İngiliz basınından özetler
Independent başyazısında Suriye’deki çatışmaların bölgeye yayılma ihtimaline dair bir kehanette bulunuyor ve Türk savaş uçağının düşürülmesini bölgenin güvenliğinin bıçak sırtında olduğu şeklinde yorumluyor.
Cuma günü Suriye’nin uçağı düşürmesinden bu yana gelişmeleri özetleyen yazıda ayaklanmalar başladığından beri yaşanan şiddetin bölgeye yayılma ihtimali endişe yaratıyor diyor Independent.
Gazete, Nato üyesi olan Türkiye’nin olayın üzerine 4. maddeye dayanarak acil toplantı istemesiniyse Türkiye için iki ucu keskin bir kılıç olarak değerlendiriyor ve “İttifakın güçlerini toplantıya çağırmak Ankara’yı üyeleri Suriye’ye askeri müdahaleye hevesli olmayan Nato’nun tavsiyesine mecbur kılıyor” diyor.
Independent Türkiye’nin bir üyeye saldırıyı tüm Nato ülkelerine yapılmış sayan 5. Maddeyi harekete geçirmekten kaçındığını ve böylece Türk politikacılarının tüm sert konuşmalarına rağmen, hükümetin askeri cevap seçeneğini ortadan kaldırdığını ve diplomatik seçeneklerle sınırlı olduğunu yazıyor.
Bu tutumu alkışa layık bulmakla beraber, Independent olayın uluslararası kamuoyuna Libya ve hatta Irak’tan çok daha zorlu bir sorunla karşı karşıya olduklarını gösterdiğini söylüyor.
Independent askeri müdahale seçeneğinin uzak göründüğü Suriye’de krizin mevcut istikrarsızlığı yükseltmeye devam edeceğini belirtiyor.
Gazete dün Şam’da yaşanan çatışmaların Suriye’nin dehşet verici kimyasal silahlarını depoladığına inanılan cephaneliğe yakın olduğunu da hatırlatıyor.
Yazıda “Hem İsrail hem de ABD kimyasal silahların depolandığı düşünülen bu cephanelikler güvensiz hale geldiği takdirde harekete geçmek zorunda kalacaklarını açıkladı. Suriye’de katliamlar artarken ve Esad rejimi giderek umudunu yitirirken, söz konusu risk de artıyor ve öngörülemeyen bazı olaylar daha yaygın bir yangını tetikleyebilir” uyarısı dikkat çekiyor.
‘Erdoğan geri adım atmaz’
Daily Telegraph Türkiye’nin düşürülen savaş uçağı gerginliğinin ardından Suriye’yi “Gazabımızı denemeyin” diye uyardığını taşıyor sayfalarına.
Haberde Daily Telegraph “Türkiye’nin başbakanı dün savaş uçağının düşürülmesinin ardından ‘gazaptan’ bahsederek Suriye ile gerginleşen bir karşılaşma riskini göze aldı” diyor.
Washington’da bulunan Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi, Strateji bölümü başkanı Anthony Cordesman’ın sözlerine yer veren gazete “Suriye, bu davranışla resmen Türkiye’yi Esad rejimine karşı daha proaktif davranmaya davet etti. Erdoğan’ın geri adım atmakla ünlü olduğu söylenemez” diye aktarıyor.
Times ise “Esad’ın yetkilileri ‘terörist yabancılarla’ savaşmaktan söz ederken orduda ölü sayısı artıyor” başlığıyla Suriye’deki son çatışmalara yer veriyor.
Esad destekçilerinin yoğun olduğunu belirttiği Şam kırsalında bugüne kadarki en yoğun çatışmaların yaşandığını belirten Times, olaylarla ilgili çelişkili hikayeler olduğunu söylüyor.
Bir muhalif sözcünün güvenlik güçlerinin bölgeyi top ateşleriyle yerle bir ettiği bir katliamdan söz ederken, devlet televizyonunun “silahlı terörist gruplarla” çatışmak zorunda kaldığını ifade ettiğini yazıyor Times.
Habere göre Zırhlı araçların eşlik ettiği güvenlik güçlerinin bugün baskın yaptığı Barzeh mahellesinde bulunan büyük bir askeri hastanenin çalışanları, her hafta en az 100 askerin yaralı olarak hastaneye getirildiğini bunlardan her gün 15’inin kurşun ya da şarapnel yaraları nedeniyle hayatını kaybettiğini söylüyor.
Rusya’nın Suriye desteği duygusal
Financial Times bu sabah Rusya’nın ısrarla Suriye hükümetini destekliyor olmasını irdeleyen bir rapora yer veriyor.
Gazete “Moskova merkezli saygı değer bir askeri düşünce kuruluşu, Rusya’nın Suriye rejimine verdiği desteğin arkasındaki aklı sorguluyor” diyor.
