramızda olan, gönlü ve yüreği bizimle beraber olan dava arkadaşlarımızın yuvaya dönüşlerini temenni etmiştim. Hamd olsun bu çağrı ve davetim geniş yankı uyandırdı. Yaptığım çağrıya küstahça ve kahkahayla cevap verenler günü geldiğinde son gülenin iyi güleceğini ağlayarak, rezil rüsva olarak öğreneceklerdir.
Siyasetin doğası gereği bazen küslük, bazen kırgınlık, bazen de kızgınlık yaşanabilmektedir. İP’te milliyetçi ve ülkücünün yeri yoktur. Hakikaten de İP’in yönetiminin bunu teyit etmesi, ülkücüleri kenara itmesi hazin bir vakıa olarak karşımızdadır. İP kozmopolit, icazetli, fikirsiz, hedefsiz, sadece MHP’den intikam almak üzere kurulmuş hastalıklı siyasi bünyedir. Ülküsü olanın, Ülkücüyüm diyenin İP’te işi olamaz. Türk ve Türkiye sevdası olanların fitne-fesatla yolu kesişemez. İP’in 4.Olağanüstü Kongresi’nde çarşaf liste dediler, demokrasi dediler, ayarlanmış ve planlanmış anahtar listeyi 239 kişinin içine özenle ve kurnazca yerleştirdiler.
Bahçeli’den Akşener’e: Ülkücülere haydut demesi şerefsizliktir
Ülkücüler dışlandı, Ülkücüyüm diyenler yok sayıldı. İP’in Başkanı Türk milletine yalan söyledi, delegelerini yüzsüzce aldattı. Demokrasi değil demogoji sahneye çıktı. İP zaman kaybıdır, ayıplıdır, arızalıdır, sakıncalıdır, Kandil ve Pensilvanya’nın ileri karakoludur. İP Başkanı’nın Ülkücülere haydut demesi tek kelimeyle kokuşmuşluktur. Bununla birlikte Ülkücüye haydut demek şerefsizliktir.
İşbirliği yaptığı teröristlere haydut diyemeyen, FETÖ ve PKK’ya ses çıkaramayan, bunun yerine Ülkücülere ahlaksızca saldıran kimliksiz ve dönekle zamanı geldiğinde bu millete hesap vereceklerdir.
MHP ve Ülkü Ocakları’ndan haydut değil haysiyet abidesi, ahlak ve adamlık şahanesi dava insanları, vatan ve millet sevdalısı şahsiyet anıtları yetişmektedir. Ülkücü zamanı ve zemini Türk-İslam ülküsüyle kavrayan; hadiseleri, gelişmeleri, geleceği dün bugün ölçeğinde cem edip fikir, eylem, ahlak ve inançlarıyla kuşatan iffet, itibar ve iftihar zirvesidir.
Bu gerçeği bilip görmesine rağmen çarpıtan kim varsa iki cihanda da hasmımızdır. Onlardan hem bu dünyada hem de Mahkemeyi Kübra’da davacı olduğumuzu tekraren muhataplarına duyuruyorum.
Geleceğin ilk günü, geçmişin karanlığına ilave edilen bir zillet anıdır.
Ülkücü kardeşlerimi aramıza bir kez daha çağırıyorum. İP’te hayır, huzur, gelecek olmadığını ifade ediyorum. Kullanılıp kenara bırakılan kardeşlerimi kucaklamaya hazır olduğumuzu bu vesileyle bir kez daha açıklıyorum. Onlar bizim için İYİ’dir, diğerleri ise sadece İP’siz, sapsızdır. Konuşmanın sonunda sizlerin, aziz milletimizin ve Türk-İslam âleminin mübarek Kurban Bayramı’nı gönülden kutluyorum.
Kesilecek kurbanların kabulünü niyaz ediyorum