Ekonomi

Babacan: En kötüyü geride bıraktık

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Hürriyet gazetesinde düzenlenen toplantıda, 2011'in son rakamları ile 2012 beklentileri değerlendirdi.

17 Kasım 2011 02:00

T24 - Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Hürriyet gazetesinde düzenlenen toplantıda, 2011'in son rakamları ile 2012 beklentileri değerlendirdi. Babacan, “Tablo gerçekten dünya açısından Avrupa açısından oldukça sıkıntılı ama Türkiye açısından da çok şükür iyi neticeler şu ana kadar almış durumdayız. Cari açıkta da en kötüyü geride bıraktık" dedi.




Babacan, Hürriyet'te düzenlenen basın toplantısında yaptığı konuşmada,  Türkiye'nin 2002 yılından bu yana çok önemli dönüm sürecinden geçtiğini ve bunun  devam edeceğini söyledi.


Bunun bir siyasi, sosyal, ekonomik dönüşüm olduğunu ifade eden Babacan,  2002 yılının Türkiye'si ile bugünün Türkiye'sinin neredeyse iki ayrı ülke denebilecek kadar farklı olduğuna dikkati çekti. Babacan, “Türkiye'den siyasi istikrarın sağlanması, güçlenmesi,  demokrasinin daha iyi işliyor oluşu, temel hak ve özgürlükler konusunda elde  ettiğimiz başarılar, uygulamalarda meydana gelen iyileşmeler, Türkiye'nin bir  hukuk devleti olması için ortaya koyduğumuz çabalar aslında bu başarının  temelinde yer alan en önemli unsurlar” dedi.


Siyasi istikrar olmadıktan sonra ekonomik istikrarın sağlanmasının son  derece zor olduğunu ifade eden Babacan, Türkiye'nin yapmış olduğu bu siyasi  reformlarda AB'nin hep bir çapa teşkil ettiğini, bugün hala AB konusunda ısrarla,  inatla yollarına devam etmek istemelerinin, 20 milyon avro para verip Brüksel'de  daimi temsilcilik binası almalarının aslında bu konuda ne kadar kararlı  olduklarını gösterdiğini vurguladı.



Dünyanın güçlü bir Avrupa'ya ihtiyacı var


Ali Babacan, “Biz şuna inanıyoruz ki dünyanın aslında güçlü bir  Avrupa'ya ihtiyacı var. Çünkü, Avrupa'nın değerleri ve Avrupa'nın idealleri  aslında Türkiye'nin de rahatlıkla paylaşabileceği, uygulayabileceği ve kendi  bölgesinde de daha yaygın hale getirebileceği, hem yaptığı reformlarla hem de  dünya için, özellikle içinde bulunduğumuz bölge için ilham kaynağı olması  vesilesiyle de son derece büyük önem arz ediyor” dedi.


Evvelsi gün yayınlanan istihdam rakamlarına baktıklarında, mevsimsel  düzeltilmiş rakamlar olarak 2009 Nisan'ında yüzde 14,9 çıkan işsizlik oranının  2011 3. çeyreği itibariyle yüzde 9,6'ya düştüğünü belirten Babacan, “Krizin en  tepe noktası ile iki gün önceki rakamları mukayese edecek olursak işsizlik  oranımızda yüzde 5,5'lik düşüş var. Sadece son 12 ayda Türkiye'de 1,7 milyon  ilave istihdam oluştu. Krizin en tepe noktası ile bugünü karşılaştıracak olursak  da Türkiye'de 3,5 milyon istihdam artışımız var” diye konuştu.
        


Pek çok ülke gıpta ile bakıyor

    
Bu sonuçların pek çok ülkenin gıpta ile baktığı sonuçlar olduğuna dikkati  çeken Babacan, şunları kaydetti:


“G-20 Zirvesi için Fransa'nın Cannes şehrinde idik. Salona girdiğimizde  hemen OECD Genel Sekreteri yanımıza geldi ve dedi ki; 'şöyle bir etrafınıza  bakın, burada sizin haricinizde 19 tane lider var ama hiçbirisi gülmüyor, sadece  siz gülüyorsunuz. Ben geçenlerde sayın Başbakan yardımcınıza da, Ali Bey'e de  söyledim, o da bakanlar toplantısında tek gülen bakan olarak oturuyordu, biraz bu  acıyı, biraz bu sorunları paylaşarak, hafif şöyle biraz kontrol ederseniz, bu  kadar tebessümle etrafa bakmazsanız iyi olacak, buradaki havaya daha uygun  olacak' dedi. Dolayısıyla tablo gerçekten dünya açısından Avrupa açısından  oldukça sıkıntılı ama Türkiye açısından da çok şükür iyi neticeler şu ana kadar  almış durumdayız. Cari açıkta da en kötüyü geride bıraktık. Krizin en tepe noktası ile bugünü  karşılaştıracak olursak Türkiye'de 3,5 milyon istihdam artışımız var”