Rusya’nın savunma çevreleri ile güçlü ilişkileri bulunan Strateji ve Teknoloji Analizleri Merkezi yayınladığı raporda Rusya’nın Esad’ı desteklemesi akılcı olmaktan çok duygusal gibi görünüyor değerlendirmesinde bulunuyor.
Rapora göre Kremlin’in Suriye politikasını, Sovyet iktidarının Orta Doğu’daki son manevi izlerinin de silinmesine neden olacağına inandıkları için Suriye’nin kaybedilmemesi gerektiğini düşünen elitler belirliyor.
Financial Times, düşünce kuruluşunun “Suriye’deki durum Rus politikacıların ve elit kesimin bütün dış politika korkularını, fobi ve komplekslerini tetikliyor.
Rusya’nın Suriye konusundaki gerçek riski çok da büyük değil” dediğini aktarıyor.
Habere göre Rusya’nın geçen sene Suriye’ye silah satışı, toplam satışının sadece yüzde 5’i ve Suriye’nin Tartus kentinde bulunan deniz üssü bir iskeleden ve yüzen bir tamirhaneden çok da üstün değil.
Mursi’den kadın ve Hristiyan hamlesi
Guardian Mısır’in demokratik seçimlerle başa gelen ilk Devlet Başkanı Muhammed Mursi’nin kendisine yardımcı olarak bir Hristiyan ve bir kadını atayacağı haberine yer veriyor sayfalarında.
Mısır’ın yeni başkanının ülkeyi fikir birliği ile yönetmek istediğini de yazıyor gazete.
Mursi’nin basın sözcüsünün Guardian’a yaptığı açıklamaya göre Müslüman Kardeşler etkisinin yarattığı korkuyu dindirme arayışlarındaki Mısır’ın yeni başkanı ilk olarak bir kadın ve bir Koptik Hristiyanı göreve atayacak.
Semih El Esevi atanacak isimler henüz kesinleşmediği halde, bu iki kişinin Mursi’nin başkan yardımcılığı görevlerini yürüteceklerini bildirdi.
Guardian, atamalar yapıldığında bu iki ismin Mısır tarihinde bu derece yüksek görevlere getirilen ilk kadın ve Koptik Hristiyan olacaklarını yazıyor.
Habere göre Müslüman Kardeşler hem Mısır hem de bölge açısından İslamcı bir başkanın ne anlama geldiğine dair koruları dindirmeye çalışmanın zorluğunu çekiyor ve bu atamalar Mısır’ın birlik ve ortak rıza ile yönetileceğini gösterme amacını taşıyor.
Guardian Esavi’nin, Mursi’nin seçimlerin ikinci turunun hemen öncesinde çoğunluğunu Müslüman Kardeşlerin oluşturduğu meclisi fesheden Anayasa Yüksek Mahkemesi önünde yemin etmeye itirazı olmadığını belirttiğini aktarıyor.
Alman basınından özetler
Köln’de bir mahkemenin sünneti yasadışı eylem ilan etmesi ve yaklaşan Avrupa Birliği zirvesi Alman basınından seçtiğimiz yorum konuları.
Mannheimer Morgen gazetesi sünneti yasadışı eylem ilan eden mahkeme kararının saçma olduğu yorumunda bulunuyor:
“Dinî gerekçelerle gençlerin sünnet edilmesine cezaî işlem uygulanması tek kelimeyle saçma. Dünyadaki erkeklerin hemen hemen dörtte biri sünnetli, ABD’de bu oran yüzde 75’i buluyor. Kölnlü hâkimler bunların hepsini adam yaralama kapsamında mağdur olarak ilan etmiş oldu. Almanya’da, sünnetleri bir ritüel olarak ihtiyaç ve dinî ödev olarak gören dört milyonun üzerindeki Müslüman ve Yahudi açısından ise mahkemenin hükmü bir hakaret. Tıbbî gerekçeleri mi bahane etsinler, yoksa yurtdışında doktor aramaya mı çıksınlar? En kötü ihtimalle Federal Anayasa Mahkemesi Köln kentindeki bu zırvalığı düzeltmek zorunda.”
Kölner Stadt-Anzeiger gazetesi konuyla ilgili yorumunda Almanya'nın laik bir devlet olmamasına dikkat çekiyor:
“Tevrat’a ve Sünni mezhebine göre sünnet olmak Yahudi ve Müslüman erkekler için şarttır. Alman hukuk devleti, ebeveynleri bu şartı yerine getirmekten imtina edebilmelerini garanti altına alıyor. Din özgürlüğü aynı zamanda dinlerden özgürleşmeyi de kapsıyor. Ne var ki Almanya laik bir devlet değil; anayasanın önsözünde de yer aldığı üzere ‘Tanrı’ya karşı sorumluluk duyarak’ ifadeleriyle monoteist kültürel köklerini kabul eden bir ülke. Tarihten bağımsız bir hukukî pozitivizmi adeta yeni bir din haline getirerek konulan sünnet yasağı ise bu çerçeveyi zedeliyor. Ayrıca bu durumda Almanya'ya ait Müslümanların varlığını kabul eden anlayış da bertaraf edilmiş oluyor.”
