Anayasa Mahkemesi, Cumhuriyet gazetesinin eski yönetici ve yazarları ile gazeteciler Murat Aksoy, Ali Bulaç, Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak'ın bireysel başvuruları hakkındaki kararlarının gerekçesini açıkladı.
'Sosyal medya paylaşımları' suçlaması AYM kararında
“İlk derece mahkemelerinin, eski Cumhuriyet İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay, eski Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu, gazetenin eski muhabiri Ahmet Şık, eski İcra Kurulu üyesi Bülent Utku, Nazlı Ilıcak ve Ahmet Altan’a yönelik tutuklama kararlarının gerekçelerini somut şekilde ortaya koyduğu” savunulan AYM’nin gerekçeli kararında, ilk derece mahkemelerinin delil olarak sunduğu sosyal medya paylaşımlarına da atıfta bulunuldu. AYM kararında “gazetecilere isnat edilen suç için öngörülen cezanın miktarını dikkate alarak tutuklama kararının orantısız olmadığı” ifade edildi. AYM kararına göre bazı gazetelere kayyım atanmasına ilişkin kararlara karşı çıkmak da suç olarak gösterildi.
“Örgüte yakın bir vakıfta mütevelli heyeti üyesi olunması örgütsel bağlantıyı göstermez”
Yüksek Mahkeme, hak ihlali kararı verdiği Murat Aksoy, için açıkladığı gerekçede Ayşe Öğretmen kararına paralel bir şekilde “Başvurucunun yazılarında savunduğu görüşlerin terör örgütünün söylem ve görüşleriyle paralellik göstermesi ve kimi noktalarda örtüşmüş olması tek başına suç işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilemez” değerlendirmesinde bulunurken hak ihlali kararı verdiği bir diğer isim olan Ali Bulaç için açıkladığı gerekçede “Başvurucunun söz konusu örgüte yakın bir gazeteci ve yazarlar vakfında mütevelli heyeti üyesi olması da tek başına örgütsel bağlantısı olduğunu göstermez” görünüşü belirtti.
“Hakkında terör soruşturması yürütülen bir kişiyle görüşmek suçlamaya konu edilemez”
AYM, Kadri Gürsel hakkında verilen tutukluluk kararında da ilk derece mahkemesinin “Gürsel’in suç işlediğine dair kuvvetli deliller ortaya koymadığına dikkat çekti. AYM kararında “Bir kimsenin terör örgütü ile bağlantılı suçlar nedeniyle hakkında soruşturma yapılan kişilerle görüşmüş olması tek başına suçlamaya konu edilebilecek bir husus değildir” ifadelerine yer verildi.
AYM Başkanı’ndan Ahmet Altan kararına karşı oy
Ahmet Altan'ın kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği ve basın özgürlüğü hakkkının ihlal edildiği iddiasıyla yaptığı başvuru oy çokluğuyla reddedilirken, 15 üyenin 5'i karşı oy kullandı. Karşı oy kullananlar arasında Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan da yer aldı.
Zühtü Arslan, 20 maddeyle sıraladığı karşı oyunda, savcılığın Altan'a yönelttiği "Taraf gazetesinde FETÖ/PDY terör örgütünün amaçları doğrultusunda yayın yaptığı" suçlamasıyla ilgili, soruşturma makamının tutuklamaya konu olan yazı ve haberlerin terör örgütünün amaçları doğrultusunda yayınlandığına yönelik olguları ortaya koyamadığını ifade etti.
Anayasa Mahkemesi 2016’da “Cumhuriyet gazetesinin yayın politikasının değiştirilmesi” iddiası ile tutuklanan eski Cumhuriyet İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay, eski Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu, gazetenin eski muhabiri Ahmet Şık, eski İcra Kurulu üyesi Bülent Utku eski yayın danışmanı Kadri Gürsel ile 15 Temmuz darbe girişiminin ardından tutuklanan gazeteciler Murat Aksoy, Ali Bulaç, Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak'ın bireysel başvurularını yaklaşık 3 yıl sonra gündeme aldı.
