Dünya

Avrupa "güvenli üçüncü ülkelere" bel bağlıyor

DW’den Bernd Riegert yorumunda, bundan böyle mülteci politikalarının hangi yönde yürütüleceğinin belli olmadığını savunuyor.

09 Ekim 2015 17:29


Avrupa’daki mülteciler krizine karşı alınan önlemler yavaş, hatta belki de çok yavaş olarak biçimleniyor. Lüksemburg’da biraraya gelen AB içişleri bakanları, mültecilerin sabit bir kotaya göre birlik ülkelerine paylaştırılması için ilk girişimleri başlattılar. Bu, geçici bir önlem, kalıcı bir çözüm henüz bulunmuş değil. İtalya ve Yunanistan, büyük mülteci kabul merkezlerini daha yeni yeni inşa ediyor. AB sınırlarının daha iyi kontrolü öngörülüyor. Libya önlerindeki insan kaçakçıları ile mücadele ediliyor. Sığınma başvuruları reddedilen mülteciler bir an önce ülkelerine geri gönderiliyor. Ayrıca AB dışişleri bakanları mülteci akınını çıkış noktasına yakın yerde durdurabilmek için Türkiye ile işbirliğini artıracak görüşmelerde bulunuyor.

Akılcı girişimler bunlar, ama daha emekleme aşamasında. AB’nin ise fazla zamanı yok. Mülteciler konusundaki gerçek durumun AB’nin almakta olduğu önlemleri geçersiz kılması da olası. AB’nin, sığınmacı adaylarının sayısını azaltma yönündeki önlemlerinin hedefine ulaşmasının daha aylar alacağı belirtiliyor. Peki mültecileri kabul eden başlıca AB ülkeleri bu duruma ne zamana kadar tahammül edebilecek? Yoksa sinirleri bozulan Bavyera eyaleti Avusturya sınırını kapatmaya mı çalışacak?

Böyle bir gelişme mültecilerin Balkanlar rotasında zincirleme bir tepki yaratabilir. Zira Almanya sınırlarını kapatırsa binlerce mülteci ortada kalır. Böyle bir durumda örneğin Sırbistan ile Hırvatistan arasında zaten güçlükle zaptedilen gerginlikler birkaç gün içinde patlama noktasına gelebilir.

Almanya kendi politikalarının tutsağı

Almanya Başbakanı Angela Merkel ise iç politika nedeniyle söylemek zorunda kalsa bile, “Mülteciler konusunun üstesinden gelemeyeceğiz” gibi bir açıklama yapamaz, çünkü daha önce söylediklerinden dolayı kendi politikalarının tutsağı olmuş durumda, onun için de dişini sıkmak zorunda. Aksi takdirde Avrupa’da kontrol edilmesi zor anlaşmazlıklar başgösterebilir. Avusturya Macaristan’a karşı tavır alır, Macaristan Sırbistan’a, Makedonya ise Yunanistan’a karşı… Böylece mülteciler de ulusal çıkarlar arasında kalırlar ve şimdi olduğundan çok daha fena bir şekilde gaddar bir satranç oyununun piyonları konumuna düşerler.

Diplomatlar baskı altında

AB iç ve dışişleri bakanlarının, mültecilerin ülkelerinden kaçış sebepleri ile mücadele edilmesi talebi, yani Suriye’de barışçıl bir çözüm de elbette önemli. Ancak bu konuda yıllardan beri devam eden girişimler sonuçsuz kalmış durumda. AB diplomatları büyük bir baskı altında. O yüzden de tavize hazırlar. Türkiye, Avrupa ile işbirliğini pahalıya ödetecek. Rusya da Suriye anlaşmazlığının çözülmesi için kendisi için en avantajlı ne ise onu Avrupa’dan kopartacak.

AB, ihmalkârlığının faturasını ödüyor

AB ile birliğe bağlı üye ülkeler yıllarca akılcı sığınma ve mülteci politikaları izlememenin faturasını şimdi ödüyorlar. Balkan ülkelerinden yasadışı göçe hep göz yumuldu. Yasal yoldan göçün şartları gerektiği gibi hazırlanmadı. Dublin Anlaşması olarak adlandırılan konsept, yani mültecileri dış sınırlarda ya da güvenli üçüncü ülkelerde tutma girişimi pratikte anlamsız uygulamalara yol açtı. AB, Yunanistan ve İtalya’nın, onlardan önce de İspanya’nın ve diğerlerinin kuralları hiçe saymasına göz yumdu.

Dublin kuralları geçerliliğini çoktan yitirmiş durumda. Yeni bir sığınma sistemi oluşturma zamanı çoktan gelmiş bulunuyor. Mevcut şartların da dayatmasıyla bu sistemin bir an önce yoktan var edilmesi gerekli. AB'nin şimdilerde şikayette bulunduğu kaos ortamı aslında “geliyorum” demişti. Zaman çok hızlı geçiyor.