Elçin Poyrazlar
Gezi eylemlerinin Türkiye’nin dış politikasındaki en somut etkisi Avrupa Birliği ile yürütülen müzakere sürecinde hissedildi. Almanya’nın önerisi ile Bölgesel Politikalar başlığının açılmasının ekim ayındaki İlerleme Raporu’nun sonrasına ertelenmesi siyasi bir mesajdı aslında. Karardan anlaşılan o ki başlığın açılmasına yönelik herhangi somut bir tarih yok ama niyet var.
Başbakan Tayyip Erdoğan başta olmak üzere pek çok hükümet yetkilisi Gezi eylemleri sırasında iktidarı sert olmakla suçlayan ve eleştiren Batılı kurum ve kişilere karşı diplomatik sayılamayacak bir dil ve uslüp kullandılar. Erdoğan’ın özellikle eylemlerle ilgili “dış güçleri”, yabancı medyayı ve “faiz lobisini” suçlaması bu çevrelerin gözünden kaçmadı. Sonuçta Avrupa Parlamentosu’nun Türk hükümetinin tutumunu kınayan kararı da bu memnuniyetsizliğin bir parçasıydı.
Ancak AKP hükümeti dostça ya da sert bir tarzda yapılan eleştirilerin çoğuna kulak vermeyi redderek söylemi bir adım ötesine götürdü ve yükselen, büyüyen ve güçlenen Türkiye’nin Batılı devletler tarafından kıskanıldığını ileri sürdü.
Bu iddiada ABD’nin değil daha çok Avrupa’nın hedef alındığını düşünmek daha yerinde olur. Özellikle de Erdoğan’ın ABD Başkanı Barack Obama ile yakın teması ve Washington’un son yıllarda Türkiye’ye insan hakları ve temel özgürlükler temelinde değil daha çok stratejik çıkarlar düzeyinde pragmatik yaklaştığı düşünülürse.
Avrupa ülkeleriyle ise durum daha farklı. Türkiye haklı olarak AB tarafından çifte standarda maruz kaldığını düşünüyor. Bakınız Kıbrıs meselesi. Bölünmüş ve çatışma halinde olan toprakları dahil etmeme ilkesini AB, Güney Kıbrıs’ı klübe katarak çiğnemiş oluyor. Türkiye ile yaratılan çetrefilli müzakere süreci de başka bir örnek olabilir.
Görüştüğüm bir Türk yetkili Gezi olayları nedeniyle Avrupa’nın “gizli bir haz aldığı” izleniminden söz etti. Avrupa medyasında da olayların abartılı gösterildiğinden ve Türkiye’ye karşı olumsuz duyguların iyice güçlendiğinden şikayetçi bu yetkili. Almanya’nın tamamen iç politika tüketimine yönelik bir adım attığı ve Türkiye ile başlık açma adımını Alman seçimlerinin sonrasına ötelediğine kuşku yok.
Avrupa’nın yıldızı parlayan Türkiye’yi kıskanıp kıskanmadığı sorusuna gelince. Öncelikle tek bir Avrupa olmadığını unutmamak gerekiyor. İngiltere, İtalya ya da İsveç gibi ülkeler Türkiye’nin üyeliğini savunurken Almanya, Fransa, Güney Kıbrıs gibi üyeler bu konuda ayak sürüyor. Ayrıca Avrupa içindeki ülkeler arasında da kıskançlık, birbirini engelleme, siyasi kamplaşmalar var.
İşte bütün mesele de bu tür siyasi oyunları nasıl oynayabildiğiniz. Gezi olaylarıyla ortaya çıkan hükümetin katı tutumunun ve sonrasındaki söylemlerinin Avrupa’da Türkiye’yi sevmeyen ve engellemek isteyen üyelerin “gizli bir haz almasına” ve bıyık altından gülmesine neden olmuş olabilir. O halde komplo teorilerine sığınıp dünya önünde gülünç olmak yerine bu siyasi oyunu daha sağlam oynamak en akıllıcası.