T24 - 2011 yılının son Cumartesi Anneleri/İnsanları eyleminde Hüseyin Aygün, Ayhan Çarkın'la yaptığı görüşme hakkında bilgi verdi. Basın açıklamasında gözaltında kayıplar gerçeğin
"zamanaşımıyla" gerekçelendirerek örtbas edilmesinden vaz geçilmesi çağrısı yinelendi.
Cumartesi Anneleri/İnsanları 2011 yılının son eyleminde bugün yine Galatasaray Lisesi önünde toplandı. 17 yıldır gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini öğrenmek, suçluların cezalandırılması isteklerini haykıran Cumartesi İnsanları belki de 2011'in en kalabalık eylemini yılın son Cumartesi'sinde yaptı.
Bianet'ten Haluk Kalafat'ın haberine göre; Cumhuriyet Halk partisi (CHP) Dersim milletvekili Hüseyin Aygün'ün katılacağı duyurulan eyleme basının da yoğun ilgi göstermişti.
Aygün, 1990'larda yaşanan gözaltında kayıpların sorumlularından özel harekat polisi Ayhan Çarkın ile 26 Aralık'ta Sincan Cezaevi'nde yaptığı görüşmede aldığı bilgileri Cumartesi İnsanları ile paylaştı.
'Çarkın itirafları fırsattır'
Aygün, Çarkın'ın Ayhan Efeoğlu'nun işkence ile öldürüldüğünü ve kendi ekibinin ise defnettiğini ve yine Hüsamettin Yaman ve Soner Gül'ün onun da içinde yer aldığı bir ekip tarafından İstanbul'da gözaltına alındıktan birkaç sonra aynı bölgeye götürülerek kafalarına ve enselerine kurşun sıkılarak öldürüldüklerini anlattığını söyledi.
Aygün konuşmasına şöyle devam etti: "Çarkın bu iki ismin infazı sırasında görev başında olduğunu söyledi. Yer göstermelerde cesetlerin bulunamamasını aradan geçen uzun yıllara bağladı. Çarkın, vicdan hesaplaşması yaptığını söylüyor. Cumartesi Anneleri'nin taşıdığı fotoğraflarda üç kişiyi görmesiyle vicdan hesaplaşmasının başladığını söylüyor."
20 yıl önce kaybedilen Hüsamettin Yaman, Ayhan Efeoğlu, Soner Gül ve diğer bütün kayıpların hepsinin devlet ve onunla bağlantılı güçler tarafından öldürüldüğünü Türkiye kamuoyunun bildiğini söyleyen Aygün, 90'lı yılların karanlıklarını aydınlatmak, 1000 operasyon duvarını çökertmek için Ayhan Çarkın'ın itiraflarının bir fırsat olarak görülmesi gerektiğini belirtti.
Aygün sözlerini şöyle tamamladı: "Savcılar daha ciddi bir araştırma yapmalı. TBMM olaya el koymalı. 1990'lı yıllardaki olayların aydınlatılması için özel düzenleme yapmalı. O dönemle yüzleşilmesi için özel bir kanun yayınlamalı. Ankara'da Hakikat ve Adalet Mahkemesi kurulmalı."
Uludere unutulmadı
Aygün'ün ardından söz alan Efeoğlu ailesinin avukatı ve İHD Balıkesir Şube Başkanı Mustafa Yağcı ise Çarkın'ın itirafları sonrası başlattıkları hukuki süreç hakkında bilgi verdi. Daha sonra BDP Milletvekili Pervin Buldan söz aldı ve Uludere katliamı ve kitlesel tutuklamaların 1990'lardan bugüne çok bir şey değişmediğini gösterdiğini söyledi.
Hüsamettin Yaman'ın abisi Feyyaz Yaman ise vicdan temizliği yapılması gerektiğinin altını çizdi ama devletin kendi evlatlarını yok etmeyi gelenek haline getirdiğini söyledi. Daha sonra Hasan Ocak'ın kızkardeşi Aysel Ocak, Cemil Kırbayır'ın ağabeyi Mikail Kırbayır, Kenan Bilgin'in kardeşi İrfan Bilgin ve Abdurrahman Coşkun'un yengesi Mukaddes Coşkun söz aldı. Konuşmalar da Uludere'de 35 sivilin ölümüyle sonuçlanan katliam lanetlendi.
353. haftanın basın açıklamasını Hasan Ocak'ın kardeşi Maside Ocak, İnsan Hakları Derneği (İHD) Gözaltında Kayıplara Komisyonu adına açıklamayı okudu:
353 haftadır Galatasaray'dayız
353 haftadır devlet güçlerince gözaltına alınıp kaybedilen evlatlarımızın, eşlerimizin, kardeşlerimizin, anne-babalarımızın başına neler geldiğini öğrenmek için buradayız.
