Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu ile DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, görüşmelerinin ardından ortak basın açıklaması gerçekleştirdi. Babacan, "Ülkemiz şuanda çoklu kriz ortamında" dedi. Davutoğlu, "Bir sabah kalktığımızda, Sayın Bahçeli'nin 2002 ve 2018'de yaptığı gibi "Ülkeyi seçime götürüyoruz" sürprizi karşısında hazırlıksız yakalanmanın doğru olmadığı kanaatindeyim. Türkiye her an seçim ortamına girebilir. Bu, bu Haziran da olabilir, Ekim de olabilir, hadi en geç olsa gelecek sene Haziran demiş olsak bile aslında iktidar fiilen Türkiye'yi seçim ortamına soktu." ifadelerini kullandı.
Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu ile bir araya geldi. Babacan, sanayide yaşanan enerji krizi için, “Büyük bir hesapsızlık, kitapsızlık var. Bunun mutlaka bir masaya yatırılması lazım. Buradaki savrukluk, ihmal kimindir? Kim, nerede, nasıl bir hata yapmıştır; bunun da derinlemesine bir araştırılması lazım. Çünkü bunun bir sorumlusu lazım" dedi. Davutoğlu da "Bir yönetim problemi ile karşı karşıyayız. Öngöremeyen, hazırlık yapamayan, alternatif senaryoları gözeterek o senaryolara gerekli tedbirleri almayan bir yönetim anlayışı ile karşı karşıyayız" diye konuştu.
Ali Babacan, bugün partisinin genel merkezinde Ahmet Davutoğlu ile görüştü. İki genel başkan, görüşmenin ardından ortak bir açıklama yaparak gazetecilerin sorularını yanıtladı:
Davutoğlu: Karşılıklı güven içinde görüşmeler oluyor
Ahmet Davutoğlu, yeni ittifak önerisine ilişkin bir soruya şu yanıtı verdi:
"Siyasi partiler bir araya geliyorlarsa ülke gündemiyle ilgili her konuyu konuşurlar. Türkiye’de şu anki otoriterleşen, yolsuzluklarla anılan ve her gün toplumsal güveni yitirmiş iktidar karşısında muhalefetin hep beraber, temel ilkeler, temel yaklaşımlar çerçevesinde görüşmelerini artırmaları lazım. Türkiye, her an seçim ortamına girebilir. Haziran da olabilir, ekim de olabilir, en geç gelecek sene haziran demiş olsak bile aslında fiilen iktidar Türkiye’yi seçim ortamına soktu. Çünkü seçim ortamlarında sayın Erdoğan’ın sayın Bahçeli ile oluşturduğu iklim belli. Gerilimi kutuplaştırarak, karşı tarafta kendileri gibi düşünmeyen herkesi itham ederek seçime gitmek. Ve ekonomik bazı adımlar da seçim ekonomisini yansıtan adımlardı. Bir sabah kalktığımızda, herhangi bir sabah sayın Bahçeli’nin 2002’de ve 2018’de yaptığı gibi ‘ülkeyi seçime götürüyoruz’ sürprizi karşısında hazırlıksız yakalanmanın doğru olmadığı kanaatindeyim. Gündemi etkileyecek şekilde muhalefet inisiyatif almalı, partiler inisiyatif almalı diye düşünüyorum. Bekleyerek, onların ilan edeceği bir seçim takvimine göre tepki veren reaktif bir tutumu doğru bulmadığımı da paylaştım kamuoyuyla ve liderlerle. Genelde de son derece karşılıklı güven hissi içinde verimli görüşmeler oluyor. O bakımdan bu illa, mutlaka bir yeni ittifak olarak yorumlanmamalı ama bunlar da konuşulmalı, her konuya açık olmalıyız. Mesele muhalefetin topluca, bu iktidar gittiğinde ülkeye kaos gelmeyeceği, ekonomide herhangi bir sıkıntının çözüme kavuşturulacağı ve toplumun bütününde bir barış ortamının, toplumsal gerilimi azaltan bir ortamın oluşturulacağı konusunda güven hissini verebilmemiz, hepimizin sorumluluğu bu. Yaptığımız görüşmeler de genellikle buna odaklı."
