Buluşmanın yeri bile başlı başına bir semboldü. Türkiye Başbakanı Ahmet Davutoğlu, Yunanistan Başbakanı Aleksis Tsipras'ı Kurtuluş Savaşı'nın sembolleşen kenti İzmir'de ağırladı. Mülteci krizi, aralarındaki sorunların çözüm beklediği iki ülkeyi birbirine yaklaştırdı.
Ahmet Davutoğlu, Brüksel'deki sürpriz önerisiyle AB ülkelerini adeta gafil avladı. AB'nin aynı sayıda Suriyeli mülteciyi kabul etmesi şartıyla, Türkiye Yunanistan'a geçen mülteci ve göçmenleri geri kabul etmeye hazırdı. Böylece mülteciler yasal yollardan Avrupa'ya gidebilecek ve insan kaçakçılarının insafına terk edilmeyecekti.
Türkiye Başbakanı, “Ege artık acıların ve umutsuzluğun” denizi olmamalı derken, Yunanistan Başbakanı da "denize dayanıksız teknelerle Yunan adalarına yapılan tehlikeli yolculuğun Avrupalılık kültürünün yüz karası" olduğunu söyledi. Ancak Tsipras'ı sadece trajedinin insani boyutu ilgilendirmiyor. Türkiye'nin teklifi Yunanistan'ı geniş ölçüde rahatlatacak. Balkan rotasının kapatılmasından beri, Avrupa'ya gitmek için Yunanistan'da bekleyen mülteci ve göçmenlerin sayısı artıyor.
Türk formülünün sonuç verebilmesi için AB ülkelerinin Suriyeli göçmenleri almayı kabul etmeleri gerekiyor. Oysa mültecilerin paylaştırılması şimdiye kadar başarılamadı. Çek Cumhuriyeti ve Macaristan çoktan ‘bize güvenmeyin' demedi mi?
Balkan ülkeleri aynı zamanda Türkiye'nin işbirliği olmadan da bütün yükü Yunanistan'ın sırtına bindirmek pahasına mültecilere kapının kapatılabileceğini göstermiş bulunuyor. Slovenya, Hırvatistan, Sırbistan ve Makedonya sadece vizesi olanlara geçiş izni vermekle Balkan rotasını fiilen kapatmış oldu.
Brüksel'deki Avrupa Siyaset Merkezi adlı düşünce kuruluşundan Yanis Emanulidis yine de, Türkiye'nin de katılımıyla Avrupa için ortak çözüm bulunabileceği görüşünde. Uzman, “Bu formül sayesinde mülteci sayısının önemli ölçüde azaltılabileceğine ikna olunduğu takdirde hem bu öneri kabul görür ve hem de Türkiye'den alınacak mültecilerin paylaşılmasına bütün AB ülkeleri rıza gösterir”, diyor.
Türkiye'ye gerçekten ihtiyaç var mı?
Ancak Avrupa Parlamentosu'nda grubu olan bütün partiler Türkiye ile siyasi işbirliğine karşı çıkıyor. Muhafazakâr kanadın sözcüsü, “AB Ankara tarafından baskı altına alınmaya göz yummayıp dış sınırlarını kendi başına korumalıdır”, diyor. Yeşiller, Türkiye'deki insan haklarının durumuna işaretle, ‘böyle bir hükümetle işbirliği yapması AB'nin ahlaken çökmesi demektir" diyorlar. Fransız aşırı sağcılarının lideri Marine Le Pen de Avrupa Parlamentosu'ndaki konuşmasında, “Erdoğan size şantaj yapıyor” dedi.
"Erdoğan ile işbirliği ahlâki iflasımız demektir"
Türkiye'nin tam üyelik görüşmelerinin hızlandırılmasını istemesi de Avrupalı siyasileri rahatsız ediyor. Avrupa Parlamentosu'nun Sosyal Demokrat Başkanı Martin Schulz ‘bu konuda tenzilat yapılamayacağını' söyleyerek mülteci krizi ile üyelik müzakerelerinin birbirine karıştırılmamasını istedi.
Bir veto tehdidi de Kıbrıs Rumlarından geldi. Kıbrıs hükümet sözcüsü açıkça, ”Türkiye Kıbrıs'ı resmen tanımadığı sürece üyelik görüşmelerinde ilerleme kaydedilemez” dedi. Yanis Emanulidis ise Türkiye'nin hemen AB üyesi olmak istemediğini ve sadece yeni fasılların açılmasından söz ettiğini belirterek bunun Cumhurbaşkanı Erdoğan için çok önemli olduğunu söylüyor.
"Zirve yetmezse yenisi yapılır"
Son haftalarda AB devlet ve hükümet başkanları iki kez olağanüstü kriz toplantısı yaptılar ve Almanya Başbakanı Angela Merkel her defasında zirveden eli boş döndü. Merkel uğrunda mücadele verdiği ve üzerindeki siyasi baskıyı azaltmasını umduğu "ortak Avrupa çözümünü" önümüzdeki eyalet seçimlerinde de koz olarak kullanamayacak. Başbakan Merkel, “Bazı konular daha da hızlandırılabilirdi ama doğru yönde ilerlediğimizi söyleyebilirim” diyor.
Avrupa Siyaset Merkezi'nden Yani Emanulidis de iltica politikasında AB ülkelerinin uzlaşacaklarına güveniyor. Emanulidis, “Bu zirveden bir şey çıkmazsa, yeni bir zirve daha yapılır” diyor ve ekliyor: “Mesele, bütün tarafları tatmin edecek karmaşık bir konunun tamama erdirilmesidir. Bu kolay ve çabuk olmaz ama başarılması pekâla mümkündür.”