HÜLYA KARABAĞLI / T24 ANKARA
TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun bünyesinde oluşturulan, terör ve şiddet olaylarına ilişkin alt komisyon, 17 yıl önce yapılan bir askeri operasyonda ailesini kaybettiğini anlatan Süleyman Işık'ı dinledi. Işık, ''Bütün adli mercilere müracaat ettik ancak bugüne kadar bir gelişme olmadı” dedi. CHP milletveki Hüsiyen Aygün de Tunceli'den 1993-1994 yılında 40 bin kişinin göç etmek zorunda kaldığını ve 100'ün üzerinde köyün boşaltıldığını belirterek, Bolu Komando Tugayının o dönemde yaptığı bütün operasyonlarda büyük zararlara ve can kayıplarına yol açtığını söyledi.
Komisyon toplantısına CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün ile gelen Süleyman Işık,1994 yılı Eylül ayında Tunceli'nin Gökçe köyünün kırsal alanına(Mirik mezrası) yapılan operasyona ilişkin bildiklerini anlattı.
Operasyon sonrası ailesinin kaybolduğunu savunan Işık, ''Bütün adli mercilere müracaat ettik ancak bugüne kadar bir gelişme olmadı. Hukuki araştırma sonucunda bize orada operasyon sırasında herhangi bir insanın yaşamadığı, örgütün götürmüş olabileceği, yurt dışına çıkmış olabilecekleri söylendi. Babam Hıdır Işık(60 yaşlarında), ablam Elif Işık(20), abim Ali Işık(23), ablam Hatun Işık(25), Yeter Işık (18) var. Diğer ailede Durali Selim(35) var, Gülizar Selim (35) ve 3 yaşında olan Dilek Selim var'' diye konuştu. ışık, Ali Işık'ın cenazesinin daha sonra çobanlar tarafından bulunduğunu söyledi.
Olayı başından beri bildiğini söyleyen CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün de yaşananları şöyle anlattı.
'Bolu Komando Tugayının operasyonlar yaptığı dönemde gerçekleşti. Bunların örgüte katılmış olabileceği trajikomik bir değerlendirme. Zira Dilek Selim 3 yaşında. Bizim tahminiz bu kişilerin Bolu Komando Tugayı tarafından gözaltına alındığı ve imha edildiği yönünde. Bu ailelerin isteği, artık hayatlarından kimsenin ümit taşımadığı bu insanların cenazelerinin yerlerinin gösterilmesidir.''
Bolu Komando Tugayının o dönemde yaptığı bütün operasyonlarda büyük zararlara ve can kayıplarına yol açtığını iddia eden Aygün, Diyarbakır, Tunceli ve Bingöl'deki kayıp olaylarıyla ilgili tugayın soruşturulması için gerekli dosyaların bulunduğunu söyledi. Komisyonun Mirik olayları ile ilgili Diyarbakır Savcılığına dosya sunabileceğini belirten Aygün, dönemin tugay komutanın seçimlere girdiğini ve bir batı kentinde yaşadığını belirtti. Aygün, ''Tugayın geçtiği yerlerde yoğun bir kayıp şikayeti var'' dedi.
Aygün, ''zaman aşımının devreye girmemesi için aralarında Dilek Selim'in de bulunduğu 7 kurbanın katledilişlerinin araştırılması'' gerektiğini söyledi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, ''Komisyon hakikat komisyonu benzeri faaliyet yapıyor. Güney Afrika ve Latin Amerika'da bu işler böyle başladı. Şikayetlerini ulaştıracak bir merciye ulaşmak istemişler. Bu komisyonda çalışmalar yapmaya başladı. 1994 yılı Kasım ayında Diyarbakır Barosu olarak Sayın Süleyman Demirel'i ziyaret ettik. Bölgedeki hukuk dışı, yasadışı, insan haklarına aykırı faaliyetlerine ilişkin. Bunu o zaman Cumhurbaşkanlığına ilettik'' dedi.
Mağdurların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurduklarına işaret eden Tanrıkulu, AİHM'nin Türkiye'deki yargı yolları işlemediği için Ankara Adliyesi'nde 'Olgu Saptama Duruşmaları' yaptığını söyledi.
Dönemin komutanları, mağdurları ve tanıklarının çağrılıp dinlendiğini anımsatan Tanrıkulu, çok önemli sonuçlara ulaşıldığını ve elde önemli iki belge bulunduğunu ifade etti. Tanrıkulu, 1994-2001 yılları arasında duruşmaların yapıldığını ve duruşmaların tutanaklarına ulaşılmasını ve 34 dosyanın AİHM'den istenmesi gerektiğini dile getirdi.
Komisyon üyesi MHP Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu'nun o bölgede hangi terör örgütü bulunduğuna dair sorusuna ''Kime karşı yapıldığına dair bilgimiz yok'' yanıt veren Aygün, Ali Işık'ın G-3 piyade tüfeği ile öldürüldüğünün tespit edildiğini söyledi.
