Dünya

Avrupa, "Erdoğan’ın ekonomiyi ateşe atmasından" endişeli

Avrupalı uzmanlar, siyasi ve ekonomik istikrarsızlık endişelerini dile getirdiler

27 Kasım 2021 12:57

Değer Akal

Türkiye'de döviz kurlarındaki büyük dalgalanma, ekonomi yönetimi hakkındaki spekülasyonlar ve ekonomik kriz uyarıları, Avrupa başkentlerinde kaygıyla izleniyor. 

Son gelişmeler hakkında DW Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Batılı uzmanlar, Türkiye'de piyasalara müdahalelerden, siyasetin daha otoriter bir hal almasından duydukları endişeleri dile getirdiler.

Avrupa'nın "istikrarsızlık" endişesi

Düşünce kuruluşu Avrupa Komşuluk Konseyi (ENC) Direktörü Samuel Doveri Versterbye, "Türkiye'deki ekonomik istikrar AB için olağanüstü bir önem taşıyor" derken, Türkiye'de ekonominin kötüye gitmesi durumunda, bunun Avrupa'da hem ekonomi, hem siyaset hem de güvenlik alanlarında olumsuz yansımalarının olacağını söyledi. 

Doveri Versterbye, Gümrük Birliği, AB uyum süreci ve son olarak mülteci mutabakatının, Avrupa ile Türkiye arasında karşılıklı olarak kurumsal, hukuki ve ekonomik iç içe geçişkenliği artırdığına işaret ederken, tedarik zincirleri açısından da Türkiye'nin ekonomik istikrarının büyük önem taşıdığını vurguladı.

ENC Direktörü, "Örneğin Türkiye'den Almanya'ya ihraç edilen motorlu kara taşıtları, makineler, makine aksamı, kauçuk ve plastik ürünler gibi sayısız ürün, Alman iş dünyasının, Alman tükeciye düşük fiyata satış yapabilmesi bakımından hayati öneme sahip. Yani tedarik zinciri bakımından Türkiye Alman ekonomisi için kilit öneme sahip" görüşünü aktardı. 

Avrupa bankalarının Türkiye yatırımları

Avrupa ekonomileri ile Türkiye arasındaki bağımlılığın bir diğer önemli başlığını bankacılık sisteminin oluşturduğunu söyleyen Doveri Versterbye, şöyle devam etti:

"Herkes Yunanistan'daki finansal krizi hatırlar. Tıpkı o dönem Yunanistan ile olduğu gibi bugün de İspanyol, Hollanda, Fransız ve İtalyan bankaları, Türkiye'deki bankacılık sistemindeki risklere çok açık çünkü yatırım ve kredi ilişkileri var. Bu ne demek? Yunanistan'da yaşanan sürece benzer bir sürecin Türkiye'de yaşanması ve bunun haliyle Türkiye'de çok ciddi ölçüde aktif olan Avrupa bankaları nedeniyle AB'yi etkilemesi olasılığı bulunuyor."

Türkiye ekonomisi büyük risklerle karşı karşıya

Doveri Verserbye, Türkiye ekonomisindeki son gelişmeleri yorumlarken, TL'deki hızlı değer kaybının, kamu borcunun gayri safi yurtiçi hasılaya (GSYH) oranının yüzde 40'a yükselmesinin, ayrıca özel sektörün ve bankaların yakın dönemde 90 milyar dolar dış borç ödemesi yapmak durumunda olmasının, yakından izlendiğini söyledi.

Ekonomideki kötü yönetimin sonucunda bu borçların ödenmesinde de zorluklarla karşı karşıya bulunulduğunu söyleyen Doveri Verserbye, şu değerlendirmeyi yaptı:

"Peki bu durumda son yıllarda tanıklık ettiğimiz gibi bankalar garantiler için Merkez Bankası'na mı gidecek? Evet, gidecek. Ama Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın elindeki likidite, dövizi azaldı. Peki bankalar bu durumda borçlarını nasıl ödeyecek? İşte bu özet, Türkiye ekonomisinin ne kadar ağır bir sınamayla karşı karşıya bulunduğunu gözler önüne seriyor”

"Hayat pahalılığı AKP'ye tepkiyi artıracaktır"

Artan borçlanma maliyetleri, TL'de değer kaybı, neredeyse her üründe yaşanacak fiyat artışının AKP hükümetine yönelik tepkileri artırabileceği, bunun da siyasette yeni gerilimlere yol açabileceği endişesini dile getiren uzman şöyle devam etti:

“Fiyat artışı, vatandaşların günlük hayatlarındaki temel ihtiyaçlarını karşılamakta bile zorlanmalarına yol açacak. Enerji bakımdan dışa bağımlı Türkiye'de tüm sosyo-ekonomik sınıflarda, yabancı ürünler kullanmaya alışmış orta ve üst orta sınıflar dahil, artan bir hoşnutsuzluk olacaktır. Türkiye ekonomisinde yaşanan bu gerilemeye bir de siyasette kutuplaşmanın keskin bir şekilde tırmandığını eklerseniz, ne yazık ki çok iyimser bir tablo ortaya çıkmıyor."

