Gündem

Avrupa ile krizin gölgesinde kalan Venedik Komisyonu’nun Türkiye raporunda neler var?

CHP'li Utku Çakırözer, raporda dikkat çeken uyarıları anlattı

14 Mart 2017 21:59
Hülya Karabağlı

Türkiye’nin kurucu üyesi olduğu Avrupa Konseyi'nin anayasal konulardaki danışma organı Venedik Komisyonu, 16 Nisan'da yapılması planlanan anayasa değişikliği referandumu ile ilgili görüşünü açıkladı. Avrupa ile yaşanan toplantı krizlerinin gölgesinde kalan rapor, anayasa değişikliğinin kabul edilmesi halinde ‘tek adam’ rejimine karşı uyarılarda bulunuyor. Raporda, "Türkiye’nin yapmak istediği değişiklik Türkiye’nin köklü parlamenter geleneğinden keskin bir ayrılış olacak" ifadelerine yer veriliyor. 

CHP Eskişehir Milletvekili ve Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Türk Grubu Üyesi Utku Çakırözer, Türkiye’nin son yaşadığı krizlerin gölgesinde kalan Venedik Komisyonu raporunda yer alan maddeleri T24’e anlattı.

Rıza Türmen: Venedik gondolundan anayasa değişikliklerine bakış

Çakırözer, Venedik Komisyonu’nun raporunda, 'önerilen paketin Türkiye’nin demokratik anayasal geleneğinde tehlikeli bir geri gidiş olduğu' vurgusu yapıldığını ve anayasa referandumu için demokratik zeminin hazırlanmadığına vurgu yapılmasının önemli olduğunu ifade etti. Bu durumun raporda, "Olağanüstü hâl yönetimi (OHAL) altında yapılması nedeniyle referandumun zamanlaması da hem talihsiz hem de kaygı verici olarak" değerlendirildiğini belirtti.

Raporun aynı zamanda çevirisini yapan Çakırözer, dikkat çeken hususlarla ilgili maddeleri şöyle aktardı:

 -Ülkeler istedikleri yönetimi biçimini seçme hakkına sahiptir. Ama bu hak sınırsız değildir. Hangi sistem seçilirse seçilsin güçler ayrılığı ve hukuk devleti ilkeleri korunmalıdır. Bunun için de yeterli denge ve fren mekanizmalarına ihtiyaç vardır.

- Türkiye’nin yapmak istediği değişiklik Türkiye’nin köklü parlamenter geleneğinden keskin bir ayrılış olacak.

-Demokratik başkanlık sistemlerinin özü güçler ayrılığına dayanmasından geçer. Ama getirilen yeni sistem güçler ayrılığına dayanmıyor. Güçler ayrılığı açısından sorunlu konular: Başkan yürütme gücünü tek başına kullanacak. Atama yetkilerini ve görevden alma yetkilerini denetlenmeksizin kullanacak. Bürokratların atama ve alınma kriterleri olmayacak sadece kendisi belirleyecek.

-Başkanın yokluğunda ülkeyi aynı yetkilerle yönetecek başkan yardımcısı halk tarafından seçilmemiş, demokratik meşruiyeti olmayan bir isim olacak.

-Başkan, başkan yardımcısı ve bakanlar sadece yüce divan yoluyla hesap verebilir durumda. Bu da çok zayıf bir denetleme yöntemi.

-Başkan aynı zamanda partisinin üyesi ya da genel başkanı olacak bu yasama üzerinde etki sahibi olmasını sağlayacak.

 -Başkana parlamentoyu feshetme yetkisi verilmesi demokratik başkanlık sistemlerine oldukça uzak bir uygulamadır.

-Pakette iki dönem kuralı olmasına karşın, başkan üçüncü bir döneme daha hak kazanabiliyor.

-Başkan başkanlık kararnameleri ile ülkeyi yönetebilecek.

-Başkan OHAL ilan edebilecek ve bu süreçte hiçbir kısıtlama olmaksızın KHK’larla ülkeyi yönetebilecek.

- Getirilen düzenlemeler Türkiye’de yargıyı güçlendirmeyecek tersine zayıflatacak. Yeni yapılandırılan HSYK üyelerinin tamamının belirlenmesinde Başkan etkin olacak. Artık hiçbir HSYK üyesi kendi meslektaşları tarafından seçilmeyecek. HSYK’nın elindeki savcıları ve hakimleri atama, terfi, yer değiştirme ve ihraç yetkileri dikkate alındığında, başkanın bu kurul üzerindeki kontrolü tüm yargıya genişleyecek.

-Yapılan değişiklikler yargının bağımısızlığını azaltacak. Zaten yetersiz olan yargının yürütmeyi denetimi daha da zayıflayacak

-Tüm bunların ışığında bu paket Türkiye’ye otoriter rejimi engelleyebilecek fren ve denge mekanizmalarının bulunmadığı bir başkanlık sistemi getirecek.

-Parlamentoda tüm siyasi güçlerin yer aldığı açık bir tartışma süreci yaşanmadı. Tartışmalar Meclis’in ikinci büyük muhalefet partisinin bazı milletvekillerinin tutukluğunda yapıldı. Gizlilik kuralına uyulmadı.

-Paketin hem parlamentoda ele alınış hem de referandum süreci OHAL altında yaşanmakta. Bu süreçte ifade ve toplanma özgürlüklerine önemli sınırlamalar getirilmişi durumda. Özellikle gazetecilik ortamı hiç uygun değil giderek tek taraflı bir tartışma ortamı var. Tüm bunlar referandum kampanyasının ne kadar anlamlı ve kapsayıcı olduğunun sorgulanmasına neden oluyor.