Dünyada ciddi koordinayon sorunları yaşandığına işaret eden Babacan, "Şu ortamda bile halen ortak bir tavır belirlenemiyor. G-20 zirvesinde tam 4 saat Yunanistan'ı ve ortaya atılan referandumu tartıştılar. Halbuki çok daha büyük meseleler var, arkasından gelen İtalya var, Fransa var... Yunanistan'a çözüm üretemeyenler daha büyük sorunlara nasıl çözüm üretecek?" dedi.



Katı düzenleme ve denetleme sürecek


Babacan, 2004 yılından itibaren Türkiye'de  bankacılığa yatırım yapan uluslararası bankaların “Çok şey istiyorsunuz” diye  şikayet ettiklerini, bu şikayetleri yapmalarına rağmen Türkiye'ye yatırımları da  sürdürdüklerini söyledi.


Avrupa'nın ve Amerika'nın Türkiye'ye yatırım yapan bankaları kendi  evlerinde ciddi sarsıntı, zorluk çekerken Türkiye operasyonlarının sapasağlam  ayakta olduğunu vurgulayan Babacan, konuşmasını şöyle sürdürdü:


"Bunların sahibi, ortakları, yöneticileri aynı. Asıl ana şirket  sallanıyor, Türkiye'deki operasyon sapasağlam... Bunun sebebi ne; Türkiye'de  bizim kurallarımıza, ihtiyatlı çerçeveye uymak zorunda oldukları için...  Avrupa'da stres testi yapıyorlar. Biz bunlara 2004 yılında başladık. Hem Merkez  Bankası, hem BDDK yapıyor. Her banka için yapıyor. Her ay bankaların tek tek  durumuna bakıyor. Çok ileri bir senaryoda eğer bir bankanın bilançosunda bir  zafiyet görürlerse uyarıyorlar. Bankalarımız gayet iyi bir işbirliğiyle bunlara uyuyor. Hem Merkez  Bankası hem BDDK'nın düzenlemelerine bankalarımız uyum konusunda çok iyi bir  performans gösteriyor ve karşılığını da alıyorlar diye düşünüyorum. Ciddi bir  karlılık ve çok yüksek bir itibar...”
        


Sıkı duruş gerekiyor


Başbakan Yardımcısı Babacan, önümüzdeki dönemde kamu maliyesi ile  bankacılıkta sıkı duruş, para politikalarında çok ihtiyatlı ve günün şartlarına  kolay adapte olabilen bir duruş gerektiğinin altını çizerek, şöyle devam etti:


“Bazıları 'Merkez Bankası çok sık farklı kararlar alıyor, farklı adımlar  atıyor' diyor. Bu kadar şartların sık değiştiği bir ortamda, Merkez Bankası'nın  da günün şartlarına uygun bir şekilde politikalarını hızlı bir şekilde adapte  edebilmesi çok doğal. Hiç kimse böyle bir ortamda 3 ay, 6 ay yerinde duracak bir  para politikası beklemesin. Mutlaka günün şartlarına bunu adapte etmek gerekecek.  Biz hem Merkez Bankası, hem BDDK'nın çalışmalarının hep arkasında olduk.  Attıkları adımların arkasında olduk. Çünkü bağımsız kurumlar eğer siyasi iradenin  kendi arkalarında durduklarını hissetmezlerse, işte o zaman bağımsızlıklarına  zarar gelmeye başlar. O zaman kendinden emin olmayarak sağdan soldan gelen  rüzgarlara göre, şöyle ya da böyle baskılar altında kararlar almaya başlarlar ki,  asıl o zaman problemli bir tablo ortaya çıkar. Dolayısıyla kurumların  bağımsızlığı, ama bağımsızca aldıkları kararların arkasında siyasi iradenin  sağlam şekilde duruyor olması, bu kurumlarımızın görevini daha iyi yapması için  de son derece gerekli bir durum. Kurumların görevlerini yapabilmesi için gerekli  bir durum.”