Gündem

Ataol Behramoğlu: Cumhuriyet Genel Yayın Yönetmeni'nin görevden alınmasını içime sindirmem olanaksız

'Akıl yoluna dönülmesine bekliyorum'

07 Şubat 2015 16:46

Utku Çakırözer’in Genel Yayın Yönetmenliği görevinden alınmasını değerlendiren Cumhuriyet gazetesi yazarı Ataol Behramoğlu, “Köşe yazarlığımın yirminci yılında olmama ve gazetede bir masam bulunmasına karşın, gazetede olup bitenler konusunda ne söz ne de bilgi sahibiyim. Üstelik bunları çoğu kez dışarıda söylenenlerden öğreniyorum... Bunun neden böyle olduğu konusunda yorum yapmaya da gerek duymuyorum... Fakat sözünü ettiğim ilk depremden duyduğum tedirginlik, o günlerdeki bazı yazılarımda en azından sezdirilmiştir...” dedi.

Behramoğlu yazısında “Charlie Hebdo sonrasındaki sarsıntıları ve özellikle de çiçeği burnundaki genel yayın yönetmeninin görevden alınmasını ise anlayamadım, benimsemedim ve içime sindirmem olanaksızdır... O günden sonra gazeteye uğramayı bile canımın çekmediğini açıkça söylemeliyim... Çünkü Utku Çakırözer’in bu göreve getirilmesi bir önceki sarsıntının az çok telafi edilmesi yönünde bir adım olarak algılanmıştı ve öyleydi de...” ifadelerine yer verdi.

Ataol Behramoğlu’nun Cumhuriyet gazetesinin bugünkü (7 Şubat 2015) nüshasında yayımlanan, “Charlie Hebdo Depreminden Cumhuriyet’e” başlıklı yazısı şöyle:

 

‘Charlie Hebdo Depreminden Cumhuriyet’e’

 

7 Ocak 2015 trajedisi bu yılın ve belki yüzyılın belleğinden silinmeyecek, silinmemeli.

Katliamın İslamla ilgisi yok denilse de, bu türden cürümleri İslam diniyle özdeşleştiren algılar kolayca yok olmayacak.

IŞİD denilen alçak sürüsünün akla durgunluk veren zalimliğinin, kuşkusuz hiçbir dinde, hiçbir inanışta yeri yoktur.

Fakat Charlie Hebdo canileri için “gıyabi” cenaze namazı kılanların, ahlak ve mantık dışı gerekçelerle Cumhuriyet gazetesine saldıranların, fırsat bulduklarında IŞİD’cilerden farklı davranmayacakları da gün gibi ortadadır.

Onlara sorulduğunda, bütün bunları İslam adına yaptıklarını ve yapacaklarını söyleyeceklerdir.

Bu nedenle de, bu süreçlerin kısa sürede aşılması, İslam dininin de öteki dinsel inanışlar arasında barışçıl, hoşgörülü, insancıl konumuna ulaşması kolay olmayacak...

***

Charlie Hebdo depreminin artçı sarsıntıları bizim gazeteyi de etkiledi...

Fransa’da saldırıya uğrayan yayın organı ve katledilen meslektaşlar için düşünce özgürlüğü adına gerçekleştirilen dayanışma etkinliği, olanca masumluğuna karşın bizdeki IŞİD kafalıların hışmına uğramaktan kurtulamadı.

Yazıya başlamadan önce, bu satırları yazmakta olduğum Roma’da internetin Charlie Hebdo’yla ilgili sitelerine göz attığımda, bizde görülüp görülmeyeceğini bilemediğim Muhammet karikatürleriyle karşılaştım.

Bizdeki IŞİD kafalılar, İslam peygamberinin adına sadece bir ad olarak anmamdan da rahatsızlık duyacaklardır.

Oysa Musa, İsa vb. bütün peygamberlerin adı gibi Muhammet adı da pekâlâ sıradan insanlara da konabilmektedir.

Bu karikatürlerden birinde, İslam peygamberi olduğu açıkça belirtilen kişi şöyle diyor: “Rezil kimseler tarafından sevilmek güç bir şey!”

Bu sözün Muhammet’i küçültmek şurada dursun, olumladığı, kendisi adına işlenen cinayetlerden hoşnut olmadığını gösterdiği yeterince açık değil mi?

Muhammet’in resmi, karikatürü yapılamazmış! Neden?

Sonuçta o da bir insan değil miydi?

Üstelik, etiyle, canıyla yaşadığı kesin olan tek peygamber de odur!

İslam daha da çoğalan sayılarda insanı etkilemek istiyorsa, bunu tutuculukla, yasaklarla değil, zalimlikle hiç değil, daha çok insanileşerek başarabilir.

İslam peygamberinin, bugün yaşıyor olsa, yukarıdaki sözleri aynen tekrar edeceğinden hiç kuşku duymam.

Hiçbir peygamber kendisi adına cinayet işlenmesini, şiddet uygulanmasını hoş görmez, göremez, görüyorsa peygamber olamaz!

***

Cumhuriyet gazetesi konusuna gelelim...

Gazetede deprem Charlie Hebdo olayından önce başlamıştı.

Köşe yazarlığımın yirminci yılında olmama ve gazetede bir masam bulunmasına karşın, gazetede olup bitenler konusunda ne söz nede bilgi sahibiyim. Üstelik bunları çoğu kez dışarıda söylenenlerden öğreniyorum... Bunun neden böyle olduğu konusunda yorum yapmaya da gerek duymuyorum... Fakat sözünü ettiğim ilk depremden duyduğum tedirginlik, o günlerdeki bazı yazılarımda en azından sezdirilmiştir...

Charlie Hebdo sonrasındaki sarsıntıları ve özellikle de çiçeği burnundaki genel yayın yönetmeninin görevden alınmasını ise anlayamadım, benimsemedim ve içime sindirmem olanaksızdır...

O günden sonra gazeteye uğramayı bile canımın çekmediğini açıkça söylemeliyim...

Çünkü Utku Çakırözer’in bu göreve getirilmesi bir önceki sarsıntının az çok telafi edilmesi yönünde bir adım olarak algılanmıştı ve öyleydi de...

Göreve geldiği andan itibaren gazeteye yeni ve daha dinamik bir kimlik kazandırmak için çırpınışlarına yakından tanık olduğum bu genç ve yetenekli gazetecinin kovulur gibi görevden alınmasını anlamam mümkün değildir.

Açıkça söyleyeyim: Charlie Hebdo’ya destek konulu toplantıda bulunuyor olsam, oyum bu destekten yana olurdu...

Sözü edilen dergideki masum çizimi ben de köşeme koyabilirdim...

Fakat farklı düşünen arkadaşların görevden alınmaları, işten çıkarılmaları kabul edilemez bir şey olduğu gibi, bana inandırıcı bir gerekçe olarak da görünmüyor.

Sonuç olarak, bugün gazeteden ayrılmıyorsam, biricik neden, gazetemize zarar verme korkusudur.

Akıl yoluna dönülmesini bekliyorum...