DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, yerel seçim sonrası döviz kurunun, fiyatların artmasının sürpriz olmayacağını, ekonominin başındaki eski ekip arkadaşları iyi niyetli olsa bile TÜİK’in gerçek enflasyonu, Merkez Bankası’nın döviz baskısını açıklamadığı bir ortamda enflasyonun düşmeyeceğini belirterek, iktidara, “sarı kart” gösterilmesi çağrısında bulundu. Babacan, Merkez Bankası’nın döviz satışının 400 milyar doları geçtiğini söyledi.
Babacan, gazete ve internet sitelerinin yazar ve temsilcileriyle bir araya geldi. Babacan, şu açıklamaları yaptı:
“Biliyorsunuz DEVA Partisi kurulalı 4 yıl oldu. 9 Mart tarihinde 4. yaş günümüzü kutlayacağız. Bu süre içerisinde gerçekten siyasette farklı bir vizyon ortaya koymak için yoğun bir çaba gösterdik, Türkiye’de gerçek anlamda özgürlükler, insan hakları, demokrasi, tam demokrasi hedefiyle yola çıktık ve bu hedefimizi de parti programımızda çok açık ortaya koyduk. Bizim parti programımız ilk açıp bakarsanız özgürlüklerle başlıyor çünkü Türkiye’deki sorunların tam da temelinde özgürlüklerle ilgili sorunların olduğunu biz tespit ettik. Özellikle ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü parti programımızın ilk sayfaları bunlarla başlar. Tabii mesele hukuk adaletse, bu konuda da biz öncelikle Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği standartlarını esas alan bir siyasi partiyiz.
Otoriter popülizm
Dünyada şu an bir akım var ve bu akım, otoriter popülizmin arttığı, popülist otoriterliğin gittikçe arttığı bir dönemdeyiz. Bu dönem ne kadar sürer bilemiyoruz ama baktığımızda Avrupa dahi, demokrasi, hukuk, insan hakları konusunda referans aldığımız Avrupa Birliği’ndeki birkaç ülkede dahi çok ciddi sıkıntılar başladı. Arjantin’deki son seçimlere bakıyoruz durum aynı, Almanya'daki son seçimlere bakıyoruz. Bu tür partilerin zemin kazandığını görüyoruz. Bunların hepsini görüyoruz ve farkındayız. Ama biz DEVA Partisi olarak asla bu yanlış gördüğümüz ve o ülkelerin vatandaşları için çözüm üretmeyecek, sonuç üretmeyecek akımlara kapılmayacağız.
Altılı Masa
Tabii biz bunları söyledik ama sadece söylemekle kalmadık. Eylem planları açıklamaya başladık. Altılı Masa’da artık benden başka kimse bunları göstermiyor ama bu çalışmaları 2 bin 300 maddelik bir ortak mutabakat belgesi haline getirdik. Bu da Türkiye'de bir ilk. Yani demokrasi tarihimizde böyle bir şey yok. O günlerde çok vurgulamadık. Hani 'ortak çalışmalar' dedik ama hepsi İbrahim Bey'in bilgisayarından çıkan çalışmalardır bunlar. 6 Şubat depremlerinin ülke üzerindeki etkisini ve depremin oluşturduğu travmadan çıkışla alakalı neler yapılması gerektiğini yazdığımız bir rapor da var.
"Kahramanmaraş’ta teslim edilen konut sayısı, söz verilenin yüzde onunun altında"
TOKİ'nin yaptığı işler... 310 bin kadar hedef ilan edilmişti geçen sene martta. 'Bir yılda 310 bin konut yapacağız' diye. TOKİ Başkanı'nın söylediği anahtarı teslim edilmeye hazır 46 bin konut falan dediler ama teslim edilen konut sayısının çok daha az olduğu, örneğin Kahramanmaraş’ta planlananın, söz verilenin yüzde onunun bile altında olduğunu da biliyoruz. Dolayısıyla para olmayınca bu işler olmuyor. Bunun parasını nereden nasıl bulunacağı da var bu raporlarda ama tabii anlayıp uygulamak bir uzmanlık işi.