Erdoğan yeniden mülteci kozunu sahaya sürer mi?

Avrupa ülkelerini Türkiye konusunda en çok endişelendiren konulardan biri de, yeni bir göç krizinin yaşanması olasılığı. Türkiye'de ekonomik sorunların daha da kötüleşmesi durumunda, çoğu Suriye'den gelen sığınmacılara karşı toplumda tepkilerin daha da artabileceği, Erdoğan'ın da Avrupa'dan mali kaynak için bir kez daha göç kartını kullanabileceği iddia ediliyor.

Doveri Verserbye, sığınmacıların bir koz olarak kullanıldığını, Erdoğan'ın 2020 yılında Türkiye'deki binlerce mülteciyi Yunanistan'a mobilize ettiğini hatırlatırken, "bunun tekrarlanmayacağını söylemek güç ve bu çok tehlikeli" dedi. 

Böyle bir adımın Fransa'daki seçimler öncesinde Avrupa'da göçmen karşıtı ve aşırı sağcı hareketleri güçlendirebileceği uyarısında bulunan uzman, halihazırda Belarus nedeniyle Doğu Avrupa ülkelerinin karşı karşıya kaldığı krizin sürdüğünü hatırlattı.

Türkiye'deki ekonomik gidişatın kötüye gitmesinin yol açabileceği sosyal sorunların, Avrupa'da endişe kaynağı olduğunu söyleyen Doveri Verserbye, şu yorumu yaptı:

"Salt standart ekonomik hesaplamalara bakarsanız, Türkiye stagflasyona, yani işsizlik oranı artarken enflasyonun da arttığı bir sürece evriliyor. Bu da ne yazık ki toplumda sığınmacılara tepkiyi artırabilir… Türkiye'de bankacılık alanında sıkıntı ve stagflasyon yaşanırsa, o vakit işte AB'nin Türkiye'ye sığınmacılar için sağladığı fonların yönetimi de zorlaşır. İster Erdoğan olsun isterse başka bir hükümet göreve gelmiş olsun, işte o zaman bu fonların sığınmacılar için değil Türkiye'nin sorunları için verilmesi istenecektir. Bu da şaşırılacak bir şey olmaz."

Erdoğan'ın BAE hamlesi ekonomiyi kurtarabilir mi?

Peki, AKP hükümetinin kısa bir süre öncesine kadar hasım olarak gördüğü, 15 Temmuz 2016 darbe girişimini finanse etmekle, hatta PKK'yı desteklemekle suçladığı Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile ilişkilerinde yeni bir sayfa açması, Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu durumdan çıkartabilir mi?

"BAE'nin gerçek niyeti ve yapacakları konusunda ihtiyatlı olurdum" diyen ENC Direktörü Samuel Doveri Versterbye, değerlendirmelerini şu sözlerle tamamladı:

"Erdoğan, BAE ile, geçmişte Katar ve Çin ile yaptığı gibi swap anlaşmaları yoluyla kısa vadeli çözüm bulmak isteyebilir. Yani kimi ülkeler, makul ticari nedenlere dayanmaksızın, salt jeopolitik gerekçelerle swap anlaşmaları yoluyla, Türkiye ekonomisine nakit akıtıyor. En son Katar bunu  2018'de yaptığında TL yüzde 6 değer kazandı. Ama BAE ile Türkiye yakın geçmişe kadar öyle pek de dostane bir ilişki içerisinde hiç olmadı. Şayet BAE ile bu olacaksa bu  TL'yi bir nebze arttırabilir. Ama uygulanan tüm politikalar ve Erdoğan'ın izlemekte ısrar ettiği çizgi ne yazık ki iyimser olabilmemize imkan sağlamıyor"

"Erdoğan'ın nakit paraya ihtiyacı var"

Erdoğan, BAE Veliaht Prensi Muhammed bin Zayid el Nayhan'ı görkemli törenlerle karşıladı. Ziyaret sırasında, iki ülke arasında başta ekonomi alanında olmak üzere, ilişkilerin geliştirilmesi hedefiyle 10 mutabakat zaptı imzalandı. BAE, Türkiye'de yatırım yapmak üzere 10 milyar dolarlık bir fon ayırdığını duyurmuştu.

Ekonomist Timothy Ash, DW Türkçe'ye yaptığı değerlendirmede, Erdoğan'ın son hamlesinin ekonomideki sorunlara çözüm olamayacağını belirterek, "Erdoğan'ın asıl ihtiyaç duyduğu nakit para. Merkez Bankası'na girecek dövize ihtiyacı var. BAE'nin yaptığı ise uzun vadeli yatırım taahhüdü. Bu rezerv pozisyonu, döviz sorununu ciddi ölçüde çözmeyecek" dedi. 

