T24 - Taraf yazarı Kurtuluş Tayiz, Aysel Tuğluk'un Kürt siyesetine yaptığı özeleştiriyi değerlendirdi Tuğluk'un "Kürt siyasetinin belirlenmesinde asıl aktör İmralı ve orada yürütülen barış görüşmeleri olmalıydı" dediğini aktardı.
Tayiz, Taraf gazetesinde "Dar kapı" adlı köşesinde "İmralı'dan uzaklaştık" başlığıyla yayımlanan bugünkü (20 Eylül 2011) yazısı şöyle:
İnsanı galiba en çok doğrular şaşırtıyor, en az da yalanlar. En bariz örneği işte şu MİT ve PKK arasındaki görüşmeler. Örgütle devlet arasındaki temas aslında kamuoyunun bildiği bir konuydu, bu doğru; ama yine de herkes buna çok şaşırdı. Neden? Herhangi bir şeye ilk defa tanık olmak kuşkusuz insanları şaşırtabilir, kabul ediyorum; ama bu şaşkınlığın oluşmasında bence başka önemli etkenler de var.
Dışarıdan bakıldığında devletle örgüt arasında büyük bir mesafe, uzaklık ve karşıtlık durumu gözleniyordu. Bu “mesafe” toplumu umutsuzluğa sevk edecek kadar keskin ve uzlaşmazdı. Ancak bu ses kayıtlarıyla söz konusu mesafenin, dışarıdan göründüğü kadar “uzak” olmadığı, aksine insanı şaşırtacak kadar “yakın” olduğu ortaya çıktı. Meğerse defalarca buluşmak, yan yana gelmek taraflar arasındaki mesafeyi de ortadan kaldırmış, yerini daha sıcak, samimi diyaloglara bırakmış. Şaşırtıcı olan bence buydu.
İki tarafın da gizlilik kurallarına, en azından bu kayıtlar gün yüzüne çıkana kadar, riayet ettikleri ortada. Bu kurala şu âna kadar bağlı kaldılar. Çok iyi. Müzakerelerin büyük bir gizlilik altında sürdürülmesi gerektiğine dair dünyada da zaten yerleşmiş bir kanı var. Müzakerelerin başarıya ulaşması, görüşmelerin gizli yürütülmesine bağlıdır. Tamam.
Ama tarafların gizlilik kuralına bu kadar sadık olmalarının altında başka kurnazca hesaplar da bulunuyor. İki taraf savaş kartını sanki bir koz olarak hep “kötü günler” için saklamış; “Barış olmazsa hiçbir şey olmamış gibi silahla yolumuza devam ederiz” gibi... Çok centilmence görünen “gizlilik yemini” aslında bugün olduğu gibi, iki tarafa da, yeniden silaha sarılma rahatlığı sağlamış.
Dinleme kayıtlarının sızmasını “barış” adına hayırlı buluyorum. Hâlihazırda süren gizli barış görüşmelerini ihlal etmediğinden, ortada endişe edilecek bir şey yok demektir. Aksine gizli gizli görüşüp anlaşamadıklarında acımasız bir savaşa tutuşan taraflara, “dur” deme fırsatı doğmuştur. Toplum, “Peki neden savaşıyorsunuz” sorusunu, bu kayıtlar deşifre olduktan sonra, her iki tarafa da yüksek sesle yöneltebilmiştir.
Şimdi yapılacak en doğru şey, devletin de PKK’nın da müzakerelere kaldıkları yerden devam etmesi. Yine gizli gizli sürdürsünler buluşmalarını. Artık korkacak bir şey yok. Kamuoyu, nasıl olsa buna onay vermiş durumda. PKK meselesinde hükümetler için büyük engel teşkil eden psikolojik bir eşik, bu kayıtların deşifre olmasıyla aşıldı.
Aysel Tuğluk’un özeleştirisi
Kürt siyasi cephesinden çok önemli bir özeleştiri geldi. Radikal İki ’deki yazısında Aysel Tuğluk’un açıklamaları gözden kaçırılmayacak kadar dikkat çekiciydi. Ben ilk defa bu denli ciddi bir “özeleştiri”ye rastlıyorum Kürt cephesinden.
Tuğluk, “Sahiden bildiğiniz gibi değil” başlıklı yazısının “eleştiri-özeleştiri” ara başlığı bölümünde, şöyle özeleştiri yapıyor: “Kürt siyasetinin çalışma tarzı ve siyaset perspektifinin belirlenmesinde asıl etkili aktör ve projeksiyon, İmralı ve orada sürdürülen barış çalışmaları ve görüşmeleri olmalıydı. Hiç olmadı anlamı çıkarılmamalı. Ana eksen olması gerektiğinden söz ediyorum. İmralı’nın söylemleri üzerinde durmak ve barışçıl anayasal çözüm seçeneğinin güçlendirilmesine dönük daha özgün ve iradeli bir tutum gösterilebilirdi. Bu dengeyi kurmanın kolay olmadığını da bilen bilir zaten!”
Aysel Tuğluk’un bu özeleştirisi, İmralı ile devlet arasındaki görüşmeleri tekrardan başlatabilecek nitelikte, bir değişiklik gibi geliyor bana. Zira sorun, biraz da Kürt siyasetinin İmralı’dan uzaklaşmasıyla, İmralı’daki barış görüşmelerini yeterince değerlendirememesiyle bağlantılıydı.
Kürt siyasetçiler, ister bilerek ister bilmeyerek “Halk patlamaya hazır”, “dağ devrimci halk savaşını verecek güçte” deyip, Öcalan’ı da baskı altına almıştı. Öcalan’ın aradan çekilmesinde sadece devletin tutumu değil, Kürt siyasetinin bu tavrı da etkili oldu.
Tuğluk’un “şahsen” diyerek başladığı bu cesur özeleştirisi, Kürt siyasetinin geneli tarafından da yapılmak zorunda. Hatta dağın da böyle bir özeleştiriyi yapması gerekiyor. Zira Kürt siyaseti, politika belirlerken İmralı’dan daha çok dağa kulak verdi. İmralı ile görüşmelerin, barış müzakerelerinin askıya alınmasında, bu tavrın çok önemli bir etkisi oldu.
Yeni bir süreç için özeleştiri kaçınılmazdı. Taraflar kendi hatalarını kabul etmeden bozulan ilişkileri tamir edemez, hiçbir şey olmamış gibi yeniden masaya oturamaz. Kürt siyasetinin kalbindeki bir isim olarak Aysel Tuğluk’un bu özeleştirisi tıkanan sürecin önünü açabilir, İmralı ile askıya alınan görüşmeleri tekrar başlatabilir.