353 haftadır yakınlarımız, el kanlı "devlet çetelerinin" Genelkurmay'ın, parlamentonun, baskıcı devletin kendine rehber edinen yargı mensuplarının, gerçekleri gizleyen medyanın işbirliği ve sessizliğiyle kaybedildiler dedik.
353 haftadır gözaltında kaybedilen yakınlarımızı sorduğumuz devletin tüm kurumlarının "biz almadık, bizde yok" yalanlarına karşılık, kamuoyunu doğru bilgilendirmeye ısrarla devam ettik. Gerçekleri söylediğimiz için defalarca coplandık, gözaltına alındık, işkence gördük, yerlerde sürüklendik, tutuklandık.
Bütün baskılara rağmen, yılmadık, bıkmadık, vazgeçmedik. Resmi ağızlardan gelen itiraflar, ortaya çıkan belgeler bi insan hakları örgütlerini ve kayıp yakınlarının aktardığı gerçekleri doğrulamaya devam ediyor, Özel Harekat Polisi Ayhan Çarkın "Cumartesi Anneleri kabusum oldu" diyerek gözaltında kaybedilen Ayhan Efeoğlu Hüsamettin Yaman, Soner Gül ve faili meçhul bırakılan cinayetlere ilişkin ayrıntıları verdi.
Geçtiğimiz ay Efeoğlu ailesi avukatı, Çarkın'ın açıklamalarından sonra Bursa 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'ne dava açılması için dilekçe verdi. İçişleri Bakanlığı ise avukatı aracılığıyla "zamanaşımı süresinin fazlasıyla dolmuş olduğunu" gerekçelendirerek davanın reddine karar verilmesini talep etti.
Buradan Ali'ye, Ayhan'a, Soner'e, Hüsamettin'e sesleniyoruz; "Sizi kaybedenlerin kabusu olmaya devam edeceğiz, hangi engeli dikerlerse diksinler önümüze, sizi bulacağız, katillerinizin peşinde olacağız!"
Tuvalde, şiirde, bilimde "terör" zanlısı arayan İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin'e sesleniyoruz; Feriye ve Osman Efeoğlu'na sreniz doldu, oğullarınızı aramaktan vazgeçin mesajı bizi mücadelemizden asla ve asla vazgeçirmeyecek. Gözaltında kayıplar gerçeğini "zamanaşımıyla" gerekçelendirerek örtbas etmekten vazgeçin! Evlatlarımızı kaybeden mensuplarınızı derhal açıklayın! Aksi halde sizin de kabusunuz olacağız!
Yargı mensuplarına sesleniyoruz; yakınlarımızı kaybedenleri yasal koruma kalkanı altında "gizli ve açık" korumaktan vazgeçin! Türkiye'nin taraf olduğu uluslarüstü sözleşmelerdeki "insanlığa karşı işlenen suç"larda zamanaşımı olmaz ilkesini derhal uygulayın!
Adalet Bakını'na sesleniyoruz; Adli Tıp ve Mezarlıklar Müdürlükleri kayıtlarında kimliği beliriz olarak gösterilen cesetlere ilişkin bilgileri kayıp yakınlarına ve insan hakları örgütlerine açıklayın
Başbakan'a sesleniyoruz; kayıplarımızın başına neler geldiğini öğrenmeye, gerçekleri bilmeye hakkımız var. Bu nedenle, kaybedilen kişinin akıbetiyle ilgili ailelerine gerçeği örenme hakkını tanıyan ve bütün kişilerin zorla kaybedilmeden korunmasına dair sözleşmeyi hiçbir çekince koymadan derhal imzalayın!
Toplu mezarlar ve ölüm kuyularının açılmasında, bugüne kadar uygulanan ve delillerin karartılmasına yol açan ilkel yöntemleri terk edin, Minnesota protokolünü uygulayın!
Kayıplarımızla ilişkili olan Ergenekon sanıklarını, yalnızca hükümete karşı darbe teşebbüsünden değil, "insanlığa karşı işlenen suç"lardan da yargılanmasının yolunu açın!
Gözaltında kaybedilenlerin akıbetini araştıracak özel yasayla yetkilendirilmiş, bağımsız bir araştırma komisyonu kurulması talebimize kulak verin! Bizler biliyoruz ki, taleplerimiz yerine getirilmedikçe, gerçek bir yüzleşme de sağlanamayacak, aydınlık bir gelecek de olamayacak.
Gözaltında insan kaybetme fiili "insanlığa karşı işlenen ağır bir suç"tur. Kayıplarımızın akıbetini ortaya çıkarmamakta ısrar edenleri, hukukun gereğini yerine getirmeyenleri, yakınlarımızın gözaltında kaybedilmesine/katledilmesine göz yumanları bu suç'un devamcısı olarak sayıyoruz.
İnfaz edilirken Hüsamettin ve Soner'in son sözleri "İnsanlık onuru işkenceyi yenecek" olmuş.
Evet "İnsanlık onuru işkenceyi yenecek"!