Mahkeme, 2-3 Mayıs 2019 tarihinde açıkladığı kararlarda Akın Atalay, Murat Sabuncu, Ahmet Şık, Bülent Utku, Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak’ın başvurularını reddetti, 9 gazeteciden yalnızca Cumhuriyet’in eski yazarı Kadri Gürsel ile yargılandıkları davalarda tahliye olan Ali Bulaç ve Murat Aksoy hakkında hak ihlali karar verdi. 5 yılın altında hüküm aldığı için yeniden cezaevine giren Cumhuriyet çalışanları adında Önder Çelik’in örnek başvurusunda ise kısmen hak ihlali kararı verdi. AYM, söz konusu kararlara ilişkin gerekçelerini bugün internet sitesi üzerinden yayımladı.
Yüksek mahkemenin gazetecilerin bireysel başvurularına yönelik değerlendirmeleri şöyle:
Ahmet Altan’ın başvurusu
Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama kararında eski Taraf gazetesi Genel Yayın Yönetmeni olan başvurucunun 15 Temmuz 2016 tarihinde darbe girişiminde bulunan FETÖ/PDY'nin yayın organlarında ve bu örgütün amaçları doğrultusunda sürekli olarak açıklamalarda bulunduğu, böylelikle bu darbe girişimine zemin hazırladığı ve bir programındaki konuşmasıyla da bunu açıkça ortaya koyduğu ifade edilmiştir.
Başvurucunun darbe teşebbüsünden bir gün önce bir TV'deki konuşmaları, son dönemdeki yazıları ve gazetesindeki konumu ile bu konumun ilişkisini anlatan gizli tanık beyanları birlikte değerlendirildiğinde soruşturma mercilerince işaret edilen olguların FETÖ/PDY ile bağlantılı bir suç işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi temelsiz ve keyfî olarak değerlendirilemez.
İsnat edilen suç için öngörülen cezanın miktarı, işin niteliği ve önemi de gözönünde bulundurularak uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı yönündeki mahkeme değerlendirmesi de keyfî ve temelsiz değildir.
Nazlı Ilıcak’ın başvurusu
Gazeteci olan başvurucu, FETÖ/PDY'nin medyadaki yapılanmasına yönelik yürütülen soruşturma kapsamında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmıştır. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.
Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama kararında kuvvetli suç şüphesinin varlığına ilişkin olarak başvurucunun 15 Temmuz 2016 tarihinde darbe girişiminde bulunan FETÖ/PDY'nin yayın organlarında ve bu örgütün amaçları doğrultusunda yazılar yazdığı ve paylaşımlarda bulunduğu ifade edilmiştir.
Soruşturma mercilerinin; başvurucunun konumunu, söz konusu paylaşımların yapıldığı dönemi, paylaşımların içerik ve bağlamını dikkate alarak anılan ifadeleri FETÖ/PDY ile bağlantılı bir suç işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul etmesinin temelsiz ve keyfî olduğu ifade edilemez.
Murat Sabuncu’nun başvurusu
Darbe teşebbüsü sonrasında Cumhuriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni olan başvurucuya isnat edilen suçlamanın temelinde gazetede yayımlanan manşet, haber ve yazılardan sorumlu olması gösterilmiştir. Ayrıca başvurucunun FETÖ/PDY yayın organlarına yapılan operasyonlara karşı çıkarak sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımlarla bu örgütün mensuplarını mağdur gibi göstermeye çalıştığı, aynı şekilde paylaştığı mesajlarla PKK'nın propagandasını yapan yayın organına sahip çıktığı böylece anılan terör örgütlerine yardım ettiği iddia olunmuştur.
Başvurucunun gazetede sorumlu olduğu dönemde yayımlanan haber, yazı ve manşetler ile başvurucunun sosyal medya paylaşımlarında eleştirel olma ve haber yapmanın ötesinde süreklilik arz edecek şekilde devletin PKK ve FETÖ/PDY'ye karşı verdiği mücadeleyi zayıflatacak yayınlar yapıldığı, toplumu kamplaştırmaya yönelik mesajlar verildiği, anılan örgütlerin masum ve mağdur olarak gösterilmeye ve lehlerine algı oluşturulmaya çalışıldığı, böylece başvurucuya yüklenen suçun işlendiği yönünde tutuklama için gerekli olan kuvvetli belirtinin bulunduğu sonucuna varılmasının keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
Akın Atalay’ın başvurusu
Tutuklama kararında Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulundaki değişiklikler sonrasında gazetenin devleti hedef aldığı, gazetede terör örgütlerinin propagandası sayılabilecek ve bu örgütler lehine algı oluşturabilecek birçok manşet, haber ve yazıya yer verildiği belirtilmiştir. Bu yayınlarından sorumlu olduğu ifade edilen ve gazetenin İcra Kurulu Başkanı olan başvurucu dâhil Vakıf yönetiminde bulunan şüpheliler yönünden kuvvetli suç şüphesinin bulunduğu sonucuna varılmıştır.