"81 ilde adaylarımızla giriyoruz"
81 ilde adaylarımızla seçime giriyoruz. Adayımızın olmadığı hiçbir ilimiz yok ve bir iki ilde böyle lokal iş birliği halinde seçime giriyoruz ama bunlar çok sınırlı. Tekirdağ’da bir belediye başkan adayı, büyükşehirde belediye başkan adayı var. Gelecek Partili ama daha önce AK Parti’de siyaset yapmış öyle bir arkadaş. Dolayısıyla büyükşehirde biz ona destek verdik ama pek çok ilçede de sadece bizim adayımız var. Saadet'in ve Gelecek’in adayı yok. Dolayısıyla öyle bir iş birliği Tekirdağ'da lokalde. Yine Malatya'da da bizim kurucu arkadaşımız İbrahim Bey (Gezer) bağımsız aday olarak seçime giriyor. Ama biz de kendisine destek veriyoruz. Saadet Partisi kendisine destek veriyor. Gelecek var galiba destek veren. Seçildiği zaman da belediye başkanı olarak bağımsız olacak, çalışacak. Yani tekrar seçilip de DEVA’ya dönecek falan öyle bir şey yok yani. Onun haricinde dediğim gibi Türkiye genelinde biz kendi adaylarımız, kendimiz doğrudan DEVA Partisi olarak seçime giriyoruz."
“Gerçek zeka kullandık”
Babacan, “Aday tespitinde yapay zeka kullandınız mı?” sorusuna, “Biz onu gerçek zekayla yaptık. Yapay zekayla değil. Gerçek zeka ve tabii bir de akillik ayrı şey biliyorsunuz. Zekilik ayrı, akillik ayrı bir şey. İkisini birleştirmek gerekiyor. Yapay akillik daha bulunamadı henüz. Yapay zeka var da yapay akillik yok. Ama şu var. Bu yapay zeka ile ilgili bizim ilgili birimlerimiz çok yoğun bir şekilde çalışıyor. Konuyu takip ediyorlar” yanıtını verdi.
“Yüzde 130’a varmış enflasyon, yüzde 70’lerde açıklanıyor”
Babacan, dolar kurunun 43-48 lira bandına yükseleceği iddiaları ve seçim hedefleri konusunda da şunları söyledi:
“Bizim parti olarak tabii ki en önemli hedefimiz bu ülkenin merkezi hükümetinde söz sahibi olmak, bu ülkede iktidar olmak. Dolayısıyla 2028'de veya daha erken yapılabilecek genel seçimler bizim en önemli hedefimiz. Bu bir maraton koşusu, bu maraton koşusunda bizim uzun vadeli hedeflerimiz var ve uzun vadeli hedeflerimizden asla vazgeçmiyoruz.
Şu anda ekonomi yönetimindeki birkaç isim bizim eski yakın çalışma arkadaşlarımız. Mehmet Şimşek, Cevdet Yılmaz. İşte İbrahim Çanakçı Bey'le beraber, başka arkadaşlarla beraber uzun süre yakın çalıştık. Arkadaşlarımızdan ben şunu beklerdim. Tabii ki güçlerinin son derece sınırlı olduğunu, ellerindeki imkanlarının son derece dar olduğunu, son derece bozulmuş bir sistemin, bir iki ismin münferit çabasıyla düzeltilemeyeceğinin de farkındayım. Ama arkadaşlarımızın iyi niyetli olduğunu da biliyorum. Fakat en azından şunları beklerdim. Bir, TÜİK'in acilen bağımsız çalışması, tarafsız çalışması ve acilen gerçek enflasyon rakamlarını açıklayan bir kurum hale getirilmesi. Çok önemli bir konu bu. Birincisi bu. İkincisi de Merkez Bankası'nın eskiden olduğu gibi şeffaf çalışması.
Şimdi herkesin bildiği yüzde 120, yüzde 130’a varmış bir enflasyonu siz sürekli olarak yüzde 60’larda, 70’lerde açıklarsanız güven oluşturmanız mümkün değil. 16 milyon emekli var bu ülkede. Sorun 'Sence enflasyon kaçtır?' diye gerçek enflasyonu, gerçek alışverişte karşılaştığı fiyat artışını söyleyecektir. Herkesin bildiği şeyi saklamak, gizlemek, farklı bir rakam olarak açıklamak Türkiye'ye yakışmıyor. Yani güvenden bahsediyoruz. Dakika bir, gol bir. TÜİK'in açıkladığı enflasyona kimse güvenmiyorsa iş bitti. Merkez Bankası 'Ben enflasyonu düşüreceğim' diyor. Ya hangi enflasyon? Yani TÜİK'in açıkladığı enflasyonsa zaten bunun formülünü çoktan buldular. TÜİK düşürdüğünce düşürüyor. Merkez Bankası'nın çabalamasına ihtiyaç yok bu konuda yani. Birincisi bu, ikincisi de Merkez Bankası'nın kendi işlemleriyle ilgili şeffaflık.
