MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, darbe girişiminden sonra ilan edilen OHAL kapsamında çıkarılan KHK'lar ile birlikte Gülen cemaatine yönelik devam eden operasyonların PKK'ya da uygulanması gerektiği görüşünü savundu. Bahçeli, "Her hücreye yerleşmiş FETÖ'cülerin ayıklanması için olağanüstü şartlarda emek sarf edilmektedir. MHP olarak bu süreci makul ve meşru görüyoruz. FETÖ ile yapılan mücadelenin, yıldırıcı yöntemlerin PKK'ya da uygulanmasını bekliyoruz. MHP desteğe hazırdır" dedi.
Seçimle gelen cumhurbaşkanının hukuki durumuyla ilgili olarak "Şu anda anayasa çiğnenmekte ve suç işlenmektedir" diyen Bahçeli, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın istediği başkanlık sistemiyle ilgili olarak "Bu açık tehlikenin bertaraf edilebilmesi için iki yolumuz var. Bir, Sayın Cumhurbaşkanı'nın fiili başkanlık durumundan vazgeçmesidir. Olmazsa fiili durumun hukuki boyutu kazandırılmalıdır. Her gün suç işleyen bir yönetimden bahsedilemez. AKP Başkanlık sistemiyle ilgili inadını sürdürecekse yine iki seçeneğimiz var" dedi.
Bahçeli, IŞİD'in elinde bulunan Musul'a yönelik ay sonuna kadar düzenlenmesi beklenen operasyonun Türkiye ile Irak arasında Başika Kampı'yla kriz çıkarmasına değinerek "Türk askere işgalci suçlamasını yapan Irak'a bakın. Musul'u bırakıp kaçan Irak'ın Türkiye'ye atarlanması, atıp tutması her şeyi özetlemektedir. Suriye ve diğer İslam ülkelerinin perişanlıklarını söylemeye bile gerek yoktur" dedi.
Bahçeli'nin partisinin grup toplantısındaki konuşmasından satır başları şöyle:
"Türk milletine kin besleyen, tarihsel varlığından ürken ne kadar zalim varsa kah piyonlarıyla kah doğrudan saldırmaktadır. Husumet cephesi tüm imkanlarıyla zehir kusmaktadır. Yıkılmamızı gözleyenler faaldir. Yok oluşumuzu projelendirenler faaliyetlerine hız vermişlerdir. Türkiye'nin yanıp kül olmasını hedefleyenler hiç olmadıkları kadar dirençlidir. Terörizm Türkiye'nin bir numaralı meselesidir. Bu vahşi saldırganlığı alt etmeden Türkiye'ye huzur yoktur. Terör örgütleri, PKK'nın menfur saldırıyla değerlendirilmelidir, muharrem ayının 10'una tekabül eden bazı görüşlerimi de sizinle paylaşmak istiyorum.
"Acılar zaman içinde hem insanları, hem toplumları olgunlaştıran beşeri bir halin tezahürüdür. Olgunlaşmak, unutmak değildir. Bilakis olgunluk, yaşananlardan zor da olsa ders çıkarabilmektir. Bu değerler sayesindedir ki İslam'ı mesajları evrensel boyut kazandırmıştır. Asırlar evvel, dünya karanlık çağa mahkumken İslam toplumları şahlanış dönemleri yaşıyordur. Asr-ı saadet dönemi emsalsiz bir devrin adıdır. İslam ne zaman kavgalara alet edilip, ne zaman saltanat mücadeleleri içine çekildiyse Müslümanların içine kazınan acılar da ortaya çıkmıştır. Geçmişte yaşanan acılar zamanın ruhuna işlemiş ve hiçbir zaman unutulmamıştır. Mağdurların yürek atışı her dönemde yankı bulmuş, mazlumların ahı günümüze kadar ulaşarak hepimizin ortak hüznü haline gelmiştir. Elbette körpe umutlara kan kusturanlar her zaman lanetleneceklerdir. Hakk'a karşı gelenlerin iktidar hırsı uğruna insanlıktan çıkanların isimleri şerle, şiddetle bir anılmıştır, bundan sonra anılmaya devam edecektir. Tarihin her dönemde makam ve mevki uğruna yaşadıkları dönemleri karanlığa gömenler olmuştur. Kerbela'da yaşananlar özellikle hafızalardan silinmeyecektir. Kerbela'da peygamberimize ve ailesine kılıç çekenler, bugünlerde yaşadığımız kaos ve kargaşanın mimarıdır. Hz. Hüseyin ve ehl-i beyitin aziz büyüklerin 10 muharrem 61'de şehit edildiklerinden beri İslam aleminde göz yaşı eksik olmamıştır.