Berlin’de yayımlanan Der Tagesspiegel gazetesi AB Zirvesi ve Almanya Başbakanı Angela Merkel başlıklı yorumunda şu görüşlere yer veriyor:
“Fransa ve Almanya’nın bile ayak sürüyerek uymaya çalıştığı bütçe disiplinini sağlamaya yönelik zahmetli bilinçlenme süreci Avrupa’nın güneyinde uzun zaman alacaktır. Başbakan Merkel’in tasarruf kavramının yanı sıra kredi kolaylıkları ve gençler arasındaki işsizlikle mücadele gibi kavramları kullanması, durumu tüm boyutları ile kavramaya başladığını gözler önüne seriyor. Almanya Başbakanı, sadece ve sadece akılcılık ve empatiden oluşan bu çifte stratejiyi uygularsa Brüksel’deki zirve buluşmasında da ilerleme talebinde bulunabilir. Bu çifte strateji olmazsa, sadece Euro değil, tüm bir özgürlük modeli de başarısızlığa mahkum edilmiş olur.”
Frankfurter Rundschau gazetesi ise yorumunda, Euro krizinde Başbakan Merkel’in tavrını mercek altına alıyor:
“Merkel şimdiye kadar borçların ortaklaşa omuzlanmasının tek bir şartla, birlik ülkeleri arasında bütçe ve ekonomi birliği oluşturulduğunda mümkün olacağını söylüyordu. Şimdi ise Merkel, Avrupa dayanışması talepleri karşısında pes etmeyeceğini söylüyor. Yani Almanya Avrupa’ya ve dünyaya karşı gibi bir pozisyon alıyor. Bu, polemik gibi gözükse de maalesef realite bu. Merkel’in tavrı, Euro’nun artık sonunun geldiğine ilişkin bahislerin başlamasına imkan verebilir.”
Avrupa basınından özetler
Paris’te yayımlanan Le Figaro gazetesi, Türk savaş uçağının Suriye ordusu tarafından düşürülmesine ilişkin şu yorumu yapıyor:
“Türkiye, savaş uçağının düşürülmesinin ardından sözlü tepki ve NATO’dan dayanışma talebi ile yetindi. Ancak Suriye krizinin ciddi ölçüde tırmandığını gösteren bu olay, Türkiye’nin Suriye’deki muhalif güçlere verdiği desteğin önemini de vurguluyor. Fakat diğer taraftan, Şam’ın Türk F-4 savaş uçağını önceden Moskova’nın desteğini arkasına almadan düşürmeyeceğini de unutmamak gerek.”
Avrupa Birliği devlet ve hükümet başkanları yarın iki günlük bir zirve için Brüksel’de bir araya gelecek. Zirvenin gündemi borç krizi ve bütçe politikaları.
Belçika gazetesi De Standaard zirve öncesinde şu yorumu yapıyor:
“Ortak bir borç politikasına ihtiyacımız var. Bankaların standart bir şekilde denetlenmesi ve bankalar için garanti fonları da bunun bir parçası. İleride Euro tahvilleri de gündeme getirilebilir. Ve tüm bunların, güçlü bir parlamentonun gözetiminde olan, bir Avrupa hükümeti ile demokratik bir biçimde meşrulaştırılması gerek. Neden bu yolu izlemediğimiz sorusunun cevabı, çok derinde yatıyor: Avrupa ile özdeşleşme konusunda büyük eksiklik var. Batı Almanlar, Doğu Almanlar ile birleşmek için ağır mali yükün altına girmeye hazırdı, zira sonuçta söz konusu olan Almanlardı. Avrupa'da ise böyle bir his uyanmıyor. Para birliğinin Avrupa fikrini teşvik edeceği ümit ediliyordu. Ancak durum tam tersi: Avrupa'ya inanç olmadan, ortak para birliği de olmuyor.”
İsviçre'nin Zürich kentinden Tages-Anzeiger Avrupa siyasetinde referandumlara ağırlık verilmesi yönündeki talepleri şu satırlarla değerlendiriyor:
“Yarın başlayacak olan kriz zirvesine katılanlara ‘Hadi cesaret' diyesi geliyor insanın. Zira ortak para birimini istikrarlı bir duruma getirmek için gerçekten cesaret gerekiyor. AB Konseyi Başkanı Herman Van Rompuy'un da planlarında ima ettiği üzere, atılması gereken adımlar, ancak başkentlerden Brüksel'e dev bir yetki transferi ile mümkün olacak. Bu sürecin sonunda, Birleşik Avrupa Devletleri ya da en azından çok daha büyük uyum içinde bir Avrupa Birliği oluşabilir. Ancak yetki transferi ve uyum hamlesinin şartları var, onlar da yeni Avrupa Birliği'nin meşruluk kazanması ve Avrupa düzeyinde demokratik denetimin güvence altına alınması için yeni bir mimari.”