Aydın Engin*
Niyetim Saray koridorlarında dolaşan “Sarraf Hayaleti” konusunu bir yazı dizisine çevirmekti. İkincisini yazmak üzere bilgisayarın başına çöktüm ki…
AKP Reisi’nin kükreyişi taaa Bayburt’tan bana kadar ulaştı. Elim ayağım buz kesti; korktum.
Reis, Bayburt AKP İl Kongresi’nde kafasına hangi şapkayı geçirip de konuştu bilmiyorum. Yani söyledikleri devletin başı sayılan Cumhurbaşkanı’ndan mı geldi, AKP Genel Başkanı olarak mı konuştu, anlayamadım
Şu sözlere baksanıza :
“… Gazete köşelerini tutmuş, TV ekranlarına ipotek koymuş, kültür ve sanat dünyasını esir almış bir avuç millet düşmanının ülkemizin ortak değerlerini sömürmesine sessiz kalmayacağız…”
Bu sözleri üstüme alıp kendime pay çıkarmalı mıyım, emin değilim.
Tamam, bir gazetede haftada dört gün köşe yazısı denen türden kalem oynatıyorum ama öyle köşeleri filan tutmuşluğum yok. Gel gör ki bir “köşesi”ni tuttuğum gazeteden AKP Reisi’nin nefret ettiğini de iyi biliyorum. Yani beni kastetmiş de olabilir.
AKP Reisi ardından “TV ekranlarına ipotek koymuş” diye ekledi.. Kafam karıştı. Ekranlara ipotek koyanlar kim ola? Kendi adıma ben en az bir yıldır hiçbir televizyon kanalının hiçbir programına katılmadım. O tartışma programlarının “konuk editörleri” mahcup bir sesle “Abi sen de Saray’dan veto yiyenlerdensin…” diye durumu açıklamaya çabalıyorlar. Yani ekranlara ipotek koyanlar arasında kesinlikle ben yokum. Onun yerine hemen her akşam, her kanalda sayıları bir elin parmağı kadar adamlar ve kadınlar tartışıyorlar. Herhangi bir konuda ne diyeceklerini bile onlar ağızlarını açmadan bilecek kadar ezberledik. Yani benim “ekran ipotekçisi” olmadığım bence kesin.
Ama ya Reis, “Ben bu yıldan söz etmedim ki geçmiş yıllardan ettim” derse benim başıma bir şeyler gelebilir yani…
“Kültür ve sanat dünyasını esir alanlar” arasında olmadığıma zaten eminim.
Ama çok da emin değilim. Bugünlerde AKP Reisi’nin düdüğünü çalan bir meslektaşın bir tartışma programında “Sen de yazılarında bir kerre bile Sezai Karakoç’tan, Necip Fazıl Kısakürek’ten bir iki mısra bile aktarmadın. Varsa yoksa Nâzım Hikmet , Turgut Uyar, Ülkü Tamer, Edip Cansever, İsmail Uyaroğlu filan yani… Çünkü edebiyata sizin takım hâkim de ondan değil mi” diye üstüme gelmişti.
İster misiniz Reis “Kültür ve sanat dünyasını esir almış” derken, “Esir alanları sevenleri”de kastetmiş olsun?..
Korkuyorum, çünkü Reis, “Bayburt kükremesi”nde açık seçik ilan etti, “onlara karşı sessiz kalmayacağız” buyurdu.
Biliyorsunuz, Reis’in sessiz kalmamasının anlamı, hedefe koyduklarının sessiz kalmasını sağlamaktan ibaret. Formül çok basit ve yalın:
-Uygun bir savcı bul. Talimat ver. Bir sabah adamı ya da kadını derdest ettir. Silivri’ye tık. Mektubuna, yazısına, çizisine yasak koydur. Oldu bittiiii…
Kendi kendime gelin güvey mi oluyorum? Yoksa korkmakta haklı mıyım?
Bilemedim valla…
***
Reis’in Bayburt konuşmasında bir cümle daha var. Ama o cümleden en küçük ürküntü duymadım, korkuya kapılmadım.
Reis “Ruhu faşist, beslenme kaynağı komünist, söylemi popülist kesimlere sesleniyorum” diye kükredi.
Yok!.. Burada kastettiği bizim takım değil.
Burada tanımlanan şimdilerde Türk milliyetçiliği ve sınırsız Kürt düşmanlığı ortak paydasında buluştuğu bir particik var. Onları kastetti, onları tanımladı.
Üstelik bunu üç beş kelimeyle bayağı iyi başardı…
Bu yazı ilk kez Cumhuriyet'te yayımlanmıştır.