Gündem

Ayşe Böhürler: Rukiye Işık, Cumhuriyetin kadın paradigmasını sarsıyor

Ayşe Böhürler, "Rukiye Işık, Cumhuriyetin kadın paradigmasını sarsıyor" dedi.

30 Ekim 2010 03:00

T24 - Muş Üniversitesi'ni "Eşit fırsatlarla, kimlik ve kişilik kavgasına düşmeden, sadece öğrenci olmanın sıkıntılarını yaşayarak okumak, hedeflere, hayallere ve yarınlara sahip olmak" amacıyla tercih ettiğini söyleyen Rukiye Işık için; AKP MYK üyesi ve Yeni Şafak gazetesi yazarı Ayşe Böhürler, "Cumhuriyet'in kadın paradigmasını her şeyi ile sarsıyor. Birey kimliğine sahip çıkan, inanç ve değerlerini kimliğinin bir parçası olarak savunan, ulus devletin kadın biçimlendirmesini reddeden örtülü ya da örtüsüz bütün kadınlar sınırlandırılmış, tanımlanmış kalıplardan kurtuluşun (ki bu kalıplar en çok erkeklerin işine geliyor) işaretini veriyor" dedi.


Prof. Dr. Nihat İnanç: Başörtüsü nedeniyle okuyamayanlardan özür dilemeliyiz


Ayşe Böhürler'in Yeni Şafak gazetesinde "Cumhuriyet kadını" başlığıyla yayımlanan (30 Ekim 2010) yazısı şöyle:


Cumhuriyet kadını

Atatürk'ün Cumhuriyet Kadını
Ay yıldızlı bayrak elde geziyor
Atatürk'ün cumhuriyet kadını
Tırnaklar ojeli dudak boyalı
Giysileri dantel dantel oyalı
Namuslu, İffetli, edep hayalı
Yurdundaki tehlikeyi görüyor
Gahırlanıp sessiz sessiz yürüyor
Anlayana ültimatom veriyor
Atatürk'ün cumhuriyet kadını
Atatürk'ün emaneti Çankaya
Yatır onu gönlündeki bankaya
Gerekirse katılacak kavgaya
Atatürk'ün cumhuriyet kadını
Borani'nin şehidinin anası
Laikliğin omurgası binası

....

Aşık/şair Halil Çimen'in yukarıdaki şiirini okurken gülümsemekten alamadım kendimi. Meşhur "Elalem aya, biz yaya" deyimi bile bu şiirin anlatılanları tanımlamak için bile eskidiğini düşündürüyor. Bugünün haberlerini dinlerken "Bu mudur 87. yılında cumhuriyet kadını tasviri?" sorusu ile hesaplaşırken buldum kendimi... "Cumhuriyet kadını kim?" araştırması içinde bu kadın tasvirini tartışmasız inşa eden Atatürk'ün bir konuşması ile karşılaştım: "Kadınlarımız da alim, mütefennin olacaklar ve erkeklerin geçtikleri bütün derecat-ı tahsilden geçeceklerdir. Sonra kadınlar hayat-ı içtimaiyede erkeklerle beraber yürüyerek birbirinin muin ve müzahiri olacaklardır." (Doğramacı:1992:904)... Söylenmiş veya söylenmemiş, kıymet ifade eden veya etmeyen sözlerin Atatürk'e atfen kullanılmasına karşı olsam da, bu cümleyi bugün alıntılamadan edemedim.