"Musul'u bırakıp kaçan Irak'ın Türkiye'ye atarlanması..."
"Bugünlerde Türk askere işgalci suçlamasını yapan Irak'a bakın. Musul'u bırakıp kaçan Irak'ın Türkiye'ye atarlanması, atıp tutması her şeyi özetlemektedir. Suriye ve diğer İslam ülkelerinin perişanlıklarını söylemeye bile gerek yoktur. Geçmişin ızdırap verici olaylarını günümüze taşıyıp kavga meselesi yapmak kimseye bir şey kazandırmayacaktır.
"İblis günah mesaisine aralıksız devam etmektedir"
"Yezidler her dönemde olacaktır ve olmuştur. Çünkü İblis günah mesaisine aralıksız devam etmektedir. Kaldı ki bu zamana kadar olan da budur. Mesele Yezid'i lanetlerken Hz Hüseyin'i anlayabilmek, fitnelere kapalı durmaktır. Kerbela'yı anlamak için Hz. Hüseyin'i tanımak lazım. Kerbela denince haksızlığa eğilmeyen bir iman şuuru, cesur bir irade zırhı anlaşılmadır. Tüm İslam toplumlarının karşısında aslında iki seçenek vardır; ya ahlak hakim olacak ya da yezidi alçaklık etki ve tesir alanını genişletmeyi sürdürecektir. Ya barış egemenlik kuracak veya savaş, kutuplaşma, kanlı hesaplaşma kaldığı yerden hatta yükseldiği noktadan değerlerimizi yutmaya devam edecektir.
"Haçlı saldırılarıyla amaçlarına ulaşamayanlar, şimdi değişik senaryolarla şimdi yapmaya çalışmaktadır"
"Kerbela'da kaybeden zalimlerdir, aksini iddia etmek Yezid'le bir olmaktır. Mezhepçilik eğer bugün düşmanlarını kışkırtıyorsa bunun müsebbibi Kerbela'yı siyasileştiren hainlerdir. İslam dünyasının şu anki durumu tam bir fecaati işaret etmektedir. IŞİD böylesi bir zeminden yeşermiştir. Şii de Sünni de Müslümandır. Öyleyse paylaşılamayan nedir? Canlı bombalarla cana ve mala kast etmek yüce Allah'ın hangi buyruğunda yazılıdır? Allah diyerek kafa kesmek nasıl bir aklın ve anlayışın ürünüdür? Bunları sormak ve sorgulamak en büyük hakkımızdır. Haçlı saldırılarıyla amaçlarına ulaşamayanlar, şimdi değişik senaryolarla o dönem yapamadıklarını şimdi yapmaya çalışmaktadır. Çocuklar öldürülmekte, bir medeniyetin ışıkları söndürülmektedir. Bir zamanlar dünyaya yön veren İslam, şimdi girdiği girdaptan çıkmaktan için çözüm ve yollar aramaktadır. Ortadoğu'daki petrol kuyularının etrafında vızır vızır dolaşan emperyalist azgınlık mesafe almaktadır. Maalesef İslam toplumları da buna sessiz ve seyirci kalmaktadır. Yezidlerin oyunlarına düşmememiz en samimi dileğimdir. Yeni Kerbelaların olmaması Müslümanım diyen herkesin ödevidir. Kerbela'daki acılar üzerinden iktidar kurmak hem geleceğe hem günümüze büyük bir haksızlık olacaktır. Birbirimize sıkı sıkı sarılmanın tam zamanıdır, gecikmemiz halinde ödeyeceğimiz bedel çok fazladır. Hz. Hüseyin efendimizin 'Reyhanım' dediği cennet gençlerimizin efendisidir. Tüm Kerbela şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyorum.