"İttifaklarla ilgili bir kararımız yok"
Ali Babacan da şunları söyledi:
“Biz, siyasi partiler arasındaki iş birliğine önem veriyoruz. Tematik iş birliği olabilir, daha sonraki aşamalarda ittifak olabilir. Bu mevcut ittifaklarla ilgili kararları oluşturabilir. Yeni oluşabilecek ittifaklarla ilgili kararları oluşturabilir. Demokrasi ve Atılım Partisi olarak, öncelikle bu ülkenin menfaatine, bu ülkenin gençlerinin umutsuzluğuna çare olacak, çözüm olacak her türlü gayrete katkı vermek isteriz. Tabii ki bu gayretin, bu katkının da iyi konuşulmuş, çerçevesi iyi belirlenmiş bir sistematik içerisinde ele alınması ve daha sonraki aşamalarda da sağlam bir zemin içerisinde yürümesini bugünden garanti altına alacak bir bakış açısıyla bu işlerin yürümesini isteriz. Bizim, bugün itibariyle ittifaklarla ilgili herhangi bir kararımız yok. Ama önümüzdeki süreçte, kuşkusuz geniş kapsamlı değerlendirmeler yapıp, diğer siyasi partilerle de yaptığımız istişareler sonucunda bir süre sonra ittifaklarla ilgili bir karar da oluşturabiliriz.”
Davutoğlu: Çoklu organ yetmezliğinin beyne vurması
RTÜK’ün TELE 1’e para cezası vermesi hakkındaki soruyu ise Davutoğlu şöyle yanıtladı:
“Basının özgür olmadığı, düşünce ve ifade özgürlüğünün kullanılamadığı toplumlarda sadece ifade özgürlüğü kısıtlanmış olmuyor. İnsanların ve toplumun gerçekleri görme hakkı da kısıtlanmış oluyor. Babacan’ın söylediği çok doğru bir tabirdi. ‘Çoklu organ yetmezliğinin beyne vurması, basın özgürlüğünün kısıtlanması.’ Basın da basın etiğine uygun davranmakla yükümlüdür. Son dönemde yaşananlar, etik kuralların sadece belli bir kesim için geçerli olduğu, diğer kesimler için geçerli olmadığı bir ortam… Bize dönük en ağır hakaretlerin yapıldığını da herkes biliyor. Siyasi nezaket hepimizin saygı duyduğu bir husus olmalı. Alınan son kararları son derece yanlış buluyorum.”
Babacan: Hastanın hasta olduğu konuşturulmuyor
Aynı soruyu Babacan, “Türkiye’nin sorunlarını çözmeye başlamanın ilk yolu, ilk adımı da ifade ve basın özgürlüğü. Sorunlarını açıkça tartışamayan bir ülkenin o sorunlara çözüm bulması mümkün değil. Hastanın hasta olduğu konuşturulmuyor. Sorunları duymayan, duymak istemeyen, sorunları konuşanları susturmak isteyen bir hükümetin de ülkenin herhangi bir sorununa çözüm bulma kabiliyeti mümkün değil. Maalesef TELE 1 ile ilgili konuda yeni bir örneği” diye yanıtladı.
Davutoğlu'ndan İmamoğlu'nun restoranda görülmesiyle ilgili açıklama
İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun İngiliz Büyükelçi Dominick Chilcott ile yemek yemesi ve görüntülerin valilik tarafından servis edildiği iddialarına ilişkin Davutoğlu, “İBB Başkanı, Türkiye’de herhangi bir belediye başkanı veya seçilmiş bir otorite olarak herkesin sahip olduğu haklara sahiptir. Bir dış temsilciyle görüşmesinde de bir mahsur yoktur. Türkiye, açık bir toplum olmak durumundadır. Bu görüşmeleri yabancı misyon sahiplerinin yapması doğaldır. Belediye başkanı olarak da bu görüşmeler yapılabilir. Bunun olağanüstü bir durum gibi yansıtılması doğru değil” dedi.