“Merkez Bankası sürekli döviz satıyor, 400 milyar dolar nerede?”
Şimdi Merkez Bankası sürekli olarak piyasaya müdahale ediyor. Sürekli olarak döviz satıyor. Şu anda kadar sattığı dövizin dört yüz milyar doların üzerinde olduğunu biz hesap ediyoruz. Hani o meşhur o yüz yirmi sekiz milyar dolar nerede hikayesi vardı ya. Bu rakam 400 milyar doları geçti şu anda. 2019’un ocağından bu yana 400 milyar doları geçti bu rakam. Şimdi bizim dönemde ben ekonominin başında olduğum 13 yıl Dışişleri Bakanlığı dönemi dahil çünkü İbrahim Bey o dönemde hazine müsteşarıydı. Merkez Bankası'nın toplam piyasaya müdahalesi 13 yılın toplamı sadece 8,5 milyar dolar. Yani Merkez Bankası'nın döviz satışı 13 yılın tamamında 8,5 milyar dolar. Bunun hepsi şeffaf. Hepsi açık. Bugün gidin, girin bakın Merkez Bankası'nın web sitesinde hepsi var. Şu tarihte şu kadar sattı diyelim, şu anda bunun tamamı gizleniyor. Ve 400 milyar doları biz dolaylı hesap edebiliyoruz. Bu bilgi devri daim. SWAP’larla geliyor, ihracatçının dövizinin bir kısmını zorla sattırıyorlar. Bizde öyle bir şey yoktu ya. İhracatçı döviz getiriyor. Zorla şurayı satacaksın diyor. Bizde öyle bir şey yoktu. Borçlanarak ya da ihracatçının dövizini alıp ondan sonra o dövizi arka kapıdan satma operasyonu sürün diyor şu anda.
"Geçen sene mayıs seçimlerine giderken döviz kurunu bastırdıklarını kendileri söylüyor"
Mesela döviz kurundan bahsettiniz. Mesela bugünkü döviz kuru ne kadar? Diyelim ki 31 lira mı? Bu 31 lira acaba piyasanın kendi dengesinde oluşmuş bir kur mu? Yoksa acaba bugün Merkez Bankası örneğin bugün sabahtan 2 milyar dolar bir müdahaleyle mi ancak o döviz kurunu 31 lirada tutabiliyor? Bu herkesin bilmesi gereken bilgi. Eğer bunu bilen bir avuç insan varsa, bilmeyen milyonlar varsa bu bilgiye sahip bir avuç insan haksız para kazanır. Ancak şunu biliyoruz sayın Şimşek'in açıklamalarından: Geçen sene mayıs seçimlerine giderken döviz kurunu bastırdılar. Kendi ifadesi, bastırmışlar. Yani seçime giderken döviz kurunu olması gerekenden düşük göstermişler. Kaldı ki seçimlerden hemen sonra patladı gitti. Mazot fiyatını seçimden önce bastırmışlar. 18 lira şimdi çıktı 45’e. Merkez Bankası faizini seçimlerden önce düşük gösterip 8,5, şimdi 8 ayda 8 kere faizi 45’e çıkarttılar.
“Seçimden sonra tablonun değişmesi sürpriz olmaz”
Dolayısıyla seçime giderkenki tabloyla seçimden sonraki tablonun farklı olması hiç sürpriz olmaz. Çünkü Mayıs seçimlerinde geçen sene gördük. O metodu uygulayanlar bu seçimde niye uygulamasın diye insanın aklına gelir. Dolayısıyla gördüğümüz her şey bir pembe tablo, gördüğümüz her şey olduğundan daha iyi gösterilmeye çalışan bir tablo olabilir ekonomiyle alakalı.
