Gündem

Ayhan ve Ali Efeoğlu davasına 'zamanaşımı' uyarısı

Ayhan ve Ali Efeoğlu kardeşlerle ilgili davada savcılığın zamanaşımı için 15 yılla nokta koymasını “Zamanaşımı adaletin yok olduğu andır” dedi.

26 Aralık 2011 02:00


T24/ ANKARA - Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), ve İnsan Hakları Derneği (İHD), eski Jitemci Ayhan Çarkın’ın, “ellerimle gömdüm” dediği faili meçhul cinayetlerden Ayhan ve Ali Efeoğlu kardeşlerle ilgili davada savcılığın zamanaşımı için 15 yılla nokta koymasını “Zamanaşımı adaletin yok olduğu andır” dedi. Türkiye’nin taraf olduğu ulusal üstü insan hakları sözleşmelerinde insanlığa karşı işlenen suçlarda zamanaşımı uygulanamayacağı belirtilerek, “Cumhuriyet Savcılığı hukuk kurallarını zorlayarak zamanaşımı süresini 15 yıla indirmektedir” denilerek, “Cumhuriyet Savcılığı’nın “hukuki bir hata yapmak”tan ziyade “hukuki bir hata yaratma çabası” olarak değerlendirebileceğimiz bu kararı kaygılarımızda ve iddialarımızda ne kadar haklı olduğumuzu bir kez daha açıkça ortaya koymaktadır.”


TİHV ve İHD, Efeoğlu kardeşlerle ilgili sürecin zamanaşımı kararı ile unutulmayacağını ve bu işin peşinde olduklarını içeren bir yazılı açıklama yaptı:



Susurluk Komisyonu ve Çarkın’ın itirafları

 
- Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş’ın kamuoyunda “Susurluk Raporu” olarak bilinen raporundan,  TBMM’nin “Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu Raporu”na ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına kadar pek çok ulusal ve uluslararası belgede açıkça dile getirilmiştir. Örneğin Susurluk Raporu’nda “ (…) söz konusu baskıların OHAL bölgesinde yoğunlaştığı, baskı ve öldürme olaylarının 1992 yılından itibaren tırmanışa geçtiği, 1994, 1995, 1996 yıllarında dikkati çekecek düzeyde arttığı…” ifade edilmişti. TBMM Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu’nun hazırladığı rapora göre ise 1980 ile 1990 yılları arasında toplam 18 faili meçhul cinayet gerçekleşirken 1991 yılında bu sayı birden 24’e çıkmakta, ardından çok daha hızlı bir artışla 1992 yılında 316’ya, 1993 yılında ise 314’e sıçramaktadır.


- Efeoğlu kardeşler hakkında eski Türk Ceza Kanunu’nun “kasten insan öldürme” suçunu düzenleyen 450. maddesi kapsamında yürütülen ve 20 yıllık zamanaşımı süresine tabi olan soruşturma, Cumhuriyet Savcılığı’nın zamanaşımının 15 yıl olduğuna karar vermesi sonucu henüz 20 yıl dolmadan kapatılmıştır. Savcılığın kararına göre; Ayhan ve Ali Efeoğlu işkence sonucunda, fakat öldürme kastı olmaksızın öldürülmüşlerdir. Dosyada öldürme kastının olmadığını gösteren hiçbir delil bulunmazken Cumhuriyet Savcılığı hukuk kurallarını zorlayarak zamanaşımı süresini 15 yıla indirmektedir. Cumhuriyet Savcılığı’nın “hukuki bir hata yapmak”tan ziyade “hukuki bir hata yaratma çabası” olarak değerlendirebileceğimiz bu kararı kaygılarımızda ve iddialarımızda ne kadar haklı olduğumuzu bir kez daha açıkça ortaya koymaktadır.


- Eski polis Ayhan Çarkın’ın yaptığı itiraflar sonucu Ayhan Efeoğlu olayında “öldürme kastının” varlığı somut olarak ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla Ayhan Efeoğlu’nun yakınlarının avukatları tarafından yapılan itirazlar yetkili makamlarca hızla değerlendirilmeli ve dosya yeniden açılarak bu vaka etkin ve bağımsız biçimde soruşturulmalıdır.


- Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 7. maddesinde cezaların yasallığı düzenlenmiştir. 7. madde, “1. Hiç kimse, işlendiği zaman ulusal ve uluslararası hukuka göre bir suç sayılmayan bir fiil veya ihmalden dolayı mahkûm edilemez. Yine hiç kimseye, suçun işlendiği sırada uygulanabilecek olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.


- Bu madde, işlendiği zaman uygar uluslar tarafından tanınan genel hukuk ilkelerine göre suç sayılan bir fiil veya ihmal ile suçlanan bir kimsenin yargılanmasına ve cezalandırılmasına engel değildir.” Gözaltına alıp zorla kaybetme ve öldürme fiilleri açık bir şekilde insanlığa karşı suçtur. Bu durumda Savcılığın AİHM’in 7. maddesini işletmesi ve kesinlikle zamanaşımı bulunmadığını tespit etmesi gerekmektedir. Benzer bir hüküm Türkiye’nin onaylayıp yürürlüğe koyduğu BM Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi'nde de mevcuttur.


- Sonuç olarak zamanaşımı adaletin yok olduğu andır. Yakın geçmişimizde yaşanan ağır insan hakları ihlallerinin bir daha asla yaşanmaması ve adaletin tesis edilmesi için kamu görevlilerince gerçekleştirilen “işkence ve kötü muamele”, “öldürme” ve “kaybetme” suçlarında cezasızlığı besleyen “zamanaşımı” kaldırılmalıdır. Türkiye’nin taraf olduğu ulusal üstü insan hakları sözleşmelerinde insanlığa karşı işlenen suçlara zamanaşımı uygulanamaz. Bu yalın gerçeği Savcıların öğrenmesi ve uygulaması gereklidir. Bu bir zorunluluktur. Bunun yanı sıra Özellikle gözaltında zorla kaybetme eylemlerini insanlığa karşı işlenmiş bir suç olarak kabul eden, bu nedenle de söz konusu suçların zamanaşımına tabi kılınamayacağını belirten Birleşmiş Milletlerin “Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme”si Türkiye tarafından hiçbir çekince koyulmadan derhal imzalanmalı ve onaylanmalıdır.