Dünya

Avrupa basınının gündeminde bugün ne var?

Avrupa basınının gündeminde Londra Olimpiyatları, olimpiyatların Britanya için önemi, Türkiye'nin Suriye tutumu ve euro krizi'nin Almanya'yı teğet geçmediği var

27 Temmuz 2012 12:16

İngiltere basını
 

İngiltere gazetelerinde bu sabah baştan aşağı Londra Olimpiyatları'na ilişkin haberler, fotoğraflar yayımlandı.

Independent, "Londra'da Olimpiyat tarihine yeni bir sayfa eklenecek" diyor:

"Bu akşam saatler dokuzu gösterdiğinde Trafalgar Meydanı'ndaki dev sayaç da sıfırlanacak - bu hem bir başlangıç hem de bir son olacak. Kontrolden çıkan bütçe hesaplarının, bilet fiyaskosunun, güvenlik tartışmasının, havada asılı kalmış soru işaretlerinin sonu gelecek.

"Tüm siyasileşmeler son bulurken, Olimpiyatların asıl anlamını unutmuş olduğunuz da affedilecek bir anda. Sonunda takım elbiseler çıkacak, likralar giyilecek. Haydi oyunlar başlasın!"

Daily Telegraph da yedi yıl ve 21 gün süren hazırlıkların ardından, açılış törenini tüm dünyada tahminen bir milyar insanın izleyeceğini duyuruyor.

Times gazetesi de Olimpiyat ateşinin yaklaşık 13 bin kilometrelik yolculuğunu Olimpiyat Stadı'nda bu akşam tamamlayacağını yazıyor:

"Oscar ödüllü yönetmen Danny Boyle'un mimarı olduğu ve 27 milyon sterline mal olan görsel ziyafet, Olimpiyat Oyunları'nın tonunu belirleyecek."

Gazetenin kapağında da Thames Nehri üzerindeki Tower Bridge'deki beş kıtayı temsil eden Olimpiyat Halkaları'nı gösteren bir fotoğraf göze çarpıyor.


Olimpiyatların Britanya için önemi


Guardian gazetesi ise "kim olduğumuzu öğrenme zamanı" başlığını kullanmış:

"Bir zamanlar metruk arazi olarak görülen bir bölgeye inşa edilen stadyum, bu gece, Atina'dan yola çıkıp tüm İngiltere'yi dolaşan Olimpiyat ateşiyle aydınlanacak.

"Söz konusu olan bu etkinlik için eğitilen altın renkte rüyalarında beş halkayı gördüğüne şüphe olmayan 10 bini aşkın atletin arzuları. Yüzbinlerce kişi stadyumlarda, milyonlarcası da televizyon ekranları başında olacak."

Gazeteye göre Olimpiyatların Britanya halkı için ayrı bir önemi daha var:

“O da Londra en son 1948 senesinde oyunlara ev sahipliği yaptığından bu yana akıllarımızı kurcalayan bir soru” diyor, Guardian: "Dünyadaki yerimiz tam olarak nedir? ve bir tam olarak nasıl bir ulusuz? "

Daily Telegraph ise Olimpiyat Köyü'nü ziyaret eden İngiltere Başbakanı David Cameron'ın şu sözlerine yer veriyor:

"İngiltere için ekonomik güçlüklerle dolu bir dönem ama bakın böyle zor bir dönemde bile neler başarıyoruz. Bu Londra Oyunları değil, İngiltere oyunları da değil bu Birleşik Krallık Oyunları'dır. Bu, hepimiz için harikulade bir an, tadını çıkaralım."


Olimpiyatlar ve Tasarruf


Financial Times gazetesi bir kentin Olimpiyatları düzenleme hakkını elde etmesinin o kentin gelişimi açısından taşıdığı öneme değiniyor. Londra'nın olimpiyatları üçüncü kez düzenlediğini hatırlatan gazete, "Belki Londra, 1964'de Tokyo, 1998'de Seul ya da 1992'de Barcelona'nın kendini tanıttığı türden bir olimpiyata ev sahipliği yapmayacak ama bu etkinlik, kutlama yapmak için yeterli bir sebep" yorumunu yapıyor.

"Londra'da ilk Olimpiyat Britanya'ya sömürge dönemi ihtişamının hakim olduğu 1908'de düzenlendi. İkincisi ise Blitz diye adlandırılan, Londra'ya yönelik hava saldırıları sonrası geldi. Olimpiyatlr bugün ise Olimpiyatlar beş yıldır dünyanın önde gelen finans merkezlerini harap eden bir krizin izini taşıyan kenti yeniden ziyaret ediyor."