Aygün, Tunceli'den 1993-1994 yılında 40 bin kişinin göç etmek zorunda kaldığını ve 100'ün üzerinde köyün boşaltıldığını iddia etti. Aygün, ''1994 sonbaharında yüzlerce köylünün kaybolduğu söyleniyor. Tunceli coğrafi açıdan zorlu bir bölge. Burada dağınık yerleşim var. 1935-1926 raporlarında var, dağınık yerleşimin önlenmesi gerektiği tezleri yer alıyor. 1994'teki mantık da ne yazık ki, 1935'teki mantığın aynısı'' dedi.
-''Başka güç yapabilir mi?''-
AK Parti Ordu Milletvekili İhsan Şener, bu bölgede daha önce de toplu cinayetler ve faili meçhuller bulunduğunu hatırlatarak, Aygün'e ''Başbağlar. Yani, belki Bolu Tugayı geldi başka operasyonlar yaptı bölgede ama belki o tarihte yoktu. Başkaca bir güç yapabilir mi? Endişeniz oldu mu?'' sorusunu yöneltti.
Aygün ise ordunun resmi olarak bölgede operasyon yaptığını ifade ederek, bölge halkının askerleri tanıdığını ve dışarıdan geldiğinin bilindiğini
söyledi.
Şener, Aygün'ün sözleri üzerine ''Çok ilginç. Savcıya, komutandan... Bu operasyon yapılıyorsa meşru operasyon. Aksine bir bilgi verilmesi çok dehşet bir şey bana göre'' dedi.
Tanrıkulu da dönemin Başbakanı Tansu Çiller'in ''Başka sınır ötesinden gelen helikopterler yapmış olabilir'' sözlerini herkesin hatırlayabileceğini söyledi.
Şener ise ''Savcılığın yazdığı yazıyla, bu şayet devlet güçlerinin meşru bir operasyonu ise aksine bir bilgi vermemeleri lazım. Evet biz yaptık denilmesi lazım'' diye konuştu.
Aygün, inkarın en iyi savunma olduğunu belirtirken, BDP Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü ise Şener'e ''Niye o zaman o davaları açıyorsunuz. 'Ergenekon' falan?'' diye sordu.
Şener ise hiçbir şeyin gizli kalmayacağını söyledi.
Kürkçü: Uluslar arası raporu tercüme ettim
Kürkçü, Tunceli operasyonu ile ilgili uluslararası gözlem raporu yayınlandığını ve kendisinin Türkçe'ye çevirdiğini belirterek, ''10 ay hapse mahkum oldum. Orada askerlerle yapılan görüşmeler var. Komutanlarını anlatıyorlar. Gözaltına alınanlara neler yapıldığını anlatıyorlar. Nadire Mater'in askerlerle yaptığı görüşme var. 1989-1994 yılları arasında sıradan askerlerin anlatımına dayanıyor. Bunların hepsi mağdurların anlatımı ile uyuşuyor'' dedi.
Türkiye'nin demokratikleştiğini ve o dönemi yakından bilenlerin gelip ifade verebileceklerini söyleyen Alt Komisyon Başkanı Bostancı ise toplantının sonunda şunları söyledi:
''1993-1994-1995 yıllarının Türkiye'de adeta karabasan gibi her türlü olayın ve karışıklığın yaşandığı yıllardı. Terör örgütünün bütün o bölgede yoğun bir şekilde cinayet işlediği ve saldırıda bulunduğu yıllardı. Şiddetin olduğu bir yerde hakikaten adaleti aramak otoritelerin görevidir. Bir taraftan yollar kesiliyor, insanlar öldürülüyor. Terör örgütünün faaliyetleri var. Diğer taraftan onlara karşı mücadele eden devletin güvenlik güçlerinin kurallara ve devletin meşru referanslarına uygun olmayan bir takım icraatları söz konusu. Her vakit meşru bir çizgi üzerinde kalmak ve faaliyetlerini de meşru çizgi içinde yürütmek durumundadır. Yapılacak çalışmanın hakikatleri araştırma çalışması olabilmesi için komisyonumuzu birinci elden ilgilendirmiyor. Tüm bölgede yaşananların, cinayetlerin araştırılması gerektiğini, illiyet bağları ile ortaya koymak gerekir. Hakikaten çok sayıda insan yerinden yurdundan oldu. Bütün bu olaylarda kusuru olmadığı halde o bölgede yaşadığı için etkilenenler oldu. Umarım bütün bunlarla ilgili çalışma yapılır ve bu dönemin hakikati, hakikat çok tehlikeli bir kavram biliyorum, her türlü aşırılıktan, aşkınca bir takım politik görüşleri hesaba katma amacından bağımsız, mümkün olduğu şekilde insani temelde değerlendirilir.''