Başvurucuya isnat edilen suçlamanın temelinde gazetede yayımlanan manşet, haber ve yazılardan, Vakıf ve Şirket yönetiminde bulunması, aynı zamanda İcra Kurulu başkanı olması dolayısıyla sorumlu olması gösterilmiştir. Başvurucunun FETÖ/PDY'nin yayın organlarına yapılan operasyonlara karşı çıkarak sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımlarla operasyonları etkisizleştirmeye çalışmak ve terör örgütü mensuplarını mağdur gibi göstermek suretiyle anılan terör örgütüne yardım ettiği iddia edilmiştir.
Suçlamaya konu yazı, haber ve sosyal medya mesajlarında kullanılan dil, yayımlandıkları tarihlerde toplumda algılanışı ve insanlar üzerindeki etkisi, yazıların bağlamıyla birlikte dikkate alındığında soruşturma makamlarının suç işlediğine dair kuvvetli belirti bulunduğu yönündeki değerlendirmesinin keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
Önder Çelik ve diğerlerinin başvurusu
Cumhuriyet Vakfı yöneticileri olan başvurucular hakkındaki tutuklama kararında, Vakıf Yönetim Kurulundaki değişiklikler sonrasında gazetenin devleti hedef aldığı, bu kapsamda gazetede terör örgütlerinin propagandası sayılabilecek ve bu örgütler lehine algı oluşturabilecek birçok manşet, haber ve yazıya yer verildiği belirtilmiştir.
Başvurucuların konumları ile uzun zamandır gazetede görev almaları birlikte dikkate alınarak gazetenin yayın politikasının belirlenmesinde etkili oldukları ve gazetede yayımlanan haber ve yazılar nedeniyle sorumlu tutulabilecekleri sonucuna varıldığı görülmektedir.
Suçlamaya konu yazı, haber ve sosyal medya mesajlarında kullanılan dil, yayımlandıkları tarihlerde toplumda algılanışı ve insanlar üzerindeki etkisi, yazıların bağlamıyla birlikte dikkate alındığında soruşturma makamlarının başvurucuların suç işlediğine dair kuvvetli belirti bulunduğu yönündeki değerlendirmesinin keyfî ve temelsiz olduğu söylenemez.
Yukarıda belirtilen tüm başvuruculara isnat edilen suçlara ilişkin kanunda öngörülen cezanın ağırlığı kaçma şüphesine işaret eden durumlardan biridir.
Öte yandan tüm bu başvurularda, başvurucuların yalnızca ifade ve basın özgürlüğü kapsamında kalan eylemleri nedeniyle soruşturmaya maruz kaldıkları ve tutuklandıkları iddiası yönünden derece mahkemelerinden farklı bir sonuca varılmasını gerekli kılan bir durum bulunmamaktadır.
Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle söz konusu başvurular yönünden, Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile Anayasa'nın 26. ve 28. maddesinde güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edilmediğine karar vermiştir.
Ahmet Şık’ın başvurusu
Tutuklama kararında başvurucunun haber ve yazılarında haber aktarma amacının ötesine geçerek terör örgütlerinin söylemlerinin geniş kitlelere ulaşmasını sağladığı belirtilmiş ve kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösterir delillerin bulunduğu kanaatine varılmıştır.
Soruşturma makamlarının, örgütün ses getirmek ve adını gündemde tutmak amacıyla gerçekleştirdiği bir eylemi tam da işlendiği sırada failleriyle röportaj yapmak ve onların mesajını kamuoyuna duyurmak suretiyle suç işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak değerlendirmesi keyfî ve temelsiz değildir.
Darbe teşebbüsü sonrasındaki koşullar dolayısıyla soruşturma konusu olaylara ilişkin delillerin sağlıklı bir şekilde toplanabilmesi ve soruşturmaların güvenlik içinde yürütülebilmesi için tutuklama dışındaki koruma tedbirlerinin yetersiz kalması söz konusu olabilir. Bu dönemde ortaya çıkan kargaşadan yararlanmak suretiyle kaçma imkânı ve bu dönemde delillere etki edilmesi ihtimali normal zamanda işlenen suçlara göre çok daha fazladır. Başvurucu yönünden özellikle kaçma ve delilleri etkileme şüphesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerden yoksun ve tutuklama tedbirinin ölçüsüz olduğu söylenemez.