“Fiyat artışları sürpriz olmaz”
Şimdi seçimlerden sonra ilave artışlar bizim için sürpriz olmaz. Seçimlerden sonra kamunun kontrol ettiği fiyatlardaki artışlar bizim için sürpriz olmaz. Seçimlerden sonra eğer bugün kuru bastırıyorlarsa seçimlerden sonra 'Artık dayanamıyoruz, bastıramıyoruz' diye farklı bir noktaya kurum bitmesi bizim için bir sürpriz olmaz. Ama o kadar karanlıkta yapılıyor ki işler. Dolayısıyla yarınlarla ilgili soracağınız hiçbir sorunun cevabını net bir şekilde verebilmek mümkün değil. Çünkü tahmin yürütmek, tahmin modelleri yürütmek mümkün değil. Tamamen karanlıkta, ilkesi olmayan, kuralı olmayan, şeffaf olmayan yöntemlerle devam eden bir ekonomi alanı görüyoruz şu anda. Ancak şunu da biliyoruz ki kur korumalı mevduat için çok yüksek miktarda karşılıksız para basılıyor. Geçen sene hazirandan aralık sonuna kadarki 7 aylık dönemde 800 milyar liralık karşılıksız para bastılar. 800 milyar liralık. Yani bir mukayese etmek gerekirse bu yılın bütçesinde tarım desteğinin tamamı 91 milyar. 2024 bütçesindeki bütün tarım desteği, geçen senenin sadece son 7 ayında karşılıksız basılıp kur korumalı mevduatla Merkez Bankası'ndan ödenen kur farkı 800 milyar. Karşılıksız para basan bir Merkez Bankası'nın olduğu bu ülkede bu enflasyonu nasıl düşürecekler?
"Ülkenin başına dert açtılar"
Ben merakla izliyorum, bekliyorum yani. Bu olmamış da rahmetli Özal biliyorsunuz gelmiş o DÇM deniyordu eskiden bu kur korumalı mevduata. Çok benzer bir yapıydı. DÇM'yi kaldırmış, özel basın toplantısı yapmış. Ta kırk sene önce, 'Bu ülkede yıllarca enflasyonu yüksek seyrettiyse bunun sebebi bu DÇM'dir. Gelecek nesillere vasiyetimdir. Aman gençler bu yanlış işlere bir daha girmeyin' demiş. 'Bu DÇM denen yani KKM denen uygulama da kendini uyanık zannedenlerin dalaveresidir' diye açıklamış o basın toplantısında. Şimdi böyle bir uygulamayı kırk sene sonra getirdiler ve ülkenin başına gerçekten büyük bir dert açtılar. Ben ilk gün 'Bu ülkeyi, hazineyi batırma projesidir' dedim. 'Ve kur korumalı mevduattan kurtulmadan bu ülkede enflasyonun düşmesi de mümkün olmayacaktır.' Evet yeni ekonomi yönetimi kur korumalı mevduatın rakamını aşağıya çekmeye çalışıyor ama aynı hani birileri bir kuyuya taş atıyor. Diğerleri de çıkaramıyor. O mesele yani.
"Hukuk, adalet olmadan olmaz"
Hukuk, adalet olmadan, ülkede yargının bağımsız çalışması sağlanmadan Merkez Bankası bağımsız olmadan, TÜİK bağımsız olmadan daha SPK'sı, BDDK'sı bu tür bağımsız çalışması gereken kurumlar bağımsız çalışmadan bu ülkede ekonomi düzelmeyecek maalesef. Olmayacak. Üzülerek söylüyorum. Bu ülkenin vatandaşı olarak, içim sızlayarak bunu söylüyorum. Onun için seçimden sonraki dönem Allah hepimize kolaylık versin. Ama çok ciddi feryat var Türkiye'nin her yerinde.
"Feryat erken seçimi tetikler mi, onu bilemiyoruz"
Peki bu feryat bir erken seçimi tetikler mi, onu bilemiyoruz, onu zaman gösterecek. Yani bu feryadın ne kadar organize bir feryat olup olmadığına bağlı. Bu feryadın ne kadar ülkenin geneli tarafından duyulup duyulmayacağına bağlı ve hani hep bir ümit var ya. Dolayısıyla bu seçimler sadece bir belediye başkanlığı seçimi değil. Sadece bir yerel seçim değil. Bize göre bu seçim hükümeti bir uyarma seçimi aynı zamanda. Hükümeti uyarmak için bir fırsat.