Rukiye Işık haberine de bu arayış içinde Cumhuriyet Bayramı kutlamaları ve başörtüsü savaşları ortasında rastladım ve "işte" dedim, "alim ve mütefennin olacak bir Cumhuriyet kadını"... Başörtüsü nedeni ile liseyi dışarıdan bitiren, üniversite sınavında 497,5 puan alarak Türkiye'de ilk 500'e giren Rukiye, Boğaziçi ve ODTÜ'ye gidebilecekken kendi şehrinde Muş Üniversitesi'ni tercih ediyor. Rukiye'nin "...Bu üniversiteyi seçtim çünkü kendim olmaktan vazgeçmem gerekmediği için... Bu üniversitede eşit fırsatlarla, kimlik ve kişilik kavgasına düşmeden, sadece öğrenci olmanın sıkıntılarını yaşayarak okumak, hedeflere, hayallere ve yarınlara sahip olmak..." cümleleri, konunun sığ tartışmacılarına yüksek kalitede bir cevap teşkil ettiği gibi, Cumhuriyetin kendi hedefleri ile yaşadığı çelişkiye de dem vuruyor. Bu yaman çelişki Rukiye Işık'ın değil, Cumhuriyet'in çelişkisi aslında. Kuruluşunun 87. yılında bile Cumhuriyet ideolojisinin kendisini kadınlar üzerinden dayatmaktan vazgeçmediğinin de bir göstergesi aynı zamanda. Bir taraftan kadınlara toplumda yer açma iddiası içinde olup diğer yandan örtülü kadınları toplumdan dışlayan Cumhuriyet ideolojisinin teorisyenleri, hala kaldıysalar eğer, çelişkilerinin en önemlisi haline gelen kendi paradigmalarını da sorgulamak zorundalar.

"Ben bir Cumhuriyet kadını mıyım?" sorusunu kendime sorduğumda, ağzımda ekşi bir tat bıraksa da cevabım yine de "evet" olur. Cumhuriyet kadını tasvirlerinin bir bölümünü kendimde gerçekleşmiş, bir bölümünde ise kendimi aşmış hissederim. Eğitimli, fikri hür, vicdanı hür, topluma katılım sağlayan kısmında "evet, ben bir Cumhuriyet kadınıyım" diyebilirim. Ancak bu ideolojinin dayattığı "itaatkâr, kendini sorgusuz sualsiz Cumhuriyete yani evine, ulus kimliğine adamış, dayatmacı ve ille de batılı ve aynı zamanda örtülü olmayan giysili bir kadın" kimliği içeren kısımda ise "asla kendimi bir Cumhuriyet kadını gibi hissetmem" diyebilirim. Burada aidiyetim, kendi kadın kimliğine özgürce sahip çıkma vurgusu üzerinedir.

Cumhuriyetin kadın hedefleri kurulduğu yüzyılın kadın tasavvurunun oldukça üzerinde olsa da, çağın ruhuna ve gereklerine uygun olarak belli noktalarda yeniden sorgulanmalıdır. "Kendimi gerçekleştirmek için yüksek puanıma rağmen Muş Üniversitesi'ni tercih ettim" diyen Rukiye Işık, Cumhuriyet'in kadın paradigmasını her şeyi ile sarsıyor. Birey kimliğine sahip çıkan, inanç ve değerlerini kimliğinin bir parçası olarak savunan, ulus devletin kadın biçimlendirmesini reddeden örtülü ya da örtüsüz bütün kadınlar sınırlandırılmış, tanımlanmış kalıplardan kurtuluşun (ki bu kalıplar en çok erkeklerin işine geliyor) işaretini veriyor. Hemen cemaatlerin, tarikatların itirazların duyar gibiyim. Ancak bir kere sokağa çıkmış, "ben böyle olmak istiyorum" diyen hiç bir kadın artık dar kalıplara sokulamaz. Bu nedenle bu haberi hem hüzün, hem de mutlulukla okudum. Eminim Rukiye Muş' Üniversitesi'nde de harikalar yaratacaktır.


* * *
The Economist dergisinde dün yayınlanan bir makaleden çok anlamlı bulduğumu sözleri sizinle paylaşmak istedim: "Türk siyasetçiler bir giysi parçası üzerinde didişmek yerine, enerjilerini cinsiyetler arası eşitsizliğe harcayabilir."