Norveç saldırılarının düşündürdükleri
Cuma akşamı geç saatte Alman İkinci Kanalı ZDF’in, Thilo Sarazzin ile ilgili Berlin’in Türkleri ile ünlü Kreuzberg semtinde çektiği haberi izlemek için televizyonu açtım. Sarazzin’in Türk satıcılara kendi tezlerini savunurken “kabul edin işte en çok Müslümanlar devletten geçiniyor” sözlerindeki ısrarı, yabacıların kendilerini bu ülkeye ait hissetmek için sarf ettiği sözler uykumu kaçırmasın diye birkaç dakika sonra da kapattım. Sarazzin’in hala yazı masamda duran “Deutschland schaft sich ab” , “Almanya kendini yok ediyor “ başlıklı kitabını da aynı sebepten okuyamıyorum. Kitap Almanya’da ikinci dünya savaşından bu yana en çok satan olma ünvanını alalı çok oldu. Bu reddedişlerimin subjektif olarak iki sebebi var. Birincisi beni Avrupa’dan soğutuyor. İkincisi kendimi sık sık Müslümanların savunucusu olarak yakalıyorum. Ancak bir gün sonra Norveç’de meydana gelen saldırılar bu tür tezlerin nelere mal olacağını maalesef bir kez daha gözler önüne serdi. Çünkü Norveç zanlısı Anders Behring Breivik’in 1999 - 2006 yılları arasında üyesi olduğu aşırı sağcı parti FrP de 2009’daki parlamento seçimlerinden önce yaptığı yabancı ve Müslüman karşıtı propagandaların katkısıyla ikinci parti olmuştu.
Zanlı Avrupalı sağcılarla ilişki içinde
Zanlı hiç üşenmeden yazdığı 1500 sayfalık “2083. A European Declaration of Indepence” başlıklı manifestosunda Avusturya’dan Hollanda’ya kadar hangi partilerin dost hangi partilerin Avrupa’nın Müslümanlaştırılmasına katkıda bulunduğu için düşman olduğunu tek tek yazmış. Türklerin Viyana kapısından kovulduğu 11/12 Eylül 1683 tarihinin Avrupa’nın kurtuluş günü olarak kabul edilip kutlanmasını arzu eden zanlının 2038’i, yani Viyana kuşatmasından 400 yıl sonrasını hedef göstermesi hiç şaşırtıcı değil. Ayrıca henüz örgüt üyeliği ortaya çıkmayan zanlının İslamın Avrupa’da yaygınlaşması ile mücadele eden "English Defence League" (EDL) ve "Stop the islamification of Europe" (SIOE) gibi örgütlerle ilişki içinde olduğu da biliniyor. Avrupa basını Breivik’in internette paylaştığı görüşlerin çok sayıda aşırı sağcı örgüt tarafından kullanılıp yayıldığını da yazıyor. Şu ana kadar Avrupa çapında ilk büyük İslam karşıtı ırkçı nitelik taşıyan saldırılar aynı zamanda sosyalist anlayışa ve hükümete de yönelik
Avrupa kendini yok mu ediyor?
Saldırıların her yıl barış ödülü dağıtan, ekonomi, demokrasi ve sosyal devletin güçlü, refah seviyesinin yüksek, işsizliğin en düşük olduğu Norveç’de olması bütün dünyada şaşkınlık yarattı. Norveç AB üyesi olmadığı için son mali krizin de dışında. Beş milyonluk nüfusunun %11’i göçmen, %1,6’sı Müslüman olan Norveç’de aşırı sağcı şiddetin de komşu ülkelere oranla az olması bu şaşkınlığı arttırıyor. Olayın şokunu atlatan ve zanlının profiline yoğunlaşan Avrupa basını yavaş yavaş bunun terörist bir saldırıdan çok bir cinnet geçirme olabileceği yönünde yayınlar yapmaya başladı. Ancak hiçbir argüman Avrupa topraklarının aşırı sağcı teröre gebe olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Bir zamanlar Avusturya’da iktidara gelen aşırı sağcı Jörg Haider’i alaşağı eden AB, Hollanda’da Geert Wilders’e bir şey yapamıyor. Ya da diktatörlük rejimini devirmek için Libyalı muhaliflere arka çıkarken, Macaristan’ı diktatörce yönetmekte direten Orban hükümetine göz yumuyor. Umarız ekonomik kriz yüzünden Akdeniz ülkelerini kurtarmakla meşgul olan AB bir gün kendi kıtasındaki siyasi gelişmeler karşısında duyarsız kaldığı için pişman olmaz. Sarazzin karşıtı birinin “Europa schaft sich ab” “Avrupa kendini yok ediyor” başlıklı bir kitap yazması yakındır.