Financial Times, bu seneki Olimpiyat Oyunları'nda kemerlerin sıkıldığı yolunda tartışmalar olduğunu aktarırken okurlarına bir önceki Olimpiyatların ne kadar zor geçtiğini hatırlatıyor:

"1948'de karneyle gıda dağıtımı o kadar sıkıydı ki atletler, protein almak için balina ve at etine bel bağlamışlardı. Öyle gösterişli bir Olimpiyat Köyü de yoktu- atletler ordu kışlalarında ve okul binalarında yatıp kalkıyorlardı."

Gazete, haberi bu olimpiyatlar sonucunda Londra'nın fazla gelişmemiş semtlerinden olan Stanford’ın canlanmasının umulduğunu vurguluyor.

Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Olimpiyat Oyunları'nın açılışına katılmak ve bir dizi temasta bulunmak üzere Londra'yı ziyaret etmesi, Times gazetesinde geniş yer buluyor. Alexandra Frean imzalı haberde "Türkiye'nin Amerika Birleşik Devletleri ile özel ilişkisine" değiniliyor.


Türkiye'nin Suriye tutumu


"Erdoğan, Amerikan Başkanı Obama'nın en yakın olduğu beş ülke liderinden biri" diyen yazar, yine de Türkiye'nin, Müslüman dünyası üzerindeki nüfuzunun boyutu konusunda şüphelerin tamamen aşılmadığını ve ikili ilişkilerin devamlı sınandığını belirtiyor. Özellikle Amerika'nın Suriye'de aktif olmak konusundaki isteksizliğine dikkat çeken yazar, Strateji ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi'nin başkan yardımcısı Bülent Alirıza'nın sözlerine yer vererek "Ankara'nın Washington'un, daha net biçimde angaje olmasını beklediğini, ama Libya'da olduğu türden açık bir Amerikan müdahalesinin görülmeyeceğini" yazıyor.

Yazara göre iki ülke arasındaki diğer bir gerginlik noktası da Türkiye'nin Amerika'dan insansız uçak ve F35 savaş uçağı alma arzusu. Yazar, Amerikan düşünce kuruluşu Dış İlişkiler Konseyi uzmanlarından Steven Cook'un görüşlerine yer verirken ", İsrail'le zayıf ilişkisi; ayrıca gazeteci, yargıç ve siyasi muhaliflere yönelik insan hakları sicilinin zayıf olması yolundaki kaygılar nedeniyle Amerikan Kongresi'nin Türkiye'nin bu arzusunu onaylamasının olası görünmediğini" yazıyor. Ancak yazar bunun iki ülke ilişkilerine zarar vermediğinin altını çiziyor. Haber, "Orta Doğu sınırlarında güvenlik tehdidi ve artan istikrarsızlığın Türkiye’yi, geleneksel, Batı çizgisindeki ittifaklarına ittiği" yolunda, AKP'nin eski Dış İlişkiler Koordinatör başkan yardımcısı Suat Kınıklıoğlu'nun sözleriyle tamamlanıyor.

Gazete "Türkiye'nin Sırası" başlıklı başyazısında da Ankara'nın Suriye'de Esad'ın baskısına karşı sertleşen muhalefetinin hayati önem taşıdığı yorumunu yapıyor:

Suriye'yle başetme konusunda Batı'nın önünde iyi seçenekler yok. Ama Rusya ve Çin, Esad'ı sınırlamaya yönelik girişimleri engellemeye devam ederken Türkiye hem Suriye halkının korunmasına hem de sınır boyu güvenli bölgeler açılmasına yardımcı olmakta potansiyeli olan bir ortaklık sunuyor.


IRA yeniden mi?


Guardian gazetesinin özel haberine göre Kuzey İrlanda'daki başlıca dört muhalif örgütten üçü, IRA ismi altında birleştiklerini iddia etti.

Gazete bunun iktidar paylaşımı sürecini istikrarsızlaştırma çabalarının artması olarak yorumluyor.

Haberde yeni örgütün tek bir yönetim altında birleştiği yolundaki açıklamasına yer verildi ve İrlanda Cumhuriyet Ordusu IRA'in tüzüğüne bağlı kalacağı ifade edildi.

Guardian, 1998'de Hayırlı Cuma Anlaşması'ndan bu yana ilk kez muhalif cumhuriyetçi grupların ilk kez bu şekilde birleştikleri yolunda bir açıklamada bulunduklarına dikkat çekiyor. Gazete ayrıca söz konusu grubun, güvenlik güçlerine ve diğer İngiltere bağlantılı hedeflere saldırıları yoğunlaştırma planlarını bildirdiğini de aktarıyor.
 