Sarı kartı gösterin
Onun için yanımızda sürekli sarı kart taşıyoruz. Ve diyoruz ki vatandaşlarımıza 'Eğer hükümeti uyarmak istiyorsanız bu sarı kartı şöyle bir hükümete, iktidara gösterin' diyoruz. Çünkü eğer seçimlerden çıkacak sonuç bunu destekleyecek, şu andaki yanlış uygulamaları destekleyecek haksızlığı, hukuksuzluğu destekleyecek bir sonuç olursa bunu bu hükümet yanlış anlar. 'Ben her türlü yanlış yaparım. Her türlü hukuksuzluğu yaparım. Giderim millete de bunu tescil ettiririm. İşime geleni yapmaya da devam ederim' diyebilir insanlar yani. Yani hükümet bunu diyebilir. Dolayısıyla bu seçimin o açıdan da çok kıymetli olduğunu düşünüyoruz. Onun için bizim bütün arkadaşlarımız yanında böyle sarı kartlarla Türkiye'nin dört bir tarafında dolaşıyorlar.
Kürtçe ve vatandaşlık tanımı
Babacan, “Genel seçim sürecinde Kürtçe eğitim talebiyle ilgili vaatleriniz vardı. Aynı zamanda Anayasa'nın 66. maddesindeki vatandaşlık tanımının değiştirilmesi gerektiği yönünde açıklamalarınız oldu ve oldukça tepki görmenize rağmen geri adım atmamıştınız. Bu vaatleriniz hala geçerli mi? Bu başlıklarla ilgili DEM Parti ve HÜDA PAR’ın taleplerini destekler misiniz?” sorusuna şu yanıtı verdi:
“Bizim ideallerimiz ve hedeflerimizde hiçbir değişiklik yok. Yani kurulduğumuz günkü ilkelerimiz, değerlerimiz ve ideallerimiz neyse bugün aynı noktadayız. Ancak şunu da gördük ki bir yandan vatandaşlarımıza ulaşmayla ilgili doğal sorunlar ki medya blokajı dahil olmak üzere vatandaşlarımıza ulaşmamızla ilgili bir miktar blokaj var. Biz doğrudan ulaşmak için daha çok daha çok çaba gösterelim. Sosyal medyada bulduğumuz imkanları daha iyi kullanmaya çalışalım. Teşkilatlarımızı yeniden bir gözden geçirelim dedik. Başka partilerden bahsettiniz. Bunların her biri ayrı ayrı münferit siyasi partidir. Ve bu siyasi partiler Anayasa'ya uygun bir şekilde mevcut kanunun bir düzenlemeler çerçevesinde çalıştıkları sürece, meşru alanda faaliyet gösterdikleri sürece her bir partinin kendi özgürlük alanıdır.
"Kırmızı çizgimiz şiddet ve nefret suçu"
Ama bizim bir de kırmızı çizgimiz var. Biz meşru demokratik siyasetin bir çerçevesi olduğunu düşünüyoruz. Meşru demokratik siyasetin kırmızı çizgileri nedir? Şiddettir. Şiddeti övmektir. Nefret suçu işlemektir. Şimdi bunlar kırmızı çizgiler."
"Kazandı ama helalinden kazanmadı"
Babacan, muhalefetin önceki yerel seçimdeki tabloya rağmen genel seçimi kaybettiğinin anımsatılması üzerine, şöyle dedi:
“Başarısızlığın mazereti olmaz ama şunu da teslim etmek lazım ki şu anda Türkiye'de siyaset fırsat eşitliği içerisinde adil bir düzende yapılamıyor. Hükümet iktidar olmanın kendisine sağladığı her türlü imkânı, her türlü gücü muhalefete karşı ama aynı zamanda da geniş kitleleri aldatarak götürüyor. Evet, sayın Erdoğan kazandı ama helalinden kazanmadı diyorum. Çünkü ticarette bir helal kazanç tanımı vardır. Bizim Çıkrıkçılar yokuşunda bildiğimiz bir tanım. Nedir? Ölçüde, tartıda hile yapmazsınız. Evet, kazanamadık. Doğru. Ama şu var ki o yüzde 48 orada duruyor. Ve o yüzde 48 değişim istiyor, talep istiyor. Kaldı ki gerideki yüzde 52’nin durumunu da biz sahada şu anda görüyoruz. Dolayısıyla bu yerel seçimlerin artık kredi açan milletimizin bir miktar 'Ya dur bakalım artık biraz aklını başına al. Ben memnun değilim' hissiyatını ifade etmesi için de çok önemli fırsat olduğunu ben düşünüyorum. Kaldı ki pek çok şehirde de bunun örneklerini göreceğimize ben inanıyorum. Onun için hep beraber 31 Mart sabahını bekleyelim. Milletimizin nihai sözünün ne olduğunu hep beraber görelim diyorum."