Öte yandan başvurucunun yalnızca ifade ve basın özgürlüğü kapsamında kalan eylemleri nedeniyle soruşturmaya maruz kaldığı ve tutuklandığı iddiası yönünden derece mahkemelerinden farklı bir sonuca varılmasını gerekli kılan bir durum bulunmamaktadır.
Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle bu başvuru yönünden Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile Anayasa'nın 26. ve 28. maddesinde güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.
Murat Aksoy’un başvurusu
Soruşturma makamları, başvurucunun yazı ve paylaşımlarının ifade özgürlüğü kapsamında olmadığını ortaya koyamamıştır. Yazı ve paylaşımlar genel olarak hükümetin eleştirilmesi, politikalarının kötülenmesi, siyasal olaylar üzerinde fikirlerin ifade edilmesi niteliğinde olup şiddeti ve terör eylemlerini teşvik edecek bir dilde değildir.
Başvurucunun yazılarında savunduğu görüşlerin terör örgütünün söylem ve görüşleriyle paralellik göstermesi ve kimi noktalarda örtüşmüş olması tek başına suç işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilemez.
Suç işlediğine dair kuvvetli belirtiler ortaya konulmadan temelde gazetedeki yazılarına ve sosyal medya paylaşımlarına dayanılarak tutuklama tedbiri uygulanması ifade ve basın özgürlüklerini de ihlal eder.
Ahmet Kadri Gürsel’in başvurusu
Soruşturma makamlarınca başvurucunun yayın danışmanı olması sebebiyle Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan haber ve yazılardan sorumlu olduğu ileri sürülmüş ise de danışmanlıkla sınırlı bir görevin gazetenin yayın politikası üzerinde nasıl bir etkisinin bulunduğu açıklanmamıştır.
Başvurucunun yazısında, sert ve eleştirel bir üslup kullandığı söylenebilirse de açıkça şiddeti ve terör eylemlerini teşvik edici bir dil kullanılmamıştır.
Öte yandan bir kimsenin terör örgütü ile bağlantılı suçlar nedeniyle hakkında soruşturma yapılan kişilerle görüşmüş olması tek başına suçlamaya konu edilebilecek bir husus değildir. Bunun için görüşmenin örgütsel faaliyet kapsamında yapıldığının ortaya konulmuş olması gerekir. Somut olayda başvurucunun bu kişilerle görüşmesinin hangi amaçla yapıldığı soruşturma makamlarınca ortaya konulmamıştır.
Tüm bu hususlar değerlendirildiğinde, derece mahkemesince gösterilen gerekçeler kapsamında suç işlendiğine dair kuvvetli belirtinin yeterince ortaya konulamadığı sonucuna varılmıştır. Suç işlediğine dair kuvvetli belirtiler ortaya konulmadan temelde gazetedeki yazısına dayanılarak tutuklama tedbiri uygulanması ifade ve basın özgürlüklerine ilişkin güvencelere aykırıdır.
Ali Bulaç’ın başvurusu
Başvurucunun tutuklanmasına dayanak gösterilen olguların temelde gazete yazılarından oluştuğu görülmektedir. Soruşturma makamları başvurucunun bu yazıları FETÖ/PDY'nin amaçları doğrultusunda yazdığını ileri sürmüşlerdir.
Başvurucunun yazıları şiddete ve isyana çağrı ya da nefret söylemi içermediği gibi terörü övücü ya da meşrulaştırıcı bir mahiyet de taşımamaktadır. Yazılar genel olarak Hükûmetin ve Hükûmet politikalarının eleştirilmesi, siyasal ve toplumsal olaylar üzerinde sübjektif nitelikteki ve toplumun bir kesimi tarafından rahatsız edici bulunan fikirlerin beyan edilmesinden ibarettir.
Başvurucunun söz konusu örgüte yakın bir gazeteci ve yazarlar vakfında mütevelli heyeti üyesi olması da tek başına örgütsel bağlantısı olduğunu göstermez.
Hukukilik şartını sağlamayan tutuklama gibi ağır bir tedbir, ifade ve basın özgürlükleri bakımından demokratik bir toplumda gerekli ve ölçülü bir müdahale olarak kabul edilemez.
Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle söz konusu başvurucular yönünden, Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile Anayasa'nın 26. ve 28. maddelerinde güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiğine karar vermiştir.