"BAE, ucuza kapatmaya çalışıyor"

Londra merkezli Bluebay Asset Management'ın kıdemli stratejisti olan Timothy Ash, Türkiye ile BAE arasındaki normalleşmeyi olumlu bulduğunu söylemekle birlikte, iki yönetim arasında siyasal İslam, Müslüman Kardeşler, bölgesel politikalar gibi konularda farklılıkların sürdüğüne dikkat çekti.

Ash, "Son gelişmeler, iki yönetimin rakip oldukları gerçeğini değiştirmiyor. Hem BAE, hem de Suudi Arabistan, Erdoğan'a güvenmiyor. Bu nedenle BAE'nin yaptığı aslında oportünizm. TL'ye bakıyor, Türkiye'nin gerçek ekonomik varlıklarının çok ucuz olduğunu görüyor ve kanımca bundan faydalanarak altyapı, enerji gibi değerli ekonomik varlıklarını ucuza kapatmaya çalışıyor."

BAE'nin uzun vadeli hesaplarla hareket ediyor olabileceğini söyleyen Ash, "BAE yatırım yaparsa Erdoğan için değil, Türkiye'ye yatırım yapmak mantıklı olduğu için yapar. BAE gayet tabii ki Erdoğan'ın iktidarını sürdürmesini isteyecek bir ülke değil. BAE, aslında Erdoğan sonrası, 2023 sonrasına hazırlık yapma niyetiyle adım atıyor. Ucuz, makul bir yatırım hamlesi" görüşünü ifade etti. 

Erdoğan'ın "Ekonomik Kurtuluş Savaşı" söylemi

Peki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, "Ekonomik Kurtuluş Savaşı" söylemi ile izlediği ekonomi politikaları ne anlama geliyor. Düşmanı kim? Erdoğan bu savaşı kazanır mı?

Uzun yıllardır Türkiye konusunda çalışan ve bu alanda en deneyimli ekonomistlerden olan Ash, bu soruyu şöyle yanıtladı:

"Bu saçmalık. Ortada bir savaş yok, yatırımcıların Erdoğan ile bir savaşı yok. Yabancı yatırımcılar Türkiye'yi seviyor. Türkiye'nin uzun vadeli görünümü iyi. Türkiye'ye yatırım yapmak da istiyorlar. Ama bu kadar kötü bir para politikası izlenirken, TL bir günde yüzde 10 azalırken, kim nasıl yatırım yapsın? Yabancı yatırımcının Erdoğan'dan beklentisi çok basit: rasyonel ekonomik, rasyonel para politikaları izlemesini istiyor. Bunu yaptığı takdirde Türkiye'ye çok para akacak."

"Batılı yabancı yatırımcılar şeytanlaştırılacak"

Timothy Ash, Erdoğan'ın ekonomideki hamlelerini "kısa vadeli" adımlar olarak nitelendirirken, yeniden seçilebilmek için düşük faizde ısrar ettiğini, mali gevşeme adımları attığını, bununla birlikte dar gelirliler için sosyal yardımların arttırılacağını düşündüğünü söyledi.

AKP yönetiminin, milliyetçi söylemli bir seçim gündemi oluşturmakta olduğu görüşünü aktaran Ash, tüm bunların TL'nin değer kaybetmesi ve enflasyonun artmasıyla kendini gösterdiğini, bunun bedelinin ise tüm toplum tarafından ödeneceğini kaydetti.

"Özellikle MHP seçmenlerine hitap etmek için de Batılı yabancı yatırımcılar şeytanlaştıracak. Görünen o ki seçim ajandası böyle" diyen Ash, son günlerde tırmandırılan siyasi gerilimin, son olarak da  güvenlik analisti, DEVA partisi kurucularından Metin Gürcan'ın "siyasi casusluk" suçlamasıyla gözaltına alınmasının endişe verici olduğunu söyledi.

"Yabancı yatırımcı düşman mı değil mi?"

Bu gelişmenin, Ali Babacan liderliğindeki DEVA partisine ve muhalefete bir uyarı olarak yorumlanabileceğini söyleyen Ash'e göre, Erdoğan ekonomide kendi politikalarının yol açtığı ağır sonuçlarla ilgili olarak yabancıları sorumlu tutacağı komplo teorileri üretecek ve Batılıların ekonomik savaş başlattığını iddia edecek.

Bazı seçmenlerin "bu saçmalıklara" inandığını ifade eden Ash, "Ama şöyle de bir çelişki var. Faizi yabancı yatırımcı gelsin diye düşürdüğünü söylüyor… Peki o zaman yabancılar düşman mı değil mi? Bu olanlardan nasıl bir akılcı bir sonuç çıkarmalı?" dedi.