"Terör Türkiye'yi her gün vurmaktadır. Kanlı örgütler sırayla ülkemizi hedef almaktadır. Ülkemiz, şiddetli sürekli artan bir şiddet sarmalının ortasında kalmıştır.
"Katiller Hakkari'de bulunan jandarma kontrol noktasına tam beş ton bomba yüklü kamyonetle saldırmışlardır. Benzerlerine Ortadoğu'da cesaret edilen bu eylem türünün ülkemizde yaygınlaşması ülkemizi kara kara düşündürmektedir. Bu bombalar nasıl sokulmaktadır, nasıl saklanmaktadır? Memurlar geceleri vicdanen rahat uyuyabilmektedir. Bu istihbarat neyle meşgul olmaktadır, bu hainler ne zaman hak ettikleri cezalara çarptırılacaktır. İhanetin başı ne zaman koparılacaktır? Beklemeye tahammülümüz kalmamıştır. 20 Temmuz 2015'ten beri 516 tane askerimizi, 52 korucumuzu, 600 sivil vatandaşımızı teröristlerin menfur saldırıları neticesinde kaybettik. Bu süre zarfından 2 bine yakın askerimiz, 1600'e yakın polisimiz, 4 bine yakın sivil vatandaşımız da yaralanandı. Hiçbir vicdan sahibi insan bu kara tablonun izahını yapamayacaktır.
"Dün analar ağlamayacak diyorlardı, oysa bugün bir millet hüngür hüngür ağlamaktadır. Barış türküleri söylüyorlardı, ne çözüm oldu ne de barışın sesi duyuldu. Terör, 70 milyon vatandaşa hayatı zindana çevirdi. 15 Temmuz'dan itibaren FETÖ ile amansız bir şekilde mücadele edilmektedir. Her hücreye yerleşmiş FETÖ'cülerin ayıklanması için olağanüstü şartlarda emek sarf edilmektedir. MHP olarak bu süreci makul ve meşru görüyoruz. FETÖ ile yapılan mücadelenin, yıldırıcı yöntemlerin PKK'ya da uygulanmasını bekliyoruz. Hakkari'de, Şırnak'ta, Diyarbakır'ta atılan bombaların Ankara'dan İzmir'den el sallayanlara hak ettiklerini vermek hükümetin namus borcudur. PKK'ya destek verenler, STK'lar, medya organlar ne zaman hak ettiğini bulacaktır. PKK'yı övenlerin yakasından ne zaman tutulacaktır. PKK'lı diye açığa alınan öğretmenlerin devletle bağının kesilmesi FETÖ'ye ceberrut kesilenler sıra PKK'ya geldiğinde niye sus pustur? FETÖ, bölücü hainlerin ikizidir. Bunların destekçilerinin tasfiyesi, sökülüp atılması erkenden, geç olmadan gerçekleştirilmedir. MHP desteğe hazırdır, hep yanınızdadır. Ellerine kına çalıp davulla uğurlanan askerlerimizin baba evine sala ile dönmesini hazmedemiyoruz. Elinizi çabuk tutunuz.
