Gündem

Aydın Engin: Erdoğan ve tayfası niye yeni bir devlet kurmaya kalksın ki?

"Tarihin derinliklerine uzanan bir geleneğin mirasçısı, çok büyük bir ordusu olan bir devlet varken..."

07 Ağustos 2017 14:32

Aydın Engin*

Bir aklıevvel, Reis’ine yaranmak için “Yeni bir devlet kuruyoruz, kurucusu da Recep Tayyip Erdoğan. İster beğenin, ister beğenmeyin” diye bir yave yumurtladı. 
Besbelli ki adamcağız boş havuza atladı. Başbakan da, Reis de biraz gecikerek de olsa yalanladılar. 
Tırmık ise hiç gecikmeden, hiç duraksamadan şöyle dedi: 
“Adamın söylediklerini ciddiye almak için en küçük bir neden yok...” 
Aferin bana...

***

Yukarıdaki “Aferin” biraz abartı oldu. 
Öyle ya bunu anlamak için derin bir analiz yeteneği gerekmiyor ki? 
“Tayyip Erdoğan ve tayfası niye yeni bir devlet kurmaya kalksınlar ki” diye sorarsınız olur biter... 
Evet, niye kursunlar ki? 
Tarihin derinliklerine uzanan bir geleneğin mirasçısı, çok büyük (hatta aşırı, gereksiz ölçüde büyük) bir ordusu olan, küresel sermaye ile uzun süredir el ele yaşayan, kurumları iyi kötü işleyen bir devlet varken ve o devletin hemen bütün kurumlarını - artık- ele geçirmişken yeni bir devlete Erdoğan ve tayfasının niye ihtiyacı olsun ki?.. 
Biraz açalım...

***

1960’lı yılların ortaları, hatta sonlarına kadar Türkiye solu “devlet” kavramı üstünde çok durdu, çok tartıştı. 
Bir romancıdan bir Marksist teorisyen yaratma sevdasına kendini kaptırmış bir kesim sol, Kemal Tahir’in “kerim devlet” kavramına sarıldı. Kerim, serbest çeviriyle “Esirgeyen, bağışlayan, cömert, koruyan, kollayan” demek. Buna Marx’ın gençlik metinlerinden süzülmüş teorik bir destek de arandı ve onun metinlerinde geçen “Asya tipi devlet” teriminden devlet tapıncına kadar tırmanabilecek (ve tırmanan) bir devlet tanımına ulaşıldı... 
O dönemin Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Mehmet Ali Aybar ise devlet için “ceberut, kahhar” nitelemesini yeğledi. Kahhar “kahredici, kahreden” demek. 
Aslında Asya despotizmi denen ve Çin’den Ortadoğu’ya kadar bütün devletlere ebelik etmiş bir devlet modelinin iki yüzünden, iki özelliğinden, iki bileşeninden söz edilmekteydi: Kahhar ve kerim devlet!.. 
Kerimdir: Metbu (tabi olan), boyun eğen, lidere (Kağan, han, hakan, emir, çar, imparator, kral, padişah) itiraz etmeyen, hatta ona kutsallık bile atfeden, barış zamanı vergisini itirazsız ödeyen, savaş zamanı silah kuşanıp orduya katılan tebaasına (uyruklarına) karşı bu devlet kerimdir. Korur, kollar, doyurur, en büyük, hatta tek işveren olarak kapısında iş verir. 
Kahhardır: İtiraz eden, başkaldırmaya yeltenen, devletin dininden farklı bir din taşıyan (Yani devletin dini Sünni Müslüman ise Şii ya da Alevi, Şii ise Sünni Müslüman; Budistse Müslüman, Müslümansa Budist; Ortodoks Hıristiyansa Katolik ya da Protestan Hıristiyan olan), vergi ödemekte sıkıntı yaratan, savaşa çağrıldığında ayak direyenlere karşı devletin bütün zorba gücünü duraksamaksızın seferber edip kahreder. Devlet kapısını bu bağlamda “farklı” olanlara sımsıkı kapatır; devletin örgütlenmesinde yükselmesinin önünü keser.

***

AKP iktidarı ve onların Reis’i 1923’ten bu yana çok ağır da olsa, sert zikzaklar çizerek de olsa Asya’nın despotik devlet modelinden kopup Avrupa’da 1789 Fransız Devrimi, 1848 Avrupa yurttaş isyanları ile belirginleşen ve günümüzde laik, demokratik ve hukukun üstünlüğü ilkesini benimsemiş bir çağdaş devlet yönünde yol almaya çalışan Türkiye Cumhuriyeti’nden Asya despotizmine bir dönüşü gerçekleştirmeyi önüne hedef olarak koydu.
Önce Cumhuriyet’in kuruluşundan beri hükümetleri siyasi partilere yani sivillere bırakıp devletin dizginlerini elinde tutmakta direnen orduyu yeniden biçimlendirdi. Şimdi askeri vesayeti kaldırıp yerine siyasal İslamın vesayetini ete kemiğe bü-ründüren bir devlet örgütlenmesiyle karşı karşıyayız. 
Peki, AKP ve Reis’in temellerini atmaya başladıkları bu devlet bir “kerim ve kahhar devlet” modeli mi? 
Hayır. 
Ama bu “hayır”ın açılması gerek. Bir başka Tırmık’ın konusu da bu olsun...

*Bu yazı ilk kez Cumhuriyet'te yayımlanmıştır.