Aydın Engin *
Başlıktan da anlaşılıyor, bu Tırmık’ta “bazı savcılar” için meslek içi eğitim olarak anlaşılabilecek ya da hukuk fakültesinde okudukları yıllarda sık sık pencereden baktıkları için öğrenilmesi eksik kalmış ilkeleri hatırlatma amacı taşıyan notlar var.
“Hangi savcılarmış onlar” diye kimse sormasın. Onlar kendilerini bileceklerdir...
Bazı savcılar da “Sen beni kastetmişsin” diye niyet okuyup celâllenmeye kalkışmasın. Bunlar genel eğitim notlarıdır ve ondan ibarettir...
Yararlanmaya baksınlar; eksiklerini gidersinler.
Tamam mı?
Tamam!
Öyleyse buyrun...
Önce birkaç genel ilke.
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Başlangıcı ve Hukuk Felsefesi kürsüsünden rahmetli Profesör Orhan Münir Çağıl der ki:
- Adalet ile kanunlar arasında bir çelişki varsa siz adaletten yana saf tutun.
- Mesleğiniz “kanun uygulamaya” indirgenemez. Göreviniz adaleti tecelli ettirmektir.
- Asla niyet okumayın; sizi somut olgular bağlar...
Veeeee...
- Geciken adalet adalet değildir. Bazen bir günlük tutukluluk bile gecikmiş adalet anlamına gelir.
Bu kadarı yetse gerek...
Birazcık daha yerim kaldı. Onu da savcının nihayet bitirdiği Can Dündar ve Erdem Gül arkadaşlarımın “ağırlaştırılmış müebbet”e kadar varan cezalandırma talepleriyle dolu iddianamesine ayırayım mı?
Ayırayım.
Peki, buyrun.
İddianamede Can Dündar ve Erdem Gül’ün yayımladıkları haber(ler)le devletin başındaki siyasetçileri Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılatma hesabı güttükleri yazılıyor...
Ne kadar cahilmiş benim arkadaşlarım. Öyle ya, Türkiye Uluslararası Ceza Mahkemesi Sözleşmesi’ni imzalayan bir ülke değil. Yani isteseler de devletin başındaki o mübarek, o sütten çıkmış kaşık benzeri siyasetçilerimizi, yüksek bürokratlarımızı o mahkemede yargılatamazlar. Demek imkânsızı hedeflemişler. Cehalet işte...
Aynı iddianamede savcı “Devletin güvenliğine ilişkin gizli kalması gereken bilgileri casusluk maksadıyla açıklama” suçuna da yer vermiş.
Valla ben John le Carre’den Frederick Forsyth’a kadar casusluk literatürünün bütün ustalarını okudum. Hiç elde ettiği gizli bilgileri gazetede yayımlayan casus görmedim. Bu edebiyat literatürüne savcının icadı olarak geçecek. Böylece savcı da tarihe geçecek. Tebrikler yani...
Ceza yasamızda basın suçlarını düzenleyen bir madde gözüme çarptı. Orada bir gazetede yayımlanan herhangi bir haber ya da yorumla ilgili olarak 4 ay (yazıyla dört ay) içinde iddianame yazılıp, mahkemeye sunulup, mahkemece iddianamenin kabul edilmesi koşulu var. Tartışılamayacak kadar açık, seçik bir koşul. Oysa savcı bırakınız iddianame yazmayı, davayı bile o haberlerin yazılmasından 6 ay sonra ve Cumhurbaşkanı’nın “Bunu o gazetecinin yanına koymam” diye naralanmasından hemen sonra açtı.
Yoksa savcının bu yasa maddesi umurunda değil mi?
Ben okulda “Savcılar yasalara uygun hareket etmek zorundadır” diye öğrenmiştim de...
* Cumhuriyet'te yayımlanan yazının tamamını okumak için tıklayın