"Türkiye'nin ateşle imtihana girdiği günlerde Van'da bir araya gelip PKK'yı lanetleyen Doğu ve Güneydoğu'daki 181 aşiret temsilcisini de içtenlikle kutluyorum. Bölge insanımızın tercümanı olan bu kişileri ayrım yapmaksızın kucaklıyorum. Kürt kökenli kardeşlerim, PKK'nın saldırılarında en çok mazlum olan insanlardır. PKK emperyalizmin iğrenç bir tetikçisidir, PKK, Türkleri hazmedemeyen yedi düvelin kokuşmuş bir taşeronudur. Hak yolundan dönmez, oyuna gelmez bir millet olarak devletin varlığına zincir vurmaya kalkan çürümüşlere karşı çıkacağız. Onlar milleti ayırmak isteseler de onları ayaklarımızın altında çiğneyeceğiz. Muhtaç olduğumuz kuvvet, aziz Atatürk'ün ifadesiyle damarlarımızdaki kanda mevcuttur. Türkiye yaşayacak, bayrak inmeyecek, ezan susmayacaktır. 'Şehitler ölmez, vatan bölünmez' kuplesi, gök kubbemizde çınlayacak, asla susmayacaktır.
"Kemikleşmiş ön yargıları ve kısır çekişmeleri bir kenara bırakmalıyız. Vatan sevdasıyla hareket etmeliyiz. Türkiye hepimizindir. Siyasi gündemde kronik çekişme ve çatışma konusu olarak duran temel sorunları bu anlayışla ele almak ve geleceği planlamak zorundayız. Bunların en önemlilerinden bir tanesi de yeni anayasa kapsamında derinleşen hükümet sistemi tartışmalarıdır. Sistem tartışmaları siyaseti tıkarsa rejim tartışmalarına dönebilecektir. Cumhurbaşkanı'nın anayasal yetki ve sınırları devamlı tartışma konusu yapılmıştır. Başkanlık ekseninde çok yoğun fikri münakaşalar süre gelmiştir. 1 Kasım 2015'te başlatılan yeni anayasa süreci, başkanlık nedeniyle akıbete uğramıştır. Hukukun üstünlüğü herkes, her mevki ve makam sahibi için bağlayıcı niteliktedir. Cumhurbaşkanı yasalara ve anayasaya uymak zorundadır. Kimse kendisini hukukun üstününde göremeyecektir. Yürürlükteki anayasanın 6. maddesinde hiç kimsenin gücünü anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamayacağını göstermektedir. Bu kurallar ihlal edilirse, anayasa açıkça yok sayılırsa devleti ayakta tutan dinamikler laçkalaşacaktır. Türkiye'nin yeni bir toplum sözleşmesine ihtiyacı vardır ve sorumluluk hepimizin sırtındadır. 15 Temmuz'dan sonra bu ihtiyaç, acil dir hale bürünmüştür. Milletimizin talebi hissedilir ölçüde fazladır, bunu görmezden gelemeyiz. MHP, anayasanın tadilatına veya yeniden yazımına başından beri sıcak bakmaktadır. Anayasa devlet ve millet ilişkilerini demokratik bir şekilde düzenleyen toplum sözleşmesidir. Bir anayasaya bakışımızda herhangi bir değişiklik veya sapma yoktur. Dün ne söylediysek bugün de aynı çizgideyiz. Özellikle anayasanın ilk 4 maddesinin değiştirilmemesi hakkındaki ısrarımızı muhafaza ediyoruz. Bu çerçevedeki sağlam irademizi yıllardan beri koruyoruz. 15 Temmuz'dan sonra TBMM'de grubu bulunan 3 partinin değerli temsilcilerinden teşkil edilen komisyon faaliyete başlamıştı. Bu komisyon 9 kez toplanarak çalışmalarını sürdürmüş, 23 Eylül'de görevini tamamlamıştır. Söz konusu uzlaşma komisyonu, hassas ortamı dikkate alarak görevini infa etmiş ve sonuçta 7 maddelik mini anayasa değişiklik paketini hazırlayarak sunmuştur. Daha önce üzerinde uzlaşılan 60 maddelik değişiklik dikkate alındığında önemli bir aşamaya gelinmiştir. Anayasa üzerinde söz düellolarının son bulmasını, bu meselenin milli birlik ruhuna uygun bir şekilde sonuçlandırılmasını arzulamaktayız.
