Dünya

Avrupa basınının gündeminde bugün ne var?

Alman basınında Ortadoğu’da Suriye gerginliği ve Alman-Çin hükümetlerarası danışma toplantıları vesilesiyle ikili ilişkiler, İngiliz basınında ise Başbakan Tayyip Erdoğan'ın liderliği ile ilgili haberler ön plana çıkıyor

31 Ağustos 2012 13:17

Maerkische Oderzeitung, Tahran’daki Bağlantısızlar Hareketi zirvesinde Mısır’ın yeni Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin yaptığı çıkışı ele alıyor. Mursi, Suriye’deki Esad rejimini ‚baskıcı’ bir rejim olarak nitelendirmiş ve Suriyeli muhalefete tam destek vererek İran ve Suriye’nin tepkisini çekmişti:

"Mısır, gerçekleştirdiği devrimin ardından yeni bir özgüven kazandı. Mursi’nin Tahran’daki açık ve net sözleri başka türlü izah edilemez. Mursi’nin Suriye rejimine ve İran’ın verdiği desteğe yönelik eleştirisi dinî olduğu gibi stratejik nedenlere de dayanıyor. Mısır ve İran on yıllardır bölgede siyasî önderlik için rekabet halinde. İran, Irak ve Suriye’den oluşan Şii eksen güç kaybederken, Suudi Arabistan ya da Ürdün gibi Sünni komşuları yükselişe geçti. Mısır da burada bir rol oynamak istiyor. Eski Müslüman Kardeşler mensubu Sünni Mursi, ülkesinde ordunun gücünü sorunsuz bir şekilde tırpanlamasından ve halk desteğinden cesaret alarak, şimdi dış politikada ilk çapalarını atıyor. Ama izlediği çizginin bölgedeki durumu pek yatıştırmayacağından korkulur.“

Frankfurter Allgemeine Zeitung ise Başbakan Angela Merkel'in Pekin ziyareti çerçevesinde iki ülke arasındaki ilişkileri irdeliyor:

"Çin Halk Cumhuriyeti, eski süper güç ABD ile stratejik bir diyalog içinde. Bu, bazen işbirliği, bazense şüphecilik ve rekabetin damgasını vurduğu zorlu bir iş. Bu noktada Alman - Çin hükümetler arası danışma toplantıları protokol açısından bile farklı bir izlenim yaratıyor. Bu protokolün gerçek bir temel üzerinde, cazip bir yönü var. Ekonomik ilişkiler heyecan verici bir gelişme gösterdi. Çin günümüzde Almanya’nın en yakın ekonomik ortakları arasında ve Alman teknolojisine ilgisi büyük. Almanya’nın Çin politikası da büyük ölçüde ekonomik çıkarlar üzerine kurulu. Almanya, Çin tarafından Avrupa’nın öncü gücü olarak görülüyor ve buna uygun bir muamele görüyor. Bu gurur okşayıcı ama aynı zamanda tehlikeli.“

Bild gazetesinin yorumu ise şöyle:

"Çin giderek daha yoğun bir şekilde Almanya’da yatırım yapıyor. Ama evet, biz de Çin pazarına giderek daha bağımlı hale geliyoruz. Çin’in Euro’nun kurtarılmasında aşırı derecede önemli hale geldiği de doğru. Ama bundan korkmak için neden var mı? Hayır! Sadece on yıllardır oturmuş bir ekonomi ve güç sistemi doğuya kayıyor diye saklanmamız gerekmiyor. Tam tersine Çin’den öğrenmemiz gereken şeyler var. Gurur, soğukkanlı ve hedefine kilitlenen bir şekilde çıkarları için çalışmak. Çünkü bizim arz edecek şeylerimiz var. Çin’in de bizim pazarımıza, bilgi ve teknolojimize ihtiyacı var. Ve Çin’in istikrarlı bir euroya ihtiyacı var. Bu nedenle Almanya Uzakdoğu’da kendine güvenen bir dış politika yürütebilir. Yani boyun eğmeden, hem çıkarları hem değerlerinin arkasında durarak. Çin’in saygısını ancak böyle kazanabiliriz.“

Mainz kentinde yayımlanan Allgemeine Zeitung’un yorumu ise şöyle:

„Çin gezisinde Başbakan’a eşlik eden işadamları, kabarık bir sipariş defteriyle geri döneceklerinden emin olabilir… Ama bu sefer Pekin'in elli Airbus uçağı, internet şebekeleri ve geri dönüşüm teknolojileri için saydığı 5 milyar euro ziyaretin odak noktası değil. Euro ve Avrupa borç krizine karşı savaşında Angela Merkel’e sağlam taahhütlerle destek olması için Çin’e acil ihtiyaç var. İlk bakışta 3 trilyon 200 milyar euroluk rezervlere sahip Çin için bu kolay bir iş. Ama Yunanların neredeyse beş para etmeyen devlet tahvillerini milyarlarca euro ödeyip satın almalarının arkasında hayırseverlik yatmıyor. Ciro pazarı olarak Almanlar’ın Çin’e ihtiyaç duyduğu gibi Çin’in de Avrupa’ya ihtiyacı var… Yani çok basit: Avrupa’nın durumu iyiyse Çin’inki de iyi olur. Ve Avrupa’nın durumunun uzun vadede iyi gitmesi, sorunlarını kontrol altına almasıyla mümkün olur.“ (Deutsche Welle Türkçe)


İngiliz basını


Suriye'deki gelişmeler İngiliz basının sayfalarında geniş yer bulurken Economist dergisinde Başbakan Tayyip Erdoğan'ın liderliğinin irdelendiği bir analiz öne çıkıyor.

Haftalık Economist dergisinde “Erdoğan’ın ters tepen hırsı” başlığıyla yayımlanan analizde, Başbakan Erdoğan’ın ‘Türkiye’nin yeni cumhurbaşkanı olmaya fazla odakladığı’ ve ‘otoriter eğiliminin giderek arttığı’ yazıyor.

Dergi, Erdoğan için “Türkiye’nin Atatürk’ün ölümünden sonraki en etkileyici lideri” yorumunu yaparken Erdoğan’ın liderliği döneminde Türkiye’nin ekonomik durgunluk ve siyasi tıkanıklıktan çıktığını, bölge için de ‘esin kaynağı’ olduğunu ifade ediyor.

Erdoğan’ın 2011 seçimlerinde üçüncü defa seçilmesinin şaşırtıcı olmadığı belirtilen makalede, Başbakan’ın son döneminde, ‘kanser olduğu iddiaları, Gülen cemaati ile anlaşmazlıklar, tırmanan Kürt sorunu ve Suriye’deki savaş’ nedeniyle zorlandığını yazıyor.

Erdoğan için “Otoriter eğilimi giderek arttı” ifadesini kullanan dergiye göre bu, Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığı döneminin sona ereceği 2014 yılında cumhurbaşkanı seçilme hırsından kaynaklanabiliyor olabilir.

Yeni anayasa oluşturma sürecinin de tıkandığına dikkat çeken analiz şöyle devam ediyor:

“Erdoğan’ın hırsının, yeni demokratik anayasa oluşturma sürecini baltaladığı söyleniyor. Meclis komitesinin anayasa taslağı hazırlaması gerekiyordu ancak bu başarısız oluyor gibi görünüyor.”

“Birçokları, Erdoğan’ın başbakanlıktan sonra cumhurbaşkanı olabilmek için AK Parti tarafından cumhurbaşkanlığı konumunun gücünü arttıracak bir proje hazırlanmasını istediğinden şüpheleniyor. Mecliste üçte iki çoğunluğa sahip olamadığı için yeni bir anayasanın referandumdan geçmesi gerekiyor.”

Dergi analizi şu sözlerle sonlandırıyor:

“Son anketlere göre Türklerin yalnızca yüzde 17’si Avrupa Birliği üyesi olabileceklerine inanıyor. Birçokları ülkelerinin bölgesel bir savaşa saplanmasından korkuyor. Erdoğan, kamuoyunun havasını koklamakta ustadır fakat popülaritesi giderek azalıyor. Önceliğinin, cumhurbaşkanı olma hırsından çok, tüm Türk vatandaşlarını destekleyecek bir anayasa ile evini düzene sokmak olmalıdır.”


'Suriye bataklığından çıkmak için en iyi şans'


Suriye’deki gelişmeler ve bölge ülkelerinin atacağı adımlar da İngiliz gazetelerinin sayfalarında.

Guardian gazetesinde Wadah Khanfar imzasını taşıyan bir yorumda Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin, Suriye’deki krizin çözümüne yönelik sunduğu ‘Arap-İran-Türkiye’ diyaloğu önerisi değerlendiriliyor.