Babacan: Hükümetin elindeki propaganda makinasının bulduğu bir unsur
Babacan da aynı soruya şu yanıtı verdi:
“Son kar yağışı ve hava şartları ve bunun İstanbul’a getirdiği sorunları hep beraber yaşadık gördük. Öncelikle bu tür konularda yerel yönetimlere daha çok yetki vermenin şart olduğunu düşünüyoruz. Hatta muhtarların bile bu tür durumlarda, her olağanüstü şartta, her afette daha çok yetki ve daha çok imkana sahip olması gerektiğini söylüyoruz. Fakat uzunca bir süredir görüyoruz ki İstanbul’da, Ankara’da merkezi hükümet ile yerel yönetimler arasında çok ciddi bir sürtüşme var. Ve bundan sadece Ankara’da, İstanbul’da yaşayan vatandaşlarımız zarar ediyor. Burada acil olarak yapılması gereken, hükümetin bir an önce particiliği bırakıp, mesele insansa, hayatsa, afet, olağanüstü şartlarsa o şehirde yaşayan vatandaşların sağlığını, hayatını önceleyen bir tutum takınması. Öbür türlü yemekmiş, şuymuş, buymuş, bunları ben teferruat olarak ve hükümetin elindeki propaganda makinasının bulduğu bir unsur olarak görüyorum. Yoksa Türkiye’deki büyükelçinin görevidir Türkiye’yi yakından takip etmek.”
Davutoğlu: Bundan sonra da istişarelerimiz devam edecek
Parlamenter Sistem çalışması ve altı muhalefet partisi genel başkanının bir yemekte buluşup bulaşamayacağına ilişkin bir soruya da Davutoğlu, “Bundan sonra da istişarelerimiz devam edecek. Sayın Karamollaoğlu ile de görüşeceğim. Sonra edindiğimiz intibaları tekrar birbirimizle, parti kurumlarımızla istişare edeceğiz. Önemli olan, topluma güven hissi verecek şekilde bu görüşmelerin sürmesi. Bu konuda büyük bir ümit taşıyorum” yanıtını verdi.
Babacan: Biz hemen yarın bir araya gelecek durumdayız
Babacan ise “Yarın diye kara verirlerse arkadaşlar, biz hemen yarın bir araya gelecek durumdayız. Kendi adımıza söyleyeyim. Ama bir komisyonumuz var biliyorsunuz, parlamenter sistem çalışan komisyonumuz. O komisyondaki arkadaşlarımız sadece sistemi değil bunun iletişimini de çalışıyorlar” dedi.
Davutoğlu: Birlikte bir çalışmaya hem hazırız hem gerekli görüyoruz
Davutoğlu, erken seçime ve seçim güvenliğine ilişkin bir soru üzerine şöyle konuştu:
“Yönetim beceriksizlikleri, yanlışlıkları, merkezi yönetimle yerel yönetimler arasındaki gereksiz gerilimler halkın hayatını zorlaştırıyor. Kış şartlarında seyahat güvenliğini sağlamaktan yoksun bir yönetim biçimi, seçim şartlarında seçim güvenliğini nasıl sağlayabilecek sorusu geçerli bir sorudur. Enerji güvenliğini sağlayamamış bir yönetim… Aslına bakarsanız temel hak ve özgürlüğün güvenli şekilde yerine getirilmesi bağlamında da sıkıntı var. Siyasi parti olarak sorumluluğumuz, halka taahhüdümüz; ‘Merak etmeyin, seçim yapıldığında güvenliği sağlamayı size taahhüt ediyoruz’. Geçen hafta Akşener, Kılıçdaroğlu ve Uysal ile yaptığımız görüşmede seçim güvenliği bir başlık olarak gündeme gelmişti; Babacan’la yaptığımız görüşmede de geldi. Gelecek Partisi olarak birlikte bir çalışmaya hem hazırız hem gerekli görüyoruz.”