"Cumhurbaşkanı millet tarafından seçildiği gerekçesiyle fiili başkanlık dayatmakta, görevinin sınırlarından taşmaktadır. Anayasanın 104. maddesinde görev ve yetkileri düzenlenmiştir. Sayın Cumhurbaşkanı seçildiği andan itibaren anayasanın özüne ve ruhuna aykırı hareketlerde bulunmuş, partili cumhurbaşkanı gibi davranmış, tarafsızlığına gölge düşürecek şekilde yetkisini aşmış, AKP lehine oy istemiş, fiilen hükümet başkanı gibi hareket etmiştir. Cumhurbaşkanı'nın bu davranışları fiili bir durum yaratmıştır. 14 Ağustos 2015'te Rize'de yönetim sisteminin değiştiğini, anayasada kesinleşmesi gerektiğini vurgulaması malumun ilanından başka bir şey olmamıştır. Sayın Binali Yıldırım'ın yönetim yapısındaki rahatsızlığını dile getirmesi henüz çok yenidir. Hatırlarsanız şöyle demişti; "Bugün yapmamız gereken en önemli iş, fiili durumu yasal hale getirmek, bu kafa karışıklığını sona erdirmektir. Bunun yolu da yeni anayasadı.
"Sayın Cumhurbaşkanı anayasanın kendisine vermiş olduğu sorumlulukları az bulmaktadır"
"Son olarak sayın Cumhurbaşkanının 14 Eylül 2016'da başkanlık sistemiyle devam edilmesi gerektiğini söylemiştir. Anayasada sınırları çizilen siyasi sorumlulukları parti sorumluluklarıyla iç içe geçmiştir. Elbette bu çarpık durumun anayasal meşruiyetinin olmadığı da ortadadır. Şu anda anayasa çiğnenmekte ve suç işlenmektedir. Fiili durum ile hukuki gerçek taban tabana zıttır. Parlamenter sisteminin bekleme odasına alındığını ileri sürmüşlerdir. Ülkemizde hukuksuzluk, kanunsuz bir anayasaya dayalı bir yönetim tecelli etmiştir. Elbette bunu kabul etmek, onaylamak mümkün değildir. Sayın Cumhurbaşkanı anayasanın kendisine vermiş olduğu sorumlulukları zımmen tanımamakta, az bulmaktadır. Başbakan'ın dünden razı olduğunu bilmeyen yoktur. Anayasanın nasıl değiştirileceği anayasanın hükümlerince belirlenmiştir.
Başkanlık sistemiyle ilgili MHP'den teklif
"Bu açık tehlikenin bertaraf edilebilmesi için iki yolumuz var.
1) Sayın Cumhurbaşkanı'nın fiili başkanlık durumundan vazgeçmesidir.
2) Olmazsa fiili durumun hukuki boyut kazandırılmalıdır.
Her gün suç işleyen bir yönetimden bahsedilemez. AKP Başkanlık sistemiyle ilgili inadını sürdürecekse yine iki seçeneğimiz var
1) AKP hazırda tuttuğu bir anayasa hazırlığı varsa mutabık kalınan maddeleri kabul etmek kaydıyla Meclis'e getirmelidir.
2) Bu anayasa değişiklik teklifi TBMM Meclisi'nde ya 367 sınırını aşarak kanunlaşacaktır ya da 330 eşiğinin üstünde kalarak referanduma götürülecektir. MHP Türk milletinin vereceği her karara saygılıdır. MHP ilke ve sorumluluklarına sonuna kadar bağlıdır.
"Türkiye'nin yasa ve anayasaya uymayan yönetim yapısının derhal düzeltilmesini öncelikli görüyoruz. Egemenliğin sahibi aziz milletimiz aynı zamanda son sözün de sahibidir. Neye karar verirse karşısında boynumuz kıldan incedir.
"Bizim başkanlık sistemine yönelik kuşkularımız bilinmektedir.
Bugün milletimizle ve siyasi muhataplarımızla paylaştığımız değerlerin tüm yönleriyle tartışılmasını, başkanlık mı, parlamenter sistem mi sorusunun kesin bir şekilde cevaplandırılmasını, bu kargaşanın giderilmesini diliyoruz."