“Suriye batağından çıkmak için en iyi şans” olabilir başlıklı yazıda, öneriye Türkiye ve İran’ın sıcak baktığı belirtiliyor.

El Cezire televizyon kanalının eski genel yayın yönetmeni olan yazar İran için şu ifadeleri kullanıyor:

“İran, Esad rejiminin çökmesinin an meselesi olduğunu görüyor. Esad’a sınırsız destek olmanın felaket olacağını fark etmesi, Tahran’ın Suriye bataklığından çıkış yolu aramasına yol açtı.”

Suriye krizinin Türkiye’nin ulusal güvenliğine de zarar vermeye başladığı belirtilen yorum yazısı şöyle devam ediyor:

“Türkiye, Suriye sınırına yakın bölgelerde Kürtlerin düşmanca eylemlerinin tırmanmasıyla Suriye krizinin ulusal güvenliğine zarar vermeye başladığını fark ediyor. Yalnızca bu değil. Yumuşak bir geçiş süreci için İran ve Arap devletleriyle anlaşma sağlanmazsa Esad rejiminin çökmesi, büyük bir ekonomik ve güvenlik yüküne neden olur.”

Yazar, ortak korkunun çıkarları korumak adına müttefik orduların desteklenerek Suriye’nin bölgesel bir temsili savaş alanına dönüşeceği olduğunu belirtiyor.

Makaleyi kaleme alan Wadah Khanfar, Suudi Arabistan ve Katar’ın da İran’ın dâhil olacağı bölgesel bir anlaşmaya destek çıkacakları görüşünde.
Yazar yazısının şu cümleyle sonlandırıyor:

“Her şeyin ötesinde, İran dağılmakta olan bir rejime destek olarak yaptığı stratejik hatayı düzelmek için bunun son şansı olduğunun farkına varmalı.”


'Mülteci yükü Türkiye'nin omuzlarında'


Suriye’deki krizin beraberinde getirdiği mülteci sorunu Financial Times gazetesinde irdeleniyor.

Suriye’nin komşularındaki mültecilerin durumunu yazan gazete, 50 bin mültecinin bulunduğu Lübnan’ın, Şam rejimini destekleyenler ve karşı çıkanların arasındaki gerginlikten endişelendiğini belirtiyor.

Gazeteye göre, Lübnan’ın her hangi bir grubun provoke edilmemesi için sınırları dâhilinde mülteci kampı kurulmasını istememesi yükü daha çok Ürdün ve Türkiye’nin omuzlarına bindiriyor.

Türkiye’de yaklaşık 80 bin Suriyelinin barındığı hatırlatılan yazı şöyle devam ediyor:

“Hükümet, yerel halk ve mülteciler arasında gerginlik yaşandığı haberlerini yalanlıyor. Fakat Türkiye'nin güneyindeki yaşan bölge halkının bir kısmı Beşar Esad’a yakınlıklarını açıkça dile getiriyor. Ekonomik bağların kopmasından şikâyet ediyor.”

Haberde, kampların mülteciden çok savaşçıya ev sahipliği yapacağı endişesinin de gündeme gelirken şu ifadeler kullanılıyor:

“Birçok uzman ve Türk Kürt militanların artan şiddetini Suriye’nin cevabı olarak görüyor.”


'Uçuşa yasak bölge ilan edilsin'


Economist dergisi Suriye’deki gelişmeleri değerlendirdiği haberinde Türkiye’nin Suriye içinde ‘güvenli bölge oluşturulması’ önerisinin bölgede gerginliğe sebep olabileceğine dikkat çekiyor.

Tampon bölge veya güvenli bölge oluşturulması durumunda bu bölgenin ‘Esad’ın savaş uçakları ve tanklarından’ da korunması gerekeceğini belirten dergi, “Uçuşa yasak bölge ilan edilmeliydi” diyor.

Esad’ın tampon bölge kurulmasının işlevsel olmayacağı yönündeki açıklamalarına atıfta bulunulan haberde, “BM Güvenlik Konseyi’nin yetki vermediği ve Batı’nın bölgede riskli bir askeri adıma yanaşmadığı mevcut durumda Esad muhtemelen haklı, en azından şimdilik. Dolayısıyla kan dökülmeye devam edecek ve bu çıkmaz daha sürecek gibi görünüyor.” (BBC Türkçe)