Salih Tuna
(Yeni Şafak, 23 Mayıs 2012)
Türbanlı Atatürkçüler 19 Mayıs eyleminde
Envaiçeşit türbanlı var; alkolsüz viskiyle yaş günü kutlayanı da var; tesettürü sadece saç örtmekten ibaret göreni de!
Yanlış anlaşılmasın, kimseye bir şey dediğimiz yok.
İsteyen istediğini yapar, istediğini der.
Ben de mütesettir kadınların başına taktığına "türban" değil, "başörtüsü" derim.
Bu saatten sonra "türban" hususunda lafı uzatacak değilim. Zaten söylenmedik ne kaldı.
Vaktiyle bir televizyon kanalında izlediğim tartışma bence lafın bittiği yerdi.
Tesettür karşıtları, türbanın "Cumhuriyeti" yıkacak bir simge olduğunu biteviye savunurken, "türbanlı bir travesti" çıkmış, "Ayol ne simgesi" demişti, "zaten polis her gün ensemizde, çalışamıyoruz..."
Türban karşıtları hâlâ salak salak "laiklik düşmanı simge" demeye devam etmişlerdi.
Evet, envaiçeşit türbanlı var: Solcu, sağcı, İslamcı, muhafazakar, Kemalist, sosyalist, kapitalist, liberal, demokrat, feminist, nihilist...
Diyeceksiniz ki "muhafazakar" erkekler daha mı az çeşit?!
Yoo, değil; "türbanlılar" neyse, onlar da o!
Lakin konumuz başka.
Sözü, Mustafa Kemal Paşa'nın kalpaklı fotoğrafının yer aldığı kocaman al yıldızlı bayrakları, boyunlarından diz kapaklarına kadar örtecek şekilde sırtlarına dolayan iki türbanlı kızımızın fotoğrafına getirmek istiyorum. (Ayrıca ellerinde de Türk bayrakları vardı.)
Halbuki aynı zihniyet 28 Şubat sürecinde "Türban neyi örtüyor" lakırdısını sloganlaştırmıştı.
O dönemde çıkardıkları mevkutelerde, "Cumhuriyet devrimleri uygulansın" diyor, darbecilerin önüne Cumhuriyet düşmanlığının simgesi olarak "türbanı" sürüyorlardı.
Bazı "başörtülüler" de bu acımasız ötekileştirmeye karşı "masumiyetlerinin" delili sadedinde Atatürk'ün annesinin tesettürlü resmini gösteriyorlardı.
Kimi "dindarlar" da Gazi Paşa'nın dua ederkenki fotoğrafı eşliğinde 1 Ocak 1923 Meclis açılışındaki konuşmasını hatırlatıyorlardı: "Bizim dinimiz en makul ve en tabii dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki, son din olmuştur. Bir dinin tabii olması için akla, fenne, ilme ve mantığa tetabuk etmesi lazımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen mutabıktır..."
Envaiçeşit türbanlı kadar envaiçeşit Atatürk telakkisi vardı.
Ateistler de Atatürk'ün 1 Kasım 1937 tarihli Meclis açış konuşmasına vurgu yapıyorlardı: "Dünyaca bilinmektedir ki, bizim devlet idaresindeki ana programımız, Cumhuriyet Halk Partisi programıdır. Bunun kapsadığı siyasetler, idarede ve siyasette bizi aydınlatıcı ana hatlardır. Fakat bu prensipler gökten indirildiği sanılan kitapların dogmalarıyla asla bir tutulmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz."
Ne tuhaf değil mi?
Dün "başörtülüler" bizim aramızda / bizi destekleyen başı açıklar da var diyorlardı; bugün Aydınlıkçılar bizim aramızda / bizi destekleyen "türbanlılar" var demeye getiriyor.
Gösteri toplumunun şebeği haline dönüşen "türbanlılara" ağzımı açmayıp, "Kemalist türbanlılara" şarlayacak değilim.
Aydınlıkçılara bir şey soracağım sadece:
"Türban neyi örtüyor?"