"Kayyıma karşıyız"
Babacan, "Kayyum politikasına nasıl bakıyorsunuz?" sorusunu ise şöyle cevapladı:
"Bu kayyım meselesiyle ilgili bizim tutumumuz çok açık. Yani bunu hem parti programımıza yazdık hem de Yerel Yönetimler Şehircilik Eylem Planımıza yazdık ve bizim o meşhur 354 maddelik Temel Haklar Eylem Planımıza yazdık. Biz seçilmiş bir belediye başkanının idari bir kararla kesinlikle görevinden alınamaması gerektiğini düşünüyoruz. Bakın bugün Güneydoğu Anadolu'da, Doğu Anadolu'da bir kayyım atama keyfiliğini gösteren bir iktidar, yarın Allah korusun başka bölgelerde çok daha büyük şehirlerde başka işler de yapabilir. Mesele güvenlikse, mesele terörle mücadeleyse hukuk askıya alınabilir. -Ki bu yanlış bir iş yani. Hukukun hiçbir zaman askıya alınmaması lazım."
“Kazanamazsak hizmet gelmez tehdidi yakışıksız”
Babacan, sözlerine şöyle devam etti:
“Sayın Erdoğan'ın ‘Belediyeleri kazanamazsak hizmet gelmez ha’ tehdidi gerçekten çok yakışıksız. Ya bu büyük bir demokrasi ayıbı. Sayın Erdoğan seçildikten sonra gitti Türkiye'ye Büyük Millet Meclisi'nin kürsüsünde bir yemin etti ya. Bir yemin etti. Anayasa'da Cumhurbaşkanlığının bir yemin metni var. 85 milyonun huzurunda ettiği yemine aykırı davranıyor.
"Erdoğan’ın kafasını en çok kurcalayan parti biziz"
Babacan, “DEVA Partisi'nin bu 4 sene içinde iktidara, (AK Parti'den kopmasına karşın) sesini çok da yükseltmediği, daha düşük seviyeli, düşük profilli bir muhalefet yürüttüğü, aslında AK Parti'yle birlikte çalıştığına dair iddialar var. Gerçekten sesinizi yükseltemediniz mi?” sorusuna da “Yani şunu herhalde herkes biliyor ki yani muhtemelen sayın Erdoğan'a içten içe en çok rahatsızlık veren en çok kafasını kurcalayan siyasi parti biziz. Eğer öyle olmasa seçimi kazandıktan hemen sonra evinin önünde yaptığı ilk konuşmada daha ikinci, üçüncü dakikada benden bahsetmesi, DEVA’dan bahsetmesi... Hızını alamayıp o gece Ankara'da benden bahsetmesi, DEVA’dan bahsetmesi herhalde aklının bir köşesinde böyle sürekli kendini rahatsız eden bir unsur olarak, bulunduğumuzu gösteriyor. Ama biz o rahatsızlığı vermeye devam edeceğiz. Bir de şunu çok iyi biliyor; Yani bizi ne havuçla ne de sopayla değiştiremez. Yaptığımız bu muhalefet etkili olmasa, yaptığımız muhalefet ve varoluşumuz duruşumuz etkili olmasa herhalde ekonomiyi batırdıktan sonra tutup da Ali Babacan'ın en yakın çalışma arkadaşlarından birisini alıp ekonominin başına koymaz” yanıtını verdi.