Alman basını
 

Alman basınının yorum konularını Euro krizi ve 2012 Londra Yaz Olimpiyat Oyunları oluşturuyor.

Nürnberger Nachrichten gazetesi Euro krizinin Almanya'yı teğet geçmediğini belirtiyor:

“Almanya'da istihdam mucizesi sona yaklaşıyor. Bunun faturası ilk önce çalışanlara çıkacak. Ama tabii diğerleri de etkilenecek; krizin çok da görünür olmayan etkileri zayıfları güçlülerden daha fazla vuruyor. Euro’ya duyulan güvensizlik nedeniyle pek çok kişi gayrimenkule yatırım yapıyor; bu talebi artırıyor, talep artışı ise kiraları yükseltiyor. Mülk sahipleri bundan istifade ederken, kiracılar acısını çekiyor. Kriz yoksullar ile zenginler arasında zaten var olan makası daha da açıyor. Başbakan Merkel’in 'alternatifinin bulunmadığı' gerekçesiyle sıkı sıkıya tutunduğu tasarruf programlarının olumsuz etkileri artık hissedilmeye başladı. Euro Bölgesi ölümüne tasarruf ediyor.”

Avrupa Merkez Bankası Başkanı Mario Draghi'nin "Görevimiz Euro'yu muhafaza etmek için gereken her şeyi yapmaktır” şeklindeki açıklamaları piyasaları rahatlattı. Die Welt gazetesinde yer alan yorum, Avrupa Merkez Bankası'nın rolünü sorguluyor:

“Avrupa Merkez Bankası bir zamanlar yeni bir Avrupa’yı, reformların Avrupasını, prensipleri, paranın istikrarını sembolize ediyordu. Banka kurulduğu dönemde siyasetin yalnızca bu örneği izlemesi gerektiğine, böylece bütünleşme sürecinin bir başarı hikâyesine dönüşeceğine inanılıyordu. Bugün bu yaklaşımın safdillik olduğunu görebiliyoruz. Bunun en keskin biçimde ortaya çıkacağı gün de çok uzak değildir. Avrupa Merkez Bankası truva atı gibi… Artık istikrar ve ilkelere sadakatin savunucusu değil, Güney ülkelerinin sözünün geçtiği bir Avrupa’nın temsilcisi. Bu gidişat adaletsiz biçimde Kuzey ülkelerine yüklenilmesi ile sonuçlanacak, üstelik de hiçbir sorun çözülmeden.”

Stuttgarter Zeitung'da ise cuma günü Londra'da başlayan 2012 Yaz Olimpiyat Oyunları'na ilişkin şu yorum göze çarpıyor:

“Pek çok Batılı ülkede, ekonomik durgunluk nedeniyle spor etkinlikleri için iki haneli rakamlarda harcama yapacak siyasi ve toplumsal irade yok. Bu paranın daha iyi yerlerde kullanılabileceği düşünülüyor. Bu da spor dünyasında koordinatların kaymasına yol açıyor. Büyük bütçe gerektiren spor etkinlikleri giderek Rusya ve Katar gibi Doğu ülkelerine yönlendiriliyor; ya da Asya'ya veya yükselen bir ekonomi olan Brezilya'ya… Olimpiyatları düzenleyenler açısından bu bir şans, zira son seçimlerde aday ülkelerin sayısı oldukça azdı.”

Berlin'de yayımlanan Tagesspiegel'de ise olimpiyatlarla ilgili şu yorum yer alıyor:

“Aslında Londra’nın olimpiyatlara ihtiyacı yok. Ama olimpiyatların Londra’ya ihtiyacı var. Kent, olimpiyat oyunlarını kurtarmak zorunda. Dünyanın en büyük spor etkinliği doping, ticarileşme ve kendi çıkarlarını düşünen spor görevlilerinin kıskacında olmakla kalmayıp genel olarak çekiciliğini yitirdi. Dört yıl sonra yeniden dünya sahnesinde yer alan olimpiyatlar hala büyük bir spor olayı, doğru, ancak en son Pekin'deki olimpiyatlar siyasetin gölgesindeki birer eğlence etkinliğinden ibaretti. Bu nedenle olimpiyatlar açısından bakıldığında, bir dünya kentinde düzenlenmekten daha iyi bir şey olamaz. Bu kent ki, spora olan tutkusu, karşılıklı saygıya dayanan hayat anlayışı ve yarışmaların adil olması yönündeki duyarlılığıyla dünyanın en büyük olimpiyat köyüdür.”