Babacan: Sandıklara sahip çıkmak gerekecek
Babacan da “Mutlaka sandıklara sahip çıkmak gerekecek. Siyasi partiler arasındaki olabilecek iş birliğini biz önemsiyoruz. Bu konu ile ilgili ikili bazda siyasi partilerle görüşme trafiğimiz var” dedi.
Davutoğlu'ndan enerji sektöründe yaşanan krize ilişkin açıklama
Sanayide yaşanan enerji sıkıntısına ilişkin Davutoğlu, şunları söyledi:
“Vahim bir tablo. Eğer güvenlik diye bir sıralama olacaksa sınır güvenliği kadar önemli bir başka nokta enerji güvenliğidir. Bunun için Türkiye’nin arz güvenliğinin kaynaklarını şekillendirmesi hem de olabilecek herhangi bir sıkıntıda depolama imkanlarının da kullanılarak her türlü senaryoya hazırlıklı olunması lazım. Birinci vahim hata, Rusya ile olan doğal gaz anlaşması da dahil olmak üzere, bitmesi öngörülü olan anlaşmaların yenilenmemesi, İran ile olan hatların bakımlarının karşılıklı olarak yapılmaması. Ve bütün bunların Türkiye'nin ekonomik kriz içinden geçip, fakir halkın doğal gaz faturaları ile belinin büküldüğü ortamda gerçekleşmesi tam bir vahamettir. Bir yönetim problemi ile karşı karşıyayız. Öngöremeyen, hazırlık yapamayan, alternatif senaryoları gözeterek o senaryolara gerekli tedbirleri almayan bir yönetim anlayışı ile karşı karşıyayız."
Babacan: Bunun derin araştırılması lazım
Babacan da şöyle konuştu:
"Türkiye enerji konusunda dışarıya bağımlı bir ülke. Böylesine önemli bir enerji kaynağının tedariki ile ilgili olabilecek sıkıntılara karşılık depolama en önemli konu. Bırakın böyle teknik konuları, stratejik mesele aslında. Geçici olarak ülkeler arasındaki ilişkilerle ilgili sıkıntılar olabilir, teknik sorunlar olabilir, bu üretimi yapan ülkenin kendi ihtiyaçları özellikle sert iklimin geçtiği sert kışlarda farklı olabilir. Bir sürü risk var. Bu risklere karşı yapacağınız, bir rezerv oluşturmak. Enerji fiyatları Türkiye’de korkunç arttı. Daha da vahimi, en pahalı enerji olmayan enerji. Üstelik Türkiye’nin güvenilir bir yatırım yeri olarak algılanıp algılanmadığı ile ilgili de çok kritik bir konu. Enerji konusunda sorunlar yaşayan, günü geldiğinde elektrik ve doğal gaz temin edemeyip sanayisini durdurmak zorunda kalan bir ülkeye yeni yatırımların gelmesi konusunda da çok ciddi soru işaretleri oluşturur. Bu iki üç günlük, bir haftalık, on günlük mesele değil. Bunu yaşayan bir ülkenin yıllarca bu uğradığı kredibilite kaybını telafi etmek için çalışması, o kredibiliteyi tekrar oluşturması için emek harcaması gerekir. Olay çok vahim ve bu işin maliyeti Türkiye’ye öyle sanıldığı gibi üç günlük, beş günlük, bir hafta, on günlük bir üretim akması değil, onun ötesinde uzun vadeli hesapsız, kitapsız kendi sanayisine, ekonomisine yeterli enerjiyi sağlayamayan, kesintilere gitmek zorunda olan bir ülke. Üstelik Türkiye ekonomisi son yıllarda beklenenden çok az büyüyor. Her sene yüzde 7-8 büyüyen bir ekonomiye göre siz enerji altyapısını hazırlayacaksınız. Kaldı ki öyle değil. Buna rağmen siz enerjisiz kalıyorsunuz. Büyük bir hesapsızlık, kitapsızlık var. Bunun mutlaka bir masaya yatırılması lazım. Buradaki savrukluk, ihmal kimindir? Kim, nerede, nasıl bir hata yapmıştır; bunun da derinlemesine bir araştırılması lazım. Çünkü bunun bir sorumlusu lazım."