"Yaş günü nedeniyle pasta maliyetlerine baktık, pasta gönderme niyetimizden değil"
Babacan, şöyle devam etti:
“Bu arada bugün sanırım (Erdoğan'ın) yetmişinci yaş günü. Pasta maliyetlerine baktık bu vesileyle. Sadece maliyetlerini ölçmek için bu arada. Pasta gönderme niyetimizden değildi yani. Sadece bir baktık, sırf malzemesi 600 lira tutuyor bir yaş bir yaş günü pastasının. O da küçüğünden yani. Dolayısıyla insan olarak biz tabii ki ‘Allah hayırlı, sağlıklı ömürler versin’ deriz. ‘Nice yaşlara’ deriz. Onu tabii ki deriz ama yani ülkeyi yönetme konusunda anlaşamıyoruz. Ayrı ayrı noktalarda siyaset yapmak da insanlıktan çıkmak anlamına gelmiyor. Bunda farklı olmamız lazım. Dolayısıyla, gerçekten bu 3 dönemden sonrası yaramadı. O günden sonra Türkiye'deki şeffaflık endeksi hızla azaldı.
"Yolsuzlukla mücadele paketi hazırladık, Erdoğan, 'İlçe başkanı bulamam' dedi"
Biz bu 2013-2014-2015 yıllarında yolsuzlukla mücadele, şeffaflık, siyasi etik meselesini çalışırken bir baktık tabloya, Türkiye'de yolsuzluk diye adlandırabileceğimiz meselenin neredeyse üçte ikisi bu alandaydı. Paketler hazırladık. Ama her defasında maalesef sayın Erdoğan reddetti çalışmalarımızı. Hatırlarsanız bir defasında böyle yirmi kişilik falan bir heyet olarak arkadaşlarımız sunum yaptı. Ve o sunumu dinlediğinde dedi ki 'Ülkede yolsuzluk mu var? Sen ne uğraşıyorsun bu işlerle?' dedi bana. 'Üstelik bu dediklerini yaparsan ben il başkanı, ilçe başkanı bulamam partime' dedi. Hatırlarsanız o kalabalık bir toplantı olduğu için birkaç gün sonra basına düştü bu ifadeleri.
"Grup kurma gayretimiz var"
Şu anda bizim artık somut bir hedefimiz ve gayretimiz var grup kurmayla alakalı. Çünkü aradan 9 ay geçti, om geliyor. Partinin duruşları değişti. Siyasi partilerin çizgileri değişti. Dolayısıyla bu yeni duruşlardan, yeni çizgilerden memnun olmayan milletvekilleri oluştu Meclis'te. Onların parti aidiyetleriyle alakalı durumu çok yakından izliyoruz, takip ediyoruz. Ama bizim için esas olan nedir? Bizim kendi partimizin ilkelerine, değerlerine uygun isimler. Yoksa sırf sayıyı yirmiye ulaştıralım, herkesle yapabiliriz diye bir şeyimiz yok. Ama bizim asıl gayretimiz seçim sonrasına dönük.
Sadullah Ergin: Silahların susması için çalışma başlatılmasını arzu ederiz
Eski Adalet Bakanı ve DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Sadullah Ergin, çözüm sürecinin bitmesine yönelik önceki açıklamalarının anımsatılması üzerine, şunları söyledi:
“Kamuoyunda o dönem yapılan faaliyetlerle toplumun bildiği, sevdiği simaların Anadolu'nun dört bir yanına dağılarak sürecin anlatılması noktasında yaptığı çalışmalar, kamuoyunda geniş bir hüsnü kabul bulmuştu. Toplumsal destek ciddi manada yükselmişti bu sürece. hatırlayınız o süreçte yola çıkılırken temel 2 tane cümle kullanılıyordu, 'Akan kan dursun, şiddet bitsin' ve 'Analar ağlamasın.' Bu temennilere bu ülkede karşı çıkacak kimse olduğunu düşünmüyorum. Ancak bugün olur olmaz vesair tartışmalarına bu noktadan katılmak, bizim görmediğimiz, bilmediğimiz arka planları değerlendirmek mümkün değil. Ne var ki tarafların samimi olarak bu konuyla ilgili iradeleri oluşmuş ise ve şiddetin sonlanması, silahların susması için demokratik standartlar çerçevesinde bir çalışma başlatılır ise bunlar elbette ki arzu edeceğimiz, gönlümüzün hoş olacağı gelişmeler olur. Şimdilik bulunduğumuz noktadan, bir muhalefet partisinin içerisinde siyaset yapan bir kişi olarak söyleyebileceklerim bunlar.”